Tiyatroda Kapitalist Sinema Eleştirisi :“Winston: Acteur Americain”

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Yaşam Kaya

Fransız oyuncu Winston Thomas Lawrence Carter’ın Türkiye turnesi kapsamında Tiyatro D22’de seyircisi karşısına geçen “Winston: Acteur Americain – Amerikalı Oyuncu Winston” adlı oyunu geçtiğimiz akşam izleme fırsatı yakaladım. 2015-2016 tiyatro sezonunun üçüncü oyununu izlerken, yeni dönem dünya tiyatrosunun geldiği çizgiyi enine boyuna irdelemiş oldum. Temmuz ayının sonlarında Londra’da ‘National Theatre’da izlediğim ‘Three Days in The Country’ adlı oyununun büyüsü henüz belleğimde tazeliğini korurken, böylesi muhteşem bir projeyi de görmüş olmam benim için harikulade duyguların oluşmasına neden oldu! Sezona ne zaman kaliteli oyunlarla başlar isem o sezon birbirinden renkli yapımlarla devam ediyor.

Beden ve Ses Bütünlüğünü Sahneye Yansıtan Oyuncu

Winston Thomas Lawrence Carter’ ın hayatına baktığım zaman enteresan durumlarla karşılaşıyorum. Çocuk yaşta tiyatroyla buluşan oyuncu daha sonra Oxford Üniversite’sinde fizik ve kimya eğitimi alır. Bir Perşembe sabahı gözlerini açan Winston, içinde barındırdığı tiyatro aşkını sahnelere yansıtmaya karar verince, moleküler düşüncelerini muhteşem ‘karakter oyuncusu’ yapısıyla artık tiyatroda gösterecektir. Yaşayan en önemli Fransız tiyatro insanlarından Olivier Py’nin sahnelere sunduğu François Michonneau’nun sahneye koyduğu “Winston: Acteur Americain” derin felsefesiyle sinemadaki enteresan olayları bizlere aktarıyor.

Oyunun temel noktasına baktığımız zaman ortada kapitalist sinema dünyasına karşı sistemli eleştiri göze çarpıyor. Amerikan film sektörü Hollywood’ un ‘Yenilmez Amerika’ pohpohlaması ile geçen çocukluk yıllarımızda Rambo, Zor Ölüm, Terminatör… gibi filmler ister istemez hepimizde bir Amerikan milliyetçiliği oluşturdu. Aksiyonun tavan yaptığı filmleri izlerken ABD’ nin yenilmemesi için içimize aşılanan abartılı sahneler halen belleğimizde tazeliğini korur. Winston Thomas Lawrence Carter bu sahneleri tiyatroda tek tek irdeleyip, ‘Fransa’da eğer bu filmler çekilseydi nasıl olurdu?’ sorusunun cevabını arıyor. Aslında sadece Fransa için düşünmemek lazım bunu. Amerikan kapitalizminin en keskin silahı olan sinema sektörü, diğer ülkelerde çekilen ‘aksiyon’ filmleriyle kıyaslanmayacak kadar kendine özgü bir etkili bir silah oluşturmuş: Tüm dünya yenilir, Amerika asla teslim olmaz (!)

Oyunu tek başına sırtlayan Winston Thomas, yönetmen Michonneau’nun akıl dolu sahne yönetimini anlayarak rolüne eğiliyor. Hollywood’ un bellekleri kazıyan abartılı sahnelerini soluksuz canlandıran oyuncu, seyirciye eleştirilerini doğru noktalardan aktarıp, devasa sahnede adım atmadık yer bırakmıyor. Winston’ un bedensel enerjisine hayran kaldığımı vurgulamalıyım. Özellikle müziğin ritmiyle birleşen jest-mimikleri oyuncunun rolüyle bütünleştiğini açıkça göstermiş. Hem rolünün politik eleştirisini kavrayıp hem de komediyle bu eleştiriyi seyirciye sunmak çok zor uğraş. İki önemli durumun altından kakan Winston için bütün övgüleri buraya yazsam yine de az kalır.

Bir saat on beş dakika boyunca bir solukta izlediğim “Winston: Acteur Americain – Amerikalı Oyuncu Winston”, muhteşem derecede abartılı hayallerle süslü Amerikan film sektörünü yerden yere vurup, biz seyircilere ‘gerçek’ dünyanın aksiyonunu sunuyor. Bu tarz yapımlar insanın hayatında çokça karşısına çıkmaz. Sinemayı sıkı takip eden bir tiyatro seyircisi iseniz, sahnede mutlaka kendinizden bir parça bulacaksınız

Lifeartsanat

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Yaşam Kaya

Yanıtla