Türkiye’dekilerin Hikâyesi Politik

Pinterest LinkedIn Tumblr +

cemiltoksoz[Birgün Gazetesi’nden Burcu Cansu’nun TAKSAV tarafından 20.si düzenlenen Uluslararası Tiyatro Festivali’nde “Herkesin Bir Hikayesi Var” adlı bir atölye düzenleyen Cemil Toksöz ile yaptığı söyleşiyi yayınlıyoruz.] 

Türkiye özelinden baktığımızda 68 kuşağının, 80 öncesi kuşağın hikâyeleri ile büyüyen gençlerin artık kendi hikâyeleri olan “Gezi Direnişi” hikâyeleri var. Sizin atölyenizde hangi hikâyeler yer alıyor?

Herkesin anlatabileceği bir hikâyesi var. Bazı insanlar hikâyelerini yazabiliyor, bazıları müziğe döküyor, bazıları da sahneye uyarlamak istiyor. Bir de ne yazık ki bu imkânlardan hiçbirine sahip olmayan insanlar var, bizim sahnemizde onlar var. Diğer ülkelerden farklı olarak Türkiye’de politik hikâyelerin ön plana çıktığını görüyorum. Politik dediğim, günlük hayatlarını etkileyen politik hikâyeler… Sokaktaki vatandaş direkt politik hareketliliğin merkezinde yer alıyor.

Alışıldık tiyatro eserlerinden daha özgün bir şeyden bahsediyorsunuz…

Evet. Siz bugün buraya nasıl geldiğinizi 22 dakika boyunca anlatabilirsiniz. Size bu doğal gelse de benim için heyecan verici. Dünyada 7 milyar hikâye var ama sizin anlattığınız hikâye hiçbir yerde yok.

Türkiye gibi ülkelerde meddahlık, Kürtlerde dengbejlik terimleri ile hikâye anlatıcılığı var. Bunu biz değişik tekniklerle standup ile tiyatronun sınırlarında gezdirerek yapmak istiyoruz.

29 yıldır bu işin içindeyim. Varolan çerçeveden bakmanın dışında insan biraz da risk istiyor. Sokaktaki insan, ülkesinin yanlış gidişatına karşı, özgürlükleri için kendisini riske atıyor, gaz bombası yiyor, ölüyor… Sahne sanatları açısından da sanatçının kendisini sanatsal açıdan riske atması gerekiyor. Yani güvenli ortamından çıkması gerekiyor. Ancak o zaman yeni bir heyecan dalgası oluşabilir. Bunu söylerken de varolan klasik oyunları, okulları, eğitimleri inkâr etmiyorum. O temeldir. Yeni içerik, devinim katma olanağımız var, ben 15 yıldır Hollanda’da bunu uyguluyorum.

Hikâyelere nasıl ulaşıyorsunuz?

Mesela Faslı bir vatandaş vardı. Hollandalı biri ile evliydi. “Size hikâyemi anlatacağım” diyerek, başladı. Çok heyecanlandık, öldü. Hikâyesi kalmıştı ki karısı gelerek, eşinin hikâyesini anlatmaya başladı. Eşinin hikâyesini anlatırken esas kadının müthiş hikâyesi ortaya çıktı. Ama kadın farkında değildir. Biz bu sefer bir de kadın bulduk. Bu oyunu 45-46 kez oynadık. Nasıl olur diyorlar, buradan geçen ama hiçbir şeyden haberi olmayan insanlar çok şaşırdı. Orada yaşayan insanlar dışarı çıkamadıkları için iki sokak ötesini göremiyorlardı.

Güzel olan şuydu; o kadınlar ve erkekler orada yaşarken iki sokak ötesini göremiyorlar ve dışarı çıkamıyorlar ve iki sokak ötesinde doğmuş kadın sanki Tibet’te doğmuş gibi anlatıyor. Belediye neredeyse iki kişiye birer araba tutarak oraya oynayacağımız parka getirdi. Yaşlılar sokağa çıktılar. Böyle de bir yanı var. Herkes o zaman başvurmaya başladı “Benim de hikâyemi anlatın” diye…

Seyirciyle paylaşımı da önemsiyoruz. Mesela oyunlarımızın birinde insanın mutluluğunu araştırdık. En mutlu olduğun zaman 5-6 saniye, bir araştırma yapmışlar kadınlar erkekler arasında orgazm bile 7 saniyeden fazla sürmüyormuş… Biz mutluluğun uzun sürmesini sağlamalıyız. Turşu bile 5 yıl kalıyorsa kavanozda, mutluluk niye bir yıl sürmesin?

Seyirciye soruyoruz, “ilk ne zaman öpüştün” ışıklar seyircinin üzerinde yanıyor, kadın heyecanlanıyor, gülüyor, biz sayıyoruz heyecan 9 saniye sürdü… Sahneden “herkes aynı anda ilk öpüştüğü kişinin adını yüksek sesle haykırsın” dediğimizde saydık heyecan 14 saniyeye çıktı. Seyirci ile heyecanı paylaşmak çok güzel…

Birgün

Paylaş.

Yanıtla