Büyük Bir Kadın Ayaklanması Olmazsa…

Pinterest LinkedIn Tumblr +

bütün kadınların kafası[Bahar Çuhadar’ın “Bütün Kadınların Kafası Karışıktır” oyununun kadın oyuncularıyla yaptığı, Radikal’de yayınlanan söyleşiyi paylaşıyoruz.]

Yazarından yönetmenine ve oyuncularına kadınların elinden çıkan, ‘kadınlık hallerine’ dair bir oyun bu: ‘Bütün Kadınların Kafası Karışıktır’. Ece Temelkuran’ın kitabı, önce yazar Seray Şahiner’in, ardından oyuncu Selen Uçer’in uyarlamasıyla Aysa Prodüksiyon Tiyatrosu çatısı altında sahneleniyor. Deniz Çakır (yazar Ebru) , Zeynep Kankonde (temizlik işçisi Aysel), Şebnem Sönmez (söz yazarı Perran), İpek Türktan Kaynak (şarkıcı Meltem) ve Kadir Çermik’li (emlakçı) kadroyla, Selen Uçer’in yönetiminde…

İntihar etmeye kalkışan Ebru’nun çevresinde; günümüzden bir kadının toplumdaki yerini, kendiyle ve dünyayla ilişkisini komedi formunda izleyeceğiz. Proje, Uçer’in aklına üç sene önce düşmüş. Öyküyü ek karakterler ve günümüz dünyasından detaylarla geliştirmiş, Uçer: “Oyunda Perran diyor ki ‘Anlat kendini, anlamadığının arkasından konuşur insanlar. Uydurur da uydurur. Bir yanlış anlaşma gerçek olur. Sen bile inanırsın.’ İç kafa sesim de tam bunu diyordu. O yüzden bu oyun var.”

Oyunun kadınlarıyla buluştuk; kadınlık hallerimize dair birbirimize anlatacaklarımız boldu…

Kadınların kafası ne zaman karışmaya başlıyor?

Şebnem Sönmez: Çocukken her şey ‘evet’ti ve alkıştı. Ön ergenlik dönemimde, o alkışlananlar “Yapma, ayıp” diyerek durdurulur olduğunda kafam karışmıştı. “Neden?” diye sorduğum zaman, hiçbir açıklama yapılamayışıyla katlanan bir kafa karışıklığı dönemimi hatırlıyorum. 40’larıma girdiğimde anladım ki kafam karışık falan değilmiş. Bizim istediğimizden daha doğru olduğuna kanaat getirilen yönde talepler geldiğinde, kafamız karışır gibi oluyor. Ama aslında bizim kafamız karışık değil.

Selen Uçer: Bu bozuk sistemin içinde yetişmiş başka kadınlar da karıştırabiliyor, kadınların kafasını. Tabii erkekler, devlet ve sistem de…

Deniz Çakır: Duyarlılık ne kadar fazlaysa, kafa karışıklığı da o kadar fazla oluyor. Dayatılana “Tamam” dersen, kafan çok karışmıyor. Ama hissettiğin tepkiyi gösterdiğinde kafan karışıyor. Kadınların kafası karışık çünkü belki de bizde var olan rahimden dolayı daha duyarlı insanlarız.

Zeynep Kankonde: Şunu, toplumda yer edinmiş birinden duydum: “Seviyor ki dövüyor.” Bunu kabul ettirmeye çalışan bir sistem var. Bundan da kurtulabileceğimizi zannetmiyorum. Büyük bir kadın ayaklanması olmazsa da değişmeyecek. Ki öyle bir ayaklanma olmayacak ama Dario Fo’nun bir lafı vardır, çok severim: “Kadınlar yerlerinden kalkıp büyük bir kahkaha atarlarsa makamlarınız sarsılır.”  Ama bir şeylerin de değiştiğini görüyorum. Kadınlar sadece ekonomik güçleri değil, fikir güçlerini de ortaya koyduklarında, bir takım şeyler sarsılmaya başlıyor. Kendi hayatımızda yaptığımız depremler bile kâfidir.

Sizin hayatınızda “Bir gariplik var” dediğiniz dönem ne zamandır?

Zeynep Kankonde: Sevap ve günahın öğretildiği gün kafam karıştı. Erkek kuzenlerimden farklı olduğum öğretildiği gün, kafam karıştı. Öğretmenim bile “Erkek futbol oynayabilir ama sen oynama, eteğin açılır” dediği gün kafam karıştı. O zaman karar vermiştim: “Ben galiba anne olmayacağım”, “Ben galiba birinin karısı olmayacağım” demiştim. Olmadı. (Gülüyor) Ama mesela kızımın kafası doğuştan karışıktı. Genlerle alakalı galiba!

Selen Uçer: Oyuncu olarak da hep böyle işlerin içindeydim. ‘Can’da anne rolü, ‘Kuçu Kuçu’da iki kadın ilişkisi, ‘Poz’da dört kadının ilişkisi… “Bunları birileri anlasın” dürtüsüyle de bu oyuna soyundum.

Deniz Çakır: “Ama bu haksızlık” cümlelerim kadın ve erkek üzerinden değil, insan olmak üzerinden gelişti daha çok. Kadın ve erkek farklıdır. Bu farklılık da harikadır. Çünkü kiminin üstün, kiminin alçak tarafları vardır. Hiç öyle o eşitlikten de yana değilim. Daha çok insanı olarak kafam karışıyor.

Toplumun kadına ve erkeğe yüklediği farklı roller rahatsız edici değil mi?

Deniz Çakır: Verilen rolü nasıl istersen, öyle oynarsın. Toplum senaryoyu verebilir, ben o senaryoyu komedi de oynarım dram da. Toplum şartlandırıyor bazı şeyleri ama insan çok güçlü bir varlık. Bir de bazen kabulleniş de bir aymadır. Her zaman reddederek aymaz insan. Belki de isyan etmeden, çok fazla “Hayır efendim” demeden, o farkındalığı ve kafa karışıklığını sindirerek de sistemi kandırabilirsin. Sistemin içinde olmadan, sistemi kandırıp, en istediğini en güzel şekilde yaşayabilirsin.

Oyunda “Bir kadınla bir erkek sadece arkadaş oldukları için rakı içemez mi?” örneği var mesela…

Selen Uçer: Ben bir erkekle rakı içmemin illa flört anlamına gelmeyeceğini çok geç yaşlarımda anlamış birisiyim. Ben arkadaş zannederken onun üstüne bambaşka bir hikâye yazılmış. O sahne de o yüzden var zaten. O kadar komik durumlara düştüm ki; “Oraya gidiyorsan o şey demek”… Niye ya! Atıyorum onunla söyleşmek atıyorum, aynı meslekten bir ağabeyimiz falan… Yok öyle bir ağabeylik falan gibi… Hepimizin yaşadığı bu durumları birazcık sorgulama isteği var. Oyunda kadına dair bir özeleştiri de var. Kadın da kendini ifade etmeyi doğru dürüst beceremiyor. Öfke, bazı şeylerin önüne geçiyor. Ya da kendi sakallılaşıyor.

“Erkekler ruhunuzu uyutur” deniyor oyunda, ne demek o?

Şebnem Sönmez: Yanıtı devamında: Erkekler ruhumuzu uyutur. Hayır, aslında onları yanımızda tutabilmek için, biz kendi ruhumuzu uyuturuz da mutlaka bir gün bu kendini kandırmaların intikamını alırız.

BİZ ASLINDA KENDİ DUYGUMUZA ÂŞIĞIZ

Kadın neden erkeğin ‘kendini uyutmasına’ izin verir? Niye çekip gitmez?

Zeynep Kankonde: 12 yıl iyidir bence! (gülüyor)

İpek Türktan Kaynak: Bu adam sonradan böyle olmadı ki. Ebru’nun kocası mesela; işte ruhunu uyutuyor. Bu adamla evlenmeyi kabul eden de Ebru. Ben de eşimi seçtim. Tek başına “Bu adam böyleydi, mecbur kaldım” değil ki…

Deniz Çakır: Modern kadın olarak hiçbirimiz buna “Evet” demeyiz. Genellemeler yapmak istemiyorum ama aslında kendi duygumuzdan yola çıkarak yapıyoruz bunu. Öyle kıymetli seviyoruz ki, sevdiğimiz o duyguyu kaybetmemek için… Karşıdaki kişiye hissettiğin o duygu o kadar hoşuna gidiyor ki… Kendi duygumuza âşığız bence. Yoksa aklı başında bir kadın neden böyle bir şey yapsın? Bir de kadın mücadeleyi daha çok seven bir varlık galiba.

Selen Uçer: Kadınların drama queen hallerini ve ego durumlarını da düşünmeli. Neden adamı olduğu gibi değil de kafasındaki gibi görüyor? Egosu mu şişiyor, dramaları mı büyüyor. Kadın da kendiyle bağı sorunlu olduğu zaman yapıyor bunu belki…

Net olan bir kadın ne yapar sence?  

Selen Uçer: Gerçekten sevebilir. Ancak kendinle ilişkin net ve gerçekten temiz olduğunda sevebiliyorsun.

‘ÇİRKİN’ DEMEMEK İÇİN ‘KOMİK KADIN OYUNCU’ DENİYOR

Hollywood’un kadın oyuncuları yaş ve ücret ayrımcılığı yaşandığını dile getiriyor. Bizde nasıl durum? 

Şebnem Sönmez: Hollywood’daki Meryl Streep, Jane Fonda, Whoopi Goldberg, böyle koca koca kadınlar, ‘40 yaş’ diye bir belgesel çektilerse, onlar bunu söylüyorlarsa, biz bunu kaç şiddette yaşıyoruzdur. Kadın oyuncuysan ya güzel olmalısın ya da komik… Aslında ‘çirkin’ dememek için ‘komik’ derler. Komik de aslında dramatiktir. Dolayısıyla komiklerin işi çok zordur. Güzel kadınların işi daha zordur. Çünkü yaş denen şey güzellikten tabii ki solduracaktır. Bu insanlar ne yapacak? Salt güzellikleri için mi orada duruyorlar? Hayır. Onların duyguları, yetenekleri hep güzelliklerinin arkasında. Erkeklerin görmek istemediği bir şey. Onu hep güzel görmek ister. Ama sadece güzel değil ki o. Çok akıllı, çok zeki, çok neşeli… Bir gün çok sevdiğim, hepimizin tanıdığı bir isim şunu demişti: “Bana hep buğulu kadın derler ama bilmezler ki göz nezlem var.” Zuhal Olcay! O kadar şeker anlattı ki, nezlesi var, gözleri buğulu ama çok güzel… Ama Zuhal Olcay sadece güzel bir kadın mıdır? Hayır.

İpek Türktan Kaynak: Ben o yüzden yaşlanmayı bekliyorum (gülüyor). Çünkü ‘anne rolü’ deyince ‘güzel anne’, ‘çirkin anne’ aramıyorlar. Anne, anneanne yaşlı olsun yeter. 45 yıl sonra çok ünlü olacağımı düşünüyorum!

Zeynep Kankonde: Ben 35’im; 32 yaşına kadar iş yapamadım çünkü hep cast direktörlerinden şöyle brief’ler geldi: “Kaç yaşında, anlamıyoruz. 30 istiyoruz.” “E 30’um”, “Ama 30’undan fazla görünüyor.” 33 yaşında çok rahatladım! Hep güzel cast’ların kadını oldum ben!

Selen Uçer: Bazı rolleri, “Bu rol için fazla güzelsin” diye kaçırdım, bazı rolleri “Sen tam güzel kadın gibi durmuyorsun” diye… Oysa rol ne gerektiriyorsa, o olursun. Bendeki malzeme bu; istersem istediğim kadar çirkinleşebilirim, istersem elimdeki malzemeyle güzelleşebilirim. Özellikle TV işlerinde bir yere konulamadım. “Güzel mi bu kadın, komik mi, deli mi?” İkisi de var, oyuncuyum ben!

MEDYA KADIN OYUNCUYA KARŞI DAHA ACIMASIZ

Medyanın da kadın ve erkek oyuncuya yaklaşımı farklı…Kadınlara daha acımasız yaklaşıldığını söyleyebilir miyiz?

Deniz Çakır: Kadınlara karşı daha acımasız olunduğunu söyleyebilirim. Aynı şeyi erkek yaptığında daha az eleştirilip, erkek yaptığındaysa daha acımasızca davranılmasından bahsediyorum. Kadına toplum daha fazla şey yüklediği için, “O anne olacak” falan gibi şartlanmalardan dolayı daha, acımasızca yaklaşıldığını düşünüyorum. Erkeklerin özgürlük alanları daha geniş. Oyuncuysan, düzgün oturman kalkman, örnek olman gerektiği gibi saçma bir bakış açısı vardır ya… O mesela, erkeklere nedense uygulanmazken kadınlara uygulanmakta…

Bizde de Hollywood’daki gibi kadın-erkek rolleri arasında yaş eşitsizliği durumu var mı?

Selen Uçer: Var, tabii. İsim vermeyeyim, 25 sene önce oynanan bir oyun tekrar oynanıyor, kadın oyuncu değişiyor, erkek aynı!

Sinemada?

Selen Uçer: Tabii canım, bana kimin annesi olmamı istediler de “Hayır” dedim, daha yeni! “Aa ben bunu nasıl doğurabilirim?” falan…

Şebnem Sönmez: Ben 37 yaşındayken, kızımı oynayan oyuncu 32 yaşındaydı bir dizide. O kadar da yaşlı göstermiyorum ya…

Selen Uçer: En son oynadığım dizide, kadın oyuncu arkadaşın oğlunu oynayan kişi, ondan bir yaş büyüktü.

Deniz Çakır: Ama ümit var; eskiye oranla görsellik ve fiziksel durum daha geriye atıldı. Bir de şöyle bir algı oluşuyor: Oyunculukla ilgili bir derdin varsa, ‘Güzel oyuncu’ denince, küfür gibi gelirdi. At onu ya, o önemli değil ki… Git ‘güzel oyuncuyu’ sadece güzel olanlara yaz, benim özelliğim ‘güzel oyuncu’ olmak değil ki…

23 Ocak’ta Kadıköy Halk Eğitim Merkezi’nde, 27 Ocak’ta Trump Kültür ve Gösteri Merkezi’nde, 20.30’da izlenebilir.

Radikal

Paylaş.

Yorumlar kapatıldı.