“Kral Oidipus, Hamlet ve Satıcının Ölümü Oyunlarında Trajik Olan”

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Ramazan Aksoy’un “Kral Oidipus, Hamlet ve Satıcının Ölümü Oyunlarında Trajik Olan” Adlı Yapıtı Üzerine Bir Değerlendirme

Serkan Fırtına

Sıfırdan Yayınları, Ramazan Aksoy’un Tiyatro Kuram Dizisi içinde “Kral Oidipus, Hamlet ve Satıcının Ölümü Oyunlarında Trajik Olan” adlı çalışmasını okuyucularla buluşturdu.  Dokuz Eylül Üniversitesi Dramatik Yazarlık-Dramaturgi bölümü mezunu olan Aksoy, aynı üniversitede Sahne Sanatları Bölümü’nde yüksek lisans çalışmalarına devam ediyor. Bir süre Tiyatro Gazetesi İzmir bölge temsilciliğinide yürüten yazar aynı zamanda Kuşadası Belediyesi Erkan Yücel Oyuncuları’nın da kurucusu.

Aksoy çalışmasının önsözünde de belirttiği gibi tiyatroya yönelen her insanın üzerinde özenle durduğu bir kavramı “trajik olan”ı merkezine alarak, bir tiyatro klasiği olan üç oyunu inceliyor. Giriş bölümünde, kavramın etimolojisinden günümüze değişim evrelerini ele alıyor. Tragedyanın özü gereği “trajik olan”ı işlediğini, onu günlük yaşamın içinden alıp estetize ederek sanatsal bir forma soktuğunu söyleyen Aksoy, Farklı dönemlerde tragedya anlayışının değişse de, “trajik olan”ın temel yasalarının varlığını sürdürdüğünü ifade ediyor. İnsanın çektiği sıkıntıların görünürde farklılık gösterse de, temel olarak değişmediğini, Antik Yunan insanının da, günümüz insanının da gökyüzüne baktığında yıldızları, ayı ve güneşi gördüğünü, farklılığın görünenlerin yorumlanmasında kendini gösterdiğinin altını çiziyor. (s15)

Aksoy, tragedya kahramanlarını nesnel olarak inceleyerek; kahramanın kendisini feda edercesine ülküsünün peşinden gittiğini, zaten onun bu eyleminin de kendisini diğer insanlardan üstün kıldığını, durup kaderini beklemediğini, hareket edip eyleme geçtiğini söyleyerek; çoğu zaman kahramanın kendisini bekleyen sonu bildiğini, ama trajik kahramanın eyleminde bir zorunluluk bulunduğunu ve özgür iradesiyle sorunun üstüne gittiğini saptıyor. (s.19)

Kapitalist çağda burjuva sanatının “trajik olan”ı ölümün eşiğine getirdiğini söyleyen Aksoy, bu ölümün yinede tam olarak gerçekleşmediğini çünkü insanlık var olduğu sürece de bu ölümün gerçekleşmeyeceğini belirtiyor. Görünür hale gelmesi için gerekli koşulların oluşmasının gerektiğini, dünyanın dört bir yanında özgürlükleri için mücadele vere insanların zor ama umut vaad eden çabasının, gerekli koşulları bir gün mutlaka oluşturacağına olan inancını ortaya koyuyor. (s.19-20)

İncelemesinin 1. Bölümünde, Bir Soru(n) Olarak “Trajik Olan”ı ele alan Aksoy, öncelikle “trajik olan” her çalışmanın birincil kaynağı olan Aristoteles’in “Poetika” adlı eserini incelemeye alarak başlıyor. “Poetika” da belirtilen “trajik olan” kavramına eleştirel bir penceren bakarak, yerleşik tiyatro düşüncelerinin yanlışlarının sorgulanmasına zemin hazırlıyor. Bu bölümde, birçok düşünürün kavrama yönelik yaklaşımlarında taşıdıkları farkları örnekliyor. İnsanlarla ilgili ve insana özgü diyebileceğimiz “trajik olan” kavramının çağlar boyunca, toplumsal çatışma dönemlerinde ortaya çıktığını ifade eden Aksoy, böyle bir ortamda çatışanın yalnızca toplumsal güçler değil, aynı zamanda toplumsal değerler olduğunu vurguluyor. (s.29)

Günümüzde “trajik olan”ın belki de hiç olmadığı kadar arttığını ama ne yazık ki, bu artışın insanların “trajik olan”a bakış açılarını değiştirmediğini; bunun beklide en büyük nedeninin, kapitalizmin artarak devam eden gücü ve bunun karşısında insanların kendilerini gittikçe çaresiz hissetmesi olduğunu söylüyor. Çünkü insanlar günümüzde görünür olan, yani gündelik yaşamın küçük sorunlarına takılıp kalmışlardır. (s.30)

Antik Yunan’daki toplumsal ve siyasal yapının, tiyatrodaki “trajik olan” ile ilişkisini inceleyen Aksoy, Sofokles’in eserinde, Antigone’nin “trajik olan”a ulaşmasında “eylem”in önemini vurguluyor. Aristoteles’in “trajik hata” olarak tanımladığı eylemin bir hata olmadığını belirtiyor. (S.32-34)

Aksoy, Nietszhe’nin “trajik olan” hakkındaki saptamalarının öznelliğini açıkladıktan sonra, kavramı anlamak için nesnelliğin önemli bir ölçüt olduğu, aksi takdirde yapılacak tüm açıklamaların bireysel tatminden öte bir şey olamayacağını söylüyor (s.38)

Tragedya kahramanlarının suçlu olduğunu düşünen, olumlu eylemlerini boşa çıkartmaya çalışan, umutuz bir çizgi izleyen, Schelling, Schopenhauer gibi isimlere karşı, M. Kagan’ın; Shakespeare’ın tragedyalarının, aklın, adaletin, güzelliğin, özgürce duyguların ve insana güvenin, her zaman için üstün geleceği inancıyla dolu olduğu düşüncesini örnekliyor.

Bölümün sonunda, günümüz sanat yapıtlarında “trajik olan”ın azlığını, hem trajik bilinç eksikliğine hem de kapitalist sistemin trajik bilincin gelişmesine engel olmasından kaynaklandığı saptamasında bulunuyor. (s.42)

2. Bölümde, Kral Oidipus, Hamlet ve Satıcının Ölümü oyunlarında “trajik olan”ın peşine düşe Aksoy, öncelikle Sofokles’in “Kral Oidipus” oyununu ele alıyor. Antik Yunan tragedyalarının konusu, çoğunlukla mythoslardan alındığı için seyirciler tarafından bilinmektedir. Aristoteles tarafından en başarılı tragedya örneği olarak tanımlanan Sofokles’in bu oyunun konusu da bir mythostan alınmıştır. Günümüzde hala evrenselliğini koruyan sanattan bilime kadar birçok alana referans olan en önemli tragedya eseridir. Aksoy oyundan verdiği örneklerle oyunu, “trajik olan” ile ilişkisi bağlamında çözümlüyor.

Aksoy; Sofokles’in, Oidipus’un gerçek karşısında kör kalmasını “aşırı bilgi kötüdür” gibi bir sonuçla, kent devletinde düzenin sağlanması için, insanların tüm aşırılıklarından kurtulması gerektiği düşüncesi üzerine temellendirdiğini söyler. Atina’nın refahının, Oidipus’un hatta tüm tragedya kahramanlarının yaşamından daha değerli bir konumda olduğunu belirtir. (s.55) Daha sonra, Oidipus’un yıkımının Antik Yunan toplumu ve Sofokles için haklı sebepleri olsa da günümüz toplumu için böyle bir şeyden söz etmenin güç olduğuna değinir.(s.62) Aksoy özellikle bu çözümlemeleri ile Antik Yunan tragedya oyunlarına gerçekçi bir eleştiri getirmiş olmaktadır.

Aksoy, ikinci olarak, Shakespeare’in en önemli tragedyası olan “Hamlet”i ele alıyor. Geçmişten günümüze defalarca sahnelenen ve üzerine birçok araştırma yapılan “Hamlet”in tiyatro yönetmenleri, oyuncuları, seyircileri tarafından eksilmeyen bir ilgiye maruz kaldığı bir gerçektir. Aksoy’un belirttiği gibi, Shakespeare’i başarıya götüren, “trajik olan”ı işlemedeki muhteşem öngörüsü ve üstün dehasıdır. Daha sonra onu Antik Yunan yazarlarından ayıran özelliğin, mitolojik gizemlilikten sıyrılması ve kader inancının yerine kendi yaptıklarından sorumlu olan bireyi koyması olduğunun altını çiziyor. (s.63)

Aksoy, Hamlet’in annesinin amcasıyla gerçekleştirdiği düğün merasiminden sonra kendisiyle yaptığı konuşmanın, oyun boyunca süren eyleminin tüm ipuçlarını taşıdığını söyleyerek; babasına duyduğu hayranlığın, annesinin haince telaşının ve amcasına karşı biriken öfkesinin açık bir şekilde göründüğünü ifade eder. Hamlet’in içinde olduğu çatışmanın onu zorunlu olarak eyleme sürüklediğini ve böylece “trajik olan”ın eyleme geçme-geçememe ikileminde ortaya çıktığını belirtir. (s.67)

Aksoy; Hamlet incelemesinde, kurbanların kanıyla varlığını sürdüren ve oluşturduğu iktidar alanıyla çatışmaların asıl sorumlusunun taht olduğunu, yani “iktidar” olduğu sürece çatışmalarının sonuçlanmayacağının anlaşıldığını ve Shakespeare’in böylesine karamsar bir dünya çizmesine rağmen -Hamlet gibi inandığı değerler uğruna savaşan trajik bir kahramanı işleyerek- gelecekten umutlu da olduğunu hissettirdiğini ifade ediyor. (s.81)

Aksoy “trajik olan”ı işlediği üçüncü çalışmasını, modern bir tragedya olarak kabul edilen Arthur Miller’ın Satıcının Ölümü adlı oyunu üzerine yapıyor. Aksoy bu oyunun dünya tiyatrosunda bu kadar önemli bir yer edinmesinin nedenini; yazarın “trajik olan”ı tıpkı öncüllerinin (Sofokles, Shakespeare vb) perspektifinden bakarak, çağına uygun bir anlayışla işleyebilmiş olmasına bağlıyor. Aksoy, Arthur Miller’ın, geçmiş tragedya yazarlarından farklı olarak, iktidar ile uzlaşmaz bir tavır içinde olmasının özellikle üzerinde durulması gereken bir konu olduğunun altını çiziyor. Oyundan verdiği örneklerle “trajik olan”ın metindeki izini süren Aksoy, kapitalist sistemde “sıradan birisi”nin bir trajedi karakteri olarak, “sıradan insanın trajedisi”ne dönüşümünü analiz ediyor. (s.97)

Tarihsel olarak çok farklı dönemlerde yazılmış bu üç oyunun ortak noktası, trajik olanı işlemeleridir. Antik Yunan, Rönesans ve Modern dönemin “trajik”olanı nasıl ele aldığını öğrendiğimiz bu çalışmasında Aksoy; özellikle oyunları incelerken, dönemlerin analizini yaparak, trajik karakterlerin tarihsel koşullarla beraber nasıl bir dönüşüme uğradığının fotoğrafını çekiyor.

Sonuç bölümünde de belirttiği gibi, seçilen üç oyununda, kendi dönemlerinin en güçlü iktidarlarına sahip olan toplumlardaki çatışmaların ürünü olmasının bir tesadüf olmadığı ortaya çıkmaktadır.

Aksoy’un kanımca en önemli saptaması şöyledir: “Trajik olan kavramı çoğu zaman kader ile birlikte anılsa da, esas olarak yaşamın diyalektiği ile ortaya çıkar. Yaşamın olağan akışında ortaya çıkan karşıtlıklar, zorunlu olarak bir çatışma içine girer ve bu çatışmanın sonucunda, çatışmanın taraflarından biri gerçekleşirken, bir diğeri de yıkıma uğrar. Bu çatışmada kazanan yoktur. Zaten çoğu zaman kazanan da kaybeden de aynı kişidir.” (s.98)

Çalışmasının sonuna Orhan Asena’nın, “Hürrem Sultan Oyununda Trajik Olan” başlıklı bir incelemesini ekleyerek; yerli oyunlarımızda neden “trajik olan”a rastlanılamadığının ve yeterince başarılı bir şekilde oluşturulamadığının –toplumsal, siyasal ve kültürel olarak- nedenlerini inceliyor.

Yazarın kaynakçasının zenginliği, çalışmasının derin bir araştırma ürünü olduğunu ortaya koyuyor ve bu alanda ayrıntılı çalışma yapmak isteyenlere önemli bir yol haritası çiziyor. Kitabın tiyatro öğrencilerine, özellikle bu oyunları sahnelemeyi düşünenlere ve alana ilgi duyan okuyuculara çok yararlı olacağını düşünüyorum.

Ramazan Aksoy, “Kral Oidipus, Hamlet ve Satıcının Ölümü Oyunlarında Trajik Olan”, Sıfırdan Yayınları, 2015, 115 s.

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Serkan Fırtına

Yanıtla