Şehir Tiyatroları’ndan Cinsel Kimlikleri Özgür Bırakan Bir Oyun

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Bahar Çuhadar

Şehir Tiyatroları’nın ’12. Gece’si seyirciyi renkli, bir o kadar da puslu bir düşün içine çekiyor. Shakespeare’in karmaşık bir aşk döngüsünü komedi formunda anlattığı oyun, Serdar Biliş’in cinsiyetler arası sınırları yok ettiği yorumu ve yenilikçi rejisiyle sahneleniyor.

Deniz kazasında ikiz erkek kardeşini kaybeden Viola, çıktığı adada görür görmez vurulduğu Dük Orsino’ya yakın olabilmek adına, erkek kılığına girip Orsino’nun hizmetkârı olur. Orsino’nun âşık olduğu Olivia ise kardeşinin ölümünün ardından dipsiz bir yasa tutulmuştur. Erkek kılığındaki Viola, el mahkûm, efendisi Orsino adına Olivia’ya kur yapmaya başlar. Olivia, kadın olduğunu bilmediği Viola’ya tutulur. O esnada Olivia’nın dayısı Sir Toby ise Sir Andrew’i yeğenine eş olarak ayarlamanın derdindedir…

Shakespeare’in en eğlenceli oyunlarından ’12. Gece’; kadın-erkek kimlik karmaşasını ve yanlış anlamaları zemine tatlı bir komedi olarak yerleştirip, sonunda da düğümü çözer. Serdar Biliş’in Şehir Tiyatroları’nda sahneye koyduğu yorumda ise çok ince ayarlarla ortaya, adeta ‘queer dramaturji’ olarak tanımlayabileceğimiz bir güncel durum çıkıyor. (Queer teori temelde cinsel kimliklerin sayısız ve sınırsız olduğuna dairdir, cinsel kimlikler ve cinsel yönelimler arasında bir geçişkenliği de öngörür.) Ki Şehir Tiyatroları’nda böyle bir yorum izlemiş olmak mutluluk verici.

Biliş; aşkın ve arzunun cinsiyeti olmadığını, cinsiyetin katı sınırlara hapsedilemeyeceğini, cinsel kimlikler ve yönelimler arasında geçişkenlik olabileceğini ince jest ve oyunculuk yorumlarıyla taşımış sahneye. Metinde bu kadar belirgin olmadığı halde; Dük Orsino’nun erkek sandığı hizmetkarı Viola’ya yavaş yavaş hayranlık beslemesi, gemici Antonio’nun hemcinsi Sebastian’dan nasıl da büyülendiğini ifade ettiği kısacık an… Viola’nın kadın olduğu ortaya çıkınca “Gidip de kadın kıyafetlerimi giyeyim” dediğinde; eski efendi, yeni sevgili Orsino’nun verdiği şaşırtıcı tepki… Oyun bu ufak ama hissedilir dokunuşlarla; cinsiyet geçişkenliği meselesinden yana tavrını gösteriyor. Yönetmen Biliş, program kitapçığında dediğini sahnede de cümle cümle işliyor; evet, hayatta “Her şey zıttını da barındırıyor.”

Cümbüşlü Bir Oyun

Zeynep Avcı’nın çevirisiyle sahnelenen oyunun mizahı sahneye hem güncel, hem de titizce dokunmuş bir dille taşınmış. Klasiklerin güncel yorumlarında seyirciyi ‘coşturmak’ adına mizahın bayağılaştığı örneklere sık rastlanır. ‘12. Gece’ bu tuzağa hiç düşmüyor. Oyunun ‘romantik’ kısımlarında da diyaloglar ve jestler su gibi akıp gidiyor.

Çok açık bir zihnin yaratıcı fikirleriyle bezeli, maharetli tasarımcıların elinden çıkan göz alıcı dekor-kostüm-aksesuvar-görüntü-ışık uygulamalarıyla ışıldayan, canlı orkestra ve iyi oyunculuk ve solo şarkı performansları sergileyen enerjik bir ekibin kurduğu rengarenk, birazcık da puslu bir ‘gece’ bu. Sözünü farklılıklarımızdan, barıştan, hayattan ve aşktan yana kuran bir oyun. Seyircisini koltuğunda kıpır kıpır eden cümbüşlü oyunlardan.

Karmakarışık Bir Sahne Üstü

Gelgelelim, bana sorarsanız, sahnedeki bu cümbüş özellikle oyunun ilk yarım saatinde olmak üzere fazlasıyla karışık. Metne hâkim olmayan seyircinin kafasını toplamasına mani olabilecek derecede hem de… Sahnede adeta bir reji fikri yağmuru var. Sualtı video görüntüleriyle başlayan oyunda canlı orkestra, projeksiyon görüntüleri, oyuncuların ara ara kullandıkları, yüzlerini yakın plan takip etmemize olanak veren el kamerası, sahnede dolaşan şeffaf bloklar, ayna blokları, gani gani kullanılan sis efekti, dekor ve aksesuvarda gözlerimizi alan detaylar (devasa kaktüsler, yuvarlanan kocaman lastik toplar, dev heykel vs.) var. Evet; Çiğdem Erken’in imzasını taşıyan müzik ile canlı orkestranın performansı ve oyunculara uyumu nefis, Cem Yılmazer’in ışık ve video tasarımları her zamanki gibi çok iyi, Gamze Kuş’un elinden çıkan dekor-kostüm tasarımlarıyla ‘düş’ atmosferi tamamlanıyor. Ama bütün fikirler üstümüze adeta boca ediliyor. Öyle anlar oluyor ki sahne üstüne tam bir karmaşa hâkim oluyor.

Buna karşılık misal Olivia ile Viola’nın ev sahneleri, Malvolio’nun ‘oyuna geldiği’ bölümler ya da slow-motion boks ringi sahnesi yaratıcı fikirle iyi oyunculuğun birbirini gölgelemediği, daha ‘eşit ve sade’ sahneler olmuş.

Oyunun Yıldızı: Senan Kara Tutumluer

Tüm bu karmaşaya rağmen sahnede çok iyi bir enerji, algılarımızı tepetaklak etmeye aday bir dramaturji ve hafif grotesk performanslarıyla birbirleriyle iyi bir denge kurmuş neşeli bir ekip var. Olivia’da Bennu Yıldırımlar, Orsino’da Erkan Sever ve Viola-Sebastian’da Senan Kara Tutumluer (Tutumluer, hem Viola hem de ikizi Sebastian olarak sahnede) çok tatmin edici, yer yer grotestk tavırlarla oynuyor. Keza Soytarı (Feste) rolüyle kah ‘Doğrucu Davut’, kah ortalık karıştırıcı figür olarak oyunu sürükleyen Özge Özder de seyircinin gözünü alamayacağı bir karakter olarak sahnede.

Levend Öktem, Malvolio da üzerine tek başına ayrı bir oyun kurulabilecek bir iş çıkarıyor. Tobi Dayı-Andrew-Maria üçlüsü (Kubilay Penbeklioğlu-Tolga Yeter-Seda Fettahoğlu) oyunun komedi aksını sırtlarken durum komedisini, tiplemeleri ve diyalog akışkanlığını kararında sergiliyor. (Şapşal Andrew’in karşımıza hipster akımına yakın bir kılıkla çıkması eğlenceli olmuş. Bir tek Maria’nın neden Hıdırellez şenliklerinden gelmiş köylü güzeli gibi giydirildiğini anlamlandıramadım.)

Öte yandan performanslar gayet başarılı olsa da koronun oyundaki işlevi yer yer gereksizleşiyor. Yine de mesela Olivia’nın arkasındaki yas üçlüsü gibi anlar, oyunun en iyi karelerinden. Sebastian’ın gemici dostu Antonio’da Ersin Umulu ise –Sebastian’a duyduğu aşki duyguyu hissettirmekte epey iyi olsa da- beden dili açısından diğer karakterle arasına bir boşluk koymuş gibi…

Oyunun en can alıcı kişisi kesinlikle ‘Viola-Sebastian’ rolündeki Senan Kara Tutumluer. Tutumluer ağzı iyi laf yapan delikanlı kılığında da, kadınlığını zorla gizleyen bir âşık olarak da, şaşkınca dövüşürken ya da ikizinin kaybıyla içi titreyen kardeş olarak da seyirciye benzemez haller sergiliyor. Hem birden fazla karaktere, hem de tek karakter içinde birden fazla role can veriyor; rolleri ve karakterleri arasında bedeni-sesi-mimikleriyle cambaz gibi etkileyici bir denge kuruyor. Benim adıma hayli geç kalınmış bir keşif…

Biliş’in ekibiyle kurduğu bu rengarenk geceye katılırsanız, eh kafanız birazcık karışacak olsa bile, pişman olacağınızı sanmam.

12. GECE

Yazan: William Shakespeare

Yöneten: Serdar Biliş

Oyuncular: Bennu Yıldırımlar, Levend Öktem, Senan Kara Tutumluer, Özge Özder, Mana Alkoy, Pınar Aygün, Seda Fettahoğlu, Berk Samur, İsmet Şahin, Erkan Sever, Doğan Şirin, Kubilay Penbeklioğlu, Eylül Soğukçay, Ersin Umulu, Tolga Yeter.

Süre: 1 saat 40 dk.

Bilet Fiyatı: Öğrenci 9, Tam 14 lira.

 Radikal

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Bahar Çuhadar

Yanıtla