İstanbul Devlet Tiyatrosu’ndan Gökalp Kulan Geçti

Pinterest LinkedIn Tumblr +

İstanbul Devlet Tiyatrosu’ndan Bir Gök Kalpli Yürek, Gökalp Kulan Geçti; Hepimizi Birleştirdi De Gitti!

Savaş Aykılıç

Gökalp Kulan, hani derler yerler ya, “bir melekti”; gerçekten de öyleydi. Kendi aralarında anlaşamayanlar, zıtlaşanlar bile onu severdi, ona saygı duyardı.

En son “Bersisa’da İmparator rolünü oynuyordu. Pazar günü son oyunlarını oynadıktan sonra gece yarısı 03.00 sularında gelen bir kalp krizi…

O bir görev adamıydı. Çalışkandı. Her sezon en az bir oyunda görev almıştı. Disiplinliydi. Ama işini yaparken -gereksiz yere- kasmazdı, ne kendisini ne karşısındakini. İşini sevgi ile yapardı.

Polemik yapmaz, polemiği sevmez, sevenleri de sevmezdi. Kimseyi kötülemezdi. Oyunculuk onun için birinci gelmek için her türlü yarışın-rekabetin ve bunların sonucu yapılan polemiklerin, kötülemelerin ve benzeri olumsuz ve negatif duygu ve düşüncelerin çok uzağında; bir sevgi ve saygı işi, bir görev, bir hizmetti.

Bazı oyuncuların egosu karşısında diyalog kuramazsınız, konuşmanıza izin vermezler, sürekli kendileri konuşurlar, narsist bir vecd içinde; hatta nefes bile alamazsınız o ego şişkinliklerinden! Gökalp Kulan, nefsini yenmiş bir Tibet rahibi kadar egodan ve egoizmden uzaktı.

Aşırı egosu yükselmiş bazı sanatçılar (!) seslerini bağırsaktan çıkarırken Gökalp’in yumuşacık, kadife sesi yüreğinden, gönlünden, insan sevgisinden gelirdi. Kimseye sesini yükselttiğine tanık olmadım.

Keyifli bir insandı. Konuşmayı, sohbeti, çayı, sigarayı severdi. Bağzılarının aksine (J) gönlü bonkördü, sigarasından da ikram ederdi, çay da ısmarlardı gerekirse.

Gülmeyi severdi. İşini gülümseyerek, sevgi ile yapardı. Surat astığını, kem baktığını göremezdiniz kuliste. İflah olmaz bir iyimserdi o.

Ne tiyatronun ne ülkenin içinde bulunduğu krizler, sorunlar, açmazlar onu hiçbir zaman umutsuzluğa sevk etmezdi. İnadına hep umutluydu o. Enseyi hiç karartmazdı. Çevresine de bunu aşılardı. Bunun için olsa gerek onunla konuşan herkes bir psikologla ya da din adamı ile görüşmüş gibi aydınlanmış ve rahatlamış olarak çıkardı. İnsanlara böyle bir güven ve sevgi aşılama yeteneği vardı onun.

Dev gibi bir adamdı. Bir seksen beş boyunda filandı ama karşıdan size iki metre gibi heybetli gelirdi; dağ gibi yürekli bir adamdı.

Kuliste bağzıları çoğu zaman hayali çapkınlıklarını anlatmaya kalkışır, bu yoldan erkekler arasında güç ve saygınlık kazanacağını sanarak atar da atardı; bizim Gökalp ise eşi Funda’dan ve kızlarından başka bir bayandan söz etmezdi. Varsa yoksa onlardı, ailesiydi. Ailesine çok düşkündü.

Cenaze töreninde kızının da dediği gibi, o hiç ağlamayı sevmezdi, neşeyi severdi, umudu severdi; bu yüzden hep neşeli, sevecen, umutlu, iyimser, güleç, pozitif enerjili, çevresine iyilik ve güzellik dağıtan, paylaşan bir insandı.

Cenaze namazı öncesi Bersisa oyunundaki dramaturg Volkan anlattı; Gökalp de “Benim arkadaşlarım hep aniden gitti ben de bir gün küt diye gideceğim” dermiş. Yaradan ona “çektirmeden, uzatmadan”, deyim yerinde ise ani ve güzel bir final yazmış; o iyi oyuncu da bu dünyada rolünü iyi oynadı ve madde enerjiye dönüştü, o artık gökte her iki anlamıyla da yıldız oldu.

Cenaze töreninde Nedim Saban anlattı. Tiyatroya birlikte başlamışlar Gökalp ile; çocuk oyunları ile. Bilmiyordum. Ben de Nedim Saban, Amerika’ya tiyatro eğitimi almaya gittikten sonra grubu emanet ettiği (Beş Kafadarlar Çocuk Tiyatrosu) Mehmet Ergen ile Talip Apaydın’ın İki Portakal adlı öyküsünden uyarlanan bir çocuk oyununda oynamıştım 1985’lerde. İkimizin de yolu aynı özel tiyatrodan geçmiş Devlet Tiyatrosu’ndan önce. Sağ olsaydı da bu konuda da sohbet edebilseydik onunla.

Gökalp Kulan her şeyden önce bir insandı, insan evladıydı derler ya işte öyle. Aile görgüsü, terbiyesi, duruşu, oturuşu, bakımlı giyinişi, tam bir İstanbul beyefendisi idi.

Cenaze töreninde en yakın arkadaşlarından Orhan Kurtuldu’nun, Özgür Erkekli’nin gözyaşları içinde yaptığı konuşmalar ve çağrı hepimizi duygulandırdı.

 Gelimli gidimli dünya, bugün varız yarın yokuz, birbirimizi yemektense bir olalım, güçlü olalım. “Birbirimize sarılalım.”    Sevelim, sevilelim.

“Birbirimizin düşlerini, hayallerini merak edelim, bunları konuşalım başka şeyler yerine.”

Gökalp Kulan bize tiyatro işinin de diğer işer gibi bir iş olduğunu; diğer işlerden aşağıda ya da yukarıda olmadığını; dünyanın yaptığımız tiyatro çevresinde dönmediğini aksine tiyatronun dünyanın çevresinde döndüğünü; tiyatro yapmanın insana, insanlığa bir kültür sanat ve tiyatro hizmeti götürmek olduğunu ama bunun da kutsanarak gereksiz yere abartılmaması aksine hayatla dengelenmesi, hayattan kopmaması ve hayattan beslenmesi gerektiğini anlattı sanki kendi üslubunca.

Tanrılaşmadan (!), ya da canavarlaşmadan (!) da; insan kalarak da oyuncu olunabileceğini gösterdi bize o. İşini iyi yapanlara özgü o özgüven, sağduyu ve ustalıkla. Aile ve iş dengesini kurarak ve uyumla yürüterek. Sanatçı bohem olur safsatalarına uzak durarak. Sanırım onun misyonu da buydu. Önce insan olmak, insan kalmak, insanca yaşamak ve vakti gelince insanca gitmek…

Hırslarından arınarak da pekala yapılabilirmiş bu sanat…

Civan Canova’nın da dediği gibi, cenazesi bile pek çok küsü birleştirdi, sarılıp öpüştürdü, bariştırdı. (Küsen içindeki insanlıkla küser aslında, kendi kendine ve kendi benliği ile; küstüğünün yanılsaması üzerinden.)

Sevgili Gökalp Kulan, ne çok insan sevmişsin, ne çok insan biriktirmişsin (ki aralarında birbiri ile konuşmayanlar, küs olanlar, birbirlerinden Allahın/ ya da insanlığın selamını esirgeyenler var), hepsini birleştirdin, bir ettin ya aşk olsun sana, helal olsun.

Dedim ya o bir beyefendi idi; gereksiz oturmayı hiç sevmezdi, yürümeyi severdi, bol bol yürürdü, bu dünyadaki ziyareti de beyefendilere yakışır şekilde kısa oldu, şimdi kalktı yürüyüşe çıktı…Bekle bizi(m kuşağı) arkadaşım, bir gün koşup yetişeceğiz sana ve sohbetimize kaldığımız yerden devam edeceğiz birlikte yürüyerek…

Sevenlerin seni hiç umutmayacak, hep anacak, sohbetlerinde hatırlayacak ve hatırlatacak ve adını yaşatacağız. Senin sevgi misyonunu ve mirasını hep taşıyacağız.

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Savaş Aykılıç

Yanıtla