İktidara Giden Yol Tiyatrodan Geçer

Pinterest LinkedIn Tumblr +

enver aysever[Enver Aysever’in Birgün gazetesinde yayınlanan yazısını paylaşıyoruz.] Ölümler, kanlı sürecin gölgesinde kalan öyle önemli meselelerimiz var ki; bir türlü onları konuşmaya sıra gelmiyor. Oysa toplumsal/siyasal meseleler öncelik, sonralık sırasına konamaz. Bir memleketin eğitim sorunu tartışılıyorsa, orada sanattan, edebiyattan söz açmıyorsanız eksik kalırsınız. Sözü uzatmayayım, konuyu tiyatroya getireceğim.

Her yanda Shakespeare’den alıntılara rastlıyorum sıkça. Demek memleketin içinde bulunduğu durumu, bizden yüzyıllar ve kilometreler ötesinden duyurmuş büyük yazar ve tiyatro insanı! Neden bugün güncel? Çünkü siyaset aynı kısır, karanlık ve insan ruhunu çalan döngüyle akıyor hala! İktidar oyunları, savaşlar sürüyor… İnsanlık ders çıkarmıyor koca geçmişinden.
Ucuz dizilere tutsak edildiğimiz, ince düşünmeye, derinlikli metinlere katlanamadığımız için bu bataklıkta çırpınıyoruz. Gerici iktidarların hedefinde sanatın, sanatçının olması bundan! Cumhuriyet tarihinin en gerici, yıkıcı iktidarının da sanat kurumlarına saldırması kaçınılmazdı. Beklenen oldu. Devlet Tiyatrosu, Darülbedayi gibi kurumlara niteliksiz, yeteneksiz sanat yönetmenleri atadılar. Vasatın iktidarında, vasat ve beceriksiz yöneticiler hükümran oldu. Bu yöneticiler o koltuklara geleceklerini hayal edemezdi ama “Hayaldi Gerçek Oldu!”

Devlet Tiyatrosu Nejat Birecik’e, Darülbedayi Süha Uygur’a verildi. Yani kurumlar teslim alındı, öldürüldü. Bu kişilerin o koltuklara balıklama atlamasına şaşmıyorum; adil yarışma olsa, o tiyatrolarda seyirci bile olamazlar artık ya, neyse… Şaştığım bir maaş uğruna ses çıkarmayan, ülkenin sanat ortamı teslim alınırken kafasını çeviren sanatçılardır. Her gün bahaneler üreterek, eylem yapmaktan, itiraz etmekten kaçıyorlar. Çok yazık!

Artık bu kurumlarda çalışanlar, AKP’nin adamlarının eline tutsak olmuşlardır. Meslek haysiyetlerine koruyamadılar. Açılan her perde Nejat’ı, Süha’yı meşrulaştırır ve AKP siyasetini güçlendirir. Bunu göremeyecek kadar körleşmeyi de yazardı eminim Shakespeare! Anlamadıkları şu, sanatçının sahnede ne yaptığı kadar, yaşamı nasıl savunduğu da önemlidir. Bazı mesleklerin sorumluluğu vardır. Bu bayağılıkta hala perde açıp kendilerini kandırmaya devam edecekse dostlar, diyeceğim yok.

Her şey kötü mü? Hayır.

CHP Bursa Nilüfer Belediyesi böyle bir ortamda, bir ilçenin yapacağının ötesinde can verdi tiyatromuza. Ben üç kez turneye gittim bölgeye. Seyirciyi tanıdım, çalışanlarla konuştuk, çölde vaha olmuş bu ilçe! Her konuda CHP’ye saldırmanın kolaylığını yaşayanlar buna da kayıtsız kalacak elbet. Tiyatromuz bir yandan esir alınırken, Nilüfer Belediyesi hem olanak/altyapı sağlamış, hem yatırım yapmış tiyatroya. Bunun altına çizmek gerek. Edebiyatımızın ustalarının eserleri oynanıyor ve salonlar tıklım tıklım.
Çocuk tiyatrosuna yapılan yatırım hem anneyi, babayı eğitiyor hem de çocuğu erken yaşta sanatla buluşturuyor. Bu görevleri gerici bir iktidarın, güdümlü kurumları yapamaz. Nilüfer Belediyesi özerkliğe saygılı… Bunların altını çizmek istedim. Eğer toplumsal bir dönüşüm isteniyorsa, hamaset yerine sahada olmak gerekir. Demek ki, insana en yakın olma olanağı sağlayan tiyatroya değer vermek zorunluluktur.

Belediye başkanı Mustafa Bozbey’le konuştum. Yeni salonlar açacaklarını, yatırımları sürdüreceklerini ve tiyatronun bağımsızlığını koruyarak kök salmaya devam edeceğini söyledi. Bunu önemsiyorum. Ülkenin dört yanında gericiliğe karşı direnç ancak bu yolla gelişir. Sanatın ikincil bir sorun gereksinim olduğunu söylemek tam da iktidarın işine gelendir. Tersi doğrudur.
Önümüzde 27 Mart var. Yine o çok saldırılan CHP belediyeleri sahip çıkıyor bu güne. Tıpkı dün 8 Mart’ta olduğu gibi. Bunun altını çiziyorum. Övgü yazısını pek sevmem doğrusu. Ancak bunca karanlık tabloda dolu salonları görünce, hele de İstanbul çok yıllardır gericilik elinde can çekişir haldeyken, bu başkanların direncini, kadroların çabasını görmek gerek. Soluk alanı bunca darken, her şeye karşın umut oluyor bu gelişmeler…

Önemli not eklemeliyim; Kadıköy Belediyesi’nin yayınladığı ve RTE’nin hemen saldırdığı 8 Mart afişlerine vurgu yapayım. “Lezbiyenim, biseksüelim, transım, interseksim; okulda, işte, Mecliste her yerdeyim!” diyerek cesur adım attı Aykurt Nuhoğlu. Kendisiyle konuştum. Bu tutumuna devam edeceğini söyledi. Kutlarım. Geri çekilerek, yaşam alanı daraltılarak gidilecek yol yoktur.

Birgün

Paylaş.

Yanıtla