İATG 2016 Ritim Atölyesi Değerlendirme Raporu

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Ritim Atölyesi, katılımcılara temel ve giriş niteliğinde bir ritim bilgisi kazandırmak ve sahneleme çalışmalarında sezginin ötesine geçebilen fiziksel bir ritim duygusu edinmeyi teşvik etmek üzere tasarlandı.

Bu türden bir atölye çalışmasına ihtiyaç olduğu düşüncesi sahne sanatlarının durumuna dair yapılan bir tespitten kaynaklanmaktadır. Ritim bilgisi adına sahne sanatlarında genelde durum şöyledir: Müzik alanında olmazsa olmaz kabul edilir ve olabildiğince ileri bir seviyeye taşınması gerektiği vurgulanır, dans alanında özellikle müzikle ilişki bağlamında bir ölçüde ritim bilgisi edinmek vazgeçilmez görünür, oyunculuk alanında ise sezgisel bir ritim duygusuna sahip olmak yeterli kabul edilir.

Bu noktada, Türkiye gibi ülkelerde ilk ve orta öğrenime damgasını vuran müzik bilgisi fakirliğinin vahim sonuçlar ürettiğini özelikle belirtmek gerekir. Söz konusu olan, vuruş veya ölçü gibi kavramlara biraz aşina, ama örneğin senkop veya poliritim gibi kavramların içeriğinden (hatta adından) bihaber olabilen geniş eğitimli kitlelerdir.

Ritim Atölyesi’nde temel ritim bilgisinin öğrenilmesine yapılan vurgu bu nedenledir. Doğrudan ritimle ilgili karmaşık meselelere odaklanmadan önce, resmi okul eğitimi yoluyla kazanılamayan temel ve giriş niteliğinde ritim bilgisinin edinilmesinin bir zorunluluk haline geldiği varsayılmaktadır.

Mesleki düzeyde, gösteri sanatları içinde sayılan çeşitli disiplinleri bir araya getiren konservatuvar eğitimi sırasında ritim bilgisinin kazanıldığı düşünülebilir. Fakat konservatuarlarda ortaya çıkan sorun, sanatsal disiplinler arası kopukluk ve iletişim eksikliğidir. Ritim bilgisi esas olarak müzik teorisiyle sınırlı tutulur ve dans, oyunculuk ve sahneleme alanlarında ritim bilgisi ve araştırması ihmal edilir.

Ritim Atölyesi, hem bu sorunlara dikkat çekmeye hem de uygulamada alternatif ve resmi kurumlardan bağımsız veya özerk bir eğitim bölgesinin canlandırılması hedefine katkı sunarken, aynı zamanda, Türkiye’de özellikle son beş yılda yükselişe geçen ve sahneleme sanatlarının varlığını tehdit edecek bir saldırganlık düzeyine ulaşan karşı aydınlanma düzeni karşısında bir duruşun ve itirazın ifadesidir.

Ritim Atölyesi’nin belli bir grubun dışa kapalı bir eğitim çalışması olarak değil, İstanbul Amatör Tiyatro Günleri’ni (İATG) organize eden gruplara açık bir şekilde organize edilmesi, bu duruş ve itirazın üretici ve yayılma eğiliminde bir çerçeve edinmesini amaçlamaktadır. Böylece, hem Atölye’nin yürütücü sorumluluğunu üstlenen sanatçıların içinde yer aldığı BGST[1] bölgesinde hem de ilişkili oldukları İATG bölgesinde toplumsal açılımı ihmal etmeyen, bir aydınlanma motivasyonuna sahip, tek başına gösterilere indirgenmeyen eğitim-araştırma çalışmalarının canlandırılması adına hareket edilmektedir.

Ritim Atölyesi, 15-29 Haziran 2016 tarihleri arasında, Boğaziçi Üniversitesi Park1 çalışma salonunda gerçekleştirildi. Atölyede, İstanbul Fen Oyuncuları’ndan sekiz, Boğaziçi Üniversitesi Oyuncuları’ndan on altı, Boğaziçi Üniversitesi Folklor Kulübü’nden dört, Yeditepe Üniversitesi Oyuncuları’ndan dört, Taşkışla Sahnesi’nden altı ve Eğitim Sen 1 Nolu Şube Tiyatro Grubu’ndan dört olmak üzere toplam kırk iki katılımcı yer aldı. Ayrıca Boğaziçi Üniversitesi Folklor Kulübü’nden dört müzisyen atölyenin ikinci bölümü olan sahneleme aşamasına katıldılar.

Atölye kapsamında yedi günlük bir eğitim-araştırma çalışması yürütüldü. Atölye, temel ritim kavramlarının tanıtıldığı bir sunumla başladı. Sunumda vuruş, tempo, subdivision (alt bölümleme), vurgu ve senkop olmak üzere beş temel kavram ve bu kavramlardan hareketle ritmin çok katmanlı bir şekilde düzenlenmesiyle oluşan poliritim, müzikal ve fiziksel örneklerle açıklandı.

Tiyatro ve dans alanında yürütülen vücut çalışmalarında “ısınma”, “esneme” ve “kuvvet antrenmanı” gibi bölümler yer alır. Atölye kapsamında “ısınma” bölümünün temel ritim kavramları üzerinden düzenlenmesi hedeflendi. Sunumdan sonraki altı pratik çalışmanın ilk üç gününde temel ritim kavramları fiziksel egzersizlerle çalışıldı. Son üç gün boyunca bu kavramların fiziksel aksiyon çalışmaları içindeki kullanımı ve bir sahne taslağının geliştirilmesi üzerine yoğunlaşıldı. Atölye sonunda grupların çalışmalarını bu kavramlar ışığında yeniden düzenlerken faydalanabilecekleri bir sahne akışı oluşturuldu.

TEMEL RİTİM TEKNİK ÇALIŞMALARI

Çalışmalar gündelik hayat aksiyonundan sıyrılıp sahne çalışmasına konsantre olmak amacıyla yapılan karışık yürüyüşle başladı. Katılımcıların donuk ya da içe dönük aksiyonlar yerine rahat ve ortamla ilişkili bir icraya yönelmeleri teşvik edildi. Bu sırada postür problemleri düzeltildi. Yürüyüş bölümünün ardından omurga ve eklemlerin aktifleştirilmesine yönelik müzik eşliğinde yapılan rotasyon çalışmalarına yer verildi.

Vuruş:

Isınma çalışmalarında -eklemlerle yapılan rotasyon çalışmasının ardından- yaklaşık 5-8 dakikalık aerobik/kardiyo çalışmasına yer verilmesi önerilir. Atölyede vuruş çalışmalarına ısınma çalışmalarının ilk bölümündeki yüksek tempolu egzersiz ihtiyacını da karşılayacak bir çalışma olarak yer verildi.

Çalışmanın bu bölümünde üç temel ritim kalıbı üzerine çalışıldı: 4/4, 3/4, ve 2/4. Katılımcılar, özellikle ilk çalışmalarda, vuruşları yakalamakta ve bunu sürdürmekte zorlandılar. Özellikle 3/4 lük adım çalışmasında bedende gerginliklerin oluştuğu gözlendi.

Tempo:

Farklı tempolarda yürüyüş ve tempolar arası geçiş üzerine çalışıldı. Hedeflenen, performerların müzikteki geçişlere uyarak organik ve akıcı bir şekilde tempo değişikliği yapmasıydı.

Tempo çalışmaları sırasında yürüyüşte ağırlığın nasıl transfer edildiğine odaklanan egzersizlere de yer verildi ve bu çalışmalar ilerledikçe bir tempo çeşitlemesi olan slow motion yötemine giriş yapıldı. Gözlemlenen temel teknik problemler kollar ve bacaklar arasındaki koordinasyon sorunu ve denge problemiydi. Ayrıca slow motion koşunun hareket analizinde de belirsizlikler vardı. Vücut kullanımı koşu ya da yürüyüşün hangi hedefle, nasıl bir aksiyonla icra edildiğine bağlı olarak şekillenir. Dolayısıyla slow motion icrası oluşturulmak istenen etkiye göre değişebilir. Atölyede, gerçeğe en yakın yorumun nasıl oluşturulacağı üzerinde duruldu. Bu çalışma üç aşamadan oluşuyordu: hareketin gerçek zamanlı icrası; hareketin analizi ve slow motion mekanik icranın oluşturulması; bu mekanik icranın detaylar eklenerek organik hale getirilmesi.

Subdivision (Alt bölümleme):

Bu çalışmada amaç müziğin bölümlerinin ve ritmik geçişlerinin anlaşılması, vuruşların doğru zamanda gerçekleştirilmesi ve subdivision geçişlerinin uygulanabilmesiydi. Şarkı boyunca (Rene Aubry, “Who Lights the Sun”) melodik yapının aşamaları dikkate alınarak sırasıyla birlik (semibreve), ikilik (minim), dörtlük (crochet) ve sekizlik (quaver) vuruş değerliğindeki adımlar müzik eşliğinde icra edildi. Bazı çalışma gruplarında aksiyon devreye girdiği anda bedende doğrulanmayan mask kullanımına başvurma, subdivision geçişlerinin itkisiz icrası gibi problemler gözlendi, bu problemler üzerine gidildi.

Aksan/ Vurgu:

Ritim kalıbı içinde vurgu oluşturma
Performerlardan 4/4’lük ritim eşliğinde yürürken dört vuruştan herhangi birine vurgu yerleştirmeleri, daha sonra bunu bedenin farklı bölgelerine kaydırmaları istendi. Organik örnekler oluşturmaya yardımcı olması için kişilerin birbirleriyle ilişki kurabilecekleri karışık yürüme mizanseninde çalışıldı. Yürütücüler sabitlenen vurguların daha büyük icra edilmesini istediler. Sonuç olarak, detay çalışması yapılıp geliştirildiğinde etkili bir sahneye dönüşebilecek canlı bir tablo ortaya çıktı.

Ortak Vurgu Oluşturma Çalışması
Katılımcılardan 10’ar kişilik gruplar oluşturuldu. Her grup kendi içinde 5’er kişilik iki alt gruba ayrıldı. Her iki alt grubun da birbirinden bağımsız şekilde 8/8 lik ölçü içinde farklı yerlere vurgular yerleştirmesi istendi. Vurgu zamanlamaları teknik olarak oturtulduktan sonra gruplar yan yana geldiler ve bu vurguları iki grup arasında bir ilişki yaratacak şekilde düzenlediler.

Bazı gruplar çalışmalarını önceden bir fiziksel eylem belirleyerek yürütmüşlerdi. Bu yöntemle çalışan gruplar organik icralar oluşturmakta zorlandılar, bedensel aksiyonu devre dışı bırakan mask kullanımları ortaya çıktı. Bu çalışmada, yalın bir hareketten yola çıkan ve yönelimini uzun süreli tekrarlar sırasında aşama aşama oluşturan grupların iyi sonuçlar elde ettiği gözlendi.

Senkop:

Geniş daire mizanseni korunacak şekilde katılmcılardan önlü arkalı ikililer oluşturmaları istendi. Öndekilerin adımlarını 4/4’lük ölçde güçlü vuruşlara denk getirmeleri (1. ve 3. vuruşlar), arkadakilerin ise adımlarını zamanlama olarak önlerindeki kişilerin hemen ardından basmaları söylendi. Böylelikle arkadan gelen senkop etkisi oluşturuldu. Daha sonra arkadakilerin, adımlarını zamanlama olarak önlerindeki kişiden önce atmaları istendi. (Arkadan gelen senkop “geciken” bir adım olarak gelirken, önden giden senkoplu adım “aceleyle” atılır. Organik bir senkop etkisi yaratılmaya çalışılırken bu aksiyon yönelimleri yol gösterici olacaktır.)

İlk gün sonunda katılımcıların ikili gruplar oluşturmaları ve bir sonraki çalışmada sergilemek üzere yürüyüş üzerinden senkop içeren bir fiziksel aksiyon örneği hazırlamaları istendi. İkinci ve üçüncü çalışmalarda senkop çalışması bu örnekler üzerinden yürütüldü.

Bu çalışmalar sırasında senkopla ilgili önemli bir nokta fark edildi: Senkop içeren iyi bir sahne icrası oluşturmak için öncelikle senkopun ritimsel olarak keşfinden yola çıkılmalı. Ancak ritmin sadece dışsal olarak düzenlenmesi hatasına sıklıkla düşüldüğünden senkop gibi ritimsel olarak zorlayıcı bir kavramla karşı karşıya kalındığında oyuncular genellikle ritmik düzenlemeyi, yani hareketi, aksiyona kurban edebiliyorlar. Bu sadece ritmik yapının bozulmasıyla kalmıyor, ritmik yapıya sıkısıkıya bağlı olan fiziksel aksiyonu da organik icradan uzaklaştırıyor.

Bu ilişkiye dikkat edildiğinde ise oldukça verimli sonuçlar elde edilebiliyor. Örneğin önden ve arkadan gelen senkop denemelerinde, uzun süre ısrarla sadece senkoplu hareket teknik olarak yakalanmaya çalışılarak ilerlendiğinde, kuvvetli sahne üstü aksiyonlarına ve oyuncular arasında dikkat çekici ve organik ilişkilere ulaşmak mümkün olabiliyor. Senkop çalışmalarında performerları en çok zorlayan mesele bu bağın kurulması oldu.

Poliritim/ Çoğul ritim:

İlk iki gün, öncelikle katılımcıların beş temel ritim kavramı üzerine odaklanmaları amaçlandı. Daha zorlayıcı bir ritmik çeşitleme örneği olduğundan poliritim çalışmasına atölyenin üçüncü gününde geçildi.

Poliritmik düzenleme birbirine asal yani cross olan ritim kalıplarının üst üste getirilmesidir. Birbinin katı olan, yani multiple ritimler poliritmik yapılar üretmez. Çalışmaya en basit poliritmik yapılardan biri olan 2:3 poliritminin oluşturulmasıyla başlandı.

Poliritim oluşturmak için şu temel yöntem izlendi: birbirine cross olan iki sayının (x ve y) en küçük ortak katı alındı; ölçü aralığı bu sayıya bölündü. Bu aralık bir grup tarafından x’’e bölünürken, diğer grup tarafından y’ye bölündü (örneğin 2:3 poliritmini oluşturmak için 6 vuruşluk ölçü kalıbında bir grup ellerle 1., 3. ve 5. vuruşlarına vurgu vererek bu aralığı 3’e bölerken diğer grup ayaklarıyla 2. ve 4. vuruşlara vurgu vererek 2’ye bölmüş oldu). Daha sonra bu cross ritm aynı bedende (eller ve ayaklarla) icra edilebilinceye dek çalışıldı. Bu teknik çalışmalarda 2:3 ve 4:3 poliritim oluşturma, poliritim kalıpları arasında geçiş ve farklı ritmik yapıda devinen odakları yanyana getirerek poliritmik sahnelemeye giriş üzerine çalışıldı.

Bu çalışmada dikkat edilmesi gereken, ritim kalıbı oturtulduktan sonra performerın bu poliritmik düzeni oluşturan ritim döngülerini tek tek algılayabilmesi. Örneğin 2:3 poliritmik düzen 6/8’lik bir ölçü oluşturuyor. Bu kalıbı ezberlemek ve çalmak nispeten daha kolay. Önemli olan performans esnasında kişinin ayrı ayrı 3’lük ve 2’lik döngüleri sayabilmesi. Ancak bu şekilde müzikal üretim esnasındaki gibi bir poliritmik algı geliştirmek mümkün olabilir. Bu çalışmalarda icra sırasında döngülerin algılanması üzerine de çalışıldı. Grubun en çok zorlandığı aşama bu oldu. Ancak egzersizler yapıldıkça bu ritmik farkındalığın da gelişmeye başladığı gözlendi.

FİZİKSEL AKSİYON ÇALIŞMASI

Atölyenin amaçlarından birisi vücut çalışmalarının spor amaçlı bir beden eğitimi faaliyeti olmaktan çıkarılabileceğini göstermekti. Vücut çalışmaları ritim-aksiyon ilişkisi kurularak yaratıcı bir şekilde yürütüldüğünde bu çalışmalardan sahnelemeye dönük taslaklar elde etmek de mümkündür. Bu amaca yönelik olarak atölyedeki kavramlar çerçevesinde bir sahneleme çalışması yürütüldü. Öncelikle ritim kavramları üzerine yapılmış olan çalışmalardan örnekler biraraya getirilerek bir kolaj oluşturuldu. Sonrasında da bu kolajdan hareketle bir sahne taslağı oluşturma üzerine yoğunlaşıldı.

Atölyenin dördüncü günü müzisyenlerin de dahil olmasıyla birlikte çalışma canlı müzikle sürdürüldü.

Atölyenin bu bölümünde kolaj çalışmasının anlamlı bir bütün haline getirilmesi hedefleniyordu. Atölye danışmanının önerisiyle sahneleme çalışmasında iki düzenlemeye gidildi:

  • Akış tek bir vukuatla sınırlı tutuldu:
    Kalabalık bir grubun yürüdüğü alanın önünde bir çanta durmaktadır. Yürüyüş esnasında gruptan biri çantanın yanına gider. Çantayı önüne alacak şekilde omzuna asar. Gruba döner ve diğerleriyle göz göze gelir. Ve herkes slow motion koşu ile kaçmaya başlar. Sonunda çantada bomba olmadığı anlaşılır.
    Sonraki çalışmalarda bu vukuatın aşamalandırılması üzerine çalışıldı. Kolaj çalışmasındaki vukuatlardan sadece birine odaklanarak sahnenin sadeleşmesi atölyenin konusu olan çalışmaların hakkıyla yürütülmesine imkan tanıdı.
  • Katılımcı sayısının fazla oluşu çalışmanın efektif yürümesini zorlaştırıyordu. Sahne üstündeki odak sayısı artırılarak ve odakların mizansenleri düzenlenerek bu sorun aşıldı. Böylelikle çantayı bomba sanma vukuatının daha anlaşılır bir seyrinin oluşması sağlandı.

Bu ilk çalışma sonunda sahnedeki üç odağın da kendi fiziksel aksiyon çizgilerini oluşturması ve doğaçlamalar yaparak sahneyi zenginleştirmeleri istendi.

Atölye sonunda oluşan sahne akışı şöyleydi:

Sahne ortasında kalabalık bir grup gündelik bir ritimle sıkışık yürümektedir. Arka ve yanlarda bulunanlar ise yüzü sahneye dönük, daha geniş bir alanda, slow motion yürümektedirler. Bir kişi çantasını almaya yönelir. Onun çantayı aldığını gören herkes slow motion kaçmaya başlar. (Arkadaki grup arkasını dönüp kaçma aksiyonuyla, bulunduğu noktada; içerdeki grup ise diğer gruba karışmadan içerde bir halka oluşturacak şekilde devinir.) Çantalı kişi çantasından bir takım eşyalar, sebzeler vb. çıkarıp bombacı olmadığını ispat etmeye çalışır. Ancak kimse onu görmez. Müziğin son bölümündeki değişimle orta bölümdeki kaçışa kargaşa ve izdiham hakim olur. Arkadaki grup bu sırada kaçma eylemini tamamlar, ortadaki grup kargaşasının şiddetlendiğini görüp bir araya gelir ve uzaklaşıp izlemeye başlar. Ortadaki grup çanta taşıyan kişinin bombacı olmadığını çok sonra fark eder ve kargaşa biter. Kalabalığın içinden birisi hala slow motion koşarak kaçmayı sürdürmektedir. Çantalı adam onun yanına gidip çantasından bir sebze çıkarır. Slow motion kaçmakta olan kişi bu nesneyi görünce bayılarak yere düşer.
Sahnenin ihtiyaçları doğrultusunda vuruş, subdivision, tempo, aksan, senkop, poliritim kavramları üzerine detay çalışmaları yürütüldü. Gerektiği ölçüde üslup ve dramaturji de devreye girdi. Sahneleme atölye çerçevesinde son haline getirilirken yapılan temel düzenlemeler şöyleydi:
1- Sahnede üç farklı odak vardı. Bu, poliritmik bir düzenlemeye gidilmesini zorunlu kılıyordu. Sahnenin bazı anlarında poliritmik düzen seyirlik anlamda daha etkileyici bir hal alırken, temelde sahneleme grupların ayrı ayrı takip edilebilmesine imkan tanıyacak düzeyde bir ritmik düzenleme içeriyordu. Örneğin sahnenin başında arka grubun slow motion yürüyüşü, orta grubun gündelik sıkışık düzendeki yürüyüşü ve çantalı adamın gündelik ama stilize hareketleri eş zamanlı gerçekleşiyordu.

2- Arka grubun slow motion yürüyüşünde gündelik hayattakine benzer bir etki yakalanmak isteniyordu. Bunun için bir vuruş düzenlemesi yapıldı. (Bir grup 1. ve 3. vuruşlarda adım atarken diğerlerinden 2. ve 4. vuruşlarda adım atması istendi.) Böylece gündelik düzendeki spontanlık stilize bir biçimde kısmen yakalanmış oldu.

3- Ön ve arka grubun sırayla seyredilebilmesini sağlayabilmek için farklı vurgu anları yaratıldı. Ön grupta çeşitli vukuatlar oluşturuldu, bu vukuatlarda aksan, senkop, subdivision gibi ritmik çeşitlemeler düzenlendi. Arka grubun seyredildiği bir anın oluşturulabilmesi için ön grubun vurgusu azaltıldı. Arka gruptan yürüyüşlerini -belirlenen vuruş düzeninin dışına çıkmadan- bireyselleştirmeleri istendi. Slow motion içinde çeşitli aksanlar oluşturuldu, bunları dikkat çekici hale getirmek için refleksif harekete başvuruldu.

4- Orta grupta bombadan kaçışın vahşete dönüşmesiyle birlikte arka grubun bu olaya dönük tepkilerinin de vurgulanması isteniyordu. Arka grupta gündelik hareket düzeni içinde senkoplu hareketler kullanılarak odak bir süreliğine buraya kaydırıldı, bu sırada ön gruptaki hareket sürekli tekrar eden bir loop şeklinde düzenlendi.

5- Arka grup öndeki şiddet tablosunu izlerken giderek karikatürleşen bir üsluba doğru kaymıştı. Bunun üzerine bomba patlamasının günümüz toplumunda bir realite olduğunun gözetilmesi gerektiği belirtildi. İzleyiciye tepeden bakan veya izleyicinin kendisini dışsallaştırıp güleceği aksiyonlar yerine izleyicinin empati duyarak özeleştiriye yönelebileceği bir aksiyonun keşfedilmesi önerildi ve bunun üzerine çalışıldı.
Sonuç olarak, vücut çalışmalarında bu tip sahneleme çalışmalarına yer vermek teknik çalışmaya sanatsal bir karakter kazandırmaya, vücut çalışmalarını performerların sahne üstü hazırlığına birebir hizmet edecek şekilde tasarlamaya, temel ritim tekniğine dair çalışmaları organik olarak devreye sokmaya ve bu çalışmaları sistematik hale getirmeye hizmet edecektir.

DEĞERLENDİRME

Atölyede iki haftalık bir süre içinde ritim kavramını içeren vücut çalışmalarına dair temel düzeyde bir kavrayışın kazandırılması hedeflenmişti. Performerların sahnedeki fiziksel aksiyonlara içkin olan ritmik altyapının farkına varmaları ve eylemlerini ritim ile ilişki içinde icra edebilmeleri amaçlanıyordu. Bunun dışında atölyenin en önemli yönelimlerinden biri vücut çalışmalarına dönük farklı bir anlayışı yerleştirmekti. Amaç, bu çalışmaların spor faaliyeti olmaktan çıkarılabileceğini, üzerine çalışılan müzikal kavramlarla birlikte tiyatral çalışmalara dönüşebileceğini, sahneleme çalışmalarının bir aşaması olarak kurulabileceğini göstermekti.

Atölyenin özellikle ilk günlerinde ritim kavramları çerçevesinde yürütülen çalışmalarda katılımcıların ritmik kalıpları kavrama konusunda zorlandıkları gözlendi. Müzikteki ritme uygun ya da ritimle ilişki içinde hareket etmede ve ritimdeki değişiklikleri fark etmede güçlükler yaşanıyordu. Bu sorunları tamamen çözmek bu atölyenin konusu olmasa da belli bir düzeye kadar bu teknik problemlerin giderilmesi yönünde çalışmalar yapıldı ve bazı olumlu sonuçlar alındı. Topluluklar kendi çalışmalarında müzik ve ritim kullanımını düzenli bir şekilde gündemlerine aldıklarında bu sorunları çözme yolunda aşama kat edeceklerdir.

Katılımcılar atölye boyunca zaman zaman eski vücut çalışması anlayışlarına dönme eğilimine girdiler. Oluşturulan hareket setlerinin ya da fiziksel aksiyonların dışsal olarak icrasına odaklanılıyor, bu da yaratıcı olmayan bir rutine evrilebiliyordu. Ritim eşliğinde yapılan fiziksel aksiyon icralarında tiyatrocu olan performerların zaman zaman yüz kullanımına yüklenerek bedensel icrayı ikinci plana iten bir performansa yöneldikleri fark edildi. Bunun ritmin organik icrasını engellediğini belirtmek gerekiyor.

Sonuç olarak, atölyede farklı toplulukların bir ciddiyet içerisinde birlikte çalışması anlamında önemli bir giriş yapılmış oldu. Fakat bu noktada çok ideal bir tablodan bahsedemeyiz, topluluklar özellikle ilk çalışmalarda daha içe dönük bir pratik sergilediler, birlikte çalışma kültürünün atölyenin ilerleyen aşamalarında kısmen oluşmaya başladığı söylenebilir.

Yürütücüler yukarıdaki değerlendirmeyi genel hatlarıyla aktardıktan sonra katılımcıların değerlendirmelerine geçildi. Eğitim Sen 1 Nolu Şube Tiyatro Grubu’ndan bir katılımcı bu tür atölyelerin gerekliliğine değindi; Boğaziçi Üniversitesi Oyuncuları’ndan bir katılımcı “konuşmak yerine, uygulayarak çalışma yapma” mantığının önemine vurgu yaptı; Boğaziçi Folklor Kulübü müzik biriminden bir katılımcı ise müzik konusundaki bilgi yetersizliğinin daha fazla üzerine gidilmesi gerektiğini söyledi. Taşkışla Sahnesi’nden katılımcılar atölyeyi grup içinde değerlendireceklerini belirttiler. Atölyenin son günü yapılan bu değerlendirmenin katılımcıların yorumları anlamında eksikli olduğunu, yürütücülerin değerlendirmesiyle sınırlı kaldığını not etmek gerekiyor. Katılımcı grupların temel ritim bilgisi ile yeni tanışıyor olduğu düşünüldüğünde değerlendirmenin bu şekilde sınırlı kalması gayet normaldir. Atölye’nin amacı da zaten bu temel eksikliğin üzerine giderek, grupların bu tür çalışmalara bir giriş yapmalarını sağlamaktı.

[1] Atölye yürütücülüğünü Boğaziçi Gösteri Sanatları Topluluğu’ndan Banu Açıkdeniz, Elif Karaman, Özgür Eren ve Zilan Kaki üstlenirken, Ömer Faruk Kurhan hazırlık aşamasında ve atölye sırasında danışman olarak katkıda bulundu.

Banu Açıkdeniz, Özgür Eren

23 Temmuz 2016

EK 1 – Eğitim-Sen 1 Nolu Tiyatro Topluluğu’nun 20 Ağustos 2016 Tarihli Değerlendirme Raporu

2016 Mayısının son haftası, İATG  (İstanbul Amatör Tiyatro Grupları) bünyesinde, Büo (Boğaziçi Üniversitesi Oyuncuları) ve Büfk (Boğaziçi Üniversitesi Folklör Kulubü) organizesinde, bu ekiplerin çalıştırıcıları tarafından gerçekleştirileceğinden haberdar olduğumuz ritim atölyesine katılım gösterip gösteremeyeceğimizi sorduk. Tüm amatör gruplara açık olduğunu öğrendikten sonra yedi gün olarak planlanan ve katılımcı olabilmenin tek koşulunun her çalışma gününe tam katılım olduğunu öğrendiğimiz bu atölyeye çalışanlardan oluşan bir ekip olma nedeniyle dört kişi olarak katılım sağlayabildik. Genel anlamda atölyenin amaç, içerik ve yapılış şeklini özetleyecek olursak;

Amaç

Atölye amacını, ritim duygusunun  oluşmasının yanı sıra ritmin, oyunculuk ve sahne düzenlemelerinde tiyatroya hizmet edebilecek şekilde organik  bir hale getirilmesi olarak yorumladık.

İçerik

İlki 15 Haziranda başlayan yedi günlük atölye boyunca, temel ritim kavramlarının yanı sıra ( vuruş, senkop, poliritim vb.), farklı ısınma çalışmaları ve fiziksel aksiyon çalışmaları da yer aldı.

Isınmaya dayalı hareketlerle başlayan bu çalışmalarda; ısınma yürüyüşle başlayıp, postürlerin düzeltilmesiyle devam etti. Ardından 2.4’lük, 3.4 lük, 4.4’lük ölçülere ait müzik eşliğinde koşu ya da  farklı bedensel formlara girme şeklinde devam etti. Bu üç ölçü biriminin kullanımına yönelik temel bilgiler aktarılmış oldu. Hızlı ve yavaş tempolarda yapılan egzersizler ile; özellikle de slow motion yöntemi ile bedensel koordinasyon ve denge problemleri ortaya çıkarılarak çözümlenmeye çalışıldı. Senkop çalışmaları da üzerinde çok durulan çalışmalardandı. Bu konuda verilen ödevlerle ; ritim eşliğinde farklı örneklerin fiziksel bir aksiyon ile verilmesi sağlandı.

Aynı ölçü içinde birden çok ritmin uyumlu bir şekilde birbirini tamamlamasıyla oluşturulan poliritim karşılıklı iki grup halinde gerçekleştirildi.

Sahne çalışmalarımızda da kullanabileceğimiz fiziksel aksiyon çalışmaları, ritim temelli olup; bu çalışmalarda, ritim bedensel hareketlerle bütünleştirilerek, organik hale getirilmeye çalışıldı. Çalışmalar sonucu oluşan ürünlerden bir kolaj oluşturularak sahnelenmesi de sağlandı.

Atölye boyunca her güne tam katılım koşulu disipline olmayı ve başarılı bir organizeyi sağladı. Bu durum aynı zamanda grubumuzdan bir arkadaşımızın katılım sağlamadığı bir gün sebebiyle gözlemci olarak devam etmesini gerektirdi.

Atölye Amaç Değerlendirmesi:

Yaklaşık yedi farklı ekipten kırk iki katılımcının geldiği bu atölyede; Büo ve Büfk çalıştırıcılarının  öncülüğünde; bizim dışımızda ağırlıklı üniversite öğrencilerinden oluşan, disiplinli, enerjik ve amatör ruhla hareket edebilen bir kitleyle karşılaştık. Eğitimsen 1 Nolu Tiyatro Topluluğu olarak atölyeye katılım amaçlarımızdan ön planda tuttuğumuz; farklı disiplinlere sahip amatör gruplarla ilişkilenme noktasının bu anlamda kısmen de olsa başarıya ulaştığını düşünmekteyiz.

İçerik değerlendirmesi:

Isınma çalışmalarının, birbirini tamamlayıcı ve başta lider eşliğinde, devamında ise  katılımcının keşfine bırakılarak yapılması ekipte ezber bozulmasına neden oldu.

Üç farklı ölçüyle yapılan çalışmaların, her atölye gününde  tekrar ettirilmesi, ölçülere karşı kulak aşinalığının oluşmasını  sağladı. Genel olarak 2.4’lük ve 4.4’lük ritimlere aşina olan arkadaşların 3.4’lük ritim parçalarında daha fazla zorlandığı görüldü.

Ölçü aynı dahi olsa metronom hızının sürekli değişmesi, katılımcı arkadaşlarımızda hareketleri yaparken bunları ezberlemek yerine anlamaya çalışarak zihinlerinin sürekli çalışabilmesini ve daha fazla kalıcı öğrenmelerin gerçekleşmesini sağladı.

Genel anlamda üç ölçüye dair temel bilgiler aktarılmış olsa da; nota değerleri, ölçülerin nasıl oluştuğu ve kullanım şekilerine dair müzikal anlamda yeterli bir öğrenme sağlanamadı. Başlangıç seviyesinde ki bu çalışma sonrasında, farklı ölçü birimleriyle de bu çalışmaların devam ettirilmesi ve basit de olsa ritim aletleriyle bu çalışmaların pekiştirilmesi gerekliliği bizim için ortaya çıktı.

Üniversiteli genç arkadaşlarda, slow-motion hareketlerde çok hızlı ilerleme kaydedilirken; öğretmen arkadaşlardan oluşan bizim grupta; bedenimizin kontrol edebilmesi konusunda hem fiziksel, hem de zihinsel anlamda sıkıntılar yaşandığı ve yavaş öğrenme gerçekleştiği görüldü.

Adımlama ve alkış sesiyle oluşturulan poliritim, 12.8’lik ölçüde zorlukla oluşturulurken, 6.8’lik ölçüde nispeten daha kolay oluşturuldu. Poliritim çalışmaları zihnimizi en çok yoran ve en verimli çalışmalardan biri oldu.

Genel Değerlendirme

Atölye başlangıcında ritim duygusuna hiç sahip olamayacağı algısında olan iki arkadaşımızın çalışarak bu durumun değişebileceğini düşünmeleri önemli bir adım olarak yorumlandı.

Genelde kurs mantığına dönmüş ısınma çalışmalarının daha organik ve müzikle yapılması fikrinin ritimle paslaşacağı vurgulandı.

Bu çalışmalar ile ritmin kullanımı konusunda yetersizliğin ve sahne kullanımındaki öneminin daha iyi fark edildiği ifade edilirken, aynı zamanda farklı örneklerle ritmin sahnelemelerdeki  farklı kullanım alanlarının daha iyi görüldüğü  ve daha iyi kavrandığı belirtildi. Haftada bir gün olan grup çalışma düzeneğinin biraz zorlanarak iki güne çıkarılıp, ritme dönük çalışmaların yapılmasının tartışılması gerektiği belirtildi. Bu planlama da grubun disiplin koşullarının da göz önünde bulundurulması konuşuldu. Atölyeye katılanlardan sorumluluk almak isteyenlerin bu ikinci günde nasıl bir çalışma yapacaklarının eylülde netleşmesi planlandı.

Çalışanların bu tarz sosyal faaliyetlerini mesleki alanlarına taşımalarının da aslında kritik bir nokta olabileceği ve bu konunun tüm grupta konuşulabileceği vurgulandı.

Dışarıya kapalı olan pek çok oluşumun, aslında ortaya bir emek konulduğunda, bir araya geldiğinin farkedilmesinin ne kadar önemli olduğu görüldü. Eğitimsen olarak ilk defa katıldığımız bu çalışmanın son olmamasını, özellikle enerjisi ve birikimi olan gruplarca tekrar edilmesini temenni ediyoruz.

                             Eğitim-Sen 1 Nolu Tiyatro Toluluğu Atölye Katılımcıları

EK 2 – Taşkışla Sahnesi’nin 21 Ağustos 2016 Tarihli Değerlendirme Raporu

Çalışmaya Taşkışla Sahnesi’nden katılanlar: Kaan, Damla, Yağmur, Rana, Orhun, Cansu

Atölyenin Amacı

Atölyenin amacı katılımcılara vuruş, ölçü, aksan, subdivision, senkop ve poliritm gibi temel ritim kavramlarını aktarmak, bu kavramların oyunculukta “aksiyon” ile ilişkisini irdelemekti. Bir diğer amacı ise vücut çalışmalarının salt spor amaçlı bir faaliyetten çıkarılıp sahne üstü çalışmalarına hizmet etmesi doğrultusunda düzenlenmesini sağlamaktı. Ve bu bağlamda grupların kendi çalışmalarında faydalanabilecekleri bir içerik oluşturmak hedeflenmişti.

Atölyenin Değerlendirilmesi

Atölye değerlendirmesi, yapılan çalışmaların ayrıntılı değerlendirilmesinden ziyade Taşkışla Sahnesi’nden katılanların deneyimlerinden yola çıkılarak, çalışmaların amaçları doğrultusunda ne gibi sonuçlara varıldığının ve hangi soruların ortaya atılabileceğinin tartışılması şeklinde yapılmaya çalışılacaktır. Zira atölye yürütücülerinin hazırladıkları rapor çalışmaların değerlendirilmesi anlamında yeterli bulunmuştur.

Atölyenin ilk günü temel ritim kavramlarının aktarımı ile başladı. Aktarımın atölye boyunca yapılacak çalışmalarda kullanılacak “ritim dilinin” oluşması anlamında oldukça faydalı olduğu gözlendi. Ritm kavramlarının değişik kullanımlarıyla ortaya çıkan farklı müzikal etkilerin, zihinde “aksiyona” dair çağrışımları uyandırması, ritim ve aksiyon kavramlarının ilişkisine dair ipuçlarını yakalamamızı sağladı. Aktarımda dikkat çeken noktalardan bir diğeri, bir müzik parçasını oluşturan ritmik vuruşların aksan, senkop, ölçü değişimleri gibi öğeler kullanılarak bozulması veya daha doğru bir ifadeyle karmaşık hale getirilmesi ile müzik parçasını icra eden enstrümanların hareket alanının artırılmasının sağlanmasıydı. Enstrümanların bir nevi özgürlük alanının olduğu bu yapıya caz janrlarında çokça rastlandığı söylendi. Bu da bu özgürlük alanının aslında enstrümanların çaldığı melodinin, ritmin veya başka öğelerin gündelik hayatın ritmine yaklaşmasına olanak sağlıyor mu sorusunu akla getirdi. Böyle bir durumun oluşabileceği göz önünde bulundurulduğunda sahne üstü icralarının stilize olandan gündelik olana doğru bir karmaşıklaşma olarak ele alınabileceği düşünülebilir. (Gündelik olandan “kirli” oyunculuğun kastedilmediğinin altını çizelim.) Gelgelelim gündelik olan bir icranın nasıl bu denli müzikal, ritmik bir analize tabi tutulacağını kestirmek oldukça zor olmakla beraber müzikal yapıya ciddi bir hakimiyet gerektireceği kuşkusuz. Yine de böyle bir farkındalığın sahne üstündeki oyuncular açısından oldukça önemli olduğunu gözden kaçırmamak gerekir.

Çalışmalar boyunca hedeflendiği gibi ritmik öğelerden yola çıkılarak aksiyona doğru giden bir çizgi izlendi. Daha doğrusu başlangıç olarak ritmik bir kavram ele alınırken, sonrasında atölye katılımcılarının matematiğini oturtabildikleri ritmik öğelere kendi imgelemlerinden verili durumlar oluşturmalarıyla beraber icra edilen fiziksel aksiyonların organik bir bağ oluşturabileceği gözlemlenmiş oldu. Özellikle senkoplu örnekler bu açıdan daha elverişli oldu atölye boyunca. Yapılan ek buluşmalarda aksiyona dair bir çalışma yapılırken ritmik kavramların kullanılabilmeye başlanması da bu gözlemleri destekler nitelikteki bir çıktı olarak yorumlanabilir.

Atölyedeki çalışmalar tempo, aksan, subdivision, senkop ve poliritm kavramların üzerine kurulmuştu ve her yeni günde bu çalışmaların oyunculuk ekseninde üzerine koyarak ilerleniyordu. Atölyenin son üç veya dört gününde ise daha önce yapılan çalışmalardan ortaya bazı ürünlerin çıkmasıyla bu ürünlerin düzenlenerek bir sahne parçası oluşturulmasına çalışıldı. Bu durumda ise atölye ekseninin ritim – oyunculuk ilişkisi ekseninden ritim – reji ilişkisi eksenine kaydığı gözlemlendi. Bu eksen kaymasının atölye esnasında katılımcılarda bir kafa karışıklığı yarattığı söylenebilir fakat oyunculuk ekseninin de tamamen kaybolmadığını düşünürsek, atölyenin bir diğer amacı olan vücut çalışmalarının sergilenebilirliği arayışı anlamında gerekli olduğu düşünülebilir.

Atölyenin vücut çalışmaları ile ilişkisi bağlamında değerlendirmesine gelecek olursak, ritim kavramının vücut çalışmaları ve sahne üstü çalışmaları arasında katalizör işlevi gören kilit bir noktada olduğunu söylememiz gerekir. Yapılan çalışmaların vücut çalışması modeli olarak planlandığını düşünürsek, ritmin sağladığı olanaklarla aksiyona dair elde ettiğimiz çağrışımlarla sahne üstü çalışmasına gitgide yaklaştığını söyleyebiliriz. Hatta vücut çalışmasında kullandığımız bu kavramlar kullanılarak bir sahne parçası oluşturulabileceğini de gördük. Peki vücut çalışmalarına sahne üstü çalışmasına yaklaştırma derdi tam olarak nereden geliyor? Vücut çalışmalarının kendi başınalığı veya özerkliği bir şey ifade ediyor mu? Bu soruları Taşkışla Sahnesi temel eğitim süreçleriyle birlikte ele alarak tartışmaya çalışacağız.

Taşkışla Sahnesi temel eğitim çalışmaları 3 farklı çalıştırıcı grubuyla 3 ayrı koldan ilerliyor: vücut çalışmaları, ses – nefes – artikülasyon çalışmaları ve oyunculuk çalışmaları. Bu çalışmalar her sene gruba yeni katılanların bu alanlarda belli bir seviyeye gelmesi hedeflenerek planlanıyor. Vücut çalışmaları genelde ısınma amaçlı egzersizler, kondisyon, denge, mim, stilizasyon, dans çalışmalarını içeren şekilde programlanıyor. Ses- nefes- artikülasyon çalışmaları ise adından da anlaşılacağı üzere nefes kullanımı, ses kullanımına yönelik egzersizlerin yanı sıra vokal aksiyon çalışmaları, kulak geliştirici melodi ve ritim çalışmalarını içeriyor. Bunlara paralel olarak ilerleyen oyunculuk çalışmalarında amaçlardan biri prodüksiyon döneminde sahne üstü ile dış gözler arasındaki stanislavskiyen dilin oluşmasını sağlamaktır. Prodüksiyon dönemine geçildiğinde vücut ve ses – nefes çalışmaları, sahne çalışmalarından önce gerekli beden hazırlığını sağlayacak egzersiz setlerine evrilir. (Genel hatlarıyla çalışmalar böyledir. İstisnai durumlar her sene özelinde mevcuttur.)

Özetle vücut ve ses-nefes çalışmalarına bakıldığında temel olarak iki amacının olduğu söylenebilir. Bunlardan biri sahne üstü çalışması öncesi beden hazırlığının aktarımı ve sahne üstünde bedensel(ses – nefes dahil) icraların gelişmesini sağlamak. Ne var ki bu hedeflerden ilkine her sene ulaşıldığı gözlemlense de, ikincisinde ise seneden seneye farklar olduğu gibi, temel eğitim sürecinin verimliliği açısından eksikliklerinin olduğu rahatlıkla tespit edilebiliyor. Bu bağlamda Taşkışla Sahnesi’nin, yapılan vücut çalışmalarının prodüksiyon dönemindeki çalışmalarda etkisinin oldukça az görülmesi sebebiyle atölyedekine benzer bir dert paylaştığı söylenebilir. Bu sebeple son yıllarda vücut çalışmalarının programlanmasında seçilen prodüksiyonun gerektirdiklerine yönelik çalışmalar göz önüne alınıyor. Örneğin Klakson, Borazanlar ve Bırtlar’ın oynandığı yıl dans çalışmalarına ağırlık verilmesi veya Gargantua’yı çalıştığımız bu sene Jacques Lecoq’un Şiirsel Beden adlı kitabından aldığımız bazı transpoze çalışmaları gibi. Yine de (özellikle bu yıl) yapılan çalışmaların etkilerinin yeterince sahne üzerinde görülemediğini bir kez daha söyleyelim.

Atölyeden sonra yaptığımız tartışmalarda, Taşkışla Sahnesi vücut çalışmalarının aslında kavramlar düzeyinde birbirinden oldukça ayrıksı bir biçimde ilerlediği, bu kopukluğun sahne üstünde oyuncunun kavramlar arasında gerekli organik bağlantıları kuramayacağı bir boyuta evrildiği tespiti yapıldı. (Örneğin yapılan mim çalışması aksiyon çalışmasından ayrı yapılıyor, bağlantısı kurulamıyor.) Bir yandan da bu ayrıksılık da yapılan çalışmaların çalışma sonunda biten ve başka bir çalışmaya geçilen bir özellikte olduğuna dair yanlış bir algıya yol açıyor.

Vücut çalışmalarının sergilenebilir bir niteliğe sahip olması kurulamayan bu organik bağlantıların kurulması anlamında önemli bir yerde duruyor gibi. Peki vücut çalışmalarının ürünüyle prodüksiyon sürecinin gerektirdikleri nasıl kesiştirilecek? Bu dengenin kurulabilmesi adına da vücut çalışmalarının prodüksiyon dönemi çalışmaları ile birlikte ele almanın yolları aranmalı gibi duruyor. Yine de oyuncu düzeyinde düşünüldüğünde bu çalışmaların her birinin tek başına da faydasız olmayacağını göz önünde bulundurmak gerekli, bu yüzden de çalışmalar arası ilişkinin sahne üzerinde görülebileceği bir çalışma düzeni inşa etmek gerekiyor.Sonuç olarak vücut çalışmalarının değerlendirilmesi hususunda ritim atölyesi gibi pratik çalışmaların oldukça önemli ve gerekli olduğu görülmüş oldu.

Tüm bunların dışında ise farklı amatör tiyatro topluluklarının beraber bir çalışma yapması anlamında oldukça değerli bir atölye olduğunu altını çizelim.

EK 3 – İstanbul Fen Oyuncuları’nın 28 Ağustos 2016 Tarihli Değerlendirmesi

Atölye 15-29 Haziran 2016 tarihleri arasında Banu Açıkdeniz, Elif Karaman, Özgür Eren ve Zilan Kaki’nin yürütücülüğünde Boğaziçi Üniversitesi’nde gerçekleşti. Boğaziçi Üniversitesi Folklor Kulübü, Boğaziçi Üniversitesi Oyuncuları, Eğitim Sen 1 Nolu Şube Tiyatro Grubu, İstanbul Fen Oyuncuları ve Yeditepe Üniversitesi Oyuncuları katılım gösterdi.

Atölye kapsamlı bir müzik teorisi aktarımı ile başladı. Vuruş, ölçü, aksan, subdivision, senkop ve poliritim kavramları detaylandırıldı ve atölye boyunca kullanacağımız ortak dil oluşturuldu. Müzik disiplini dahilinde mevcut olan bu terminolojinin tiyatro alanında kullanılması ve böyle bir atölye yapılması sahnelemede ortaya çıkan bir takım sorunların sebebi üzerine düşünülmesine de fayda sağladı. Vücut çalışmasının ritmik bir temele oturması ve ritim aksiyon ilişkisinin doğru kurulması ilerleyen çalışmalarda seyirlik bir hale evrildi.

“Tiyatro ve dans alanında yürütülen vücut çalışmalarında “ısınma”, “esneme” ve “kuvvet antrenmanı” gibi bölümler yer alır. Atölye kapsamında “ısınma” bölümünün temel ritim kavramları üzerinden düzenlenmesi hedeflendi. Sunumdan sonraki altı pratik çalışmanın ilk üç gününde temel ritim kavramları fiziksel egzersizlerle çalışıldı. Son üç gün boyunca bu kavramların fiziksel aksiyon çalışmaları içindeki kullanımı ve bir sahne taslağının geliştirilmesi üzerine yoğunlaşıldı. Atölye sonunda grupların çalışmalarını bu kavramlar ışığında yeniden düzenlerken faydalanabilecekleri bir sahne akışı oluşturuldu.”(İATG 2016 Ritim Atölyesi Değerlendirme Raporu’ndan alıntıdır.)

Vücut çalışmalarının seyirlik bir hal alabileceğinin farkına varmak İFO için farklı bir kapı araladı. Blackout oyunundaki müzikli sahnelerin mevcut teorik bilgiye sahip olunsa nasıl olabileceği tartışıldı. Gelecek sene yapılacak vücut çalışmaları atölye sonrası revize edildi. Bugüne kadar hissi olarak oturtulmaya çalışılan ritmin teorik altyapısını bilmenin ne kadar önemli olabileceği konuşuldu ve İFO’dan atölyeye katılanlar bunun aktarımını yapmayı taahhüt etti. vücut çalışmalarını ritmik bir temele oturtmak, mim kullanımında enflasyondan kaçınarak beden kullanımına ağırlık vermek, vücut çalışmasını sürekli tekrara dayanan ayinsel-ritüelistik yapısından arındırmak İFO’nun gelecek seneki eğitim ve sahneleme sürecinin temel dayanak noktalarından olacak.

EK 4 – Yeditepe Üniversitesi Oyuncuları’nın 14 Eylül 2016 Tarihli Değerlendirme Raporu

Yeditepe Üniversitesi Oyuncuları Katılımcıları: Ata Berk Akşit, Orhan İnaldı, Selcen Kıymaz, Simge Bal

Yeditepe Üniversitesi Oyuncuları Gözlemcisi: Emre Bekfilavioğlu

Atölye başlamadan önce katılımcıları belirlerken bu atölyenin nasıl işlenebileceğini, kulübümüze hangi çalışmalarda neler katacağını göz önüne alarak atölyeye katılacak isimleri belirdik. Atölye ile aynı tarihlerde kulübümüzün yaz çalışması olması sebebiyle atölyeye katılacak kişilerin bu çalışmaları etkilemeyecek sayıda olması gerekiyordu. Bu doğrultuda eğitim ve vücut çalıştırıcılarından oluşan 5 kişi belirleyebildik. Fakat daha sonra ilk çalışmaya katılamayacak olması nedeniyle Emre Bekfilavioğlu’nun çalışmalara gözlemci olarak katılması uygun görüldü.

Ritim atölyesinin ilk gününde yapılan sunum, atölyenin amacının anlaşılmasında ve daha sonraki çalışmalarda kullanılacak terimlerin görülmesi ve öğrenilmesi için ortak bir dil oluşmasına zemin hazırlamış oldu. Bu sunumda öğretilen terimlerin açıklamasında atölye yürütücülerinin hazırlamış olduğu sahneleme örnekleri bu atölyenin bize oyuncu olarak neler katacağını daha iyi görmemize neden oldu. Daha önce çalışmalarda kullandığımız terimlerin anlamsal ve uygulama açısından altının dolmasını sağladı. Çalışmalar sırasında sık sık kullandığımız ”sahne düşük” gibi kavramların aslında ritimle bağlantılı olduğunu fark etmemiz bunun örneklerinden biriydi. Ayrıca sunumun İATP-G ekiplerinden herkese açık olması katılımcı olamayanların da bu sunumdan yararlanmasını sağlamış oldu. Ekibimizden de bu şekilde katılım gösteren kişilerden olumlu geri dönüşler aldık.

Sunumun ardından devam eden çalışmalarda kavramları nasıl kullandığımızı uygulamalı olarak öğrenmiş olduk. İlk olarak yaptığımız ağırlık aktarımı çalışması sahne çalışmalarında sürekli kullandığımız ”hareket, etki-tepki, senkronizasyon vb.” kavramların temelinde ne olduğunu anlamamızı sağladı. Bunun yanında daha sonraki senkop çalışmalarında, ”senkop” kavramını sunumda sadece ritim kavramı olarak anlamışken, aslında teatral açıdan nasıl sahneye dökebileceğimizi görmüş olduk. Atölyenin ilerleyen günlerinde bizden istenen senkop örnekleri, kendi çalışmalarımızın ilk adımı olan fiziksel aksiyon çalışmalarını aslında neyin temellendirdiğini daha iyi anlamamızı sağladı. Bu aşamada dikkatimizi çeken önemli noktalardan biri de oyuncu olarak fiziksel aksiyon çalışmalarında aksiyonu fiziksel olarak icra etmeye çalışırken zorlandığımız noktalarda istemli veya istemsiz olarak bu eksiğimizi mimiklerimizi kullanarak tamamlamaya çalışıyor olmamızdı. Sonraki çalışmalarda bunun giderek azaldığını ve beden kullanımı konusunda kendimizi daha çok zorlamaya başladığımızı fark ettik. Tüm bu öğrendiğimiz kavramların ve sahne üstü çalışmalarının devamında yapılan grup çalışmaları toplulukların birbirlerini daha iyi tanımasını ve ortak bir sergileme oluşturmalarını sağlamış oldu. Bunun yanında öğrendiğimiz kavramları grup çalışmalarında nasıl kullanabileceğimizin de örneğini görmüş olduk.

Atölyeyi değerlendirirken, yapılan çalışmaları kendi çalışmalarımıza nasıl yansıttığımıza ve bundan sonraki süreçte de nasıl yansıtabileceğimizi de tartıştık. Atölye çalışmaları devam ederken aynı sürede yaz çalışmamıza devam eden ekibe vücut çalışmalarıyla ilgili küçük çaplı aktarımlar yapmaya başladık. Bu aktarımlar atölye çalışmalarında başta yapılan ısınma hareketlerinden kendi çalışmalarımızda eksik gördüklerimizi ısınma çalışmalarımıza eklememizle başladı. Atölye çalışmaları süresince gözlemci ve katılımcılar kişisel notlarını tuttular. Bunu yapmamızdaki amaç atölye sonrası kendi grubumuza yönelik aktarımların oluşturulmasında önemli noktaları gözden kaçırmamaktı. Atölye bittikten sonra ise atölye katılımcılarının da yaz çalışmasına eklenmesiyle bu aktarımlar daha da detaylanmış oldu. Örneğin vücut çalışmalarımızı kondisyon ve spor çalışması olarak seyirden uzak bir şekilde yapmaktan kurtarıp daha teatral ve izlenebilirliği olan bir hale getirdik. Bunun yanında yaz çalışması sürecinden başlayarak dönem içinde de devam etmek üzere senkop çalışmalarına başladık. Bu çalışmalar bu sene oynayacağımız ”Lysistrata” isimli oyunun koro çalışmalarında da bize kolaylık sağlamış oldu.

Atölyenin son günlerine doğru, çalışmaların başında belirtilen atölyeye tam katılım zorunluluğu ve disiplin uyarısının giderek etkisinin azaldığını fark ettik. Bu da ilk çalışmaya gelemediği için gözlemci olarak katılmak zorunda kalan ilk paragrafta belirttiğimiz arkadaşımız neden gözlemci olarak katılmak zorunda kaldığını sorgulamamıza neden oldu. Bunun dışında böyle tüm İATP-G gruplarının ortak bir amaç doğrultusunda birleştiği bir çalışma olması kulüplerin birbirlerinin çalışma düzenlerini öğrenmesinde ve birbirlerini tanımasında oldukça yararlı oldu. Ayrıca bu atölyenin düzenlenmesini sağlayan ve yürütücülüğünü yapan BGST’ye teşekkür ediyor, bunu İATP-G ekipleri genelinde devamı gelecek çalışmalar için bir adım olarak görüyoruz.

EK 5 – Boğaziçi Üniversitesi Oyuncuları’nın 15 Eylül 2016 Tarihli Değerlendirme Raporu

Ritim Atölyesi Boğaziçi Gösteri Sanatları Topluluğu’ndan Elif Karaman, Banu Açıkdeniz, Zîlan Kaki ve Özgür Eren tarafından gerçekleştirildi. Atölyeye İtü Taşkışla Sahnesi, İstanbul Fen Oyuncuları, Yeditepe Üniversitesi Oyuncuları, Boğaziçi Üniversitesi Oyuncuları, Boğaziçi Üniversitesi Folklor Kulübü ve Eğitim Sen 1 Nolu Şube Tiyatro Grubu’ndan üyeler katıldı.

15 Haziran-29 Haziran tarihleri arasında, yedi oturumda gerçekleşen Ritim Atölyesine BÜO’dan on beş üye katıldı. Bu kadrodan dokuz üye ilk defa yaz çalışmalarına katılıyordu. Atölye temel kavramlar üzerinden yapılan bir sunum ile başladı. Sonrasında gelen altı pratik çalışma ile sonlandı. Atölye katılımcılara temel ve giriş niteliğinde bir ritim bilgisi kazandırmak ve sahneleme çalışmalarında sezginin ötesine geçebilen fiziksel bir ritim duygusu edinmeyi teşvik etmek üzere tasarlandı. Ayrıca atölyenin vücut çalışmalarının nasıl kurgulanacağına dair bir örnek oluşturma amacı da vardı. Vücut çalışmalarının benden eğitimi mantığı ile değil sahne içlerini besleyecek (vücut çalışmalarında kullanılan hareket ve kavramlardan yola çıkarak) izlenebilir sahne taslakları oluşturmak hedefiyle vücut çalışmalarının kurgulanmasına dair örnek bir çalışma oldu.

BÜO olarak geçen sene Boğaziçi Üniversitesi Folklor Kulübü’nden dansçılarla yapılan ikinci aşama çalışmasında vücut çalışmalarında yapılan egzersizlerin belli bir aksiyon çizgisi dahilinde icra edilmesine ve bunun sonucunda izlenebilen bir set oluşturulmasına odaklanılmıştı. Yapılan bu çalışma eğitim dönemi içinde sürdürülmeye çalışılsa da hedeflenen noktaya gelemedi. Atölye, vücut çalışmalarının beden eğitimi yönünü kırmaya dönük bir yaklaşımla oluşturulduğu için BÜO adına daha da açıcı oldu. Atölyedeki hareketlerin icrasının çalışılması sonrasında hareketleri icra ederken ortaya çıkan aksiyonların ya da eylemlerin nasıl birleştirilip bir sahne kurulacağına dair bir deneme yapıldı. Gelinen son aşamada atölyede üstünde durulan vurgu, ritim, tempo gibi kavramların sadece vücut çalışmalarında değil sahne çalışmalarında da faydalı olacağı görüldü. Bu değerlendirmeden sonra yaz çalışmalarının ikinci döneminde yapılan vücut çalışmaları atölyeden hareketle kurgulandı. Atölye döneminde çalışılan vals adımı, subdivision(altbölümleme) ve polyrhythm (çul ritim) çalışmaları BÜO vücut çalışmalarına taşındı. Eğitim döneminde yeni üyelerle yapılacak vücut çalışmalarının içeriğinin de bu mantıkla kurgulanması hedefleniyor.

Atölye süresince BÜO katılımcılarının çalışılan hareketlerin icrasında kendilerini zorladı, fakat üyeler yapabileceklerinin ötesine geçebilecek bir kadro varken bu belirli bir kadro ile sınırlı kaldı. Bunun nedeni ek çalışma içinde yapılan hareketler üzerine ek çalışma yapmak için sadece belirli bir kadronun zaman ayırmasıydı. Ek çalışma mantığının herkes tarafından tam benimsenememiş olması, çalışmanın sadece çalışma saatleri içinde değil kişinin kendine ayırdığı, hareketleri denediği ve çalışmaya bir aşama kat ederek gelmesi gerektiği görüşünde ortaklaşıldı.

Atölyenin amacı ve kadro katılımının yanı sıra çalışma içeriği konusunda da BÜO içinde bir değerlendirme yapıldı. Çalışma esnasında belli gruplar oluşturuluyor ve bu gruplardan belli hareket ya da ritimden yola çıkarak bir şey doğaçlanması isteniyordu. Genel eğilim önce konuşup sonra denemek oluyordu. Belli zamanlarda sadece konuşan ve denemeyen gruplar oluşuyordu. Aynı durumla BÜO’da sahne çalışmalarında da karşılaşıldığı ve konuşmak yerine denemenin yaratıcı süreci daha verimli hale getireceği değerlendirmesi yapıldı.

Atölyenin amacı aynı zamanda gruplar arasında sanatsal dili ortaklaştırmak idi. Bu amaca yönelik ilk adımlar Stanislavki Semineri ve Brecht Semineri ile atılmıştı. Kısa vadede sanatsal zemini ortaklaştırmak adına atölye hedefine ulaştı diyebiliriz. Uzun vadede ise yapılan seminerlerin ve atölyenin amacına ulaşması için, grupların kendi prodüksiyonlarına bu perspektifi yansıtmaları, eğitim paketini gözden geçirmeleri, şenlik döneminde fuayelerde bu temelden hareketle görüş oluşturmaları gerekmektedir. Aynı zamanda grupların bu zeminden hareketle kurguladığı eğitim çalışmalarını ve prodüksiyon çalışmalarını İATP-G‘ye açması ve tartışılması değerli olacak, oluşturulmaya çalışılan sanatsal zemin işlevli hale gelecektir.

Genel olarak atölye süreci çalışmaların nasıl kurgulanacağına dair ve çalışmaya katılan ya da kuran üyelerin nasıl bir disiplin ile çalışmaya geldiğini test etmek ve uygulamak adına örnek oluşturdu.

Paylaş.

Yanıtla