Yükselen Karanlıkların İzdüşümleri

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Babil

[Evrensel’den Eylem Aydoğdu’nun, Babil oyununun oyuncularından Deniz Celiloğlu ve Zeynep Çelik Küreş ile yaptığı söyleşiyi yayınlıyoruz.]

Bulut- Emek Sahnesi ortak yapımı olan Babil oyunu, ‘Kentsel dönüşüm’ projesinde yaşanılanların perde arkasını sahnelerine taşıyor.

Babil, bir kralın Tanrı katına yükselmek için Babil kulesini dikmek istemesi hikayesinin simgesi… Babil oyunu da, ülkenin hafriyat faturasını çıkaran, yükselen inşaatların arasında tedbirsizliğin sonuçlarını bedenlerin ödediği gerçeğini sahneye taşıyarak hikaye ile günümüzü eşleştiriyor.

Geçtiğimiz sezonda da sahnelenen Bulut- Emek Sahnesi ortak yapımı olan Babil oyunu, “Kentsel dönüşüm” projesinde yaşanılanların  perde arkasını sahnelerine taşıyor ve özellikle en çok işçi ölümlerinin altını çiziyor. Ebru Nihan Celkan’ın kalemiyle  hayat bulan ve yedi karakterin yer aldığı Babil, işçi ölümlerinin yanı sıra yükselen binaların yanında küçülen hayatların dramlarına, atanamayan Kürt bir öğretmenin inşaatlarda çalışmak zorunda kalmasına, okulunu maddi sıkıntılardan dolayı bitiremeyip, bir nevi “İnşaat öğrencisi” olan ve oyunun başından sonuna kadar bazen simgesel bazen somut olarak dolaşan Umut’un hayatına, mezhep ayrılığının kol kola yürümeye engel olamayacağına, bir kadının “İş kazasında” çalışamaz hale gelen eşine rağmen ailesine bakabilme çabasına, başka bir kadının karnı burnundaki umuduna gelecek hazırlığını o inşaatlarda temizlik yaparak çabalamasına, ego savaşları yapan insanların başka hayatların parçalanıp bölünmesine parmak basıyor.

Babil, anı anlatıyor, andaki karartıyı daha derin anlamamızı sağlıyor.  Babil’i oyuncularına sorduğumda karşımda yaptıkları işin arkasında duran ve gerçekten de bu kaostan rahatsızlık duyup bir şeyler yapmaya çalışan bir ekip buldum. Babil oyunu, Ebru Nihan Celkan olmak üzere ekibin oyuncuları Defne Halman, Deniz Celiloğlu, İbrahim Ersoylu, Mênsur Zîrek, Murat Mahmutyazıcıoğlu, Pınar Yıldırım, Zeynep Çelik Küreş  sayesinde “belki”  birilerine “Nasıl değiştirebiliriz bütün bunları?” sorusunu sordurur.

Sizin  oynadığınız karakter Yavuz isimli bir inşaat şefi ve çarkın dişli kişilerinden biri…

Deniz Celiloğlu: Benim karakterim Yavuz adlı şantiye şefi gibi görünüyor ama, değil! Şantiye şefi genelde mimarlardan mühendislerden oluşur. Fakat bu adam, şantiyede büyümüş biri sadece… Patronun sağ kolu patronun gözü kulağı… Eğitimsiz bir adam, bu eğitimsizliğini ve vizyonsuzluğunu insan ilişkilerine yansıtan bir adam,  insanların yaşam hakkına kadar ilerleyebilecek bir görmezden gelme tavrı var Yavuz’un…
Bu oyunda bizim yaptığımız zaten herkesin bildiği şeyler… Yani kimsenin bu oyuna gelip de “Aaa böyle şeyler mi oluyormuş?” diyeceği bir şey yok!  Haberlerde, çevresinde izlediği karakterler, olaylar, kişiler zaten gerçek hayatta var. Biz bunları vakti geliyor, gazetelerden veya haberlerden sağımızdan solumuzdan duyuyor, görüyoruz.

Zeynep Çelik Küreş: Babil, birçok şeyi anlatan bir oyun. Benim için hızla gelişen hep daha çoğunu, daha yeniyi  isteme halini anlatıyor. Tamir etmek onarmak değil de her şeyi yenilemek üzerine kurulu bir dünyayı anlatıyor. Eskiyen her şeyi atıp, yenisini almak üzerine kurulu şimdimiz… Bu yenileme hırsı ve bu sınırsızlık artık bir yerden sonra ister istemez hoyratlaşmayı ve acımasızlığı getiriyor. Bu sistem, bizi “İnsana” karşı da acımasızlaştırıyor.  Bu hızlı tüketimin içinde en çok kaybolan insan…
Pınar Yıldırım: Bir inşaatta bir çocuğun ölümünden sonra yazarımız (Ebru Nihan Celkan) Babil’i yazdı. Bizim derdimiz bu kentsel dönüşümde hayatını kaybeden insanların ailelerinin ve kendilerinin hayatlarını onlara göstermekten ziyade amacımız, o binalara para verip bu evleri alan insanlara Babil’i izletmek…

İş cinayetleri üzerine bir oyuna hazırlanırken toplumun bu konuyla ilgili yaklaşımına dair gözlemleriniz neler oldu?

Deniz Celiloğlu: Babil’de anlatılan olayları gerçekte de sürekli gördüğümüz zaman onlar sanki sadece istatistiklermiş gibi algılanmaya başlıyor. Onca yaşanılan olaylarda hiç olan insan sayıları sadece rakamdan ibaretmiş gibi… Biz oyunda bu istatistikleri Ahmet Umut, Kemal olarak sahneye çıkardık. Hepimizin zaten gözünün önünde olan fakat, kendimize kurduğumuz modern dünya dediğimiz faktörler, sosyal medya, yaşanılanlarla araya filtre koyuyor ve olaya yabancılaşmamıza sebep oluyor. İşte o zaman tiyatro devreye giriyor ve o filtreyi  kaldırılıyor. Bunlar artık bizim sahnemizde birer istatistik ve sayı olmaktan çıkıyor.  Belki bir ihtimal seyirci daha kolay özdeşleşerek bir bağ kurabiliyor. Sosyal medyada “Bir inşaatta iki işçi öldü” haberinin ardından “İki tane kedi fotoğrafı” konuluyor. O zaman o ölümler  gereken ilgiyi çekmiyor! Fakat burada doksan dakika boyunca seyirciyi “Asıl yaşanana” maruz bırakıyoruz. Tabii bu yapmaya çalıştığımız “Gene anlayana!..”  Umarım bizim oyunumuz sayesinde, sağımızda solumuzda yükselen mortgage sisteminden ev alanlar nelerin üzerine bu inşaatların kurulduğunu daha iyi anlar ve ona göre hareket ederler.

Evrensel

Paylaş.

Yanıtla