Bedavacılık Kültürü ve Tiyatro İlişkisi

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Serkan Fırtına

Özellikle bizim gibi emeğe yeterince değer verilmeyen toplumlarda, “bedavacılık” yaygın bir davranıştır. Maalesef kültür sanat alanında bu durum kendisini daha çok göstermektedir. Siz hiç “bedava dişçi”, ya da “gönüllü yol yapım çalışması hizmeti” diye bir şey gördünüz mü? Ama söz konusu olan sanat olduğunda hemen kafa kol ilişkileri devreye girerek, ucuza kapatma veya beleşe getirme yöntemleri devreye sokulur: “Ücretsiz oyun oynarız.”, “her türlü oyunu yaparız”, “gönüllü sanat yönetmeni olurum” diyen, “her işinizi görürümcüler”in Türk tiyatrosuna verdiği zarar artık akıl almaz boyutlara ulaştı. Bu zihniyet öylesine tehlikelidir ki, ekmeğini bu sanattan kazanan emekçileri bazen işsiz bile bırakabilir! Bu ülkede birçok özel tiyatro anlatılması sayfalar sürecek zorluklarla uğraşarak oyunlarını seyircilerle buluşturmaya çalışır, bir yere oyun gönderir veya biletli olarak oyun sahnelemek ister. Ama hemen bu bedavacı kültür fosilleri bağlantılı oldukları kurumlarla devreye girer: “Ne gerek var müdürüm, amirim, paşam; bizim bir sürü şehirde tiyatro topluluğumuz var, çağırırız birisini gelir oynarlar, para da istemezler” Amir cevap verir: “Yemek yediririz, araba gönderir aldırırız. Komikli momikli olsun yeter.” Özellikle bazı kurumların düzenlediği oyunlara ücretsiz gelen halk, biletli bir oyun yaptığınızda “belediyeler beleş yapıyor, neden para vererek gelelim ki!” diyebilmektedir. Tabii ki, tiyatro kültürünü, bu sanatın ne kadar zahmetli ve emek gerektiren bir iş olduğunu bilen nitelikli azınlıktan değil, ortalama çoğunluktan bahsediyorum.

Bir sürü tiyatro emekçisi işsiz kalıp, inadına tiyatro yapmak için mücadele ederken, birileri çıkar gönüllü olarak parasız bu işi yapacağını beyan ederek, kültürleri ve bilgileri kendinden menkul yönetici ve sorumluları ikna eder. Bu söylediklerimden tiyatro ve diğer sanat alanlarında gönüllü yer almanın önemini yadsıdığım anlaşılmasın. Böyle bir niyetim asla olamaz. Ancak, gönüllü insanların heveslerini kullanarak kendilerine rant elde eden bazı işgüzarlar, kurdukları tiyatro topluluklarıyla, bir sürü tiyatro emekçisinin işine taş koymakta ve onları işsiz bırakabilmektedir.

Bedavacılık kültürünün başındaki bu kişiler, çevrelerine de bu anlayışı aşıladıklarından dolayı, nitelikli ve bilinçli seyircinin yetişmesine de engel olmaktadırlar. Biletli oyun yapan tiyatroların oyunlarına bırakın katılmayı, hiçbir destekte bulunmayan bu yeni tiyatrosever kuşağı, tiyatroyu sadece hobi olarak yapılan bir etkinlik olarak görmektedirler. Neden 20 lira verip bir oyun izlesinler ki, hocaları onlara eş dosttan heveskâr tiyatro topluluklarının oyunlarına götürür, beleşten tiyatro izler ve üstüne sahnede toplu selfi çektirip “bakın biz ne kadar tiyatroseveriz” diye paylaşımlar bile yapmalarını sağlar. Yıllardır gözlemliyorum; sürekli sanattan ve emekten, atıp tutan ne kadar “gönüllü tiyatrocu” varsa, büyük bir çoğunluğunu biletli oyunlarda görmüyorum. Ama ne zaman “beleş” bir oyun var, salon tiyatrosever! dolu.

Bu “bedavacılık kültürü” tüm ilişkilere sirayet etmiş durumda. Örneğin bir tiyatro ekibiniz var. Sizden bir yerde oyun sahnelemeniz isteniyor. İlk olarak gönüllü oynayıp oynamayacağınız soruluyor. Çünkü “gönüllü tiyatrocular” tarafından alıştırılmış bir kitle ile karşı karşıyasınız. Özellikle taşrada daha çok karşılaşılan bir durum. Sizden bir okulda drama eğitmeni olmanız veya bir okula yılsonunda bir oyun sahneleme üzerine destek vermeniz isteniyor. Yine sordukları ilk soru “ücret veremiyoruz. Gönüllü yapar mısınız?”  Ücret verseler bile bu genellikle çok az oluyor. Neden? Çünkü “gönüllü tiyatrocular” gelip, oralarda öğrencilere ücretsiz ders vermişler ve oyun sahnelemişler. Bu örneklerin onlarcası böyle sürüp gider.

Amatör olarak herkes tiyatro ile uğraşabilir. Zaten tiyatro insanların sosyal ve psikolojik yaşamlarına çok olumlu etkiler sağlayan bir sanat dolu olduğu için bu girişimler desteklenmeli. Ancak, amatör olarak oyuncu olunabilir ama amatör tiyatro eğitmeni olunamaz! Bu gönüllü etiketi ile bedavacılık kültürünü tiyatroya sokan işgüzarlar, üstüne üstlük birde eğitmenliğe soyunmaktadır. Hangi pedagoji bilgisi, hangi tiyatro eğitimi sonucunda kendilerine “eğitmen etiketi” veriyorlar, bunun sorgulanması gerektiğini düşünüyorum. Özellikle eğitim kurumlarında bu işe soyunan niteliksiz kişilerin, hem çocuklara/gençlere, hem de bu sanata ne kadar çok zarar verdikleri ortada.

Peki, bu işe zamanının tümünü,  yüreğini ve hayatını veren tiyatro emekçileri bu konuda nasıl bir yol izlemeli? Bu gönüllü edebiyatı yaparak bedavacılık kültürünü yaymaya devam eden kişi ve kurumlara karşı ne yapılmalı? Nasıl bir mücadele yöntemi geliştirilmeli? Bunları tartışmalıyız.

Tiyatro Gazetesi’nin 71.sayısında (Şubat) yayımlanmıştır.

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Serkan Fırtına

Yanıtla