Sanat Alanında Hak İhlalleri – Haziran 2017

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Mimesis Haber / Sanat Meclisi’nin yayınladığı Haziran 2017 hak ihlalleri raporunu aşağıda bulabilirsiniz:

Yaza girerken ülke büyük bir adalet arayışı ve kavgası içinde. Sanat alanı içinse baskılar saldırılar alanı tasfiye ederek tahribata yöneldi. Sanat alanı olarak yılın ilk 6 ayına 90 civarında saldırı, engelleme ve baskı sığdırdılar.

Bu sene 12-17 Eylül 2017 tarihleri arasında dördüncüsü düzenlenecek olan Uluslararası Sanat Çalıştayı için resim sanatçılarına davet gönderen Seba Sanat Galerisinin katılım ücreti olarak 500 euro istemesine sanatçılardan tepkiler geldi. Farklı kültürel altyapılara sahip birçok sanatçının sanatın ortak dili aracılığıyla kendi dünyalarını paylaşma olanağı bulacağı çağrısıyla davet edilen sanatçılar, ‘çalıştaylarda zaten karşılıksız bir şekilde eserler üretip organizatörlere bırakmaktan rahatsızlık duyduklafrını, üstüne bir de ücret istenmesinin emeğe saygısızlık olduğunu’ vurguladılar.

  • Vali Münir Karaoğlu’nun Antalya’da bulunan antik alanları dolaşarak “Buralara daha çok turist çekmeliyiz, turizmi canlandırmalıyız” açıklamasının ardından, antik alanların restore edilmesi kararı çıkmış. 12 bin kişilik Antik Perge Stadyumu eski ihtişamına kavuşacakmış, Helenistik Kule, mozaikli alanlar ve anıt mezarlar da vali öncülüğündeki bu restorasyondan nasibini alacakmış. Konuyla ilgili açıklama yapan arkeolog Sabri Kırdar şunları söyledi:

“Ülkemizde son zamanlarda adeta bir restorasyon çılgınlığı yaşanıyor. Her eseri bir restore etme hastalığı başladı. Türkiye’de restorasyonlar restoratörler tarafından değil, valinin de itiraf ettiği gibi müteahhitler tarafından yapılıyor ve sonra antik eserin üzerine beton döküldüğünde şaşırıyoruz. Hatırlayın, Aspendos faciasından sonra (Aspendos restorasyonunda beyaz mutfak mermeri kullanılmıştı) bölgeye giden Akdeniz Üniversitesinden, aralarında hocalarım da olan bazı arkeologların restorasyonu olumlaması herkesi hayrete düşürdü. Şimdide antik Perge Stadyumunu restore edeceklermiş. Müteahhit zengin etmek için orayı da berbat etmesinler. Turist için yapıyoruz diyorlarsa yapmasınlar. İnsanlar arkeolojik eserleri mevcut haliyle görmek isterler.”

AKP’nin tarihle, arkeolojiyle, sanatla, mimariyle ve restorasyonla ilgilendiği aktaran Kırdar şöyle devam etti:

“Onların tek derdi var rant. AKP’nin tarih umurunda olsa, birçok sit alanını yapılaşmaya açmaz ve sit kanununu falan da değiştirmezdi. Restorasyon meselelerine biraz da buradan bakmak lazım. Siyasi iktidarımızın tarih anlayışı daha çok Osmanlı ile alakalı. Osmanlı’nın da fetihleri ve yayılmacı vizyonuyla. Çünkü iktidarın yeni Osmanlı politikası bunu gerektiriyor. 1299’dan öncesi yani bu topraklarda boy vermiş yaşamış diğer uygarlıkların bir yeri ve önemi yok. O yüzden Aspendos Tiyatrosunda mutfak mermeri kullanılmış, ötekine beton dökülmüş çok da önemli değil. Müteahhit parasını almışsa sıkıntı yok onlar için. Bu restorasyon çılgınlığıyla ve verilen kalıcı hasarlarla tarihi eserler iktidarın bu tarih anlayışıyla yok ediliyor. Pek umudum yok ama artık bu restorasyon çılgınlığına bir son verilmesi lazım.”

  • Bursa’nın Nilüfer ilçesinde Vietnamlı sanatçı Van Hoang Huynh’un “Özgür Olmak” adlı heykeline üçüncü kez saldırıldı. Daha önce siyah ve mavi boyalarla saldırılan heykelin şimdi de kafası koparıldı… Koparılan kafa ise kayıp!
  • Fox TV’de 13 bölüm yayınlandıktan sonra kaldırılan ‘Dayan Yüreğim‘ adlı dizinin set ekibi ve oyuncuları yapım şirketi Endemol Shine Türkiye’nin önünde toplanarak haklarını istedi. Başrollerinde Ece Uslu, Cansel Elçin, Nilay Deniz, Bengi Öztürk ve Berk Atan’ın oynadığı dizinin set ekibi ve oyuncuları, ofisin önüne gelip alacaklarını tahsil etmek istediler ancak edemediler ve muhatap da bulamadılar.
  • Kastamonu Üniversitesi Senatosu, “Cide Rıfat Ilgaz Meslek Yüksek Okulu”nun adını “Cide Meslek Yüksek Okulu” olarak değiştirme kararı aldı ve karar üst onay için YÖK’e gönderildi. Son kararı YÖK verecek. Karara Kastamonuluların yanı sıra bazı yazarlardan da tepki geldi:

ZÜLFÜ LİVANELİ: Büyük şairimiz Fazıl Hüsnü Dağlarca der ki ‘milletler büyük evlatlarıyla nefes alır.’ Rıfat Ilgaz üstadımız da bu ülkenin büyük evlatlarından birisidir. Onun adının kaldırılması büyük ustayı Türk edebiyatından silmeye yetmez, sadece yapanı utandırır.

NİHAT BEHRAM: Rıfat Ilgaz duyarlığı bize hayatın mirasıdır, zalime karşı mazlumun yanında durma mirasımızdır… Dinci faşist dikta, her gün bir başka değerimize sinsice saldırıyor. Zincirin halkaları gibi, halkımızın değerlerine her gün kara, karanlık, paslı bir saldırı halkası takmaya yelteniyor. Bu gidişe dur demenin tek yolu bu zinciri kırmaktır. Bizzat Rıfat Ilgaz’ın hayatı bunun öğretisidir. Biz bu öğretinin ruhumuzla, bilincimizle, yüreğimizle, öfkemizle, sevincimizle umudumuzla öğrencisiyiz. Alçaklara meydanın boş olmadığını göstereceğiz… En güçlü silah bizimkidir. Bizim silahımız yobazlığın, softalığın karanlığı değil, hayatın ışığıdır, Rıfat Ilgazlar bu ışığın kaynağıdır. Şu kesin: Karanlık, bu ışıkta boğulacak!
ŞEYHMUS DİKEN: Rıfat Ilgaz gibi şahsiyetler, bütün politikalardan azade şahsiyetlerdir. Bu şahsiyetler, halkın ve coğrafyanın kaderini yazmış insanlardır. Halkın bağrından söküp atmak tam bir hayaldir. Şehrin herhangi bir kurumunun, misal belediye, kaymakamlık ya da herhangi bir bürokratik kurumunun buna cüret etmesi belki anlaşılabilir ama üniversite gibi bilim üreten/ üretmesi gereken bir kurumun böyle bir kararını anlamak ve kabul etmek mümkün değildir. Diyarbakır için Ahmed Arif, Çukurova ve Adana için Yaşar Kemal ne ise Kastamonu için de Rıfat Ilgaz odur. Kentler, valileri, başkanları, bürokratları ya da rektörleri ile değil o kentin yetişmiş yazarları, kalem şahsiyetleri ile anılırlar. Şimdi sorarım onlara, siz bu kararla Rıfat Ilgaz’ı halkın hafızasından silip atacağınızı mı sanıyorsunuz? Kastamonu adına geriye ne kalır hiç düşündünüz mü?

BURHAN SÖNMEZ: Bu yapılan bizim açımızdan sürpriz değil. Türkiye’nin son yıllarda girdiği genel atmosferin yansıması. Bir açıdan iktidarın ve iktidar zihniyetinde olanların ne kadar acınacak bir halde olduğunu da gösteriyor. Geçen gün biliyorsunuz Cumhurbaşkanı Erdoğan, ‘Yıllardır iktidar elimizde fakat hala sosyal ve kültürel olarak sorunlarımız var’ demişti. Sorunlarının ne kadar çok olduğunu ve bunları çözemediklerini gördük. Çözemeyecekler de. Eğer edebiyata, sanata dair bir şeyler yapmak istiyorlarsa, yapmaları gereken şey, Rıfat Ilgaz’ı kaldırmak değil; yeni Rıfat Ilgazlar yaratabiliyorlarsa yaratsınlar. Ya da bu işten ellerini çeksinler.

İBRAHİM KARACA: Güdecekleri toplumun hafızasını silme (veya resetleme) çabasıdır. Bugüne vuruyorlar akıllarınca, oysa en az 200 sene geride duruyorlar. Dünyayı ve hayatı anlayacak durumda değiller. Rıfat Ilgaz, Cide’den yayılan bir aydınlanma sembolü, bir ışık kaynağıdır bu toplum için. Yarına ilişkin mutlu bir düş kurma yeteneği olmayanların tek hedefi, o düşü büyüten öndekine çelme takmaktır… Buna mecburdurlar, kendileri için mantıklı olanı yapmaktadırlar… Çünkü gericilik denilen şey yavaş ilerlediği için biraz geride kalmayı değil, ilerlemeye engel olmayı ifade eder.

      

  • Türkiye Yayıncılar Birliği (TYB), Yayınlama Özgürlüğü Raporu’nu “Yayımlama özgürlüğünün sınırlarını ortaya koymak amacıyla” 1995 yılından beri yayımlıyor. Raporda bu yıl olağanüstü hal ile artan kitap yasakları, suç delili sayılan kitaplar, yazarlara yönelik tutuklamalar, yayınevlerine saldırılar, milli eğitimdeki kitap kısıtlamaları, basın özgürlüğü tablosu, hapishanelerdeki kitap yasakları ve sosyal medyada artan baskı başlıkları yer alıyor. Raporda ayrıca, 1656 kişinin sosyal medya paylaşımlarından tutuklu olduğu söylenirken Türkiye’nin Twitter sansüründe dünyada birinci olduğu kaydediliyor. Dünyanın en büyük internet ansiklopedisi Wikipedia’nın kapatılması da raporda yer alıyor. 27 Temmuz 2016 tarihli kanun hükmünde kararname (KHK) uyarınca, 16 TV kanalı, 2 radyo kanalı, 45 gazete ve 15 dergiyle birlikte ‘Fethullahçı Terör Örgütü-Fetö’ ile ilişkilendirilen 29 yayınevi kapatıldı. 29 Ekim’de yayınlanan KHK ile kapatılan yayınevlerinin sayısı 30 oldu. Raporda belirtilen kapatılan yayınevleri şöyle: Altınburç Yayınları, Burak Basım Yayın Dağıtım, Define Yayınları, Dolunay Eğitim Yayın Dağıtım, Giresun Basım Yayın Dağıtım, Gonca Yayınları, Gülyurdu Yayınları, GYV Yayınları, Işık Akademi, Işık Özel Eğitim Yayınları, Işık Yayınları, İklim Basın Yayın Pazarlama, Kaydırak Yayınları, Kaynak Yayınları, Kervan Basın Yayıncılık, Kuşak Yayınları, Muştu Yayınları, Nil Yayınları, Rehber Yayınları, Sürat Basım Yayın Reklamcılık Eğitim Araçları, Sütun Yayınları, Şahdamar Yayınları, Ufuk Basın Yayın Haber Ajans Pazarlama, Ufuk Yayınları, Waşanxaneya, Nil, Yay Basın Dağıtım, Yeni Akademi Yayınları, Yitik Hazine Yayınları, Zambak Basın Yayın Eğitim Turizm, Evrensel Basım Yayın.

Rapora göre; kitap toplatma kararları alındı, yayınevlerine tebliğ edilmedi. Ekin Yayıncılığın 160, Belge Yayınevinin ise “bandrolsüz olmaları” gerekçesiyle 2 bin 200 kitabına el konuldu. Belge Yayınlarının, hakkında daha önce toplatma kararı olan 2 kitabının 29 kopyası da el konulanlar arasındaydı. Aram Yayınevinin 72, Tekin Yayınevinin 1, Kırmızı Kedi Yayınlarının ise henüz piyasaya çıkmayan 1 kitabı ve mizah dergisi Leman’ın yayımlanmayan “darbe özel sayısı” hakkında toplatma kararı verildi. 15 Temmuz sonrası bazı il ve ilçelerde Fethullah Gülen’in yazmış olduğu kitapların çöplerde bulunması üzerine soruşturma başlatıldı. Gözaltılar ve tutuklamalar yaşandı. Bakırköy Nöbetçi Sulh Ceza Hakimliği kararıyla Gülen’in kitaplarını basan yayınevlerinin 672 kitabı ve elektronik materyali için toplatma kararı verildi. Böylece halk kütüphanelerinde yer alan 2 milyon kitaptan 135 bini “Fetö’nün yayınevlerine ait olduğu” gerekçesiyle kütüphanelerden çıkarıldı. Zülfü Livaneli’nin “Huzursuzluk” romanının reklam afişlerinin metrolara asılmasına OHAL gerekçesiyle izin verilmedi. Ayrıca raporda yer alan bilgiye göre, İzmir’de okuma yazma bilmeyen çiftçi Halime ve Ramazan Akdağ çifti, evde bulunan kitap ve dergiler gerekçe gösterilerek tutuklandı. 15 gün sonra itirazlarla serbest bırakılan çiftin soruşturması ise devam ediyor ve kızları da soruşturmanın şüphelileri arasında bulunuyor. Kapatılan Özgür Gazeteciler Cemiyeti Eş Başkanı Nevin Erdemir için hazırlanan iddianamede, Erdemir’in defterine not ettiği Albert Camus ve Baruch Spinoza isimleri yer aldı. İsimler, iddianamede “örgüt üyeleri” olarak geçti. Ankara’daki Gezi olaylarıyla ilgili davanın iddianamesinde, Louis Althusser’in 1, Server Tanilli’nin 2 ve Nâzım Hikmet’in 1 kitabı suç delili sayıldı. Arif Koşar’ın “Sınıf Tartışmaları Kapsamında Antonio Negri’nin Çokluk Kavramı” başlıklı doktora tezinin kapağı suç delili olarak soruşturma dosyasında yer aldı. TYB raporuna göre, KHK’ler ile 4 bin 800 akademisyen kamu görevinden ihraç edildi. Yine KHK’ler ile beş edebiyatçı öğretmen de açığa alındı. Öğretmenlerden Murat Özyaşar 5 gün tutuklu kaldı. Gazeteci/yazar birçok isme kitapları ve yazıları nedeniyle haklarında “Örgüt üyesi olmak”, “Örgüte yardımcı olmak”, “dine hakaret” gibi suçlamalarla davalar açıldı. İleri Yayınlarının Sahibi Gökçe Fırat bu kapsamda hâlâ tutuklu yargılanıyor. NT kitabevi zinciri ve Kırmızı Kedi Yayınları sivil saldırılara hedef oldu. Avesta Yayınlarının Diyarbakır Sur ilçesinde bulunan deposu kimliği belirsiz kişiler tarafından ateşe verildi. Raporda, 8 Eylül 2015 tarihinde saldırıya uğrayan Kırşehir’deki Gül Kitabevi davasında tutuklu sanık kalmadığına yer verildi. Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), 6 ve 8. sınıf öğrencilerine dağıttığı Türkçe ders kitaplarını “Fetö propagandası” yapıldığı gerekçesiyle imha etti. Kitapların içinden ayıklanan “sakıncalı bilgiler” de, bir metnin içinde geçen “Pensilvanya” kelimesi, Can Dündar’dan alınan “Yalnızlığa Alışmalı” başlığı yer aldı. MEB 81 ile gönderdiği yazıyla “Zorla veya baskıyla velilere yardımcı kitap aldırılmayacak” talimatında bulundu. Rapora göre, 15 Temmuz öncesinde 39 olan tutuklu gazeteci sayısı 8 Mayıs 2017 itibariyle 162’yi buldu. 54 gazeteci ve yazarın mal varlıklarına el konuldu. Kurumlara ve gazetecilere çok sayıda soruşturma ve davalar açıldı, tazminat cezaları verildi. Raporda Cumhuriyet ve Özgür Gündem gazetelerinin davaları ayrıca ele alındı. Rapora göre, hapishanelerde 200 bini aşan tutuklulara yönelik yasak ve kısıtlamalar arttı. Tutukluların ellerinde bulunduracakları kitap sayısına sınırlama getirildi. 15 kitap sınırlaması hemen tüm hapishanelerde uygulanmaya başlandı. Ayrıca okunduktan sonra yönetime verilip değiştirilen kitapların değişim periyodunun iki ayı bulduğu belirtildi. Yayınevlerinin veya gönüllülerin tutuklulara “bağış” olarak kitap göndermelerinin engellenmesi ve tutukluların kitap edinebilmeleri için bedel ödemeleri koşulu da raporda yer alan yasaklar arasında geçti. Hakkında toplatma ya da yayın yasağı olmayan Kürtçe kitapların dilleri nedeniyle “sakıncalı” bulunarak bazı hapishanelere girişi engellendi. Antalya L Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu aldığı kararla terör soruşturmasından tutuklu bulunanlara sadece “ders kitapları” gönderilebileceğini belirtti.

  • Fox TV’nin ‘Savaşçı’ adlı dizisinin setinde oyuncu Berk Oktay’ın set emekçilerine hakaret etmesinin ardından Sinema Televizyon Sendikası basın açıklaması yaptı ve “Setlerde yaşanan bu olaylar karşısında sorumluluk almaya ve duyarlı olmaya çağırıyoruz” dedi. Pek çok sette kamera önü veya arkası çalışanlarının benzer olaylar yaşadığına tanık olduklarını ve şikayet aldıklarını belirten sendika, “Yapımcısı Limon Yapım ve Yönetmeni Volkan Kocatürk olan söz konusu dizi yapımında yasal ve insani çalışma saatlerine uyulmadığı, bu durumdan dolayı ekibin ve oyuncuların çok yıprandığı, sendikamıza şikayet olarak ekibin farklı birimlerinden daha öncesinde de gelmiştir” dedi. Açıklama şöyle devam etti: “Fakat ne sebeple olursa olsun setlerde ortak çalışma ahlakını bozacak nezaketsiz, insan onurunu zedeleyen, ayırımcı dil kullanan, mobbing ve benzeri bezdirici, küçük düşürücü hiçbir davranışın sergilenmesi kabul edilemez. Böyle olayların tekrarlanmaması için tüm set emekçilerinin gereken dayanışmayı ve ortak üretimin gerektirdiği sevgi, saygı ve nezaketi göstereceğine inanıyoruz. Sinema Televizyon Sendikası olarak yapım şirketlerini de yasalarla düzenlenen haklarımızı uygulamaya, setlerde yaşanan bu olaylar karşısında sorumluluk almaya ve duyarlı olmaya çağırıyoruz.
  • Kızıltepe’de 12 yaşındayken 13 kurşunla babası Ahmet Kaymaz ile birlikte öldürülen Uğur Kaymaz adına yaptırılan heykel kayyımın talimatıyla kaldırıldı. Kayyım geçen yıl Uğur Kaymaz’ın ölüm yıldönümünde annesi Makbule Kaymaz’ı da işten atmıştı. Avuçlarında güvercin bulunan 2 çocuk heykeli kepçeler tarafından kaldırıldı ve bilinmeyen bir yere götürüldü. Öğretmen Kamuran Aydoğan tarafından yapılan heykelde yer alan Kürtçe sözcüklerin Türkçe karşılığı şöyleydi: 

Memleketin sokaklarında güler yüzlü çocuklarız 
Kan yüzlü bulutlar canımızı alıyor 
Biz Mezopotamya çocuklarıyız 
Barış güvercinleriyiz 
Size göre ise bir can 
Bazen hatırlayın bizi 
Yüreğinizde yer açın bize

Heykelin kaldırıldığı an bölge polis tarafından zırhlı araçlar ve tomalarla çevrilerek kimse yaklaştırılmadı. İftar vakti kaldırılan heykelin görüntülenmesi de polis tarafından engellendi. Kızıltepe Belediyesine atanan kayyum Ahmet Odabaşı, işe Kaymaz’ın annesi Makbule Kaymaz’ı işten atmakla başlamıştı. Anne Kaymaz geçen yıl, oğlunun katledildiği 21 Kasım gününe denk getirilerek işten atılmıştı.

  • İstanbul Şehir Tiyatrosu Sanatçıları Derneği’nin (İŞTİ- SAN), 16 ay önce İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’na Genel Sanat Yönetmeni olarak atanan Süha Uygur’un atama işleminin hukuka aykırı olduğu iddiasıyla İBB Başkanlığı’na açtığı dava derneğin lehine sonuçlandı. İŞTİSAN, konuyla ilgili yaptığı açıklamada, Süha Uygur’un, Şehir Tiyatroları Yönetmenliği’nin Genel Sanat Yönetmeni’ni tanımlayan 18. maddesindeki şartları taşımadığını, Uygur’un “fakülte ya da yüksekokul” mezunu olmaması sebebiyle davanın dernek lehine sonuçlandığını belirtti.
  • Ayrıntı Yayınları, Ankara Üniversitesi bünyesinde yapılacak olan Roman ve Öykü Yarışmasının duyurulması için destek isteyen üniversite yönetimini “akademisyen ihraçları”nı gerekçe göstererek reddetti. Ayrıntı Yayınlarının ret mektubunda, “Duyurunuz için teşekkür ederiz. Ancak Ankara Üniversitesi gibi bizim yazarlarımızın ve editörlerimizin içinde olduğu bilim insanlarını hiçbir gerekçeye dayanmadan kurumlarından atan, onlara karşı tacizlerini sürdüren, üniversite olmanın hiçbir refleksini gösteremeyen bir kurumun vereceği ödülleri güvenilir bulmuyor, yazarlarımızın Erkan İbiş’ten ödül almasının bize prestij değil utanç getireceğini düşünüyoruz” denildi.
  • Burhan Kuzu’nun, Müjdat Gezen Sanat Merkezi’ne yapılan kundaklama olayının ardından bazı gazete ve internet sitelerinde yer alan beyanlarında kendisine hakaret ettiği gerekçesiyle yaptığı suç duyurusu kapsamında Müjdat Gezen hakkında başlatılan soruşturma tamamlandı. İddianamede, Gezen’in “hakaret” suçundan 3 aydan 2 yıl 4 aya kadar hapisle cezalandırılması istendi. İddianamenin kabul edilmesi halinde Gezen’in yargılanmasına ilerleyen günlerde başlanacak. AKP İstanbul Milletvekili Burhan Kuzu, avukatı aracılığıyla Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığına sunduğu suç duyurusu dilekçesinde, Müjdat Gezen’in, Sanat Merkezi’ne yapılan kundaklama olayının ardından bazı gazete ve internet sitelerinde yer alan beyanlarında hakaret içeren açıklamalarda bulunduğu belirtilerek, Gezen hakkında “alenen basın yoluyla hakaret” suçundan kamu davası açılması talep edilmişti.
  • İstanbul Şirinevler’de sokak müziği yapan gençlere zabıta müdahale etmek istedi. Bir esnafın şikayeti üzerine bölgeye geldiğini söyleyen zabıtalarla müzisyen gençler arasında tartışma yaşandı. Bu sırada grubu izleyen müziksever gençler de zabıta müdahalesine tepki gösterdi. Tepki gösterenlerin artması üzerine zabıta ekipleri olay yerinden ayrıldı. Gençlerin isteği üzerine grup üyeleri, müziklerine kaldıkları yerden devam etti. Gençler de guruba eşlik edip şarkı söyleyerek dans etti.

Sanat alanı bir kış ve bahar sezonunu ardında bırakırken geride kalanlara baktığımızda görüyoruz ki tahribat büyük. Ülkede iktidarın emek ve sanat düşmanlığı her geçen gün büyüyor. Ankara’da iki akademisyenin başlattığı direniş ve bedenlerini açlığa yatırmaları ülke çapında destek gördü. Sanat insanları da direnişe canla başla destek verdiler. İki şairimiz de açlık eylemi yaparak destek verdi. Ankara’da büyüyen direnişi boğmak için hakkını arayan insanları iktidar cezaevine tıkmak zorunda kaldı. Hemen ardından Ankara’dan İstanbul’a bir “adalet” yürüyüşü başladı. Sanat insanları Adalet Yürüyüşü yapan insanların yanında ve sanatı ile destek veriyor.  Görünen o ki, baskı ve saldırılar insanlarımızı yıldırmıyor aksine direnişi adım adım büyütüyor. Gün ola harman ola!

 

Paylaş.

Yanıtla