Levent Üzümcü: Çağın En Büyük Sorunu Yalan

Pinterest LinkedIn Tumblr +

[Derya Aydoğan’ın oyuncu Levent Üzümcü ile yaptığı ve Birgün gazetesinde yayınlanan söyleşiyi okuyucularımızla paylaşıyoruz.]

Gezi sürecinde yaptığı açıklamalar gerekçe gösterilerek 2015’te Şehir Tiyatroları’ndan ihraç edilen oyuncu Levent Üzümcü bu sezon Cengiz Toroman’ın yazıp yönettiği “Anlatılan Senin Hikâyendir” oyunu ve William Shakespeare‘in yazdığı, Aleksandar Popovski‘nin yönettiği ‘Bir Yaz Gecesi Rüyası’ ile tiyatroseverlerle buluşuyor. Üzümcü ile 2016’da yayımlanan ilk kitabı “Boyun Eğme”yi ve gündemi konuştuk.

»Kitaptaki “Faşizm ve Sanat” bölümüyle başlayalım. Çok fazla cümle içinde birlikte kullanılan kelimeler oldu. Bu iki kavram tekrar nasıl uzaklaşır?

Bize yutturulan bir şey var, “eğer toplumdaki kişilerin daha fazla olanı sayı olarak, diktatörlükle yönetilmek istiyorsa, demokratik bir diktatörlük kurulabilir” zannediliyor. Peki adalet nerde? Adaletin evrensel ilkeleri nerde? Bugün Türkiye’de adalet mekanizması işlemiyor. Bugün Türkiye’de canavarlar yaratılıyor. Sadece bir koltukta oturabilmek için, o koltukta oturan insanlar itaat etmek zorunluğunda hissediyorlar kendilerini. Ya da o koltuklarda oturmalarına neden olan insanlar öcüler yaratıyorlar. Sadece sırf o koltukta tekrar oturabilmek, daha uzun süre oturabilmek için olmadık kişilerle mütabakatlar yapıyorlar. Toplumun her kesimi ile anlaşmaya, uzlaşmaya çalışıyorlar ama bir yandan da böyle bir şey yok. Bence çağımızın en büyük problemi faşizm değil, çağımızın en büyük problemi yalan. Bir insanın saflığı nedeniyle o insanı suçlayamazsın. Mesela 3 yaşında bir çocuğa istediğin bir numarayı yapıp onu kandırabilirsin. Elindeki paraya bir yere saklayıp, parayı yok ettim diyebilirsin ama buna 8 yaşında bir çocuk inanmaz. Biz anayasamıza halka taammüden yalan söylemeyi suç olarak koymadığımız için bu günleri görüyoruz. Adalet mekanizmasına çomak sokmanın adalet tarafından ceza alınacak bir şey olduğunu koymadığımız için bunlar oluyor. Türkiye Cumhuriyeti Devleti kendini cehaletten koruyabilmek için bazı makamların o makamlara gelecek olan insanlarının yaş, eğitim gibi sklalalarını onaylamıştı. Bülent Ecevit o yüzden cumhurbaşkanı olamadı. Çünkü üniversite mezunu değildi. Robert Koleji mezunuydu ve üstüne üniversite okumamıştı. Bu aslında devletin kendini koruma yöntemiydi. Fakat öyle bir hal aldı ki her şey en son yapılan açıklamada şöyle bir şey okudum ve aklım almadı. “Bugün AK Parti varsa Türkiye Cumhuriyeti var, AK Parti yoksa Türkiye Cumhuriyeti yok. Türkiye Cumhuriyeti ile Ak Parti’nin kaderi aynıdır” gibi bir şey söyleniyor. 15 yılda ki bunun son 7 senesi büyük baskı ile geçen zamandan bahsediyoruz. Asgari ücretle kiralanmış bir takım trollerin internet üzerinden sosyal medya üzerinden baskılarını yoğunlaştırdığı, baskılar yaptığı bir dönem. Nasıl kurtuluruz bundan?

»Birçok şey daha küçükken yanlış mı öğretiliyor? Mutluluk gibi ya da, demokrasinin çoğunluğun istediğinin olması değil, azınlığın haklarının korunması olduğu gibi.

İşte bunlar taammüden suç sayılmalı. Taammüden edilen bu yalanlar suç sayılmalı. Bugün mesela bu siyasi fikrin karşısında duran ama köken olarak bu siyasi garabetten gelen bakan bir açıklama yaptı ve dedi ki, ‘Çaykovski dinlersek adam oluruz sandık’ ama bugünkü bu siyasi garabetin sözcüsü olan kişi şunu bilmiyor mu sizce, mesela biz tek kanallı radyonun gece gündüz verdiği Türk Sanat Müziği ile Türk halk müziği ve klasik müzikle büyümüş bir jenerasyonuz. Çağın en büyük sorunu yalan. Bu kişi bundan çok uzun olmayan bir zaman önce bu ülkeyi yönetenlere ağza gelemeyecek laflar ediyordu. Ne oldu da bu hale geldi? Nasıl oldu da böyle oldu? Baktılar siyaseten alt edemiyorlar bari birlik olalım da biz de bu siyasetin bir yerlerinden nemanalalım diye düşündüler.

»Nasıl olsa dün söylediğimi bugün inkâr ederim, herkes de inanır düşüncesine hâkim oldukları için mi?

Bir kişi, bir insan bunlardan vazgeçip de bugün söylediğini yarın değiştirir mi? Sana bir şey sormak istiyorum. Senin bugün oy verdiğin parti böylesine abuk sabuk manevralar yapsa, o partinin lideri bugün söylediğini yarın inkâr etse, yolsuzluk batağına batsa ya da ne bileyim 14 yaşında bir çocuğun annesini kürsülerden neyi yuhaladığını bilmeyen insanlara yuhalatsa, o partiye bir daha gidip oy atar mısın?

»Bu saydıklarından tek biri bile yeterli bir daha oy atmamak için.

Evet sadece bir tanesi bile yeterli. Oy attığın partinin lideri ya da o partiyle ilgili birtakım söylentiler çıksa, ve o kişi “evet yaptım bir daha yaparım dese” bir daha oy atar mısın? İşte seni, beni üzen şey bu kişilerin bunu yapıyor olması değil, toplumdan bu kadar fazla destek görüyor olması. Toplumu taammüden kandırıyor bunlar. Bundan daha büyük daha acı ne olabilir?

»“Kandırmak” değil de “kandırılmanın söyleniyor olması” tepki çekiyor günümüzde. Umutsuz musun genel olarak?

Bu insanlara her şeyi yaptırabilirsin. Kandırmış olduğun bu insanlara her şeyi yaptırabilirsin. Bu durumu kötüye kullanmak suç olmalı. İnsanların bilgisizliği, insanların kandırılıyor olması, senin çok iyi kandıran biri oluyor olman arasında çok büyük bir fark var. Bu röportajı okuyanlar çok umutsuz olduğumu düşünebilir ama böyle bir şey yok çünkü şunu biliyorum ki, demokrasi beden ağırlıkları ile ölçülen bir sistem ama devletlerin bekasını sağlayan şey akıl ağırlığıdır. Bunu en iyi bilen toplumlardan biriyiz dünyada. Bir adam gelir ve toplumun kaderini değiştirir. O yüzden enseyi karartmanın hiç alemi yok.

»Kitabın son bölümünde ise “Boyun Eğme” de, haksızlıklar olduğunu görmek yeterli değil, “ah vah” demek yeterli değil, hareket geçmek lazım diyorsun. Nasıl bir hareket bu bahsettiğn?

Herkesin çıkıp ulaşabildiği bütün insanlara kendisini ifade etmesi ve tanıtması lazım. Bu siyasi garabetin bugüne kadar becerdiği tek şey “halkı birbirinden uzaklaştırmak”. Ama rahatlıkla kürsülere çıkıp 80 milyonu hangi gün ayırdım? diyebiliyor parti lideri. Çok ilginç geliyor bana. Her gün ayrımcı konuşmaları olan, “bunlar ateist, bunlar Zerdüşt, bunlar Alevi, bunlar Kürt, bunlar elit” filan diye sürekli onlar şöyle onlar böyle diyor. Toplumun hiçbir zaman ayrılmadığı kadar kitle birbirinden ayrılmış durumda. Onun için buna alternatif olarak bu toplumun aklı, fikri vicdanı hür insanlarının böyle olmayan insanlara kendilerini tanıtması lazım. Bir nedenden ötürü en çok iletişime geçtiğimiz insanlar, şoförler. Türkiye’deki şoförlerin sanırım büyük bir yüzdesi AK Parti’nin seçmeni. Taksiye binip tartışma yaşayanları görüyorum ve diyorum ki, tartışmayın, tartışarak hiçbir şey elde edemezsiniz. Çünkü 3 yaşında bir çocuk kendini sihirbaz zanneden birinin demir parayı ensesinde kaybettiğine inanıyor. Bu böyle. Bu kadar nettir bu. Vay efendim seçmeni 3 yaşında bir çocuk gibi algılatıyorlar filan, öyle arkadaş. Mars’ta koloni kurduk biz ve Amerika’yı solladık diyerek bu konu üzerine sorular sorulan insanlar, açıklamalar yapıyorlar. Bu insanların bu durumları ile alay etmek ne kadar kötü bir şey ise, bu insanların bu durumu kötüye kullanması da aynı derecede kötü bir şeydir. Ben sadece bunu söylüyorum. Bundan kurtulmanın tek yolu da mutlak suretle vicdanı hür insanların kendilerini insaniyetleriyle bu insanlarla paylaşmaları. Çünkü şunu çok iyi biliyorlar “Ben bugün bir lafı söyleyeyim, doğru ya da yanlış hiç farketmez, bu laf toplumu ayrıştırmaya, benim seçmenimi betonlaştırmaya yetiyorsa, ben bunu kullanırım. Kabataş yalanında olduğu gibi. Trump da Amerikan halkının gözünün içine baka baka yalan söylüyor. Buradaki insanların durumunda olan insanlar da ona inanıyorlar.

»Yeni bir durum var. “Yardımcı Doçentlik”in adı değişecek ve yabancı dil bilme şartı kalkacak. Medyada ufak yer bulan bu önemli durum diğer haberlerin arasında kaynıyor gidiyor. Ne düşünüyorsun?

Bu durum, bu algı seviyesi başka bir dile izin veren bir seviye değil. Mezun olunan liseler, gidilen üniversitelerdeki bölümlerin puanları gibi şeyler, pek el vermiyor. O insanların da toplumda bir yerinin olabilmesi için üniversiteler kullanılıyor. Bu siyasi garabetin anayasa profesörünün yaptığı açıklamayı, düştüğü zavallı durumları hepimiz biliyoruz. Bu kişiye anayasa yaptıracaklardı. Eğer bir sonraki seçimleri de kazanırlarsa AKP ve MHP anayasası gelecek, işte o zaman ayıkla pirincin taşını olacak. Milliyetçi muhafazakâr yapı ile çıkacaklar karşımıza. Seçimler zaten şaibeli yapılıyor. Artık kimsenin seçim sandığına güveni de kalmadı.

»“Anlatılan senin hikâyendir” oyununda nasıl tepkiler geliyor?

Genellikle insanların kafasında sahnede sloganların atıldığı, siyasi söylemlerin olduğu bir oyun geliyor ama böyle bir oyunla karşılaşmıyorlar. Hayata dair, insana dair, tanıdığım her şeyi söyleyebildiğim, yer yer eğlenceli yer yer dramatik bir tiyatro metni ile karşılaşıyorlar. Çok az bir yüzde tatmin olmuyor oyundan. Gelen çoğunluk genellikle çok memnun.

»Yeni kitap da geliyor değil mi? Bahsetmek ister misin?

1899 yılında başlayıp 1950 yılında bitecek. Onun üzerinde çalışıyorum. Elli yıllık bir sürede Ege’de yaşanan büyük değişimi anlatıyor kitap. Sadece Ege’de değil tabii, koskoca bir imparatorluğun çöküşü ile birlikte yaşanan büyük değişimi anlatan kitap olacak. Dramatik kurgulanan bir kitap. Oyunu izleyenler için biraz oyunun ikinci perde birinci hikayesi diyebilirim.

»Gezi sürecinden sonra yaşadıklarınla neler değişti hayatında ve nasıl bir “Levent” oldun?

Hiçbir değişiklik yok. Benim kendi karakterim ve alışkanlıklarım ile ilgili hiçbir değişiklik yok. Çok fazla bir şey değişmedi aslında. Ben her zaman bu insandım. Sadece bu insanın yeri değişti. Bugün “Oasis” ile ilgili bir belgesel izledim. Oasis’in 4 yıllık süreç içerisinde dünyanın bir numaralı müzik grubu olması ve sonra dağılıp gitmesini izledim. Orda çok güzel bir şey vardı, adam diyor ki, “Biz o barda çalarken de aynı giyiniyorduk aynı şarkıları çalıyorduk, şu an 250 bin kişiye konser veriyoruz yine aynı giyiniyoruz. Biz buyduk. ” diyor sadece alıcımız arttı. Ben her zaman o kişiydim, kendimi tanıdım tanıyalı şu anki Levent’ten farklı bir insan değildim. Sadece lafımın, sözümün gittiği kitle sayısı fazlalaştı. Bu da ben de pozitif ya da negatif bir değişim yaratmadı. Çalıştığım ortamlarda hep sendika lideri gibiydim. Tiyatroda, dizide, sinema filmlerinde herkesin aklına fikrine saygı duyduğu biriydim. Daha fazla kitleye ulaşıyor olmak şöyle bir şey oluşturmadı, “Aman efendim kendimi biraz frenleyeyim ya da biraz daha açayım” gibi bir şey olmadı. Bu adamın azlettiği bakanlardan mı korkacağım. Gücü, silahsız insanların gözünü çıkarmakla görevliden mi korkacağım. Kime ne yapmışım ki, korkacağım. Bu siyasi garabeti desteklemiyorum diye, kendi yaşadığım ülkenin haini ilan edilmekten mi korkacağım.

Birgün

Paylaş.

Yorumlar kapatıldı.