Denetim, Kontrol ve Yabancılaşma

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Metin Boran

Modern İngiliz tiyatrosunun öncülerinden sayılan oyun yazarı, yönetmen ve şair Edward Bond (d.1934) yazdığı oyunlarla otoriter- totaliter rejimlerin ayakta kalma biçimleri ve ideolojik sürekliliğine dayanak oluşturan bireysel, toplumsal siyasal olguları sert üslubu ile tartışmaya açar…  Edward Bond oyunlarında keskin bir dil, ölçüsüz eleştirel yaklaşımla birlikte şiddet unsurunu iç içe kurgulayarak dehşet sahneleriyle izleyicide vahşet duygusunu depreştirir…

Yazarın üç oyunu Alt Oda, Sandalye ve Hiçbir Şeyim Yok adlı metinleri “Sandalye Oyunları” başlığı ile Senem Cevher tarafından dilimize çevrilerek repertuara kazandırıldı.

Bu oyunlardan Hiçbir Şeyim Yok, BİTİYATRO tarafından Hiç mi Bir Şeyim Yok adıyla deneyimli tiyatro insanı, oyuncu ve yönetmen Laçin Ceylan’ın rejisiyle seyirciyle buluşturuldu… Dekor ve kostüm tasarımını Nilüfer Karaca’nın, ışık düzenlemesini Aslı Atasoy’un yaptığı oyunda Fatih DokgözEvren Kardeş ve Adıhan Şentürk oyuncu olarak görev alıyorlar.

Bitiyatro’nun daha önce Kırmızı, Siyah ve Cahil adlı oyununu sahnelediği Edward Bond oyununda zaman ve mekânı öteleyerek, olayları 2077 yılında distopik bir toplumda kurguluyor. Distopik toplumlar baskı, zulüm, sefalet ve yoksulluğu had safhada yaşayan anti ütopik toplum tahayyülü olarak özgürlüklerin askıya alındığı, herkesin gözetlendiği ve kontrol altında tutulduğu, disiplin ve güvenliğin ön planda tutulduğu, teknolojinin toplum sağlığına zararlarının tartışılmadığı kurgusal toplum modeli olarak tanımlanıyor.

Hiç mi Bir Şeyim Yok oyununda yazar, distopyada totaliter iktidar odaklarının baskıcı yasaları, kontrol ve disiplin mekanizmalarının sınırları içinde, birbirine yabancılaşmış, iletişimsiz, sevgisiz ve ortak yönleri tahrip edilmiş veya hiç oluşmamış bir çift olan Jams ve Sara’nın dar alandaki ‘yaşantı parçasını’ trajik bir biçimde sahneye taşıyor.

Gizli teşkilatta çalışan Jams (Fatih Dokgöz) ve onu korku içinde evde bekleyen bir kadın… Evde her şey, kadın da dahil her şey psikopat teşkilat üyesinin disiplini ve denetimi altında, kentte intihar salgını var. Kişisel özgürlüklerini yitirmiş Sara (Evren Kardeş) için her şey dayanılmaz boyutta ve hanede korku günlük yaşamın bir parçası… Ve sonra eve gelen ve Sara’nın kardeşi olduğunu söyleyen meçhul şahıs Grıt…(Adıhan Şentürk)

Edward Bond oyununda ileri teknoloji ile kuşatılmış acımasız kapitalist toplumdan haber veriyor bize… Oyun her ne kadar distopyada geçse de olaylar tıpkı bugün şiddetine maruz kaldığımız ve kontrol altında tutulduğumuz, sert, baskıcı idare sisteminin dramatik yansımaları gibi adeta… Toplum sağlığı tahrip olmuş, günlük hayat tek düze edilmiş, vicdan ve merhamet duyguları köreltilmiş, iletişimsizlik ve yabancılaşma ile gelen bunalım ve sonuçta intiharın kurtuluş sayıldığı hasta toplumun tekno ötesi insanların trajik yaşamları…

Laçin Ceylan sahneleme yorumunda oyunda yer alan insanlar, olaylar ve toplumsal ilişkileri bugün yaşadığımız günlerin daha kötüye gideceğinin işaret fişeği gibi taşıyor ramp ışıklarına… Abartmadan, uzatmadan, umutsuzluğa düşmeden ve bir kurtuluş idealini yüreğinde taşıyarak… Duyarlı, özenli, ölçülü ve tedirgin…

Oyunda performansları ile dikkat çeken oyuncular Fatih Dokgöz, Evren Kardeş ve Adıhan Şentürk özenli ve sahici oyunculuk örnekleriyle abartıya kaçmadan rollerini yorumluyor ve yansılıyorlar… Oyuncular sesleri, duygu ve tavırlarıyla Bond’un sınırlarını çizdiği karakterlerin içine düştükleri durumları ayrıntılı olarak her boyutu ile sahneye taşıyorlar.

Bitiyatro’nun sahnelediği Hiç Mi Bir Şeyim Yok, günümüz tiyatrosunda ortamı, ego tatmini ve duyarsız züppeliğin belirlediği, ‘ben yaptım oldu’ vs anlayış ve yaklaşımlara karşı bir muhalefet şerhi gibi… Bugün yaşadığımız acımasız ve utanç verici günleri ve ötesini, uzak açıdan bir kez daha düşünmek için duyarlılık içinde özenle kotarılmış isabetli bir seçim olarak, görülmeli…

Artı Gerçek

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Metin Boran

Yanıtla