Niçin Bilim Barıştır?

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Ümit Denizer

Giriş

Yarı profesyonel tiyatromuz AÇOK’un kuruluşunun 45’inci yıldönümü projesi olan “Bilim Barıştır” adlı oyunumuz, 30 Ekim 2017 günü prömiyer yapmıştı. Şehrin Avrupa ve Anadolu yakası ile birlikte İstanbul dışında birçok kez seyirciyle buluştu. Şimdi sezon bitince bu oyunun gerekçesini paylaşmaya sıra geldi.

Gazeteden al haberi

Her gün aldığım gazetemin 2014 yılının ikinci yarısındaki dış basından çevrilen haberlerinin arasında: “2015: İzafiyet Teorisinin 100’üncü Yıldönümü” başlıklı küçük bir haber okumuştum. Üstelik bu yıldönümü, teorinin sahibi Einstein’ın ölümünün 60’ıncı yılına denk geliyordu. Bu vesileyle Avrupa ve Amerika’da seminerler, paneller, belgesel TV filmleri, sinema filmleri ve tiyatro oyunları hazırlanıyordu. Ve bu haber ülkemizde sadece tek gazetede yer buluyordu…

Karar

Türkiye’de Einstein’ı sahnede seyirciyle buluşturan “Fizikçiler” adlı tek oyun Dürrenmatt imzasını taşıyordu. Bir sanatoryumu mekân olarak kullanan ve sol gösterip sağ vuran metinde Einstein ve Newton akıl hastası olarak yansıtılıyor; bilimin insanlığı sorunlarından kurtaramayacağı vurgulanıyordu. Oyun olmayı bekleyen başka konularımı erteledim ve 2015-2016 sezonu için Albert Einstein ile İzafiyet Teorisini herkesin anlayacağı sadelikte sahne için yazmaya karar verdim. Evet metin halk diline yakın olmalıydı, çünkü Einstein: “Eğer basit bir şekilde anlatamıyorsan, o konuyu anlamamışsın demektir” diyordu…

Amaç

Büyük bilim insanı Albert Einstein’ın çileli bir hayatı vardı. Beş yaşına kadar konuşmamış, annesi hastanelere taşımış ama çare bulamamışlar. Evde hasta yatarken mühendis amcasının verdiği bir hediye hayatını değiştiriyor. İşsizlik, parasızlık, annesinin karşı çıktığı bir evlilik ve ülkeden ülkeye taşınmalar… Hiç yüzünü göremeden hayata veda eden bir kızı ve akıl hastanesinde hayatını kaybeden şizofren bir oğlu var… Bir de Hitler Nazizm’inin soykırımından kurtulma mücadelesi… Böyle ayrıntıları öğrenince Einstein’ın ölümünün altmışıncı yılında, bizim kuşağın “İzafiyet Teorisi” olarak öğrendiği “Genel Görelilik Teorisi” başlığıyla yayınlanan makalesinin 100’üncü yıldönümüne, farkındalık yaratmaya yönelik bir güzelleme yapmayı amaçladım. Yazacağım metin, aydın sorumluluğu kavramını bir kere daha hatırlatmayı ve Bilimin gerekliliği ile saygınlığına dikkat çekebilmeyi hedeflemeliydi o kadar…

Yazma eylemi

Hem Einstein’ın yazdığı hem başka bilim insanlarının yazdığı pek çok kitap okudum. İnternetten belgesel filmler indirip arşivledim. Daha önce Amerika ve Avrupa’da çekilen sinema filmleri ve tiyatro oyunu videoları bulup seyrettim. Teorilerde yanlışa düşmemek için, Türkçeye çevrilmiş fizik dersi kitaplarını karşılaştırmalı olarak okudum. Yazma eyleminin her aşamasında, AÇOK oyunları rejisörü kardeşim Turgut Denizer’in okuyup görüş bildirmesini istiyordum…

Sahne metni

Einstein dışında başka karakterler girince, hayal ettiğim sahne metninin büyüsü bozuluyordu. Bu oyun tek oyunculu olmalıydı. Trajedi değil, dram değil, komedi değil, fars değil, vodvil değil, performans olmalıydı. Günlük sohbetlerdeki iç içe anlatımlar gibi, kronolojik sıra izlemeyen metnimde; Einstein’ın kendi cümleleri de yer aldı, benim kurgum olan cümleler de yer aldı. Kurgu cümlelerim teorileri basit olarak anlatabilmek ve insan Einstein’ı vurgulamak için kullanıldı. Hikâye, dekor değişimine veya ışık karartmaya ihtiyaç duymadan akıp gitsin istedim. Provalara kolaylık sağlanması amacıyla da sahne bölümlemeleri yaptım. Hatta sinemacılar gibi “sekans” dedim sahnelerin adına…

Einstein’ın çok beğendiğim “Eğer basit bir şekilde anlatamıyorsan, o konuyu anlamamışsın demektir” sözüne sadık kaldım ve sade bir seyirlik olmasını arzu ettim. Sakin sakin, bağırmadan, “Bilim Barıştır” demek istiyordum. Çok yalın bir sahne tasarımı yapılmalı, ışık oyunları ve yüksek volüm olmamalıydı. Teknolojik etkiye sığınmadan, aktörün yorumuna güvenmeliydi…

Niçin “Bilim Barıştır”?

Metnim son şeklini aldığında bu oyunun adını “E=mc²” olarak belirlemiştim. Ancak, internette dolaşan bir sokak röportajı videosunu gördükten sonra değiştirmeye karar verdim. Belki siz de rastlamışsınızdır, videoda sokaktaki insanlara Einstein’ın dilini çıkardığı meşhur fotoğrafını gösteriyorlar ve kim olduğunu soruyorlar. Merhum iki usta oyuncuya benzeterek: Levent Kırca ve Nejat Uygur diyenler oluyor. Bilen tek kişi çıkmıyor. Bunun üzerine oyuna yakıştırdığım isim Einstein’ın kendisini tanımladığı pek çok cümleden birinden kaynaklandı: “Ben militan bir barışçıyım” diyordu üstat. Ben de bundan cesaretle “Bilim Barıştır” dedim. Bu tanımlamanın tersini de diyalog olarak kullandım: “Barış bilimdir” …

Sahne tasarımı

Kardeşim Turgut, metnin son halini okuyunca “Keşke bir çocuk parkı dekorunda oynansa” diye hayal etti. Anahtar teslimi çocuk parkı kuran şirketleri araştırdım ve inanın Türkiye’de bu alanda ne çok girişim olduğuna hayret ettim. Makul bütçeli bir şirketi seçtim ve gidip yüz yüze görüştüm. Salıncakların, tahterevallinin ve kızağın tabana çok sağlam monte edilmesi gerekiyordu. Böyle bir çocuk parkını hiçbir sahneye kuramazdık. Gösteriler sonrasında söküp başka sahneye taşımak ve yeniden kurmak çok vakit alırdı.  Bu dekoru ancak aynı geniş sahnede sürekli oynayabilen ödenekli tiyatrolar kurabilirlerdi. Vaz geçtik…

Oyun

Sonuçta sahne Amerika’daki Princeton Üniversitesinin bahçesindeki çocuk parkının yanındaki çimenler olarak düzenlendi. Bazen hüzünlendiren, bazen güldüren bir performans çıktı ortaya. Einstein 66 yaşındaki haliyle bisikletle parka geldi. Seyirciyi dostları kabul ederek, samimi bir tavırla hayatının tüm ayrıntılarını anlatmaya başladı. İzafiyet Teorisini herkesin anlayacağı netlikte açıkladı. İsteyen seyircileri sahneye davet edip teorisinin deneyini yaptırdı. Tek perde olarak sergilenen oyun 70 dakika sürdü…

Oyuncu

Sahneye sevimli bir Einstein yorumu taşıyan Oğuz Tunç, Devlet Tiyatrolarından emekli bir aktör ve rejisördür. Fakat onu daha çok sinemadan hatırlayan bir hayran kitlesi var. Çünkü “Hayallerim, Aşkım ve Sen” filminde Türkan Şoray ile; “Bitmeyen Sevda” filminde Derya Arbaş ile; “Raziye” filminde Yasemin Öymen ile; ve “Dokuzuncu Hariciye Koğuşu” adlı televizyon dizisinde Nergis Kumbasar ile oynamıştır. Şimdi: “Bilim Barıştır’ı on yıl oynarım ben” diyor…

Teşekkürler

Oyunun ilk provaları aşamasında genç tiyatrocu Deniz Boldaz Reji Asistanı olarak yardım etti. AÇOK’lu Funda Şen Bahar ve eşi Metin Bahar afiş ve broşürümüzü bila bedel bastırdılar. Genç adaşım Ümit Eşitmez ses ve ışık teknisyeni olarak gösterimlere katıldı. Aysa Prodüksiyondan dostlar Necip Eraslan, Gizem Öztürk ve Andaç Sayın, Profilo Kültür Merkezindeki prömiyer için yardım ettiler. AÇOK’lu Ferhat Karaçak ile Serdar Dinçel; Tiyatro Açıkça Sanat Yönetmeni Sertaç Ayvaz; Toronto Kanada’dan Celal Uçar; Duisburg Almanya’dan Murat Topçu; İzmir, Ankara ve Antalya’da Oğuz Tunç’un eğitimci dostları sonraki gösterimlere destek verdiler…

Ve final…

Oyun iki yerinde interaktif oluyor. Finalde Einstein, sahneye davet ettiği bir seyirciye yazdığı makaleyi veriyor ve seyircilere hitaben yüksek sesle okumasını rica edip sahneden çıkıyor. 1949 tarihli makalesi “Neden Sosyalizm” başlığını taşıyor. Kendi vecizesinde söylediği gibi sosyalizmi en basit şekilde anlattığı makaleden okunan bölüm şöyle:

“Büyük devletlerin çoğu, varlıklarını fetihlere borçludurlar. Kendilerini, işgal ettikleri ülkenin yasal ve ekonomik üstün sınıfı sayarlar. Toprak sahipliğini tekellerine alırlar…

Ruhani kadroları kendi aralarından seçerler. Zira bu çok mühimdir. Eğitimi kontrol edecek olan kendi din adamları, sınıf ayrımını kurumsal hale sokacaklardır…

Bu korkunç beladan kurtulmanın tek yolu var. Bu yol, sosyalist ekonominin inşa edilmesidir. Sosyalist ekonomide, toplumun kendisi üretim araçlarının sahibi olur. Üretim araçları, planlı biçimde kullanılmaya başlar. Ve toplumsal hedeflere yönlendirilmiş bir eğitim sistemi buna eşlik eder…

Üretimi, toplumun ihtiyaçlarına göre düzenleyen planlı bir ekonomi; mevcut işleri, çalışabilir durumda olanlara dağıtır. Erkek-kadın-çocuk, herkesin geçimini garanti eder…

Sosyalizmin esas hedefi, insanlığın gelişimini ‘yağmacı dönemden’ daha ileriye taşımaktır. Sosyalizmin gayesi, toplumsal ahlaka yönelmektir…”

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Ümit Denizer

Yanıtla