Sanatta Hak İhlalleri – Eylül 2018

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Mimesis Haber/ Sanat Meclisi’nin hazırladığı Eylül 2018 Sanatta Hak İhlalleri Raporu’nu okuyucularımızla paylaşıyoruz:

Sonbaharla birlikte hareketlenen sanat alanında yasaklama, baskı ve engellemeler de yoğunlaşmaya başladı. Eylül 2018’de tarihi eserler restorasyon adı altında tahrip edilirken, konser ve şenlik yasaklama ve engellemeleri de dikkat çekti. İşte Eylül 2018’de sanat alanının başına gelenler.

  • İstanbul’un Anadolu Kavağı’nda bulunan Yoros Kalesi’nde yapılan kazılarda ortaya çıkan eserler esrarengiz bir biçimde kayboldu. 661 eserin kayıp olduğu Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bildirilirken, 3 yıl sonra soruşturma açan bakanlığın araştırmasından da bir sonuç çıkmadı, ne hırsızlar ne de 661 eser bulunabildi. Kültür ve Turizm Bakanlığı verilerine göre 7 Şubat 2015 gecesi Yoros Kalesi arkeolojik kazılarına ait kazı deposunun kapısının mührü ve kilidi kırıldı. Bu durum ertesi gün kazı bekçisi tarafından bildirildi. Daha önce 2010 yılında da kalenin Bizans dönemine ait mermer kitabesi çalınmış, bir evin ahırında gömülü olarak bulunmuştu. Bakanlık resmi internet sitesinden eserlerin fotoğraflarını paylaşarak koleksiyonerleri uyardı. “Kayıp eserler, çeşitli niteliklerinden ötürü etütlük malzeme olarak ayrılan eserlerden olup bazısının çok küçük parçalar halinde formsuz nitelikte, aralarında pişmiş toprak kap (kulp, dip, ağız, gövde, kapak parçaları), kandil parçaları, lüle ve parçaları, sikke, mermi kovanları ve metal objeler şeklinde tanımlanabilen malzemelerden oluştuğu bilinmektedir. Söz konusu kayıp eserlerin bulunabilmeleri için yurtiçinde ve yurtdışında gerekli duyuruları yapılmıştır.”
  • Avcılar İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’nün seminerinde Yeşilçam’ın sanatçılarına hakaret edilince tepki gösteren öğretmenler salonu terk etti. Avcılar İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’nün öğretmenler için hazırladığı seminer programında “Sanat ve Toplum” başlıklı seminer için Mürşid Ağa Bağ ismi yer aldı. Bağ, bir zamanlar Samanyolu TV’de Said Nursi’yi canlandırmasıyla biliniyor. Okyanus Koleji’nin konferans salonunda gerçekleşen seminerde konuşan Mürşid Ağa Bağ, Yeşilçam’ın oyuncularını tek tek hedef aldı. Konuşmasında Fatma Girik’in filmlerinden kendince erotik bulduğu bazı sahneler izleten Bağ, Yeşilçam’ın sanat algısının bu olduğunu söyleyerek ahlaki değerlere uygun olmadığını söyledi. Bağ’ın hakaretleri ve hedef alması Müjdat Gezen ve Yıldız Kenter’le devam etti. Bağ, Müjdat Gezen hakkında alkolik ve tacizci ifadelerini kullanırken Kenter hakkında da hakaretlerde bulundu. Salonda bulunan Eğitim Sen’li öğretmenler Bağ’ın sözlerine tepki göstererek “Bu nasıl bir sanat anlayışı! Bu aleni bir şekilde aşağılama, hakaret etme ve hedef alma” dedi. Bağ’a tepki gösteren öğretmenler salonu terk etti. Öğretmenlerin tepki göstermesi üzerine Okyanus Koleji müdürü İlçe Milli Eğitim Müdürü’nü arayarak öğretmenlerin salonu terk ettiğini söyledi. Konu ile ilgili konuşan Eğitim Sen 7 Nolu Şube Başkanı Özlem Tolu, “Hangi protokol, hangi gerekçe, hangi amaçla böyle bir insanı bu semineri öğretmenlere vermek üzere çağırıyor ve öğretmenlerin katılımını zorunlu kılıyorsunuz?” diye sordu. Eğitim Sen olarak konunun takipçisi olacaklarını vurgulayan Tolu, bu şahıs hakkında sanatçıları hakaret ve aşağılama dolayısıyla suç duyurusu çağrısı yaptı.
  • Tiyatro sanatçısı Levent Üzümcü hakkında, sosyal medya hesaplarından farklı tarihlerde yaptığı paylaşımlar nedeniyle “Cumhurbaşkanına hakaret” suçundan soruşturma başlatıldı. Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başlatılan soruşturma kapsamında hakkında zorla getirme kararı çıkarılan Levent Üzümcü, Kartal’daki Anadolu Adliyesi’ne gelerek ifade verdi ve şöyle dedi: “Sosyal medyada 5 milyona yakın takipçim var. Emniyet Genel Müdürlüğü’nden hakkımda çetele tutan kişiler, benimle ilgili o dosyada ‘Şehit polislerimiz ve askerlerimize küfretti, devletin üst düzey yöneticileri hakkında küfretti’ falan gibi açıklamalarda bulunmuşlar. Belge olarak da benimle alakası olmayan birkaç sayfa ve hesap sahibine atıfta bulunarak, bu şahısların internet sitelerine koymuş oldukları fotoğrafları delil olarak göstermişler… Tuzun koktuğunu söylediğim zaman suçlu oluyorum. Benim kime güvenim kalacak. Asıl suçlu bunu bu dosyaya ekleyen, hakkımda yalan ihbarda bulunanlardır. Aklı, fikri, vicdanı hür insanlara küfretmek üzere kurulmuş bir ekip var sosyal medyada. Bu insanlara paralar veriliyor. Maaşa bağlanmış durumda bu insanlar. Bu insanların hiçbiri yargılanmadı bugüne kadar. Bu insanlarla ilgili Emniyet Genel Müdürlüğü ne çalışma yaptı? Bu insanlar sırtlarını yaslamışlar, önüne gelene küfür ve hakaret ediyorlar. Biz yok olalım, ölelim istiyorlar. Hiçbir yere gitmiyorum. Beni de yıldıramayacaklar. Zaman onun karşısında dimdik duranları yüceltir. Ben evrensel iyiliğin, adaletin, vicdanın değerine inanmış biriyim. Benim kıblem her zaman insan.”
  • Sanatçı Özgürcan Taşçı, sergiye yetiştirmeye çalıştığı nü tabloyla İstanbul Metrosuna alınmadı. Sanatçı, eserini gazete kâğıdı ile kapatmaya zorlandı. “Resim nü olduğu için yolcuların tepkisiyle karşılaşmaya dair kaygılıydım ancak Marmaray’da birkaç bakış dışında herhangi bir sıkıntı yaşamadım” diyen Taşçı, daha sonra iki polisin resme bakmak istediğini, kendisinin göstermek istemediğini, ısrarın ardından yoluna devam ettiğini, yürüyen merdivene yaklaştığında özel güvenlik görevlisini yanına geldiğini ifade etti. Taşçı, “Resmi görmek istediğini söyledi. Resmi gördükten sonra, bu resimle metroya binmeme izin veremeyeceğini söyledi. Nedenini sorduğumda ise bunun ‘uygunsuz içerik’ olduğunu belirtti. Resmimin uygunsuz içerik olmadığını, sanat eseri olduğunu ve sergiye yetişmeye çalıştığımı söylememe rağmen benimle konuşan güvenlik metroya binmeme izin vermedi. Resmimi kapatmam yetmiyormuş gibi, metro güvenlik elemanlarının ‘bu resimdeki kadın mı erkek mi’ gibi sorularla tacizlerine maruz kaldım”. Taşçı, yaşadığı olayın münferit olmadığını, muhafazakarlaşma sonucu ortaya çıkan saldırıların ve toplumsal yaşama müdahale olaylarının devamı olduğunu savundu.
  • Gölcük Atatürk Bulvarı üzerinde bulunan durakta bulunan panoda Anadolu Ateşi’nin yıllardır organizasyonlarının duyurusunda kullandığı erkek dansçının fotoğrafı kullanıldı. Posterin bulunduğu panoda erkek dansçının bulunduğu kısım cam yüzeyin üzerinden sprey boya ile boyanırken, yanına da ‘Edep’ yazısı yazıldı. Bölgede yaşayan vatandaşlardan biri afişe dönük saldırıya şöyle tepki gösterdi: “Anadolu Ateşi yıllardır bu fotoğrafı kullanıyor. Erkek dansçı çıplak değil. Ancak vücut hatlarının görünmesi sanıyoruz birilerini rahatsız etmiş ve ‘Edep’ yazmışlar. Kabul edilebilir bir durum değil. Çirkin bir durum, tuhaf bir bakış açısı. Ayrıca duraktaki cam panoyu da boyayarak zarar vermiş oldular.” Olayın haber alınması üzerine bölgeye gelen reklam şirketi yetkilileri panoyu temizleyip afişi değiştirdiler.
  • ATV, 11 Eylül 2018 akşamı ekrana taşıdığı ‘Ölümlü Dünya’ isimli filme ‘sansür’ uyguladı. Kanal, filmde geçen “Dolar olmuş 4 lira” repliğini kesti. Durumu fark eden izleyiciler, Twitter’da ATV’ye tepki gösterdi. ÖlümlüDünya etiketi, kısa sürede Trend Topic’te zirveye yerleşti.
  • Show Tv’de yayınlanan Çukur’da ‘Cumali’ karakterini canlandıran oyuncu Necip Memili, sette kaza geçirdi. Hastaneye kaldırılan Memili  doktor Sarper Çetinkaya tarafından ameliyat edildi.
  • Türkiye’nin en büyük kalelerinden biri olan Mersin’in Anamur ilçesindeki Mamure Kalesi’nde 2012’de UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’ne girmesinin ardından başlatılan restorasyon çalışması kapsamında, PVC pencere, beton sıva ve mermerler kullanıldı, kale içindeki camiye klima takıldı. 39 kulesi ve kaleyi bütünüyle çevreleyen burçları ile ayakta kalmayı başaran ender Ortaçağ kalelerinden biri olan Mamure Kalesi’ndeki restorasyon sırasında çimento kullanılarak sıvalar yapıldı, pencere açıklıklarında PVC pencereler takıldı ve burçlar beyaz mermerler kullanılarak tahkim edildi. Yapının tarihsel ve mimari özelliklerini bozan bu “restorasyon” adı altındaki çalışma, Anamurluların tepkisine yol açtı. Anamur Çevre Platformu Avukatı Seyda Afyoncu, “Eğer restorasyon bu şekilde sürdürülecek olursa Mamure Kalesi’nin UNESCO Dünya Mirası listesine girmesi mümkün değil. Restorasyon işlemi bu konuda ehil olan firmalara ihale edilmedi. Her ne kadar restorasyonu yürüten şirket aksini iddia etse de, Horasan Harcı yerine beyaz çimento ve yöredeki bir firmadan alınan kirecin ve başka bir yerel firmadan alınan yer seramiğinin kullanıldığı yönündeki iddiaların araştırılarak sonuçların kamuoyu ile paylaşılmasını; numunelerin tarafsız ve bağımsız bilirkişilerden oluşacak heyete acilen incelettirilmesini, ama öncelikle restorasyonu yürüten firmanın işten el çektirilmesini Anamur Çevre Platformu olarak talep ediyoruz” dedi.
  • Gazeteci Fatih Portakal hakkında, Barış Atay’ın ‘Sadece Diktatör’ isimli tiyatro oyunun yasaklanmasına ilişkin attığı tweet nedeniyle “Cumhurbaşkanına hakaret” suçundan soruşturma başlatıldı. Savcıya ifade veren Portakal, düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında paylaşım yaptığını söyledi.
  • Bir buçuk yılı aşkın süredir Silivri Cezaevi’nde tutuklu bulunan Grup Yorum üyesi Fırat Kıl, “Ailem tarafından gönderilen Neşet Ertaş, Cem Karaca, Mahzuni Şerif ve birçok halk ozanının türküleri ‘sakıncalı’ olduğu gerekçesiyle yasaklandı” dedi. 80 yaprak boş nota sayfasına el konulduğunu aktaran Kıl, “Boş nota sayfalarından korkan bir zihniyetle karşı karşıyayız” ifadelerini kullandı. Grup Yorum üyesi Kıl, “Hastalıklarımızın tedavisi için revire çıkma taleplerimiz geç karşılanıyor ya da çift kelepçe uygulaması dayatılıyor. İnsanlık onurunu aşağılayan bu uygulamayı kabul etmediğimiz için muayene olamadan cezaevine geri getiriliyoruz” dedi. Yazdığı türkü sözleri ve şiirlerin de sansürlendiğini ifade eden Kıl, “En son tutsak bir annenin çocuğu için yazdığım ninni ‘sakıncalı’ denilerek sansürlendi. Havalandırmada bir bardağa koyduğumuz maydanoz filizini koparıp attılar. Yeşillik büyütmek yasakmış” açıklamasında bulundu. Tutuklanmadan önce sol omuzdaki zedelenme ve kas yırtılmasından dolayı fizik tedaviye gittiğini belirten Fırat Kıl, gözaltı, tutuklama ve hapishanede yaşanan saldırılardan sonra ağrılarının iyice arttığına değindi. Hastane sevki için yazdığı dilekçeye bir ay sonra cevap verildiğini söyleyen Kıl, “Beş ay sonrasına da Hapishane Kampusu Hastanesi MR ve FTR verdi. Fizik tedavinin uygulanması gerektiği doktorlar tarafından söylense de hapishane idaresi tedavimi engelledi. Hastaneden gün alırsınız ama bir jandarma gelir ve güvenlik gerekçesiyle tedaviyi engeller. İnsan sağlığıyla oynamak bu kadar kolay mı? Gerekçesi ‘güvenlik’ gibi gösterilen çift kelepçe uygulamasındaki asıl amaç tutsakların siyasi kimliğine, onuruna saldırmaktır. ‘Tedavi olmak için insanlık onurundan vazgeç’ diyorlar, vazgeçmeyeceğiz” ifadelerini kullandı.
  • Sosyal medya hesaplarında yaptığı paylaşımlar nedeniyle “Terör örgütü propagandası yapmak” suçundan yargılanan sanatçı Ferhat Tunç, 1 yıl 11 ay 12 gün hapis cezasına çarptırıldı. İstanbul 36. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen 4’üncü celseye, tutuksuz yargılanan sanık Ferhat Tunç avukatı Ercan Kanar ile katıldı. Mahkeme Başkanı Hakan Özer, geçen celse verilen mütalaaya karşı sanık Ferhat Tunç‘un savunmasını sordu. Sanık Tunç savunmasında, “Ben sanatçıyım. Sanatçı toplumsal değerleri savunan bir aydındır. Sanatın ilkelerine sahip çıkıyorum. Sanatçı koşullara ve iktidara göre hareket etmez. Böyle yapması sanata ihanettir. Sanat ve sanatçılar bir ideolojiye sığdırılamaz. Dünya Özgür Müzik Formunun Türkiye elçisiyim. 2010 yılında Dünya Özgür Müzik Ödülü’ne layık görüldüm. İddianamede niyet okuması yapılmıştır. Kobani sürecini yakından takip eden bir sanatçıyım. Son albümüm Kobani ismini taşıyor” dedi. Suçlamaların önyargılı olduğunu da ifade eden sanık Tunç, “Ne yaptıysam sanatçı duyarlılığıma sığınarak yaptım. Pişman değilim” dedi. Sanık Ferhat Tunç son savunmasında da “Bir beraat kararı çıkarsa bu ifade özgürlüğü ve demokrasi açısından önem arz edecektir. Suç işlediğimi düşünmüyorum” diyerek beraatini talep etti. Mahkeme heyeti, sanık Ferhat Tunç ‘un “Silahlı terör örgütü PKK /KCK, YPG ve YPJ’nin propagandasını yapmak” suçundan 1 yıl 11 ay 12 gün hapis cezasına çarptırdı. Mahkeme, sanığın farklı illerde ertelenen davalarına ilişkin bu kararın tebliğ edilmesine de hükmetti.  
  • İÖ 5 bin – 3 bin yılları arasına tarihlenen Kalkolitik (bakır-taş) çağının sonunda ve tunç çağının başında insanların yaşadıkları Deştepe Höyüğünün çevresinde villalar yapımına başlanınca, İzmir 2. Koruma Kurulu bu yerleşimi 1995’te birinci derece arkeolojik SİT alanı olarak ilan etmişti. Deştepe Höyüğü halkı, yüzlerce yıl sonra ikinci yerleşme yeri olarak Aydın’a bitişik Tralleis antik kentine taşınmıştı. Bu kentten çıkan mimar Antemios, Miletli İsidoros ile birlikte İstanbul’daki görkemli Ayasofya Kilisesi’ni yapmışlardı. Çevrede villa yapanlar, SİT kararını sildirmek için höyükte bir “Höyük Camii”  yapımına girişmişlerdi. Ancak 25 Aralık 1996’da bu gelişme “Deştepe Höyüğü deşiliyor”  haberi ile Cumhuriyet’te duyurulunca, cami 200 metre güneye alınmış ve 2004 yılına değin hiçbir yapılanma olmaksızın SİT kararı korunmuştu. Sonradan İzmir Koruma Kurulu’nda, höyüğün üçüncü sınıfa değiştirilmesi üzerine burada “Amerikan Kültür Koleji” yapımına başlandığı, yine Cumhuriyet’te 9 Mayıs 2016’da “Deştepe Höyüğü yine deşiliyor” haberi ile duyurulmuştu. Şimdi ise, Aydın İcra Dairesi “2014/2600 Esas” kararı uyarınca Deştepe Höyüğünün açık artırma ile satılacağını öngören bir ilan yayımladı. İlanda şöyle deniliyor: “17.661,26 m2 yüzölçümlü, Höyük Alanı ana taşınmaz niteliğinde, 148/2400 hisse ile borçlu adına kayıtlı taşınmazın satışıdır. Kıymet takdir konusu olan taşınmaz, Aydın ilinin en eski yerleşim yerlerinden olan Deştepe Höyüğü’dür. Halı hazırda tepe şeklinde boş arsadır ve kesin yapılaşma yasağı vardır. Ayrıca icra konusu olan höyük alanı vasıflı 2412 ada 1 parsel No’lu taşınmaz üzerinde bakımlı, ekonomik verim alınan büyük ağaç gurubuna giren muhtelif yaşlarda 45-50 adet zeytin ağacı, 35-40 adet incir ağacı ve 1 adet de çam ağacı vardır”.  120 bin lira ve yüzde 18 KDV oranı ile satışa çıkarılan höyüğün ilk ihalesi 18 Ekim’de ve gerekirse ikincisi 15 Kasım’da Efeler Belediyesi Mezat salonunda yapılacak.
  • Avrupa’nın en büyük, dünyanın en büyük ikinci ahşap yapısı olan Büyükada Rum Yetimhanesi, yıkılma tehlikesi yaşıyor. Europa-Nostra ve Avrupa Yatırım Bankası tarafından Tehlike Altındaki 7 Kültürel Miras Programı’na seçilen yetimhanenin restorasyonu için henüz gerekli fon bulunamadı. Fener Rum Patrikhanesi, gerekli fonun toplanması halinde restore edilecek tarihi yapıyı ‘dinler arası diyalog merkezi ve doğal çevreyi koruma ve araştırma merkezi’ olarak kullanmak istiyor.
  • Adıyaman’ın Kâhta ilçesi Gökçe köyünde 400 yıllık tarihi dut ağacı; çok yaşlı olması nedeniyle köylüleri korkuttuğu gerekçesi ve içinde şeytan olduğu düşüncesiyle yakıldı!
  • Laz Marks olarak tanınan tiyatro oyuncusu ve yazar Haldun Açıksözlü, sosyal medya paylaşımları nedeniyle ifadeye çağrıldı. Sosyal medya hesabında “Terör örgütü propagandası” yaptığı iddia edilen Açıksözlü, Kırklareli Adliyesi’nde ifade verdikten sonra serbest bırakıldı. Açıksözlü iddialara verdiği yanıtta, “Bana göstermiş olduğunuz facebook paylaşımlarını ben yaptım. Bana aittir. Ben savaşa, insanların ölmesine karşı olduğum için bu paylaşımları yaptım. Yurtta ve dünyada barışı savunduğum için bu şekilde paylaşımlarda bulundum. Hiçbir terör örgütüyle bağlantım ve ilgim olmaz. Örgüt propagandası yapmak amacıyla da böyle bir paylaşım yapmadım. Kendim çocuk kitapları yazıyorum. Çocuklarımızın barış ve kardeşlik içinde, doğayla, hayvanlar ile büyümesini istiyorum. Anlattığım gibi terör örgütü propagandası yapma suçunu kabul etmiyorum” ifadelerini kullandı.
  • Alevi-Kürt etnik müzikleri yapan Müzisyen Ayfer Düzdaş, Avcılar Belediyesi’ne bağlı Barış Manço Kültür Merkezi’nde albüm tanıtım etkinliği düzenleme talebinin reddedildiğini söyledi. Kürt-Alevi bir kültürden geldiğine dikkat çeken Düzdaş, “İlk etapta gerçekleştirdiğimiz fiziksel görüşmede konsere ilişkin bir problem olmayacağı bilgisini verdiler. ‘Sizi burada görmek ve dinlemek isteriz’ dediler. Ret kararı verebileceklerini düşünmemiştim” dedi. Kısa süre sonra yerel seçimlerin yapılacağına dikkat çeken Düzdaş, “Bu durum sosyal belediyecilik anlayışına uymayan bir davranış. Orada ‘Horasan’dan Çorum’a Kürt Ezgileri’ albümünün lansmanını yapacaktık. O civardaki Kürt-Alevi kitlesine ulaşmamızı bir anlamda engellediler. Yazılı gerekçelerinde kültür merkezindeki program yoğunluğuna dikkat çekerken ilk başta yaptığımız sözlü talepte klima arızası var demişlerdi. Burada da bir çelişki var” cümlelerini dile getirdi.
  • Şarkıcı Mabel Matiz, 2017 tarihli ‘Ya Bu İşler Ne’ klibinin bir bölümünde üzerinde bulunan dolarları etrafa saçıyor. Bunun “FETÖ’ye destek” olduğunu düşünen bir kişinin Mabel Matiz’i ihbar etmesi üzerine İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı olayla ilgili soruşturma başlattı. Çağlayan Adliyesi’ne giden Matiz, klibin yapımcısı tarafından hazırlandığını ve kurgusunun kendisi tarafından yapılmadığını söyledi. Matiz, ‘FETÖ’ye destek gibi bir amacının olmadığını kaydetti.
  • Ankara Valiliği, Keçiören 19 Mayıs Mahallesi Muhtarlığı’nın düzenlediği, “Bir Yol Açalım” şenliğini gerekçe göstermeksizin yasakladı. Mustafa Özarslan, Aşık Gülabi, Gülseren Kılıç, Grup Yolcu ve Ali Mürşit Göktaş gibi sanatçıların katılacağı etkinliğe ilişkin verilen yasaklama kararında, “Etkinliğin düzenlenmesi uygun görülmemiştir” denildi. Yurttaşların ücretsiz katılabildiği halk şenliğini 12 yıldır hiçbir problem olmaksızın düzenlediklerini belirten Mahalle Muhtarı Ali Gölpınar, “Türkülerden bile korkuyorlar” dedi. Yüksek rakamlar nedeniyle çocuklarını yaz okuluna gönderemeyen velilere, “Tersine Dünya Yaz Okulu Projesi”yle nefes olan ve okullar açılmadan önce ihtiyacı olan çocukların kıyafet, çanta, defter, kalem ihtiyacını karşılayan 19 Mayıs Mahallesi Muhtarlığı’nın her yıl geniş katılımla yapılan ücretsiz halk şenliğini yasaklama kararına gerekçe gösterilmedi. Ankara Valiliği’nin muhtarlığa gönderdiği yazıda sadece “Bahse konu olan etkinliğin düzenlenmesi uygun görülmemiştir” ifadesi yer aldı. Gölpınar, Vali Yardımcısı Kemal Karadağ ile görüştüğünü ve “Gördüğümüz lüzum gereği izin vermedik” yanıtını aldığını belirterek şunları söyledi: “Kadınlardan, gençlerden, işçilerden korkuyorlar. ‘Gördüğümüz lüzum gereği yasaklıyoruz’ diyorlarsa artık türkülerden de korkuyorlar demektir. 15 Temmuz darbe girişiminden iki ay sonra bile etkinliğimiz engellenmemişti. OHAL sürecinde de sorunsuz gerçekleştirdik. Bizim amacımız barışa, eşitliğe, kardeşliğe bir yol açmak, birlikte omuz omuza türküler söylemektir… Böyle bir etkinliği engellemenin mantıklı bir açıklaması olamaz.”
  • Türk Sineması denilince akla gelen ilk isimlerden biri kuşkusuz usta oyuncu Kemal Sunal olur. Kariyeri boyunca 82 filmde oynayan Sunal, filmlerinde hep toplumsal meselelere değindi. Yediden yetmişe herkesin sevgisini kazanan sanatçının ailesi şimdi önemli bir mücadele veriyor. Her gün birkaç televizyon kanalında Kemal Sunal’ın filmlerinin gösterilmesi ve bundan doğan yasal telif hakları ile ilgili olarak; sanatçının oğlu Ali Sunal, önce babasıyla iş yapan, arkadaşlık yapan, o dönem film çeken yapımcılarla bizzat kendisi giderek görüşmüş ve olumlu cevap alamamış. Haklarını yasalarla aramaya başlayan Sunal, ilk davasını yapımcı Şerafettin Gür’e açmış ve davayı kazanmış. Açılan dava maddi ve manevi tazminat davasıdır,  Birinci Fikri Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesince kabul edilmiş. Mahkemenin bu kararı Yargıtay 11. Hukuk Dairesi tarafından 21 Temmuz 2014 yılında onaylandı. Karar kesinleşti ve Sunal Ailesine maddi tazminat talebi haklı bulundu. Bu karar aslında aynı sorunu yaşayan birçok oyuncu için de emsal bir karar oldu. Daha sonra İkinci dava, aynı konu kapsamında 36 filminden telif alamadıkları için Hülya Koçyiğit’in de sahibi olduğu Gülşah Film’e açıldı. İktidara yakınlığı ile bilinen Hülya Koçyiğit’in şirketine açılan dava bir önceki dava ile aynı kapsamda olduğu halde, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, kendi emsal kararını göz ardı ederek, dayanağı aynı olan bu davalarda farklı kararlar verdi. Konuyla ilgili usta oyuncunun eşi Gül Sunal ve çocukları Ali ve Zeyno Sunal bir basın toplantısı düzenleyerek, haklarını aramaya devam edeceklerini ve kararı Anayasa Mahkemesi’ne taşıyacaklarını söylediler. Basın toplantısından konuşan Gül ve Ali Sunal şöyle dediler: “Yapımcı Şerafettin Gür’e açtığımız maddi tazminat davalarımız dördüncü Fikri Sınaî Haklar Hukuku Mahkemesince kabul gördü, fakat buraları çok dikkatli dinlemenizi istiyorum lütfen, aynı konuyla ilgili Yargıtay 11. Hukuk Dairesi daha önceki kararlarına aykırı olarak, yerel mahkeme ilanlarını bozdu. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, kendi emsal kararını göz ardı ederek ve dayanağı aynı olan bu davalarda farklı kararlar verdi. Bu da 5 Nisan 2016 yılında. Bu verilen kararın hiçbir hukuki gerekçesi olmayıp, Fikri ve Sanat Eserleri kanunu hükümlerine aykırılık teşkil etmektedir. Açıkça kanuna aykırı davranmıştır. Yargıtay’ın bu kararı bizce hukuksuz ve adaletsiz sonuçlar doğurmuş yerel mahkemeler de bu kararına uymuşlardır. Kanuna ve adalete aykırı bu karara karşı anayasa mahkemesine başvuracağımızı bildiriyoruz”. Ali Sunal; “Bu bir nevi babamın vasiyetidir. Oyuncunun telif hakkı olmadığı ülkeleri say deseniz şaşırırsınız çünkü geçenlerde biz saymaya çalıştık adını bile duymadığımız tuhaf ülkeler çıktı karşımıza. Bence biz bu hakkı düşünecek ve verebilecek kadar gelişmiş bir ülkeyiz. Bir açık var bu açığı belki biz kapatabiliriz diye düşünüyoruz. Bir yanlış varsa o yanlıştan dönülmesi tarafındayız. Dönülmesini istiyoruz ve rica ediyoruz. Mahkeme bir dava ile ilgili karar veriyor ve aynı sebeplerle açılan benzer bir dava çeşitli gerekçelerle farklı bir karara bağlanıyor. Burada bir yanlış olduğunu düşünüyoruz bu yüzden hakkımızı üst mahkemelerde aramaya devam edeceğiz. Çünkü bu filmlerin bu filmleri değerli hale getiren oyuncuların bu filmlerde hakkı olduğunu düşünüyoruz. 2014 te verilmiş karar daha iki sene olmadan aşağı yukarı aynı dava orda başka bir karar veriliyor burada bir yanlış varsa biz bunun düzeltilmesini istiyoruz bunun için uğraşıyoruz bunun için de bilgilendirmeye çalışıyoruz. “Telif davasını kaybettiler” diye haberler çıktı her yerde, biz bu kaybı kabul etmiyoruz çünkü kazandığımız bir emsal davası var Yargıtay’ın onadığı”. Gül Sunal: “1990 yıllarının başında sinema filmleri artık iş yapmamaya başladı. Özel kanalların, özel televizyonların yaygınlaşması sinemaya gitme alışkanlığını yavaş yavaş azalttı. Haklı olarak insanlar evlerinde televizyon seyretmeye başladılar. Bu yüzden Kemal’in bazı filmlerinde, yani en son oynadığı filmler 1970 ve 1980’li yıllarındaki kadar seyirciye ulaşamadı. Kemal’e müzikal ve reklam teklifleri geliyordu. Reklam filmleri de ürününe tam olarak güvenmediği için bunları da kabul etmedi. Biz de bunu ailecek destekledik. Tabii maddi sıkıntımız vardı ama sadece para kazanmak için de Kemal birtakım şeyleri kendine biliyorsunuz içine sindiremedi diyelim. Sonra Kemal, özenle çekilen bir dizide oynadı. Hepimiz dizildik televizyonun karşısında, bir de baktık ki diğer kanalların hepsinde Kemal’in eski filmleri var. 4-5 beş kanalda Süt Kardeşler, Şaban Oğlu Şaban, Hababam Sınıfı gibi işte seyircinin çok sevdiği filmler vardı. Diğer diziler de Kemal’in bu kaderini paylaştı maalesef. Yani yeni dizilerin saatlerinde en az iki üç kanalda eski filmler vardı. Dolayısıyla dizilerin reytingi filmlerden hep düşük oldu. Bunu neden anlatıyorum, bunun dünyada tek olduğunu düşünüyorum çünkü Kemal Sunal, Kemal Sunal’a karşı savaştı yıllarca. Filmler oynuyor, karşısına yeni çektiği diziler konuyor ama filmlerin telif hakkı olmadığı için dizi yapmak zorunda, yaşamak için… Bu sefer ne oluyor, yapımcılar diyor ki ‘‘Yeni diziler yapacağımıza, bu kadar uğraşacağımıza, iki tane üç tane filmini kiralarız Kemal Sunal’ı yine seyirciyle buluşturabiliriz. Yani farkında olmadan belki de kanallar ve yapımcılar bir oyuncuyu açlığa mahkûm ettiler”. Sunal Ailesi, sanatçının oynadığı 36 filmin yapımcılığını yapan Gülşah filme açtığı telif davasına verilen karara itiraz ediyor. Gülşah filmin sahipleri arasında son dönemde Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ve AKP’ye destek açıklamalarıyla gündem olan oyuncu Hülya Koçyiğit var. Koçyiğit verdiği bir röportajda, “AKP döneminde atılan adımlarda ifade özgürlüğü diye bir şeyle tanıştık” demiş ve bu sözleri tepki çekmişti. Cumhurbaşkanı Erdoğan hakkında yaptığı övgü dolu sözlerle gündemden düşmeyen Koçyiğit, Vodafone 39. İstanbul Maratonu’nda, yönetiminde Bilal Erdoğan’ın olduğu yandaş TÜRGEV için yürümüştü. Ayca Koçyiğit, tutuklu gazeteciler için yaptığı bir açıklamada ‘gazetecilik yaptıkları için tutuklandıklarına inanmıyorum, teröre hizmet edenler var, eline kalemi her alan gazeteye her yazı yazan gazeteci değildir’ demiş ve tutuklu gazeteci eşlerinden Koçyiğit’e tepki gelmişti.
  • Diyarbakır’daki evine 26 Eylül’de yapılan polis baskını ile evinden gözaltına alınan yönetmen Giyasettin Şehir, emniyetteki sorgusunun ardından adliyeye sevk edildi. Savcılık ifadesi alınan Şehir, yöneltilen “örgüt üyesi olmak” suçlamasıyla mahkemeye sevk edildi ve tutuklanarak Diyarbakır D Tipi Cezaevine konuldu. Yönetmen Giyasettin Şehir, çektiği “Yürüyüş” (Meş) filmi ile 2011 yılında katıldığı 48. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivalinde ‘En İyi Sanat Yönetmeni’ ödülüne layık görülmüştü. Dicle-Fırat Kültür Sanat Merkezi’nin kuruluşunda yer alan Şehir, burada uzun yıllar boyunca sinema, tiyatro ve modern dans konusunda eğitip verip, yüzlerce öğrenci yetiştirmişti.

Sanat alanı 2018 yılını da baskılarla ve engellemelerle geçiriyor. Sanatın bir muhalefet ve uyarma alanı olduğunu göremeyen ülkedeki iktidar kendi uygulamalarına çekidüzen vereceğine sanatı susturmak ve engelleyerek her şeyin sütliman olacağını sanıyor. Sanat insanları Eylül 2018’de de mahkeme kapılarında ve cezaevlerindeydi ancak, görüldü ki, sanatın muhalif sesi yine susmadı. İktidarın ve onların maşalarının hedefinde yalnızca sanat yok. Hakkını arayan işçilerden evlatlarını arayan analara, haksızlığa karşı çıkan sıradan insanlardan haber yapan gazetecilere kadar herkes boy hedefidir. Sanat Meclisi insana yapılan her türlü zulmün karşısındadır ve zulüm bitene kadar da susmayacak, sanatın diliyle doğruyu ve insani olanı haykırmaya devam edecek… Bu ülke de susmayacak!

Paylaş.

Yanıtla