İstanbul Tiyatro Festivali’nden İzlenimler

Pinterest LinkedIn Tumblr +

[Erdoğan Mitrani’nin Şalom Gazetesinde yayınlanan yazısını paylaşıyoruz.]

Geçen yıldan beri yeniden her yıl yapılmaya başlanan tiyatro festivalimiz, 17 Kasım – 4 Aralık tarihleri arasında müthiş etkileyici bir program sunuyor. Bu haftadan itibaren, 12 uluslararası ve 12 yerli yapıma ek olarak çok sayıda yan etkinlik de içeren festival izlenimlerimi sizlerle paylaşacağım. Uluslararası yapımlara öncelik tanıyıp, yerli oyunları sezon boyunca ele almayı planlıyorum.

PICCOLO TEATRO DI MILANO TEATRO D’EUROPA-CARLO GOLDONİ

‘Il Teatro Comico / Komik Tiyatro’

Klasikleri yeniden yorumlama çalışmalarıyla İtalyan Tiyatrosunun ilk kez dünyaya açıldığı, Giorgio Strehler, Paolo Grassi ve Nina Vinchi‘nin 1947’de kurduğı Piccolo Teatro di Milano, İtalya’nın en köklü tiyatro kurumlarından biridir. Topluluk, 1991 yılından itibaren Teatro d’Europa adını kullanmakta.

Shakespeare’den Brecht’e çok sayıda klasik metni yorumlamış olan Piccolo Teatro’nun Commedia dell’Arte ve Carlo Goldoni (1707–1793) ile farklı ve derin bir ilişkisi var. 1947’de Giorgio Strehler’in yönettiği, Avrupa tiyatrosunda efsaneye dönüşmüş olan, Goldoni’nin ‘İki Efendinin Uşağı’yla açılan tiyatro, sekiz yıl önce Piccolo, İstanbul Tiyatro Festivali’ne, Toni Servillo’nun sahnelediği ve oynadığı, Goldoni’nin ‘Tatil Üçlemesi’ ile konuk olmuştu.

Bu kez yine Goldoni ile ama ustanın değişik bir oyunuyla, klasikleri güncel bir bakışla yorumlayan Roberto Latini’nin uyguladığı, sahneye koyduğu ve kumpanyanın yöneticisi Orazio rolünü üstlendiği ‘Il Teatro Comico / Komik Tiyatro’ ile karşımızdalar.

Kısa bir anımsama. Commedia dell’Arte kişileri ‘kalıp karakterler’di ve iki guruba ayrılırlardı. Gerçekçi tipler olan âşıklar (amorosi) maskesizdiler. Maskeliler de iki guruptu. Âşıklardan birinin babası ya da genç bir kıza tutulan yaşlı tüccar Pantalone ile rakibi ya da arkadaşı bilgiç akademisyen dottore, yani efendiler, ve uşaklar: Kurnazlık ve aptallık karışını Arlecchino, kankası çıkarcı ve hınzır Brighella, kurnaz ve cilveli hizmetçi Colombina.

Commedia dell’Arte’nin ayırt edici özelliği doğaçlamaydı. Metin, sadece durumları, düğümleri ve sonucu özetleyen bir sinopsisti. Oyuncular diyalogları doğaçlamadan yaratır ve doğaçlama söyleşiler yaparlardı. Doğal olarak her temsilde metnin ana hatları aynı kalmakla birlikte ayrıntılar değişirdi. Topluluklarda her tipin giysisi, varsa maskesi ve aksesuarları belliydi ve aynı tipi aynı oyuncu hayat boyu oynardı.

‘Komik Tiyatro’nun İtalyan Tiyatrosunun mihenk taşlarından biri olarak kabul edilmesinin sebebi bir geçiş oyunu olması, gerçek karakterlerin maskelerin yerini alarak, Commedia dell’Arte geleneğinden modern tiyatroya dönüşümü ele almasıdır.

Birinci perde, ‘Padre Rivale del Figlio / Baba, Oğlunun Rakibi’nin provasını yapan bir kumpanyada geçer ve Strehler’in 1947’deki Arlecchino’suna eğlenceli bir göndermeyle başlar. Arlecchino olarak kendisine rahatsızlık veren bir sinekten kurtulmak için ortaya çıkan Orazio, sinekle bir topmuş gibi oynar, yutar, sonra da onu öldürmek için kendini karnından vurur. İnek ile Orazio’nun sık sık tekrarlayacağı ‘her şey aşktan’ motifleri, oyun boyunca birer leitmotiv olarak sık sık karşımıza çıkacaktır.

Girişten itibaren Roberto Latini, Goldoni’den bir adım daha ileriye giderek, ‘Padre Rivale del Figlio’nun “provasının provasını yapan” bir kumpanyaya odaklanır. Arlecchino karakterine yer vermek yerine onun repliklerini Orazio’ya söyleten Latini, ‘Oğlunun Rakibi Olan Baba’da maskeli ve maskesiz oyuncu ilişkilerine sadık kalırken, Orazio / Arlecchino ilişkisinde durumu ters yüz eder. Orazio’yu maskeli olarak yorumlarken, Arlecchino’ya geçerken maskesini çıkarıp ‘mikrofonu’ takar. Yönetmenin merkez karakter olarak Arlecchino’yu gördüğünün bir göstergesi de, sahnede onun orijinal giysileriyle yapılmış heykel parçalarının varlığıdır.

Latini’nin bir başka parlak buluşu da, doğaçlama tiyatrodan diyaloglu karakter betimlemesine geçişin yarattığı tedirginlik ve güvensizlik duygusunu, sahne ortasındaki yaylı platformu fırtınada sallanan bir tekneye dönüştürerek vermesidir. Ekip dengeyi tutturmaya çalışırken fonda Dante’nin bir kantosu, Zbigniew Preissner’in ‘Veronique’in Çifte Yaşamı’ için bestelemiş olduğu olağanüstü müziğin eşliğinde seslendirilmektedir.

Görsel işitsel olarak coşkulu ve farklı bir yapıya sahip olan ikinci perdede kostümlerin bir kısmının azalması, ilk perdedeki 18. yüzyıl modeli ayakkabıların günümüz spor pabuçlarına dönüşmesi, daha çağcıl bir yorumu öne çıkarmaktadır.

‘Komik Tiyatro’ 150 dakikayı aşan süresiyle, ara dâhil üç saati bulan bir oyun. Klasik İtalyan Tiyatrosu karakterlerine yabancı olan izleyiciler için özellikle ilk perde epey zorlayıcı. Uzadıkça uzayan “doğaçlama mı diyaloglu metin mi” tartışması kısaltılsa benim de hiç şikâyetim olmazdı

Sonuç olarak yazıldığında da ilerici olan bir klasiğin görkemli bir çağcıl yorumu.

Commedia dell’Arte ile güncel yorum arasında rahatlıkla gidip gelen çok başarılı oyunculuklarıyla, etkileyici dekor, kostüm, ışık tasarımlarıyla, müzik ve ses düzeniyle, keyifli ve tempolu ikinci perdesiyle ilk bölümün yorgunluğunu rahatlıkla alarak müthiş bir tiyatro tadı bırakan keyifli bir açılış oyunu.

Flaman Seçkisi

Uzun yıllardır verimli bir işbirliği gerçekleştirmiş olan İstanbul Tiyatro Festivali ile uluslararası ve disiplinler arası bir çalışma alanı olan Belçika merkezli Platform 0090, bu yıl Türkiyeli sanatçıların katılımı ve Türkiye’ye dair konuların, temaların ve bağlamların etkisiyle yoğun bir biçimde Türkiye kültürünü çağrıştıran beş yapımı seyircilere sunuyor.

Bu yapıtlar “Flaman Seçkisi” ortak paydası altında ve Flaman Kültür Bakanlığı’nın desteğiyle seyirciyle buluşuyor.

‘Being / Varoluş’

2014’te Tahran’daki ‘Untimely Festivali’ne davet edilmesi, İzlandalı dansçı koreograf Bára Sigfúsdóttir’a farklı bir projenin kapılarını açmış. Yönettiği bir atölye çalışmasındaki iki yerel sanatçının, Masoumeh Jalalieh ve Seyed Alireza Mirmohammadi’nin yetenekleri, Sigfúsdóttir’ı Masoumeh ve Alireza’yı birlikte sahneye koyacağı ‘Being / Varoluş’un koreografisini yapmaya yöneltmiş.

Beden ve varoluş üzerine odaklanan bu performansta bedenin varlığı, dünyayı ve birbirimizi algılamanın ortak zeminini oluşturuyor ve sahnede hareket halindeyken farklı his ve deneyim katmanlarına işaret ediyor.

Bedeni, Batı Avrupa’yı Fars toplumu ve kültürüyle diyaloga sokmak ve üzerine düşünmek için bir zemin olarak gören Sigfúsdóttir, farklılıkları vurgulamaktansa paylaştıklarımızı keşfetmeye odaklanıyor.

İki dansçının sadece ses efektleri eşliğinde sundukları performans ilginç. İran’da sahne sanatlarında ve ekranda şart koşulan, gerçek hayatta evli olmayan çiftlerin birbirine dokunma yasağını, ışık ve gölgeyi zekice kullanarak delmeleri çok keyifli.

Birkaç ay önce ‘A Corner in the World’ festivalinde, İran’dan gelen sanatçıların neler yapabildiğini keşfetmiş biri olarak ‘Varoluş’tan müthiş etkilendiğimizi söyleyemem.

COMPAGNIA BACCALÀ ‘Pss Pss’

Camilla Pessi ve Simone Fassari’nin samimi ve üretken işbirliğinin ürünü olan Compagnia Baccalà’nın, 50 ülkede 700’ü aşkın performans sergiledikleri ‘Pss Pss’, şimdiye kadar pek şahit olmadığımız türden, tiyatroyu sirk ve clown ile harmanlayan eğlenceli, ustalıklı, zekice kurgulanmış bir gösteri.

İlk kez İsviçre’de, Teatro Dimitri Okulu’nda karşılaşan Camilla Pessi ve Simone Fassari, mezun olduktan sonra, birbirini yıllar boyunca görmeksizin, farklı ülkelerde sirklerde ve kabarelerde çalışmışlar. Yolları 2004’de, devamlı akrobat partneri çekip giden Simone, bir süre yerine geçmesi için Camilla’yı aradığında tekrar kesişmiş. Birlikte çalışmanın olağanüstü sanatsal ve insani getirisini fark ettiklerinde de, clown karakterlerinin özellik ve tekniklerini geliştirerek kendine has bir repertuar oluşturmuşlar ve çalıştıkları sirkten ayrılıp bağımsız bir ikili olarak temsiller vermeye başlamışlar. 2008’de yakın arkadaşları, tiyatro sanatçısı ve müzisyen Valerio Fassari’nin Sanatsal İşbirliği ve Teknik Yönetimi üstlenerek topluluğa katılmasıyla clown performansının teatral boyutunu derinleştiren Camilla ile Simone, yarattıkları karakterleri tiyatro ve sirk öğeleriyle buluşturmuşlar. 2010’da Louis Spagna’nın yönettiği, Işık Tasarımını Christoph Siegenthaler’in yaptığı ilk şovları ‘Pss Pss’ ile, bugüne kadar, Cirque du Soleil Ödülü dahil, 15 uluslararası ödül kazanmış.

‘Pss Pss’, sessiz sinema döneminden izler taşıyan, özellikle Chaplin ve Keaton’dan esinlenen, naif ve zarif mizah anlayışını büyüleyici bir fiziksellikle sunan, eğlenceli ve keyifli bir performans. Klasik sirk palyaçolarının karakteristiği olan mim, güldürü, müzik, akrobasi ve hatta trapez öğelerini müthiş bir uyumla, zekice ve büyük başarıyla tiyatroya uygulayan ikili, finalde oyun boyunca gülmekten kırılan seyircilerden çığlık çığlığa, çok uzun bir alkış aldı. Çıkarken fark ettik ki, böyle herkesin gülümsediği, içimizi ısıtan, mutluluk dolu bir saat geçirmeyi çok özlemişiz…

Compagnia Baccalà büyük olasılıkla, 17 Ocak 2018’de prömiyerini gerçekleştirdikleri yeni gösterileri ‘Oh Oh’la önümüzdeki yıl Festivale katılacak. Gelirlerse, sakın kaçırmayın. Hem, maaile, çoluk çocuk izleyin. Çok iyi geliyor.

Hepinize iyi seyirler dilerim.

Şalom

Paylaş.

Yanıtla