“Ayı da Sinemada Oynuyor”

Pinterest LinkedIn Tumblr +

[Hürriyet Gazetesi’nden Cengiz Semercioğlu Dostlar Tiyatrosu’nun 50, sanat hayatının 60. yılını kutlayan Genco Erkal ile iki bölümden oluşan bir röportaj gerçekleştirdi. “500 Bin Lira Verseler de Reklamda Oynamam” başlığıyla yayınlanan röportajın ardından ikinci bölümü de Hürriyet Gazetesi’nde  yayınlandı. Röportajın bir kısmını paylaşıyoruz.]

88. oyunu “Merhaba” ile izleyici karşısına çıkan Genco Erkal’la dün başlayan sohbetimiz bugün devam ediyor. Buyurun Genco Abi’nin neden sinemadan uzak durduğunu, kızını nasıl tek başına büyüttüğünü ve Nazım Hikmet’in nasıl bir baba olduğunu anlattığı röportajın ikinci kısmına…

Sahne öncesi toteminiz var mı?

Yok, yapmıyorum galiba… Sadece sahne öncesi 3-4 saat öncesinden yemek yemem. Onun sebebi de şu, ağırlık ve gaz yapıyor. Sadece bir dilim ekmek yerim, o da midedeki asidi emsin diye.

Oyunlarınızda seyircinin ilgisi dağılınca ne yapıyorsunuz, ilgiyi toplamak için yöntemleriniz var mı?

Var tabii birtakım numaralarım. (Gülüyor) Dizginler elinizde olacak. Ben ön sıradakileri bile görmem ama tüm seyirciyi hissederim. Mesela bir taraftan ‘öhö öhö’ diye sesler gelmeye başlayınca anlarım ki şaşırtıcı bir şey yapmak lazım. Hatta repliğimi unutmuş gibi bile yapabilirim. Birden dururum, uzun bir es olur. Onlar ne yaptık acaba diye dikilirler, ben devam ederim. Yani birtakım yemlerimiz var. (Gülüyor)

Mesleki kâbuslarınız var mıdır?

Olmaz olur mu? Rüyamda mesela trafikten oyuna yetişemediğimi görüyorum. Ya da gidiyorum ama ne oynayacağımı bilmiyorum. (Gülüyor)

Tiyatro ve turne dışında nasıl geçiyor hayatınız? Dizi izler misiniz mesela?

Dizi katiyen izlemiyorum. Yeni bir şey başladığı zaman bazen bakıyorum, o da oyuncuları görmek için. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir şey yok, dizinin süresi 1.5 saat… Bir bölüm, 1 hafta içinde çekiliyor. O kadar boş zaman var, geliyorlar birbirlerinin suratlarına bakıyorlar. O ona bakıyor, o ona bakıyor. Bitmek tükenmek bilmiyor.

Peki siz ne izliyorsunuz?

Televizyonda Mezzo diye klasik müzik kanalı var, onu çok seviyorum. Opera ve caz tutkunuyum. Eve gider gitmez onu açarım.

Var mı gözünüze çarpan iyi oyuncu?

Valla, çok başarılı oyuncularımız var. Üstelik mankenlikten gelip eğitimden bile geçmedikleri halde… Belki sahneye çıkarırsan bir şey yapamayabilirler. Çünkü sahnede konuşmak, sesini duyurmak başka bir şey. Çünkü tiyatro er meydanı. Biliyorsun ayıyı bile oynatıyorlar ama tiyatroda ayıyı oynatamazsın.

Hadi diziler tamam ama sinemaya neden uzaksınız… En son 2010 yılında “Prensesin Uykusu Var”da oynadınız… Ondan önce “Pazar: Ticaret Masalı var”…

Evet, bir de geçen sene BluTV’de yayınlanan mini film serisi “7yüz”de oynadım.

TV’ye mesafelisiniz, “7yüz”ü nasıl kabul ettiniz?

Rol ve öykü çok hoşuma gitti. Bir bölümünde oynadım. Yönetmenle de tanıştım, daha evvel yaptığı işleri gösterdi. Onu da sevdim. Elektriğimiz uyuştu.

ŞENER ŞEN’İN DE BENİM DE KAYBEDECEK ÇOK ŞEYİMİZ VAR

Sizin gibi usta oyuncu sinemaya niye daha çok zaman ayırmıyor?

Çünkü yoğun çalışıyorum. Geliyorlar “yarın başlayacağız” diye… Ben nasıl yapayım? Turnem var, provam var. Bir de yönetmen ve senaryo beğenmeme meselesi var. Bir şeyi yapabilmem için çok inanmam ve içime sinmesi lazım.

Ben bu konuda Şener Abi’ye çok sitem ediyorum. Onun gibi büyük yeteneği daha çok görmemiz lazım diye… Neyse ki bu sene “Zengin Mutfağı”yla sahnelere dönüyor.

Şener Şen’i çok seviyorum. Biliyorum yazdıklarını, daha çok iş yapmasını istiyorsun ama onun titizliğini de çok iyi anlıyorum.

Sinemada siz de Şener Abi gibisiniz. Belli bir yaştan sonra mı bu kadar seçici olunuyor?

Bizim kaybedecek çok şeyimiz var. Gençken “onu da yaparım, bunu da yaparım” diyorsun. Ama bir yere geldikten sonra toplum senden çok şey bekliyor. Eğer toplumun beklediğinin azını vereceksem hiç o topa girmiyorum. Çok zor beğeniyoruz diyelim.

“Hakkari’de Bir Mevsim” nasıl güzeldir… Altın Portakallı bir oyuncu olarak sizi daha çok sinemada görmek istiyoruz…

Evet, doğru söylüyorsun.

Lütfen sinemaya Genco Abi!

NAZIM HİKMET İYİ BİR BABA MIYDI?

Nazım Hikmet’in oğlu Mehmet Nazım’ı geçen ekim ayında kaybettik. Paris’te falan Mehmet Nazım’la bir araya geldiniz mi hiç?

Bir kere İstanbul’da merhabalaştık.Çok sosyal bir çocukdeğildi. Bir-iki tane yakını vardı,onlar dışında yeni insanlarla ilişki kurmaktan hoşlanmıyordu. Ama çok değerli bir insandı. Yakın arkadaşım Zeynep Irgat, onun çocukluk arkadaşıydı. Devamlı onun vasıtasıyla haberlerini alıyordum. Çalışmalarını ve resimlerini biliyordum.

Ama babaya kırgın hep…

Yok, kırgın demeyelim…

İyi bir baba mıydı sizce Nazım?

Bunlar çok cümlelerle özetlenecek şeyler değil. Çünkü ben bu işin çok derinini biliyorum. Çok yönlü bir olay. Öyle dışarıdan bakıp hüküm veremezsiniz.

İşte ben de bu yüzden özellikle size soruyorum. Hem konuyu bildiğiniz hem de iyi bir baba olduğunuz için…

Bir şey söyleyemem, Nazım’ın yaşadığı başka bir hayat. Dışarıdan bakıp hüküm vermek bence haksızlık.

Siz onun yerinde olsaydınız oğlunuzu bırakıp gider miydiniz?

Keyfinden mi gitti?

Tabii ki keyfinden gitmedi ama oğlunu da alıp gidebilirdi, sonra görebilirdi belki…

Yok, nasıl gittiğini biliyorsunuz. Başka çaresi yoktu. Sabahattin Ali gibi onu da askere alacaklardı. Askeri okulu bitirmiş bir subayı, askerliğini yapmadı diye doğu sınırına götürüp kim vurduya gitmesini sağlayacaklardı…

Röportajın tamamı için tıklayınız.

Paylaş.

Yanıtla