Gerçeği Tüm Çıplaklığıyla Bilmek İster misiniz?

Pinterest LinkedIn Tumblr +

(Derya Aydoğan Çetin’in Birgün Gazetesi’nde yayınlanan Gerçek oyununun yönetmeni Mehmet Ergen ve oyuncusu Özger Özder ile yaptığı söyleşiyi paylaşıyoruz.)

Fransız roman ve oyun yazarı Florian Zeller’in eserinden uyarlanan ‘Gerçek’ oyunu, günümüz ilişkileri üzerinden ‘gerçeklik’ kavramını eleştiriyor ve seyirciye ‘her şeyi bilmek ister misiniz?’ diye soruyor. Yönetmen koltuğunda Mehmet Ergen’in oturduğu oyunda Kubilay Tunçer, Levent Üzümcü, Neslihan Yeldan ve Özge Özder var. Zorlu PSM ile Talimhane Tiyatrosu ortaklığında hazırlanan oyun, 4 Ocak ve 25 Ocak’ta Zorlu PSM’de seyirciyle buluşacak. Oyunun yönetmeni Mehmet Ergen ve oyuncusu Özger Özder ile konuştuk.

► Neden bu oyunu uyarlamak istediniz?
Mehmet Ergen: Son yıllarda yazılmış en iyi komedilerden biri. İlişkiler üzerine çok oyun yazıldı ancak Florian Zeller’ın diyalog anlayışı birçok benzer oyundan daha zeki ve ekonomik.

► Orijinal metinle uyarlama arasında nasıl farklılıklar var?
M.E.:
 Çok büyük farklar yok. Karakterlerin biraz daha bizim gibi konuşmasını sağlamaya çalıştım.

► Gerçek, bir yanılsama ya da her an değişebilir bir şey mi?
M.E.:
 Gerçek durumla ilişkili olarak değişkenlik gösteriyor bu oyunda. Herkes o anda yaşadığı gerçeği, durumun gerçeği olarak sunuyor.

Özge Özder: Gerçeği ne anlamda algıladığımıza göre değişir bu. Elbette beynimizin ya da psikolojimizin bize oynadığı oyunlarla, kurduğu tuzaklarla, ürettiği bahanelerle çarpıtılabilir bir hal de alabilir. Hayata bakış açınız bile gerçekliği görmek konusunda size yön verir aslında. Aynı hikâyeyi ya da olayı iki farklı kişi başka bakış açılarıyla süzebilir. Bizim oyunun başarısı ve komikliği tam olarak burda gizli işte.

► Gerçek, çağdaş bir metin ve genç bir yazara ait. Günümüz ilişkilerine dair ne söylüyor?
M.E.
: Sanırım gerçeği söylemenin çok da akıllıca bir şey olmadığını söylüyor. Ama bu yeni bir kavram değil. Modern tiyatronun kurucusu sayılan Ibsen’in bütün oyunlarında var bu ikilem.

Ö.Ö.: Çağımız tüketim, hız çağı. Dolayısıyla ilişkiler de hızla geliyor, tüketiliyor ve bitiyor. Oyun da tıpkı bu yeni yaşam biçimi gibi, hızla akıyor ve akarken tüm ilişki biçimlerini nasılda umarsızca tükettiğimizi anlatıyor bize. İnsanlar artık uygulamalar sayesinde iki kilometre ötedeki biriyle ilişki kurup iki saat sonra evlerine dönebiliyorlar çağımızda. Fakat işin ilginç tarafı, herkes kendi hikâyesinin başrolünü oynadığından sadece onun sırları var zannediyor ve karısını ya da kocasını nasıl da ustalıkla atlattığını düşünerek kendini çok zeki buluyor. Tek bir hesap hatası var burda! Sen akıllı geçinirken o iki saatlik dilimde senin arkandan ne çevriliyor bilmiyor oluşun ve diğer tarafın aklını küçümseme halin…

Ahlak diye ahkam kesenlerin en büyük ahlaksızlar olduğunu, kadın ile erkeğin zekâ oyununda ne kadar farklı oynadığını görüyoruz. Ama oyun en çok ‘gerçeği gerçekten tüm çıplaklığıyla bilmek ister miyiz?” diye soruyor bize. Oyunda birbirine sonuna kadar tüm çıplaklığıyla doğruyu söyleyen çift mi dejenere, yoksa gerçeği söylemek yerine erdemli takılan ve yalanlarla birbirini avutan çift mi daha dejenere biraz da bunu tartışıyoruz.

► Fransa’da çok ödül almış ve dikkatleri çekmiş bir yazarın bir komedyasında, ‘Şüphe’ midir hem rahatsız edici hem de an be an heyecanı tutan bir duygu?
M.E.
: Oyunun sonunu söylemeden buna cevap vermek çok zor.
Ö.Ö.: Şüphe elbette bizim oyunun açılışından itibaren bizi ayakta tutan bir duygu durumu. Ama oyunun yazarı bence büyük bir deha. Ben sahnede bu kadar doğal ve gerçekçi diyalog akışı içinde hiç bulunmadım diyebilirim. İnanılmaz sıradan diyaloglarla, sıradan bir konuyu, öyle şaşırtıcı bir sıradanlıklarında bir puzzle halinde ve durum komiği yaratarak sunuyor ki, metni oynamanıza gerek kalmıyor. Hatta fazla oynarsanız ayarı kaçıyor! Metin her heceyi eksiksiz ya da fazla değil olduğu gibi söylemenizi emreden bir metin. Çok zorlayıcı! İşte en zor olanı gerçek hayat gibi oynamaktır, onu başarmak gerekiyor bence. O zaman yazarın dehası ve oyun kurucu olarak zekâsı tüm çıplaklığıyla ortaya çıkıyor.

► Kendi ilişkilerimize baktığımızda doğrudan ya da gerçekten o kadar emin olmamalı mıyız?
M.E.: 
Bazı şeylerin gerçekten öyle olmadığını bile bile ona inanmak isteyen bir toplumda yaşıyoruz. Bu, hayatımızın her alanında var; aşk, siyaset, aile ilişkileri, eğitim hatta inanç mekanizması… Bu yüzden gerçek, bizi anlık olarak mutlu etmeye çalışan bir olgu. Bu anlamda gerçek bir yanılsama olarak algılanabilir.

Ö.Ö.: Asla… Hayatınızı bir yabancı bile sizden daha iyi bilebilir, görebilir bazen dışarıdan. Burada önemli olan kendinizi ne kadar sevdiğiniz ve neye ihtiyacınız var onu bilmeniz. Gerçeği kurcalayıp, onunla çarpışıp ceza kesecek kadar cesur musunuz, yoksa içini çok kurcalamadan kılıfını gördüğünüz kadarıyla mutlu musunuz?

Birgün

Paylaş.

Yorumlar kapatıldı.