Muhammet Uzuner: Bu Yalnızlık İkliminde Tiyatroyla Buluşmak Şans

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Evrensel’de yayınlanan, İsmail Afacan imzalı Muhammet Uzuner söyleşisini okuyucularımızla paylaşıyoruz

Muhammet Uzuner’i daha çok dizilerden ve sinema filmlerinden tanıyoruz. Geçen sezon sona eren Siyah Beyaz Aşk dizisinde “Namık Emirhan” karakterine can veren Uzuner, bu yılın dikkat çeken yapımları arasında bulunan “Halef”  filminde canlandırdığı “Mahir” karakteriyle 6. Boğaziçi Film Festivali’nde “En İyi Erkek Oyuncu” ödülünü kazandı.

Sanatsal olarak verimli bir dönem geçiren Uzuner, dizi ve sinema filmlerinin yanı sıra Arzu Gamze Kılınç ile birlikte kurdukları Cihangir Atölye Sahnesinde iki yıldır oyunculuk eğitimleri veriyor, genç sanatçılarla deneyimlerini paylaşıyor. Kolektif bir yaşam anlayışıyla kurdukları Cihangir Atölye Sahnesinde ayrıca yetenek sınavıyla seçilen öğrencilere ücretsiz konservatuvar imkanı sunuyorlar.

Usta Sanatçı Muhammet Uzuner ile sinema, tiyatro ve Cihangir Atölye Sahnesi üzerine bir sohbet gerçekleştirdik. Sanatın kendisinin muhalif olduğunu dile getiren Uzuner, yalnızlık ikliminde tiyatroyla buluşmanın şans olduğunu söyledi.

Son dönemde sizi hem televizyonda hem de sinemada izleme fırsatı bulduk. Bu sırada bir de tiyatro atölyesi açtınız. Tiyatro sizin için ne ifade ediyor?

Bu durum aslında bir varoluş meselesi. Şimdiye kadar hep kolektif yaşam arayışında oldum. Yalnız kaldığım zamanlarda bunun ihtiyacını hissettim. Bu ihtiyacı tiyatro ve sahne oyunculuğunda karşıladım. Çünkü tiyatroda bir ekip oluyorsunuz ve bu ekiple paylaşımlarda bulunuyorsunuz.

Sinemayı tiyatro kadar kolektif görmüyorum, aynı şekilde diziler de öyle. Oralarda çok kolektif bir yapı olmadığı için insanı çok tatmin etmiyor. Bu nedenle Arzu Gamze Kılınç ile birlikte Cihangir Atölye Sahnesini kurduk. Burası bizim evimiz gibi, olmazsa olmazımız gibi.

Peki, atölyede kolektif yaşam nasıl işliyor?

Cihangir Atölye Sahnesi bir yapının adı aslında. Bir konservatuvarımız, bir de oyunculuk okulumuz var. Oyunculuk okulu atölye şeklinde gerçekleşiyor. Burada sadece oyunculuk eğitimi veriyoruz. Konservatif bir eğitim alma imkanı bulamayan ama oyunculuk öğrenmek isteyen insanlar için ücretli atölyelerimiz bulunuyor. İlk girişte temel oyunculuk, kamera ve oyun atölyelerimiz var; bunların kimisi 4 aylık, kimisi 8 aylık.

Bir de sınavlı ve ücretsiz konservatuvarımız var. Eğitimi 3 yıl sürüyor. Buradaki amacımız eğitimle yetenek arasına mümkün mertebe parayı sokmamak. Çünkü bunu karşılayamayacak yetenekli insanların bu eğitimden faydalanmasını istiyoruz.

Eğitime başladıkları andan itibaren her aşamada yanlarındayız. Biz ekip tiyatrosuna inanıyoruz, dolayısıyla kendi ekibimizi de oluşturmak istiyoruz. Burada yetişen insanlarla aynı sahneye çıkmayı umut ediyoruz.

Atölye olarak oyunlar da çıkarıyorsunuz değil mi?

Evet. Oyun atölyeleri yeni oyunlar çıkarıyor. Bu yaklaşık 8 ay sürüyor. Önce bir altyapı çalışması oluyor. Kadın erkek sayısına göre uygun olan bir oyun seçiliyor ve provalar başlıyor. Prova sonuçlarına göre çıkan oyun en az bir kez seyirci karşısına çıkıyor. Seyirci karşısına çıkınca öğrenilen şeyler çok daha kalıcı hale geliyor.

Yaz başında dört atölyemiz yeni oyun çıkartacak. Kendi içinde bir festival havası yaratacak. Bir atölye ‘Asiye Nasıl Kurtulur’, bir atölye ‘Memleketimden İnsan Manzaraları’, bir atölye ‘Üç Kuruşluk Opera’ çalışıyor. Diğeri yeni açıldığı için henüz oyun belirlenmedi.

Geleceğin sanatçı adaylarında neler gözlemliyorsunuz? Kendi gençliğinizle kıyasladığınızda yeni nesli nasıl buluyorsunuz?

12 Eylül’den önce insanlar daha politik bir durumdaydı. Doğru ya da yanlış düşüncelerini ifade edebiliyorlardı. 12 Eylül buldozer gibi geçti insanların üzerinden. Dolayısıyla şimdi insanlar biraz daha yalnız ve içine kapanık. Fakat hayattan bağını koparmamış, yaşama motivasyonunu koruyan, ileriye dair umut besleyen birçok insanla tanışıyoruz. Bunları tiyatro potasının içinde eritmek daha olumlu sonuçlara, daha güzel üretimlere yol açıyor. Bu anlamda çok umutluyum gelecekten. Gençlerin zekasına ve becerilerine baktığımızda umutsuz olacak bir durum yok. Sadece hayata bakış açılarını ve ideolojilerini sağlam tutup beslemeliler.

Besleyebiliyorlar mı?

Tiyatro eğitimine bulaşanlar bu konuda daha şanslı. Bir karakteri incelediğinizde; oyun hakkında, oyunun yazarı hakkında düşünmek zorundasınız. O dönemi okumak zorundasınız. Burada hem teorik hem pratik bilgi akışı olduğu için hayata bakış açılarını beslemek için daha şanslılar. Sonuçta kişisel bir çaba… Biz burada sadece öğretiyoruz, ama gençlerin kendi hayatlarında bunları içselleştirmeleri gerekir.

Umut veren, yetenekli bir kuşak geliyor diyorsunuz…

Bence öyle. Her şey zıttı ile vardır. Tamam gençler çok yalnızlar, içlerine kapanıklar ama çok yetenekli, çok zeki bir genç kuşak var önümüzde. Karamsarlığa kapıldığım konulardan biri bu ülkenin iklimi. Ülkenin iklimi o kadar karamsar ki, bu ülkeden bu gençler nasıl çıkacak bilmiyorum. Eğitim berbat, ekonomi berbat, siyaset yapmak için diyalog kültürü berbat. Bu yüzden tiyatroyu çok önemsiyorum. Tiyatro insanları birleştiren, hayatı sorgulatan bir alan… Bu nedenle tiyatroya bulaşmış insanları çok şanslı buluyorum.

Söyleşinin devamı için tıklayın

Evrensel

Paylaş.

Yanıtla