Tiyatro Oyuncu Sporudur

Pinterest LinkedIn Tumblr +

[İsmail Bayrak’ın, Erdem Akakçe, Bülent Çolak ve Fatih Koyunoğlu ile yaptığı, Hürriyet Gazetesi’nde yayınlanan söyleşiyi paylaşıyoruz.]

Erdem Akakçe, Bülent Çolak ve Fatih Koyunoğlu “Meçhul Paşa” oyunuyla seyirci karşısına çıkıyor. Tiyatroadam’ın sahneye koyduğu, efsanevi mizah gazetesi Marko Paşa dönemini anlatan oyun, 26 Aralık’ta yeniden Trump AVM’de seyirciyle buluşacak. Tiyatroyu oyuncu sporu olarak adlandıran üç ünlü isim, Ahmet Sami Özbudak’ın yazdığı “Meçhul Paşa”yı anlattı.

“Meçhul Paşa”, mizah gazetesi Marko Paşa’dan yola çıkılarak hazırlandı. Nasıl bir oyun ortaya çıktı?

Fatih Koyunoğlu: 1946’da Sabahattin Ali, Aziz Nesin ve Rıfat Ilgaz Türkiye’nin ilk siyasi mizah gazetesi Marko Paşa’yı çıkarmışlar. Binbir yokluk içerisinde hem de… Daha sonra Marko Paşa kapatılmış, onlar inatla hemen Merhum Paşa’yı açmışlar. O da kapanınca bu sefer Malum Paşa adlı bir gazete çıkarmışlar. Bu Sabahattin Ali’nin öldürülmesine kadar giden bir süreç. Biz bu hikayeyi üç meddahın gösterisi olarak tanımlayabiliriz. Yaklaşık 40 farklı sahneyi üç aktörün farklı rollere bürünerek oynadığı bir meddah gösterisi.

Sizin oyundaki ana karakteriniz nedir?

Fatih Koyunoğlu: Ben Sabahattin Ali’yi oynuyorum. Aynı zamanda bu gazetenin çalışanlarından Seyfi’yi canlandırıyorum. Oynadığımız farklı karakterler var ama üçümüz aynı zamanda ilham perisi dediğimiz oyunun anlatıcıları oluyoruz. O anlatıcılar her sahnede değişiyor. Hatta bazen sahnenin içinde bile anlatıcı değişiyor.

◊ Erdem Bey, sizi endişelendiren durumlar oldu mu?

– Erdem Akakçe: Fatih böyle bir projemiz var diye ilk bana söylediğinde “Nasıl olur, izleyici sever mi, ilgilenirler mi” gibi birçok soruya yanıt aradım. Hikayenin derinlerine inince heyecanım bir kat daha arttı. İlk oyunun sonunda, yapmak istediğimizin gerçekleşmiş olduğunu düşündüren çok doğru cümleler kuruldu. Bunlardan biri de Rıfat Ilgaz’ın oğlu sayın Aydın Ilgaz’ın “Marko Paşa’yla ilgili bir sürü müsveddeyi siz temize çekip önümüze koydunuz. Çok teşekkür ederim” demesiydi.

◊ Sizin oyundaki ana karakteriniz nedir?

Erdem Akakçe: Ben Aziz Nesin’i oynuyorum. Ama Ermeni Madam da oluyorum, Kraliçe Elizabeth’in prenses hali de… Tuhaf tuhaf sorumluluklarım var. Ama her dakikasını beğeniyorum.

◊ Bülent Bey, oyunu bir de sizin gözünüzden dinleyelim mi?

Bülent Çolak: Rıfat Ilgaz’ı canlandırıyorum. Rıfat Ilgaz’ın benim hayatımda ayrı bir yeri vardır. Ben tiyatroya Rıfat Ilgaz Kartal Sanat Tiyatrosu’nda başladım. Hayatta ezbere bildiğim tek şiir Rıfat Ilgaz’ın “Yaşıyoruz” şiiri. Fatih bana oyunun senaryosunu gönderdiğinde acayip heyecanlandım. Çünkü zor bir oyundu, tarihsel bir sorumluluğu vardı. Ben hâlâ Marko Paşa ve Rıfat Ilgaz’la ilgili tarihsel bütün verileri okumaya çalışıyorum.

Peki bu tarihsel rollere hazırlık süreci nasıl geçti? Sabahatin Ali, Aziz Nesin ve Rıfat Ilgaz canlandırmak kolay olmasa gerek…

– Bülent Çolak: Rıfat Ilgaz’ın “Sarı Yazma” kitabını okudum, o kitaptan ilham alarak hazırlandım. Ama hiçbir zaman “Rıfat Ilgaz budur” diyemem. Sadece onun duygularını en samimi şekilde seyirciye aktarmaya çalışıyorum.

Erdem Akakçe: Elimizde olan verilerden kişiliklerinin öne çıkan taraflarını ortaya koyduk.

Fatih Koyunoğlu: Erdem hepimiz adına da olayı özetledi. Ben oyundan önce de Sabahattin Ali hayranıydım. Bütün öykü kitaplarına, romanlarına, hayat öyküsüne hakim olmaya çalıştık.

SİNEMADA İNSANA İHTİYAÇ YOK

◊ Öncelikli tercihiniz sinema mı, tiyatro mu?

Fatih Koyunoğlu: İkisinin de matematiği çok farklı. Tiyatro, değişkenlerini oyuncunun daha belirgin bildiği bir şey. Tiyatronun saati bellidir ve sahnede hakimiyet sizden başka kimsenin tekelinde değildir. Oyunu bir nevi seyirciyle birlikte inşa edersiniz. Yani tiyatro oyuncu sporudur diyebiliriz.

Erdem Akakçe: Sinema için insana ihtiyaç yok bence. En sevdiğim filmin başrolünde ayı vardı mesela, o da aktörlük yapıyordu. Çünkü kurgu ve montaj denilen bir şey var. Bu sayede ayıyı bile oynatıyorsunuz.

– Bülent Çolak: Yarın öbür gün başka gezegene gitsek üçümüz yine tiyatro yaparız ama sinema yapamayabiliriz. Çünkü sinemada teknik açıdan birçok malzemeye ihtiyaç var. Ama tiyatro öyle değil.

Tiyatroya gitmeyen bir kitle de var ülkemizde. Onlara ne tavsiye edersiniz?

Bülent Çolak: Canlı kanlı bir şeyler izlesinler. Hayatta her şeye yabancılaşıyoruz. Tiyatro iyi gelir insana. Kalbe de iyi gelir.

Erdem Akakçe: Tiyatro sıcak gelecektir. Tiyatro hem eğlendiren hem de öğreten bir ortam. Bir yerden sonra bağımlılık yapıyor.

Söyleşinin tamamına ulaşmak için tıklayınız.

Paylaş.

Yanıtla