Sanat Eğitimi Olmadan, Seküler Sanat Devam Eder mi?

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Bülent Sezgin

Sanat eğitimi (tiyatro, resim, müzik, dans, bale, moda vs.) veren kurumların niteliği bir ülkenin geleceğine yapılan belki de en büyük yatırımlardan birisidir. Eğer okulöncesinden üniversiteye kadar nitelikli sanat eğitimi verirseniz, ülkenin kültür ve sanat yaşantısının temelini oluşturacak kültür sanat üreticilerinin temellerini atmış olursunuz. Batı toplumlarının başarılı olduğu ancak bizim belki de en büyük problemlerimizden birisi, nitelikli bir kültür sanat eğitimini kurumsallaştırıp geniş kesimlere ulaştıramamamız.

20 milyona yakın çocuk ve gencin olduğu bir ülkede, ülkemizin önemli sanat eğitimi kurumlarına yönelik hasar verme girişimleri çoğumuzda geleceğe dair kaygı yaratıyor. Seküler sanat alanını dağıtmaya dönük son yıllarda yapılan kapsamlı saldırılar artarak devam ediyor.  Önce Ankara, sonra İstanbul, şimdi de İzmir’de yine başladılar şarkılarına maalesef.

Üniversite tiyatro eğitimi alanında, ilk önemli darbe 2017 yılında Ankara Üniversitesi DTCF Tiyatro Bölümü’nden barış imzacısı yedi akademisyenin KHK ile üniversiteden uzaklaştırılmasıyla gerçekleşti. 1958 yılında kurulan ve Türkiye’nin en köklü tiyatro eğitim kurumlarından birisi olan Ankara Üniversitesi DTCF Tiyatro Bölümü’nün geleneğine yapılan bu saldırı sonrasında, DTCF Tiyatro Bölümü ciddi bir kadro ve gelenek kaybı yaşadı. Geleneği sürdürme adına geride kalanlar özverili bir şekilde çok büyük bir emek sarf ediliyor olsa da, bilgi birikimi, mesleki uzmanlaşma ve akademik derinleşme açısından önemli bir hasardan bahsedebiliriz. Örneğin yüksek lisans ve doktora düzeyinde yapılan çalışmaların minimuma inmesi, uzun vadede ciddi bir kadrolaşma sorunu yaratacak gibi gözüküyor. Çeviri, araştırma, oyun yazarlığı, nitelikli çalıştaylar, konferanslar, dergi yayıncılığı birçok konuda tiyatro akademisindeki ilerlemenin önü kesilmiş oldu.

2018 yılında ise, Mimar Sinar Üniversitesi Devlet Konservatuarı’nın İstanbul’un merkezi noktasındaki binası tahliye edilmek istendi. Veli, öğrenci ve akademisyenlerin yoğun tepkisi ve hukuki mücadelesi sonrasında geçici olarak geri adım atılsa da, binanın şehrin en uzak noktalarından birisine taşınması tehlikesi henüz bitmedi. 136 yıllık bir geçmişi olan bir kurumun, taşınma ve tahliye baskısıyla zedelenmesi gelecek kuşakları oluşturacak profesyonel müzisyen, oyuncu, balerin yetişmemesi anlamına gelecektir.  İstanbul’daki önemli bir olgu olarak da, İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı Pantomim Ana Sanat Dalı’na öğrenci alımının durdurulması oldu. Hatırlanacağı üzere bölümü 2006 yılında kuran Vecihi Ofluoğlu konservatuar yönetimi tarafından alınan bu karar sonrasında cübbe ve kep verilmemesini öğrencilerle birlikte pantomimle protesto etmiş ve kurumdan istifa etmişti.

Son günlerde de önemli bir gündem maddesi, İzmir’de Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nin binasının İzmir’in uç bir noktasındaki Tınaztepe kampüsüne taşınmak istenmesi. 1994 yılından beri Narlıdere’de bulunan Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, 2000’e yakın öğrenci ve 150’nin üzerindeki akademik ve idari personeli içinde barındırıyor. Narlıdere’de 25 yıldır eğitim yapılan binanın, “deprem güçlendirmesi” ileri sürülerek sanat eğitimi ihtiyaçlarına göre dizayn edilmemiş bir binaya taşınmak istenmesi tepkilere neden oldu.

Hatta öğrenciler ve akademisyenler kendi iradeleri dışındaki bu tahliye-taşınma operasyonuna karşı bir imza kampanyası başlattılar. Change.org sitesinden kampanyaya destek olabilirsiniz. Üniversite Rektörlüğü ise, oluşan tepkiler üzerine “sağduyu ve metanet” çağrısı yapan bir açıklama yaptı. Tiyatro akademisinin önemli isimlerinden ve 9 Eylül GSF kurucularından Prof. Dr. Özdemir Nutku da, konu hakkında sosyal medya hesabında önemli açıklamalarda bulundu:

“Dünyanın bütün gelişmiş ülkelerinde sanat okulları olabildiğince merkezde olur. Çünkü böylece halkın ayağına daha çabuk ve iyi hizmet götürmüş olur. GSF’lerde müfredat programları, kuram % 20 ya da 30, uygulama % 80 ya da 70’tir. Bu yüzden her bölümün kendi ders programına uygun atölyeleri, stüdyoları, laboratuvarları ve bunlara uygun araç gereçleri vardır. Örneğin, sahnesiz Tiyatro eğitimi yapılamaz, çünkü sahne bu eğitimin yüreğidir. Elektronik stüdyosu olmadan Sinema eğitimi olamaz, fırınları olmadan seramik eğitimi yapmanın olanağı yoktur. Resim, Grafik, Heykel bölümleri için geniş alanlar, El sanatları için dokuma tezgâhları gereklidir. Müzik bölümü için müzik aletlerine ve kayıt stüdyolarına gereksinim vardır. Bütün bu atölyeler, stüdyolar vb. olmadan, sadece odalardan ibaret bir binaya GSF’nin taşınması isteği bir fanteziden öteye gidemez, daha doğrusu bu eğitimi toptan yok etmek anlamına gelir. Fakültenin gideceği binada bunların hiçbiri yoksa bunları yaparız safsatası ile eğitim baltalanmış olacaktır. Üstelik bölümümüzde 27 Mart Tiyatro Günleri ve diğer bölümlerin etkinlik hazırlıkları sürerken ve bütünleme sınavları sürecinde böyle bir kararın alınması eğitim adına düşündürücüdür. Oysa Narlıdere’deki binada uygulamalar için bütün bu mekânlar mevcutken, bu okulu çorak bir binaya götürmek ne kadar akıllıca olur?”

9 Eylül Üniversitesi GSF 1976 yılında kurulmuş ve Türkiye’deki birçok Güzel Sanatlar Fakülteleri’ne model oluşturmuştur. Özelikle tiyatro eğitimi alanında, Özdemir Utku’nun öncülüğünde yeni bir model oluşturulmuş ve hâlihazırdaki birçok devlet ve vakıf üniversitesi bu modeli kendisine örnek almıştır. Bu yüzden de, fakülteyi kuran asli unsurların deneyimi bilgi ve alternatif önerileri ve öğrencilerin demokratik iradeleri dikkate alınmalıdır.

2017 yılından bugüne resmi eğitim kurumlarına yapılan operasyonların sistemli ve kapsamlı bir şekilde sürdürüldüğüne maalesef tanık oluyoruz. Ülkemizde geleneği olan ve nitelikli kültür ve sanat eğitimi veren kurumlarının altının boşaltılmaya çalışılması, seküler sanat alanına uzun vadede çok ciddi bir darbe olacaktır. Eğitim üzerinde yapılan manipülasyon ve tahribatların kuşaklar üzerinde etki yaratacağını öngörürsek, üniversitelerin tüm bileşenlerinin, öğrenci, veli ve eğitimcilerin kurumlara sahip çıkmak için direnç göstermesi elzemdir. Ayrıca resmi kurumlar dışında manevra alanı daha fazla olan amatör ve alternatif bölgenin de bu süreçte katkısı büyük olacaktır.

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Bülent Sezgin

Yanıtla