Rutkay Aziz: Kadınlara ve Gençlere Yaslanmayan Bir Hareket Başarılı Olamaz

Pinterest LinkedIn Tumblr +

[Diken gazetesinden Ece Karaağaç’ın  Taner Barlas ve Rutkay Aziz’le gerçekleştirdiği söyleşinin bir bölümünü paylaşıyoruz.]

Usta oyuncular Rutkay Aziz ve Taner Barlas şimdilerde George Orwell’in ünlü romanı ‘1984’ü sahneye taşıyor ve romanın iki ana karakteri Winston ve O’Brian’a hayat veriyorlar.

Taner Barlas ve Rutkay Aziz’le 50 yılı deviren sanat hayatlarına, yeni oyunlarına ve gündelik yaşamın gerçeklerine dair sohbet ettik.

1984 aslında II. Dünya Savaşı’nın ardından, savaş rüzgârlarından geriye kalan meltemle yazılmış bir hikaye ve o dönemin faşist yönetimlerine göndermelerde bulunan bir metin. Fakat bugün de güncelliğini koruyor. Sizce bu metin bugünün Türkiye’sine ne söylüyor?

R.A: Bilmiyorum, bir şey söylüyor mu? Bizim o yönde özel bir çabamız olmadı, biz romanı sahneye taşıdık. Kaldı ki 1984 tüm otoriter, totaliter rejimlerde de her zaman geçerliliğini koruyacak bir roman, kanımca.

T.B: II. Dünya Savaşı sonrası, 1948’de yayınlanmış bir roman ve Stalin dönemini ele aldığı söylenir. Romanda direkt bir Stalin tanımlaması yoktur ama Orwell’in ona bir eleştiri getirdiği söylenir.

R.A: Hitler de var içinde.

T.B: Tabii. Hitler de var, Mussolini de var.

R.A: Benim daha oyunu ilk okuyuşumda Taner’e söylediğim bir şey vardı: Tamam, otoriter totaliter rejimler, şu bu… Ama demokrasi ve barışsever güçlerin özgürlük çığlığı hiçbir zaman bitmez. O bir şekilde akacak, ilerleyecek bir yol bulur. Biz bu oyunu yapalım ve bütün bu baskıya rağmen bir özgürlük çığlığı atalım dedik. Bu seyircinin de beklediği bir şey galiba, bunda moral buluyor seyirci.

Evet, çünkü tüm dünyada gittikçe otoriterleşen bir yapı söz konusu ve insanların zihninde gerçekten böyle bir geleceğe doğru mu gidiyoruz sorusu var.

R.A: Endişeler var, evet. Ama cehaletin, eğitimsizliğin, kültürsüzlüğün ve bilgisizliğin egemen olduğu toplumlarda bu sıkıntılar hep olacaktır. Çare tamamiyle eğitim ve kültür. Mustafa Kemal’in Kurtuluş Savaşı’ndan hemen sonra ettiği bir laf bu: “Savaş daha bitmedi, cehaletle savaşacağız,” diyor. Ve 2020’ye yaklaşırken hâlâ cehaletle savaşıyoruz maalesef, bunu kabul edelim.

1984’ün sürekli gözlenme, gözetim altında tutulma halinden beslenen bir izleği var. Günümüzde iletişim araçları ve medyanın geldiği nokta itibariyle insanoğlu bu gözetleme ve dinlemeye gönüllü hâle geldi adeta. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

R.A: E onun için büyük gözaltı dedik ya! Dediklerinize baştan aşağı katılıyorum ama insan üzülüyor. Acaba Türkiye açıkhava cezaevi mi oldu? Sırf Mart ayında tutuklu gazeteci sayısı 700’den fazla. Türkiye bunu hak etmiyor. Uluslararası alanda hızla puan kaybediyoruz, dış politika açısından yalnızlık yaşıyoruz. Nasıl üstesinden geleceğiz bilmiyorum ama umudumuzu da yitirmeyeceğiz tabii ki.

T.B: Şunu eklemekte yarar var: Orwell’ın romanı olumsuzlukla biter, bir baş eğmeyle biter. Hikayenin baş kahramanı Winston Büyük Birader’e boyun eğer, “Ben Büyük Birader’i seviyorum ve ona yürekten bağlıyım,” der. Biz burada bunu olumlu bir sonuca evirmek istedik ve son çığlığımızda “Özgürlük iki kere iki dört eder diyebilmektir,” diyerek yüreğimizden özgürlük düşüncesini atamazlar diyoruz.

Siz uzun zamandır kültür vasıtasıyla mücadele eden isimlersiniz. Bir yandan da yeni yetişen, henüz yetişkinliğe adım atmamış gençler var. Onlara bir tavsiyede bulunmak ister misiniz?

R.A: Yok canım, bizim haddimiz değil. Bu oyunla ilgili ilginç bir saptamayı söylemek isterim yalnız, bu akşam 50. oyunumuzu oynayacağız ve bu oyun muazzam bir genç seyirci kazandı. Organizatörlerimizin gittiğimiz her yerde söylediği bu, geçen gün İzmir’de de aynı şey konuşuldu aramızda. “Salonun %60’ı genç kızlardan, genç delikanlılardan oluşuyor,” dediler. Bu bizi o kadar mutlu ediyor ki anlatamam. Benim kızım da aynı şeyi söyledi. Buna çok mutlu oluyoruz. Bizim haddimiz değil ama gençlere şunu söylemek isterim: Ülkelerini sevsinler, barışı da sevsinler. Ve hangi işi yaparlarsa yapsınlar yeter ki severek yapsınlar. Kendilerini eğitimden yoksun bırakmasınlar ve dünyayı takip etsinler. Genç arkadaşlarıma söyleyeceğim başka bir şey olamaz zaten.

T.B: Umut onlarda, geleceği onlar kuracak.

R.A: Siyasiler gençlerimizi ve kadınlarımızı kazanmakla yükümlüdür. Kadınlara ve gençlere yaslanmayan bir hareket başarılı olamaz, mümkün değil.

Söyleşinin tamamını okumak için tıklayınız.

Paylaş.

Yanıtla