Yaratıcılıkla Uçmak

Pinterest LinkedIn Tumblr +

[Zeynep Oral’ın Cumhuriyet’te yayınlanan yazısının bir kısmını okuyucularımızla paylaşıyoruz.]

Kocaman bir soytarı kafası orta sahneyi kapsıyor. İki yanda soytarının iki eli… Bu üç devasa ahşaptan yapının her yeri hareketli… Parmaklar, gözler, kaşlar… Ellerden biri dev bir balon tutuyor…

Yaz aylarında uygar, çağdaş, demokratik ülkeler, haksız yere hapsedilen, hapsedilmiş olan, hapsedilecek olan meslektaşlar, gazeteciler, öğrenciler, sanatçılar, yazarlar, akademisyenler, seçilmiş siyasilerle mahkeme koridorlarında gün ve sıra bekleyerek değil, güzelliklerle, yaratıcılıklarla, yaşamı anlamlandırmaya çalışıyor… (Utanarak, böyle anları da sizlerle paylaşmaya çalışıyorum!)

Yaz aylarının dünyaca ünlü müzik festivallerinden biri Avusturya’daki Bregenz Festivali… Konstans Gölü kıyısında minicik kasaba Bregenz, savaş biter bitmez kurmuş festivalini. 1946’dan beri sürmekte… 28 bin nüfusu, festival ayında yarım milyona ulaşıyor. Bu festival, şanını göl üzerindeki dev sahnesinden alıyor. Burada 7 bin kişilik amfinin önünde her yıl popüler bir opera en görkemli biçimde sahneleniyor. Kasabanın 1700 ve 1500 kişilik konser ve tiyatro salonlarında ise deneysel konser ve operaları yer alıyor.
Bu yıl göldeki sahnede sıra Verdi’nin en popüler eserlerinden Rigoletto’daydı… Eser son yılların sinema kökenli genç dahi yönetmen, Salzburg, Berlin ve Dresden operalarında başarısını çoktan kanıtlamış Alman Philipp Stölzl’e teslim edilmişti… Sinema birikimi, aynı zamanda usta bir tasarımcı olması, festivalin çok ortaklı prodüksyon olanaklarıyla birleşince, ortaya “çılgınlıkta sınır yok” durumu çıkmış.

Fellini’den Stephen King’e

Kocaman bir soytarı kafası orta sahneyi kapsıyor. İki yanda soytarının iki eli… Ahşaptan yapılı bu üç devasa yapının her yeri hareketli… Parmaklar, gözler, kaşlar… Ellerden biri dev bir balon tutuyor, öteki ise yeryüzünü avucuna alabilecek güçte…

İki saat boyunca bu çerçevede Fellini filmlerini, Cirque du Soleil, Amerikan TV show’larını, zaman zaman Stephen King’in korku ve dehşet anlarını, “King Kong” filmlerini (Gilda’nın o koca avucun içinde kaybolması), sirk ya da Crazy Horse revülerini anımsatan bir yolculuğa çıktık.

Verdi’nin kulaklardan gitmeyen muhteşem müziği Enrique Mazzola yönetiminde Viyana Senfoni Orkestrası ve Prag Filarmoni Korosu yorumuyla yerli yerindeydi. Üç başrolü dünya çapında solistler paylaşıyordu: Melissa Petit (Gilda), Vladimir Stoyanov (Rigoletto) ve Srephen Castello (Montua Dükü). Üçünün de mükemmel sesleri ve usta oyunculukları vardı. Yani hiçbir eksik yoktu.

Ancak… Ancak… O üç sahnede de öyle çok hareket, öyle çok parlak ve cazgır renk, öyle çok şaşa, öyle çok teknik koşuşma, uçuşma, göle düşme vardı ki, sanki duygulara pek yer kalmıyordu. Eseri gözünüzü kırpmadan, ağzınız açık seyrediyordunuz. Daha çok şaşırarak, daha az duygulanarak…

Duygunun yoğunlaştığı anlar

Saray soytarısı Rigoletto, eli kırbaçlı dükün tüm şehvet arzularını yerine getirmesi için ona hizmet ederken; O dev soytarı kafası saray görevini görüyordu. Dük, sirkten, revülerden kimi beğenirse, o parmaklar kızları kaptığı gibi, ağızdan içeri atıveriyordu. Kızların işi bitince dükün hizmetindeki maymunlar kızları ağızdan dışarı ya da doğrudan göle fırlatıyordu… Rigoletto kendi kızı Gilda’yı tüm kötülüklerden ve bu çılgınlıktan nereye dek koruyabilir ki… Ne de olsa lanetlenmişti.

Beni en duygulandıran an, Gilda’nın yoksul bir öğrenci sandığı düke âşık olduğu ve o “Caro Nome” aryasını söylediği bölümdü. Dev balona bağlı sepetin içinde başladı aryayı söylemeye… Balon yükseldi yükseldi… Abartmıyorum, 30 metre yükseldi… Gilda “küçük kız elbisesi” içinde minicik kaldı. İşte aşk insanı böyle bulutların üzerine uçurur… Artık o bir aşk aryası değil, sanki bir ütopyaydı… Aryanın sonunda yine yeryüzüne inmişti. Olağanüstüydü.

Sahnedeki bebek yüzlü soytarı kafası giderek korkunç bir yaratığa dönüştü. Gözleri çıktı, burnu düştü, dişleri söküldü ve bir korku nesnesi haline geldi…
“La Donna Mobile” aryasını dük söylerken, parmak uçlarıyla oynatılan kuklaları andıran kadınlar tam bir seks objesi halindeydi…

Devamı için tıklayınız.

Cumhuriyet

Paylaş.

Yanıtla