Sanatta Hak İhlalleri – Eylül 2019

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Mimesis Haber / Sanat Meclisi’nin hazırladığı  2019 Eylül Sanatta Hak İhlalleri Raporu’nu okuyucularımızla paylaşıyoruz:

Sanat alanındaki baskı ve engellemeler, sonbahar ortasında da devam etti, öncesini aratmadı. İşte Eylül 2019’da sanat alanının başına gelenler:

  • Şanışer mahlaslı rap sanatçısı Sarp Palaur’un da aralarında bulunduğu 18 müzik yorumcusunun birlikte seslendirdiği “Susamam” isimli şarkıya suç duyurusunda bulunuldu. İstanbul Çağlayan’daki Adalet Sarayı’na gelen bir kişi, müzisyenler hakkında şikâyet dilekçesi sundu. 18 rapçının seslendirdiği 15 dakika süren parçada adalet, özgürlük, eğitim, kadına yönelik şiddet, hayvana hakları, trafik, doğa gibi konular işleniyor.
  • İki ayrı davasının duruşmaları görülen sanatçı Ferhat Tunç hakkında bir yakalama kararı daha çıkarıldı. Karara tepki gösteren Tunç, “Türkiye bu yargı ayıbından mutlaka kurtulacak, buna inanıyorum. Bu da demokrasi cephesini kurarak, demokratik mücadeleyi büyüterek olacak” dedi. Büyükçekmece 4. Asliye Ceza Mahkemesinde görülen ‘Halkı kin ve düşmanlığa tahrik’ davasının beşinci duruşmasında mahkeme, yakalama kararının devamına ve Tunç’un yurt dışındaki adresine istinabe yazılarak savunmasının alınmasına karar verip duruşmayı 14 Şubat 2020 tarihine erteledi… Tunç’un ‘Cumhurbaşkanı’na hakaret’ iddiasıyla yargılandığı duruşmada ise yakalama kararı çıkarıldı. Karara ilişkin açıklama yapan Tunç, “Bu yargıdan adalet dileyecek halimiz yok. Yargı hukuk yerine, AKP-MHP faşist ittifakının çıkarlarını koruyor çünkü. Türkiye’de hukuk ve adalet kavramlarının pratikte hiçbir karşılığı kalmadı. Sosyal medya paylaşımlarımdan suç üretmeye çalışarak beni teslim alacaklarını düşündüler başından beri. Teslim olmayı reddedince de davaların sayısını artırdılar ve son derece uydurma iddianameler hazırladılar” dedi.
  • Devlet Tiyatroları ile Devlet Opera ve Balesiyle ilgili Cumhurbaşkanı Recep Erdoğan’ın imzasıyla 28 Aralık 2018 tarihinde yayınlanan Kanun Hükmünde Kararname uyarınca Kültür Bakanlığı tarafından hazırlanan yönetmelik üzerinden uzun zaman geçmesine rağmen hala uygulanmaya başlanmadı. Konuyla ilgili açıklama yapan CHP İstanbul Milletvekili Özgür Karabat, Sahne önünde olduğu kadar sahne arkasında da büyük bir özveri ve emekle çalışan emekçilerimiz var. Kültür Bakanlığı ve bağlı kuruluşlarda çalışanlar, ciddi bir mağduriyet yaşıyor. Devlet Tiyatroları ile Devlet Opera ve Balesi, 1 Ekim itibariyle sahnelerini açıyor. Ancak burada istihdam edilen personelin çalışma usulleri açık olduğu halde sözleşmeleri imzalanmış değil Karabat’ın önergesinde Bakanlığa yönelttiği sorular şöyle:
  1. Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü ile bağlı Müdürlüklerde, 27/ 6/ 1989 tarihli ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Ek 26 numaralı maddesi kapsamında sözleşmeli olarak çalıştırılacak personel usul ve esasları belirleyen yönetmeliğin uygulanmamasının nedeni nedir?
  2. Cumhurbaşkanı imzasıyla çıkarılan KHK uyarınca hazırlanan bu yönetmelik uygulanmasında bürokratik engeller olduğu iddiası doğru mudur?
  3. Bir kanun ve bu kanun uyarınca hazırlanan bir yönetmeliğe rağmen Kültür Bakanlığı’nda yaşanan bu durum bir ihmal olarak değerlendirilebilir mi? Bu yönetmeliğin uygulanıp hayata geçirilmesi için ne gibi önlemler alınmaktadır?
  4. 2019 – 2020 Sezonu açılışına günler kala personel statü ve sözleşmelerinde yaşanan bu sorunun kurumun işleyişinde herhangi bir zafiyete neden olması mümkün müdür?
  5. Sözleşmelerin imzalanmamasından kaynaklanabilecek mağduriyetler ya da hak kayıpları için herhangi bir çalışma yürütülmekte midir? Varsa bu çalışmalar nelerdir?
  6. 2019 – 2020 dönemi için Devlet Opera ve Balesi, Devlet Tiyatroları ve bağlı kuruluşlarda “kısmi zamanlı personel ve proje personeli” olarak istihdam edilen ya da edilmesi planlanan kişi sayısı kaçtır? Bu personelin özlük haklarına ilişkin son beş yılda herhangi bir düzenleme ya da iyileştirme yapılmış mıdır? Yapılmışsa bu iyileştirmeler nelerdir?
  • HDP’nin seçim çalışması için 2018’de geldiği Edirne’de polislerce gözaltına alınarak tutuklanan ve Hozan Cane ismiyle tanınan şarkıcı Saide İnaç’a bu kez de ‘Cumhurbaşkanına hakaret’ iddiasıyla hapis cezası verildi. Şarkıcı İnaç, geçen yıl 24 Haziran’da gerçekleştirilen Cumhurbaşkanı ve Milletvekili Genel Seçimi öncesinde HDP’nin çalışmalarına destek vermek amacıyla geldiği Edirne’de Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi ekiplerince sosyal medya paylaşımları gerekçe gösterilerek gözaltına alındı ve ‘terör örgütüne üye olmak’, ‘halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek’ suçlarından 6 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırıldı. ‘Cumhurbaşkanı’na hakaret’ suçlamasıyla Edirne 6’ncı Asliye Ceza Mahkemesi’nde açılan davada SEGBİS ile duruşmaya katılan İnaç, suçlamaları kabul etmeyerek kendisi adına sosyal medyada birçok hesap açıldığını söyledi. Sosyal medyadaki sahte hesaplarla ilgili hukuki süreç başlattıklarını söyleyen İnaç, “Hakaret paylaşımı benim tarafımdan gerçekleştirilmiş değildir. Bir sanatçı olarak bırakın Cumhurbaşkanını, sıradan bir insana hakareti de kendi kişiliğime aykırı görürüm. Bana ait olmayan bir paylaşım. Facebook sayfasının nasıl açıldığını dahi bilmem. Suçlamaları kabul etmiyorum. Beraatimi istiyorum” dedi. Mahkeme heyeti, İnaç’ı, ‘Cumhurbaşkanına hakaret’ suçundan 1 yıl 5 ay 15 gün hapis cezasına çarptırıp, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verdi.
  • Batıkent Kültür Festivali kapsamında Lâl Gazel, Ahu Sağlam, Metanu ve Sabahat Akkiraz katılımıyla gerçekleşecek konser valilik engellemesiyle karşılaştı. Vali Yardımcısı Kemal Karadağ imzasıyla tebliğ edilen cevapta, “Söz konusu konser etkinliğinin düzenlenmesi, kamu esenliği ve kamu güvenliği bakımından uygun görülmemiştir” denildi. Batıkent Kültür Festivali, başta Batıkent Kültür Evi olmak üzere çok sayıda mahalle muhtarlığı ve sivil toplum kuruluşu tarafından destekleniyordu. Aynı parkta haftalık konser programları düzenlendiği öğrenilirken 30 Ağustos’ta da Selda Bağcan konseri organize edilmişti.
  • Grup Yorum’un 14 Eylül Cumartesi günü Taksim’de gerçekleştireceği konser, kaymakamlık tarafından yasaklandı. Konserin “Bir Türküdür Direniş” sloganıyla 14 Eylül Cumartesi günü saat 19.00’da Taksim Ortaoyuncular Tiyatrosu Ferhan Şensoy Sahnesi’nde gerçekleştirileceği duyurulmuştu. Yasak tebliği, polis tarafından zırhlı araçlarla İdil Kültür Merkezi’ne gönderildi. Grup Yorum’un resmi Twitter hesabından duyuru ise şu şekilde yapıldı: “14 Eylül tarihinde gerçekleştireceğimiz ‘Bir Türküdür Direniş’ adlı konserimiz kaymakamlıkça yasaklanmıştır.”
  • Geçmiş yıllardaki sosyal medya paylaşımlarından dolayı hakkında “terör örgütü propagandası yapmak” suçlamasıyla dava açılan ve daha önceki davalar nedeniyle üç yıl önce Fransa’ya iltica eden tiyatro eğitmeni ve yazar Hilal Nesin hakkında yakalama kararı çıkartıldı. Nesin’in Afrin operasyonuna yönelik yaptığı sosyal medya paylaşımları dayanak gösterildi. İddianamede suç olarak gösterilen tweetlerden bazıları şöyle; “Erdoğan CHP’nin savaşı desteklemesine fena bozuldu “n’oluyor beee savaşın kaymağını bir biz yiyecektik”… “Erdoğan ‘Savaşı durdurun’ diyen aydınlara: ‘Barış istiyorlarmış, ahlaksızlar’ Ona ‘Barış’ ‘Kardeşlik’ demeyin ne derseniz deyin” … “Camilerde insanların öldürülmesi için dua edenlerin insanları yaşatmak için hipokrat yemini etmiş bilim adamlarını anlamaları imkânsız.”
  • Sinevizyon gösterisinde kullanacağı filminin sansürlenmesine tepki gösteren Sertab Erener, “Bir kadının memesi görünüyor diye filmi kesmek felaket” dedi. “Sanat sansürle hiçbir zaman kapatılamaz. Çıplaklık ayıp değildir, buradaki şey ayıptır. Çok sinirlendim ve derin bir yara aldım. Paylaşmak istiyorum. Özellikle sanatta sansüre karşıyım. “ dedi.
  • 1 Ağustos 2019’da yapılan toplantıda, Belen’in Soğukoluk Mahallesi’nde bulunan ve mülkiyeti İskenderun Belediyesi’ne ait olan Kızlar Manastırı’nın belediyenin borcu karşılığında bakanlığa devredilmesi kararı alındı. 15 dönüm arazi üzerinde bulunan ve 1900’lü yılların başında yapılan manastır, Meryem Ana’nın göğe yükselişine adanmış kutsal bir inanç merkezi olma özelliği taşıyor. Bakanlığın tarihi manastırı ne şekilde kullanacağı bilinmiyor. CHP Hatay Milletvekili Suzan Şahin, tarihi ve inanç merkezi olması açısından önem taşıyan Kızlar Manastırı’nın bakanlığa devredilmesini eleştirerek, “Bu eser şimdi kimin eline geçecek? Ranta açılıp birilerine peşkeş mi çekilecek?” diye sordu. Trabzon İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü sitesinde söz konusu tarihi yapı hakkında şu bilgiler paylaşılmış: Manastır Trabzon-Hamsiköy yolu üzerinde kiremitli köyü vadisi üzerinde yer almaktadır. Yerin isminin manası şimdiye kadar anlaşılamamıştır. Buraya ilk kez kimlerin geldiğini belirten bir kitabe yoktur. Sümela veya Vazelon manastırlarının bir minyatürü olan bu yapı, kutsal bir mağara ile tamamlanır. Günümüze kadar gelen taş bölümler, bu manastırın Orta Çağ’da yapılmış olduğu hissini uyandırıyorsa da yapı 1858 yılında inşa edilmiştir.
  • Kültür ve Turizm Bakanlığı 14 ünlü arkeolog ile yollarını ayırdı. 11 Eylül Çarşamba günü Ankara’da Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nde yapılan toplantıda, arkeolojik kazı başkanlığı sıfatını sürdüren Türk arkeolojisinin ikinci kuşağından 14 profesöre, görevlerine son verildiğini ve artık arkeolojik kazı başkanlığı yapamayacaklarını tebliğ etti: Dr. Aliye Öztan- Acemhöyük… Prof. Dr. Berna Alpagut-Bursa Paşalar… Prof. Dr. Mehmet Özdoğan- Kırklareli Aşağı Pınar…Prof. Dr. Armağan Erkanal-İzmir Panaztepe…Prof. Dr. Coşkun Özgünel-Apollon Smintheus…Prof. Dr. Nuran Şahin-Klaros…Prof. Dr. Sevil Gülçur-Güvercin Kayası kazıları… Prof. Dr. Ömer Özyiğit-Foça Phokaia… Prof. Dr. Erksin Güleç-Üçağızlı Mağara… Prof. Dr. Mustafa Büyükkolancı-Aydın Ayasuluk… Prof. Dr. İlknur Özgen-Hacımusalar höyük… Prof. Dr. Aslıhan Yener-Aççana höyük… Prof. Dr. Elif Tül Tunay-İzmir Nif Dağı… Prof. Dr. Sait Başaran-Enez kazıları
  • Avesta Yayınları arasında 18 yıl önce çıkan Andrew Collins’in ‘Meleklerin Küllerinden Günahkâr Bir Irkın Yasaklanmış Mirası’ isimli kitabı (PKK/KCK örgütünün nihai hedefi olarak bilinen ve ülkemiz topraklarının da bir kısmını içerisine alarak çizilen sözde Kürdistan ülkesinin tarih öncesine dayandığını dolayısıyla günümüz itibariyle PKK/KCK gerilla örgütünün ve yandaşlarının verdiği mücadelenin haklılığından bahsedildiği, Kürdistan isimli bölgenin ülkemiz sınırları içerisinde bir bölge adı olmadığı ve kitabın terör örgütü propagandası yaptığı) gerekçesiyle yasaklandı. Avesta Yayınları sahibi Abdullah Keskin’in açıklaması şöyle: “Modern zamanlara ilişkin (ithafının dışında) tek bir kelimenin yer almadığı, 18 yıl önce yayımlanmış ve hakkında bir soruşturma bile açılmamış, Kürt mitolojisini ele alan ve uzun zamandır tükenen, çok aranan bir kitap niye yasaklanır ki? Kitap en son Kars T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna gönderilirken tespit edilmiş ve görevlilerce ‘ele geçirilmiş’, oradan da ‘PKK/KCK terör örgütü kapsamında olabileceği değerlendirilerek’ Kars İl Emniyet Müdürlüğü Güvenlik Şubesine gönderilmiş… Ve T.C. Kars Sulh Ceza Mahkemesi tarafından toplatılmasına, dağıtılmasının ve satışa sunulmasının yasaklanmasına karar verilmiş”.
  • Yönetmen Burak Karaman Facebook hesabından bir çağrı yaptı: “Yönetmelik var Sözleşme yok! Arkadaşlar resmi gazetede yayımlanmasına rağmen neden yevmiyeli arkadaşlarla sözleşme yapılmıyor? Genel Müdürümüz Mustafa Kurt neden resmiyet kazanmış bir hakkı arkadaşlarımıza vermiyor? Benim aklıma iki seçenek geliyor, herhangi bir bilgiye dayanmadan. Ya Mustafa Kurt kötü niyetli, bu hakkı teslim etmiyor… Ya da yukarıdan bir baskı geliyor ve şu an oyunlarda oynayan arkadaşların yerine başka isimlerin olduğu bir liste dayatılıyor. Özellikle teknik birimlerde görev yapan arkadaşlar için”.
  • Tiyatro Mencel’in Seyhan Belediyesi Yaşar Kemal Kültür Merkezi’nde sahnelemek istediği bir oyunun yasaklama kararını valilik şöyle gerekçelendirdi: “23 Eylül 2019 tarihinde 17-21 saatleri arasında Seyhan Belediyesi Yaşar Kemal Kültür Merkezinde ‘Zargotin Zêrgotin e’ adlı tiyatro oyununun sergilenmesi; 5442 Sayılı İl İdare Kanunun 11. Maddesinin (C) fıkrası hükmü gereğince, Valilik Makamının 12. 09. 2019 tarih ve 25802 Sayılı olurları ile uygun görülmemiştir.” Tiyatro üyeleri verilen yasak kararıyla ilgili HDP Adana İl Örgütünde basın toplantısı düzenledi. Burada konuşan oyuncu Tarık Ertan, valiliğin ‘güvenlik’ gerekçesiyle üç kez kültür faaliyetlerini engellendiğini hatırlatarak şunları söyledi: “Bizler soruyoruz eğer sizler bizim güvenliğimizi sağlayamıyorsanız nasıl makamında oturuyorsunuz. Her türlü baskı ve engellemelere rağmen sanatsal faaliyetlerimize devam edeceğiz.”
  • Kürt sanatçı Mem Ararat’ın Van’da vereceği konser valilik tarafından yasaklandı. Valilik gerekçesinde, kentte her 15 günde bir ilan ettiği yasakları gösterdi: “Mem Ararat isimli sanatçının katılımıyla konser düzenleme talebi 13/ 07/ 2019 tarihinden itibaren geçerli 27/ 07/ 2019 tarihi de geçerli olmak üzere 15 gün süre ile Van ili coğrafi sınırları içerisinde, kamu kurum ve kuruşları organizesinde gerekli emniyet tedbirleri alınmak üzerine valilik makamına bilgi verilerek yapılacak resmi kutlamalar ve diğer etkinlikler hariç olmak üzere; gerçek ve tüzel kişilerce açık alanlarda düzenlenecek her türlü yürüyüş, toplantı ve etkinlikler, valilik makamının 12/ 07/ 2019 tarih ve 575 oluru ile alınan yasaklama kararı gereği uygun görülmemiştir”. Mem Ararat yasak kararını sosyal medya hesabından “Konser yasağı Türkçe müzik yapan sanatçılar için de geçerli mi?”notuyla paylaştı.
  • Demokrasi İttifakı tarafından bir konferans düzenlendi. Yayınlanan sonuç bildirgesi özetle şöyle: “Bizler, iktidar baskısından payını alan, ama ona teslim olmayanlar, 21-22 Eylül günleri, Berlin’de bir araya geldik. Konferansımızın başlığı ‘Demokratik Türkiye için Toplumsal Sözleşme Arayışı’ idi. Aramızda, farklı partilere mensup milletvekilleri ve Avrupa’da faaliyet gösteren kitle örgütlerinin temsilcileri vardı. Sürgündeki akademisyenler, gazeteciler, politikacılar, sanatçılar da vardı. İlk kez bu kadar farklı görüşten insanlar bir araya geldik. İki günlük yoğun çalışmamızda geçmişteki deneyimlerden aldığımız derslerle, farklılıklarımızı değil, ortak yönlerimizi öne çıkardık. Düne kadar bir araya gelmemizi engelleyen ayrılıkları bir kenara bırakıp otokrasiye karşı demokrasi talebinde buluştuk. Bizi buluşturan şey, bizi düşman ilan edenlere düşmanlık değildi; ülke sevgimizdi, demokrasi inancımızdı, özgürlük tutkumuzdu, barış talebimizdi, eşitlik ısrarımızdı, adalet ihtiyacımızdı, hak mücadelemiz, kardeşlik sözümüzdü. Farklı renklerimizi koruyarak, ama bunun buluşmamızı engelleyen bir zaaf değil, zenginleşmemizi sağlayan bir avantaj olduğunu bilerek, Türkiye’nin sadece bugününü değil, yarınını, hatta özellikle yarınını konuştuk. ‘Ne Yaşıyoruz’un ötesine geçip ‘Nasıl Yaşamalıyız’ı birlikte hayal ettik. Bu baskıcı rejim halk iradesi ile sona erdiğinde barış içinde bir arada yaşamamızı sağlayacak, eşitlikçi, çoğulcu, özgürlükçü, laik bir demokrasinin, insan haklarına dayalı bir hukuk devletinin, mutabakata dayalı, katılımcı bir sivil anayasanın nasıl oluşturulabileceğini tartıştık. Bu kavramları sahiplenerek aramızda en geniş ortak paydayı oluşturabildiğimizi, güçlerimizi bu ilkeler etrafında birleştirebildiğimizi, hukuka ve diyaloğa dayalı demokratik bir Türkiye’yi inşa edebileceğimizi gördük. Savaşa karşı barışı, korkuya karşı cesareti, dayatmaya karşı tartışmayı, çatışmaya karşı uzlaşmayı, çürümeye karşı yenilenmeyi, kutuplaşmaya karşı kucaklaşmayı, tek tipleşmeye karşı çoğulculuğu, erilliğe karşı eşitliği, otoriterliğe karşı demokrasiyi ve hukuk devletini savunma mücadelesinde biz de varız, yan yanayız, kararlıyız”.
  • “15 Temmuz 2016 gecesi Twitter hesabım bir hacker grubu tarafından hacklenmiş ve o gece ezana karşı bir küfür tweeti atılmış benim hesabımdan. Böyle bir tweet atıldığını öğrendiğimde hemen Twitter’a girmeye çalıştım ancak olmadı” ifadelerini kullanan Umay Anadolu Kaboğlu, yirmi beş yaşında genç bir dizi oyuncusu. Marmara Üniversitesinde sinema televizyon bölümü öğrencisiyken dizilerde oyunculuk yapmaya başladığını ve 2016 yılında TRT’de yayımlanan bir dizide oynadığını söyleyen Kaboğlu, tweet nedeniyle terörle mücadele ekiplerince 9 saat sorgulanmış, sorgunun sonunda hacker grubunun yazısı görülünce de bırakılmış. Tehditlerin bundan sonra arttığını söyleyen Kaboğlu, “menajerime ‘ofisiniz önünde eylem yapacağız, gelenler öfkeli olabilir, onları kontrol edemeyebiliriz’ şeklinde bir mail geldi ama eylem yapmadılar. Ağustos ayında cep telefonuma ‘Seni de aileni de öldüreceğiz’ mesajları gelince çok korktum” diyerek yaşadıklarını anlattı. Anlaşmak üzere olduğu tüm projelerin bu dönemde iptal olduğunu söyleyen Kaboğlu, “Ben bir anda dev bir öteki oldum ve bir gece gelen anksiyete krizi ile hastaneye kaldırıldım. Lape Hastanesinde tedavi gördüm. Midemde ciddi hasar çıktı. Yani aynı dönemde sağlığım da bozulmaya başladı” dedi. İki yıl yargılandığını ve bu dönemde ileri oyunculuk eğitimine devam ettiğini aktaran Kaboğlu, “Bu süreçte telefonum, bilgisayarım defalarca incelendi. Defalarca farklı savcılar tarafından sorguya çekildim… Ve 25 Haziran’da beraat ettim” dedi. Bir yıl boyunca iş aradığını söyleyen Kaboğlu, hakkında çıkan haberler nedeniyle iş bulamadığı vurguladı ve durumunu şöyle aktardı: “Benim adımı yazdığınızda arama motoruna şöyle başlıklar çıkıyor: ‘Ermeni bozuntusu, rögar kapağı, mahkemede kıvırdı’ Ben dilekçe verdim bu haberlerin kaldırılması için. Var olan anayasal sistemde ben suçsuzum ve bu kanıtlandı. Geçtiğimiz ay Yeni Akit yeniden haber yaptı. Kaldırması gereken haberi tekrar yayımlayarak ‘Bu sözde oyuncu hem ezana küfretti, hem de beraat etti’ yazdı. Yeni Akit tekrar haber yapınca görenler tekrar küfür etmeye başladılar.” Kendisinin hiçbir suçu yokken hakkında çıkan yalan haberler yüzünden kötü günler yaşadığını söyleyen Kaboğlu, beraat haberinin Twitter adresinde bulunduğunu da belirtti.
  • Batman’da polis, “O Ses Türkiye” yarışması şampiyonu Dodan’ın bir kafede katıldığı gecede mekanı basarak “Kürtçe şarkı söylemenin yasak olduğunu” söyledi. Dodan’ın sahnede “Ey dilberê” parçasını söylerken elinden mikrofonu alan polis, “O Ses Türkiye yarışmasında yasak olduğu gibi Batman’da da yasak Kürtçe söylemek” dedi. Polise tepki gösteren Dodan ise, “Siz bir vatandaşsınız, ben de bir vatandaşım. Sizin yasal haklarınız olduğu kadar benim de var: Doğru mu? Siz burada görev alabiliyor olabilirsiniz, ben de İstanbul’dan buraya konser için geldim. Sizin benim elimden mikrofonu çekmeye hakkınız yok” diye konuştu. Olaya tepki gösteren CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, Twitter hesabından yaptığı açıklamada, “Ey Dilbere’yi Batman’da söylerken, O ses Türkiye birincisi Dodan’ın elinden mikrofon bir polis amiri tarafından alındıysa, bana düşen görev de bu hak ihlalini protesto etmek için Meclis’te bu türküyü bütün Türkiye’ye dinletmek olacak” ifadelerini kullandı. Batman Valiliği ise iddialara ilişkin açıklama yaptı. Açıklamada, iddiaların asılsız olduğu, yapılan işlemin alkol satışı ve canlı müzik ruhsatı olmayan iş yerine faaliyetten men işleminden ibaret olduğu iddia edildi.
  • Hakkında ‘örgüt üyeliği’ suçlamasıyla dava açılan yönetmen Kazım Öz hakkında 15 yıla kadar hapsi isteniyor. Öz, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturma kapsamında Dersim Pertek’de 24 Kasım 2018 tarihinde gözaltına alınarak Diyarbakır’a götürülmüş ve iki günlük gözaltı sürecinden sonra ‘adli kontrol’ şartıyla serbest bırakılmıştı. İddianamede, Kazım Öz hakkında “silahlı terör örgütüne üye olmak” suçlamasıyla 7 yıl 6 aydan 15 yıla kadar hapis cezası isteniyor. Yönetmen Öz’ün ilk duruşması 1 Ekim Salı günü Dersim’deki 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yapılacak. Öz, 2010 yılında Barış ve Demokrasi Partisi’nin Siyaset Akademisi’ne ve Gezi direnişine katılması ile yaptığı bazı telefon konuşmalarıyla suçlanıyor.

2019 Sonbaharı sanat alanı için saldırı ve baskılarla başladı. İktidar sanat alanını teslim almak için yüksek hapis cezaları ve her türlü yasaklama ve engellemeden geri durmuyor.  Mecliste verilen onlarca soru önergesi sanat alanına yapılan baskıları sorguluyor. Konserleri onlarca kez yasaklanan, kültür merkezi basılıp tahrip edilen Grup Yorum elemanları ise bedenlerini açlığa yatırdı. Yüz günü aşkındır süren açlık eylemi bu ay tehlikeli bir sınıra doğru ilerliyor. Bakalım bu saldırılar sanat alanını ne kadar yıldırmayı başaracak?

Paylaş.

Yanıtla