Tarla Kuşu mu? Bülbül mü?

Pinterest LinkedIn Tumblr +

[Öznur Oğraş Çolak’ın Cumhuriyet’te yayınlanan yazısını okuyucularımızla paylaşıyoruz.]

Oyunun başlamasına 10 dakika var. Sahnede hummalı bir çalışma, iki kişi keyifle yemek yapıyor. Salona konuşarak giren seyirciler oyun başladı zannediyor, “Hişttt, sessiz” fısıltıları duyuluyor. Bir anons: “Oyunun başlamasına 5 dakika var”. Seyirci rahatlıyor.

Sahnede dekor olarak mutfak var. Engin Alkan ve Deniz Çakır makarna pişiriyor. Domates sosunun kokusu salonu kaplıyor. Ve oyun, oyuncuların o güzel soslu makarnayı yemeleriyle başlıyor.

Ezop Sahne tarafından sergilenmeye başlanan “Tarla Kuşuydu Juliet” Engin Alkan’ın 2009 yılında İstanbul Şehir Tiyatroları’nda yönettiği oyunun yeniden bir sunumu. Dört sezon boyunca seyircinin oldukça ilgisini çekerek kapalı gişe oynanan oyunu daha sonra 2014 yılında Antalya Şehir Tiyatrosu’nda aynı reji konseptiyle sahneye koydu Alkan. Bu versiyon da seyircisiyle İstanbul’daki başarısını hiç aratmayan  bir bağ kurmayı başardı.

Alkan, “Ezop Sahne benden bağımsız olarak metnin oynanma haklarını alarak geçtiğimiz yaz aylarında prodüksiyon çalışmalarına başlamış, hatta bir iki prova gerçekleştirmiş bir halde geçtiğimiz kasım ayında oyunu yeniden sahnelemem için bana başvurdu. İstanbul Şehir Tiyatroları’nda gerçekleştireceğim ‘Hamlet’ oyun provalarının sezon sonuna ötelenmesi sonucu oluşan programımdaki sürpriz boşluktan yararlanarak ben de teklifi kabul ettim ve çalışmalara başladık” diyor.

Romeo ve Juliet, düşman iki ailenin birbirine âşık çocuklarıdır ve aşklarına izin verilmez. Fakat Rahip Lawence, kan davasının son bulması umuduyla bu âşıkların nikâhını kıyar. Her şey düzeleceği yerde işler iyice sarpa sarar. Romeo, birini öldürdüğü için şehirden sürülür. Juliet ise sevmediği Paris’le evlendirilmek istenir. Juliet, son çare rahipten yardım ister. O da ona bir zehir vererek Romeo’yla kaçabilmesi için plan yapar. Fakat büyük bir hata yüzünden iki âşık da ölürler.

Ephraim Kishon’ın bu hikâyeden yola çıkarak ortaya çıkardığı mizah dolu kurguda ise işler tam tersi işliyor. İntihar etmenin eşiğinden dönen Romeo ve Juliet, evlidir ve birlikteliklerinin üzerinden tam 30 yıl geçmiştir. Çift, büyük bir sefaletin içinde sürünmektedir. Dillere destan aşklarından eser kalmamıştır. Her gün yeni bir kavga, her gün yeni bir sorun… Gündelik yaşantılarında birbirlerine karşı sergiledikleri tahammülsüzlükler kimsenin hayal bile edemeyeceği bir noktaya varmıştır.

Üstüne üstlük ikilinin bir de ele avuca sığmayan bir kız çocuğu vardır. Shakespeare, “Ah yaşasaydın da görseydin bu kepazeliği” dendiği anda hortlar gelir mezarından. İşler çoktan rayından çıkmıştır bir kere. Yaratıcısı da olsa karşısında onu duymayan iki insan vardır: mutsuz bir kadın; miskin, tembel, paragöz bir adam.

ÇAKIR’DAN BAŞARILI OYUNCULUK

Jüliet rolündeki Deniz Çakır aynı zamanda yaşlı dadıyı da canlandırıyor. Çakır’ın sahnedeki başarısı takdire şayan. Özellikle dadı karakterinde başarılı Çakır.

İki rol üstlenen, Romeo rolündeki Alkan ise rahibi de oynuyor. Alkan’ın oyunculuğunu hep çok beğenmişimdir.Yönettiği oyunlarda da çok başarılı Alkan. Tıpkı önceki oyunları gibi bu oyunun da bir ritmi var. Gittikçe temponun yukarı doğru çıkması ve inişlerin çıkışların doğru yerlerde kullanılması seyircinin oyundan hiç kopmamasını sağlıyor.

Alkan, “Aşkın kimyası, birliktelikler ve evlilik temaları üzerinden günümüz insanının doğasını, alışkanlıklarını, yabancılaşmasını kimi zaman buruk bir gülümsemeye dönüşen şakalarla anlatıyoruz. Bu arada  toplumsal cinsiyet rolleri, kilise ve orta sınıf ahlakının ikiyüzlü kaypak yapısı, maddiyatla ilişkilendirilmiş pragmatik birliktelik modelleri hicvimizden payını alıyor. Ama sonuçta yine de aşkın tüm sınırlandırmaları ve engelleri yok sayan özgür imgesine atfen ‘âşık ol, hiç korkma’ nakaratı sahnedeki son sözlerimiz oluyor” diyor.

Alkan, “Oyunda Shakespeare ile dalga kesinlikle geçmiyoruz. Dalga geçme içinde küçümseme barındıran, saygısız bir eylemdir. Bu anlamda bizim yaptığımıza bilindik durumları kontra bir açıyla görmek, aklın öngördüğü makul sınırları gülmecenin hoşgörülü büyüteciyle genişletmek diyebiliriz. Ve elbette Shakespeare de gülmecenin tatlı fiskesinden nasibini almakta” diyor.

Kostüm tasarımında Nihal Kaplangı, dekor tasarımında Cihan Aşar daha önce yorumlanmış konsept tasarımı yeniden yorumlayarak ekibe dahil olmuşlar. İlk versiyonda Lucretia rolünü de oynayan Murat Bavli de müzik direktörü olarak ekiple çalışıyor.

“Tarla Kuşuydu Jüliet”, iki buçuk saat sürüyor. Eğlenmek, iyi bir oyun seyretmek ve gülmek isteyenler kaçırmasın.

Not olarak belirtmeliyim ki aç karnına gitmeyin.

Cumhuriyet

Paylaş.

Yanıtla