Kağan Uluca: Tiyatro Dinamik Bir Alan

Pinterest LinkedIn Tumblr +

[Soner SERT’ in  Gazeteduvar da yayınlanan röportaj yazısını paylaşıyoruz.]

Will Eno’nun yazdığı 2005 Pulitzer Ödülleri Drama Finalisti olan “Thom Pain” oyunu; dün, çocukluk, bugün, gösterinin doğası ve doğanın gösterisi, erkeğin, kadının kalbi, tabiat, korku, nefret vesaire üzerine bir metin. Bazı günlerin nasıl geçebileceğinin, gerçek hayatın, insanla hayvan arasındaki yakın ilişkinin örneği…

Tiyatro4’ün yeni sezon oyununda Uğur Çağlayan’ın çevirisi ve Derya Efe’nin yönetimiyle sahnelenen Thom Pain, her gün karşılaşılabilecek sıradan bir adam. İfadesiz bir ifadeye sahip biri. O da tam bizim gibi, ya da o, biz ya da o biz ve bizi hiç sevmiyor. Dünya, kimi zaman çok eğlenceli. Kimi zaman pek değil.

Oyunu, 1998-2014 yılları arasında Bornova Belediyesi Şehir Tiyatrosu’nda oyuncu ve eğitmen olarak çalışan, 2012 yılı ile beraber tiyatro çalışmalarına Tiyatro4’te devam eden ve sahnede karakteri canlandıran Kağan Uluca ile konuştuk.

Kurucusu olduğunuz “Tiyatro 4” isimli tiyatro grubu nasıl ortaya çıktı?

Tiyatro4, 2012 yılında Derya (Efe, oyunun yönetmeni) ile oluşturduğumuz, projelerimizi gerçekleştirmek ve kendimize bir nefes alanı açmak için bir araya geldiğimiz bir alandı. Ardından hayatımızın merkezine yerleşti ve ana çalışma alanımız oldu. Yeni ve bizi heyecanlandıran metinleri ya da dert edindiğimiz meseleleri ele alıp derinlerine inerek ve bulduklarımızı projelendirip çoğalarak yolumuza devam ettik.

Ödeneksiz tiyatro yaparken ne gibi zorluklarla karşılaşıyorsunuz?

Ödeneksiz tiyatroların zorluk yaşadığı ortak mesele tabii ki bizi de zorluyor; hem üretici hem de idareci olmak meselesi. Üreten, sonrasında icra eden olarak bir yandan tanıtım, organizasyon, iletişim, nakliye, ulaşım, muhasebe gibi konular ile ilgilenmek için – bu birbirinden farklı uzmanlıkların her biri, kendine göre zamana ve odaklanmaya ihtiyaç duyuyorlar – biz de bu yükü paylaşabilecek iş birlikleri kurarak bu gibi zorlukların üstesinden gelmeye çalışıyoruz.

Alternatif tiyatro kavramına nasıl bakıyorsunuz? Üretim biçiminizi ve oyunların içeriğini “alternatif” olarak mı görüyorsunuz?

Alternatif tiyatro kavramı 2000’lerde başlayan bir hareketti ve bir şeylerin alternatifiydi; hem alan ve biçim olarak, hem de ele aldığı konular ya da o konulara yaklaşım açısından. Bu alternatif bakış günümüzde tür ve teknik çeşitliliği olarak dönüştü. Geçen bu zamanda tiyatrolar yeni türleri, teknikleri ve alanları cesaretle deneyimlediler. Bugün tiyatromuzda karşılaştığımız anlatım çeşitliliğinin kökeninde alternatif tiyatro hareketine katkıda bulunan bağımsız tiyatroların ve o hareketin takipçisi olan seyircilerin cesaretleri ve ısrarları olduğunu düşünüyorum.

Bizim üretim biçimimize gelirsek, yukarıda bahsettiğim seçenekler çerçevesinde alternatiflerden biriyiz ancak üretim motivasyonumuz bir şeyin alternatifi olmak üzerine kurulu değil. Yeninin ve güncelin takipçisi, eyleyicisi olacak biçimde günümüz insanının gelişen algısı ve anlayışını takip eden deneyim tasarımları üzerine çalışıyoruz.

Bir tiyatro grubu, oynayacak bir sahne bulmak için, ne gibi zorluklarla karşılaşıyor? “Ev sahibi” olmamanın avantajları ve dezavantajları nelerdir?

Tiyatronun hem içerik, biçim hem de fiziki olarak kolektif bir üretim alanı olduğu gerçeğini aklımızdan çıkarmıyoruz. Bu düşünüş biçimi, uyumluluk ve iş birliklerine açık olmak, ortak kuralları belirleyerek devam etmemiz gerekliliğini ortaya koyuyor. Sahnelerle ortak takvim geliştirmek ve tabii sürprizlere açık olmak durumundayız. Benzer kaygılarımız ya da beklentilerimiz olan sahnelerle iş birlikleri kuruyoruz. Tiyatro her yerde ve her yer tiyatro bilinci ile hareket etmeyi seviyoruz.

İstanbul’da sergilenen oyun sayısı her geçen gün artarken, seyirci sayısı da artış göstermekte… Seyircinin ilgisinin tiyatroya doğru kaymasının nesnel sebepleri nelerdir?

Tiyatronun sosyal bir alan olarak değer kazanmasının seyircinin ilgisini artırdığını düşünüyorum. Etrafta olan bitenin, zamanın ruhunun hızlı ve ulaşılabilir taze yorumlarla değerlendirildiği dinamik bir alan tiyatro. Bu dinamizm alanda ürün veren sanatçıları aktif ve üretken olmaya sevk ederken, tiyatro seyircisini de takip etme, yakalama, değerlendirme sorumluluğuna yönlendiriyor.

“Thom Pain” neyi anlatıyor?

“Thom Pain” günümüz insanının ironik bir iç dökmesi, korkuyla ve korktuklarıyla yüzleşmesi. Bireyi var eden yapı taşlarını ve bireyin diğerleri ile olan ilişkisini sil baştan bir gözden geçirmesi ya da göz önüne sermesi. Bir belirsizlik oyunu; sahnede biri seyirci ile mi konuşuyor, yoksa biri kendi kendine mi konuşuyor? Tüm bu olan biten bir diyalog mu, yoksa bir monolog mu? Gerçekten sorduğu sorulara bir cevap bekliyor mu, yoksa sadece seyirciyi bu sorularla baş başa bırakmak mı istiyor? Tüm anlattığı hikâyeleri yaşamış mı yoksa bizim yaşamış olduğumuz hikâyelerin benzerlerini anlatarak bize mi hatırlatıyor?

Pain herkes mi yoksa hiç kimse mi? Bu bir zihin akışı gösterisi mi yoksa bir sihirbazlık gösterisi mi?

Metnin samimiyeti, mizahı ve hızlı temposu bireyin yalnızlığını, eylemsizliğini, yaşanmışlıkların insanı var edişini ve tüketişini ifade etmede çok etkin. “Thom Pain” hem oyuncu hem de seyirci için değerli bir deneyim paylaşımı. Bu 70 dakikalık deneyim, insanın kendisini ve diğerlerini hatırlamasına yol açıyor diye düşünüyorum.

Oyun, klasik tiyatronun dışında bir metne sahip. Siz, yaratıcısı olarak biçimsel anlamda oyunu nasıl tarif ediyorsunuz? Klasik tiyatrodan ayrılan yanlarınız nelerdir?

Oyun, çoğu post-dramatik metinde olduğu gibi kuantum mekaniği ile ilişkili “hem biri, hem diğeri” kavramı ile oyunlar kuruyor. İzleyeni hem kendi zihninde kendi anıları ile oyuna dâhil kılıyor hem de tüm olan bitenler karşısında güvenli pozisyonda tutuyor. Metnin bu manipülatif ve tedirgin edici yanını diri tutmaya özen gösterdik. Oyuncunun oynadığı karakter ve oyun ile kurduğu şeffaf ilişki, anlatının, oynananın ve oyuncunun pozisyonlarını birbiri içinde görmenize izin veriyor. Oyun klasik tiyatronun kronolojik hikâye takibi, çatışma, çözüm gibi öğelerine, sabit ve katı kurallarına bağlı değil. Zaman bütünselliği kurmuyor ve seyircinin alışkın olduğu bu öğeleri kullanarak kendine özgü bir deneyim yaşatıyor.

Nerede, hangi günlerde oynuyorsunuz?

Şimdiye kadar belirlenmiş olan takvimimiz çok şehirli bir takvim ve şöyle gerçekleşiyor.

İSTANBUL: 12 Mart @Koma Sahnesi

İZMİR: 14 Mart @Sahne Terminal / 26 Şubat @NHKM

ANKARA: 7 Mart @Yakın Sahne

BURSA: 29 Şubat @Arena Sahne Blackbox

Paylaş.

Yorumlar kapatıldı.