Beklan Algan: Bir Dahinin Katıksız Ölümü

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Nedim Saban

Yönetmen olarak masabaşında bir rolü çalışan oyuncularıma ilk salık verdiğim şey, karakterin sadece kendisini değil, çevresini analiz etmeleridir. Hamlet’in annesinin baskısında kalmış zavallı bir ruh mu, yoksa çağının ötesinde kalmış bir kahraman mı olduğunu tam anlamak için, hem Gertrude’u, hem Fortinbras’ı çok iyi anlamak zorundasınız. Blanche Debois’nin cinsel arzularına yenildiği bir Arzu Tramvayı’nda mutlaka Stanley Kovalski’yi analiz etmelisiniz. Stanley’nin olmadığı bir Arzu Tramvayı’nda, istediğiniz kadar Blanche’ı doğru oynayın!

Bu hafta yitirdiğimiz Beklan Algan gerçek bir dahiydi…

Türkiye dahileri sevmiyor, barındırmıyor. Bu kesin…

Ne yazık ki bankacılık camiasının bile dahi çocukları sanat dünyasından daha fazla kabullendiği bir memleket burası!

Bence tiyatromuzda dahilere kucak açan son insan Muhsin Ertuğrul’du.

Muhsin Ertuğrul’un, bilmemne hastanesi başhekimi gibi, yerinden olma korkusu yoktu çünkü! Bilgisi, görgüsü, donanımına güveni tamdı, çevresine inancı, kendisine ve çocuklarına güveni vardı.

Göreve geldiğinde “çocuklarıyla” gelirdi. Gittiği zaman da “şapkasını” alır giderdi.

Ödenekli tiyatrolarımızda daha sonra hasbelkader, bakan, belediye başkanı imzasıyla göreve gelmiş kişiler, bilmemne hastanesi başhekimi gibi, hep dahilerden korktu. Çevrelerinde daha çok “looser” tipli, yağcı karakterleri barındırmayı seçtiler.

Beklan Algan için timsah gözyaşlarının döküldüğü Şehir Tiyatrosu, bu bünyedeki Tiyatro Araştırmaları Laboratuvarları’nın kapılarını kilitlemiş, Ayla/Beklan Algan çiftini sokağa fırlatmıştır. Bunun eski yönetim tarafından yapılmış olması önemli değildir, bu ayıp kurumun Muhsin Ertuğrul’un çocuklarına ayıbıdır. Eski Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu’nun Tiyatro Araştırmaları Laboratuvarı’na tahsis edilen buz gibi minik odasının kapısının anahtarı bir sabah çilingir tarafından değiştirilerek, araştırmalara zabıta zoruyla nokta koydurtulmuştur.

İstanbul Belediye Başkanı Kadir Topbaş, değişimin müjdecisi olarak, cenazede bu ayıbı temizlemiş ve Letafet Apartmanı’nda Beklan Algan adına yeni bir araştırma laboratuvarı kurulacağını söylemiş. Çok sevindirici bir haber! Ancak, modern tiyatroda ölülerin dirilip, araştırma yapabilme yöntemlerinin henüz keşfedildiğini sanmıyorum. Beklan Algan, uzun çalışmaları sever, böyle varolurdu. Keşke böyle bir olumlu adım o yaşarken atılsa, Algan’ın dehasından yararlanılsaydı.

Keşke Ayla Algan gibi, Türk Tiyatrosu’nun yetiştirdiği en büyük oyunculardan biri son yıllarını kamera önünde makyaj bozulmadan tecavüze uğrama tekniği ya da yeni adıyla “oyuncu coach”luğuna ayırmak yerine, böyle bir çalışmayla geçirebilseydi!

Hani, bir karakteri analiz etmek için, oyunun tüm kişilerine de bakmak gerek demiştim ya…

İago’suz Othello olmaz misali…

TAL’ın araştırmaları süresince, iki dublajla üç dizi arasında oyun çıkartmaya alışmış, kendilerine oyun asıldığı zaman küfürü savuran Darülbedayi takımının arkasından gözyaşı döktükleri Algan’ın Faust’u için, “beş yılda bir perde çıkaramadılar” dediklerini çok duyduk.

Sen beş yılda bankamatik hatırına Faust yaparken iyi de, modern tiyatro kuramlarnı hayata geçiren TAL’da Faust çıkmayınca mı problem be adam?

Beklan Algan’ın kaçış psikolojisi olduğu doğru!

Bu toplumdaki pek çok dahi gibi, o da kaçtı.

Ne yapsaydı?

Fazıl Say, kaçmadı, konuştu, suçlu oldu.

Beklan Algan eve kapandı, araştırmasını yaptı, kitabını okudu, o da suçlu oldu.

Beklan Algan’ın kimi zaman kalp spazmı, kimi zaman panik atakla biten uzun ve sancılı prova süreçleri kaçış psikolojisi ile sonuçlandığında, “Faust nerede?” diye sıkıştırdılar.

Türkiye’nin sorununun Faust olduğu doğruydu.

Ama Faust’un hesabı eve kapanan dahilere değil, sanat kurumlarını bilmemne tapu dairesi gibi yönetenlere sorulmalıydı.

Kaldı ki, toplumcu tiyatro adına semt tiyatrosu çalışmaları, Tepebaşı Dram Tiyatrosu yerine kurulan Deneme Sahnesi’nin yapılanması, unutulmayan Fizikçiler, Sezuan’ın İyi İnsanı ve bu yazıya sığmayacak kadar oyunun sahnelenmesine emek vermiş bir ustanın verilmeyecek hesabı yoktu.

Erol Keskin ile Oleanna oyununda birlikte çalışırken, Trakya turnesindeydik. Bir gün ara vermek zorunda kalmıştık çünkü Erol Hoca büyük bir ciddiyetle şehirlerarası otobüsle oniki saatlik Faust provasına yetişmek zorundaydı.

Darülbedayi’nin bir türlü çıkmayacak olan Faust dedikodularından etkilenerek, “hocam gitmeseniz de yolumuza devam etsek” dediğimde, yediğim azarı siz düşünün artık!

O Faust çıkmadı belki, ama yıllar sonra Salı Ziyaretleri’nde çalıştığım Erol Keskin’in, TAL’daki çalışmalardan güç alarak çağa yenilmeyen oyunculuğunda, Beklan Algan’ı analiz etmiş oldum.

Algan evinde bir dahi olarak öldü.

Birkaç aydır yattığı hastanede kan aranıyordu kendisine.

Kimden kan aldılar bilmem ama şu dönemde bir mucize olmuş olsa gerek, kanına bir damla pislik karışmış olmamalı ki, Beklan Algan, ilerici devrimci bir usta olarak ölmeyi başardı.

Muhsin Ertuğrul’un çocuğuna yaraşan bir biçimde, hakikaten şapkasını alıp, gitti.

Birgün

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Nedim Saban

Yanıtla