İkna Etme Estetiği ve Brecht

Mehmet Açar

Bu metin, Mimesis Tiyatro/Çeviri-Araştırma Dergisi’nin 1. sayısında (Ocak 1989) yayınlanmıştır.

Arturo Ui, kitleleri ikna kabiliyetini geliştirebilmek için bir oyuncu eskisinden dersler alır. Oyuncu, oyunculuk sanatını, Arturo Ui’ye teknik düzeyde öğretmeye çalışır. Arturo Ui’nin yükselişinde, oyunculuk sanatının da bir işlevi vardır; bu işlev kendini kitleleri ikna etme ya da kandırma düzeyinde açığa vurur.

Televizyon için hazırlanan siyasi partilerin propaganda filmlerin­de amaç seyircileri partinin siyasi görüşünün doğru olduğuna ikna etmektir. Araç ise sanattır.

Reklam filmlerinde de amaç o mamulün iyi bir mamul olduğuna tüketiciyi ikna etmektir. Bunun için de estetik değerler kullanılır.

Siyasi iktidara sahip olanlar ya da olmak isteyenler de sanatı bir ikna aracı olarak kullanırlar.

Reklamcılıkta ya da politik amaçlar doğrultusunda kullanılan sa­natta, ikna etme temel işlevdir.

İyilerle kötülerin kesin çizgilerle birbirinden ayrıldığı çocuk çiz­gi romanlarının görünürde politik bir amacı yoktur ama hedef yine ay­nıdır, çocukları iyilerle kötülerin kesin çizgilerle ayrıldığı bir dünya­nın varlığına ikna etmek. Bu çizgi romanın yaratıcılarının elinde de sanat son tahlilde bir araçtır; bir ikna etme aracı.

İkna aracı olarak kullanılan sanat nereye kadar sanattır? İster egemen ister muhalif olsun, sanatı kendi politik düşüncesi doğrultu­sunda bir başkasını ikna etme amacıyla kullanan zihniyet nereye ka­dar sanatın, sanatsal söylemin içinde yer alır?

Herhangi bir ülkede politik iktidarın sürekliliğini sağlama ama­cıyla tiyatro yapan biri eğer izleyicisine önceden belirlenmiş bir me­sajı olduğu gibi kabul ettirme amacını taşıyorsa, muhalifler tarafından şiddetle eleştirilir. Aynı muhalifin tiyatrosunda da izleyici önceden belirlenmiş bir mesajı olduğu gibi almaya koşullandırılıyorsa, bu iki kesim arasında ne gibi bir fark vardır? Tek fark politik düzeydedir. Sanatsal olarak aynı yöntemi kullanmaktadırlar. Nazizmin şiddetli bir muhalifi olan Alman şair, oyun yazarı ve yönetmen B. Brecht, yöntemde ortaya çıkan bu ortak noktayı önce fark etmiş, sonra reddetmiş ardından da bu reddi kuramsallaştırmıştır. O “ikna etmenin estetiği­ne” temelden karşıdır, söyleyecekleri için yeni bir biçem, yeni bir söyleyiş tarzı aramıştır.

Bir süre yanında çalıştığı Alman oyun yönetmeni Piscator’un ge­liştirdiği politik tiyatro düşüncesini benimsemez; Piscator’un tiyat­rosu bir muhalifin ikna etme estetiğini aramaktadır çünkü…

Brecht’in tüm oyunları incelendiğinde, onun, “ikna etmenin es­tetiğini” çok iyi tahlil ettiğini ve kendi sanatını bu estetiğin tüm kırın­tılarından temizlemeye çalıştığını görürüz.

Sezuan’ın İyi İnsanı’nda geleneksel burjuva dramının vazgeçe­mediği iyilik-kötülük karşıtlığını alt üst etmiş, seyircinin “iyi kahra­man”-“kötü kahraman” ikilemine sorgusuz sualsiz nasıl ikna edildiğini göstermeye çalışmıştır. Kafkas Tebeşir Dairesi’nde ise “olum­lu kahraman” klişeleri tersyüz edilmektedir. Toplumsal değişim su­reci içerisinde bireylerin karşı karşıya kaldığı ahlaki sorunlarda, “bil­dik” normlara göre ahlaksızca davranmalarına karşın, son tahlilde bu davranışlar bir başka ahlâkın oluşumunun ilk işaretleridir. Kısaca Brecht, kahramanları, yazarların olumlu-olumsuz diye önceden belir­lemelerine karşı çıkar; o “toplumsal bir durumu” ortaya koyar, se­yircinin kahramanları geniş bir bakış açısı içinde görmesini sağlar. Bu izleyiciyi sorgulamaya yönelten bir bakış açısıdır. Brecht’in oyunlarının yapısı, bir düşünceyi kabul ettirme ilkesine göre kurulmaz, bir sorgulama sürecinin zeminini hazırlar. Böylesi bir sorgulama ze­mininin oluşması için Brecht bazı anlatım teknikleri geliştirmiştir. Amacı izleyiciyi koşullandıran dramatik yapıyı kırmak, onu daha et­kin bir hale getiren yeni bir yapı kurmaktır. Dramatik sürekliliği ke­sen, dıştan narrasyon kullanma (anlatıcı, spiker vs), serim-düğüm-çözüm üçgenini kırarak oyunu küçük birimlere bölme (episodik anla­tım), müziği oyun yapısının dışına taşıyarak  -narrasyon tekniği ile aynı çizgide- dramatik akışı parçalayan ve oyunun savlarını tartış­maya sunmaya dayanan tekniklerdir bunlar.

Ne yazık ki, “ikna etmenin estetiği” bu gibi teknik yenilikleri da­ğarcığının içine alalı çok olmuştur, çünkü “ikna etmenin estetiği” kendini yenilemek ve kendisine karşı çıkan alternatif biçemle arasın­daki farkı yok etmek için her türlü yeni biçeme sahip çıkar. Onu kullanır, özünden boşaltır ve kendi amacı doğrultusunda kullanır. Aynı şey Brecht’in geliştirdiği teknikler için de söz konusudur. Anlatıcı kullanma tekniği birçok yerde karşımıza çıkar. Dramatik sürekliliğin kesilmesi, illüzyonun kırılması en sıradan Amerikan TV dizilerinde ve Katta reklamlarda bile kullanılmaktadır. Tüm bu teknikler yalnızca formal düzeyde, özlerinden boşaltılmış bir biçimde kullanılır. Bu tek­nikleri Brechtyen diye adlandırmak düpedüz yanlıştır ama bir Brecht oyununda çok farklı, değişik teknikler arayanların işi de artık kolay değildir.

Bu gibi teknikleri bir Brecht oyunu için bile olsa hâlâ vazgeçil­mez olarak görmek bizce tartışılmaya değer bir noktadır. (Bir de iz­leyiciye “Brecht farkını” yaşatmak için, oyunun politik dozunu artı­ranlar vardır. Bizce bunun tartışılacak hiçbir yanı yoktur. Böylesi oyunlar için, Piscator’un izinden giden Brecht yorumları demek doğ­ru olur. Shakespeare’i ortaçağ dinsel tiyatro geleneği ile sahnelemek gibi bir şeydir bu.)

Bir Brecht oyunu için, bizce vazgeçilmez olan tek şey vardır, o da ikna etmenin değil «sorgulamanın estetiğini» kurmaya çalışmaktır. Bu yalnızca Brecht oyunları için de geçerli değildir, ele alınan her me­tili, izleyiciyi içinde yaşadığı dünyayı sorgulamaya, incelemeye yöneltecek biçimde yorumlanmalıdır. Çağımız, insanların çok kolay ik­na edilebildiği bir çağdır. Otuzlu yılların Almanya’sı ve İtalya’sında, uygarlığın beşiği Avrupa’nın ortasında, Da Vinci, Dante ve Goethe’nin torunlarının Hitler ve Mussolini’nin büyük liderler olduğuna nasıl ik­na edildiğini tarih açık seçik yazmaktadır.

Günümüzde gazetecilik dediğimiz olay farklı bir biçimde kulla­nılırsa, sözcük anlamıyla “gazetecilik”in çok ötesinde, şaşırtıcı ve dehşet verici bir ikna etme sanatına dönüşebilir. Aynı şey televizyon için daha büyük boyutlarda geçerlidir.

İlkçağda ve Ortaçağda, retoriğin (güzel konuşma ve dinleyicileri ikna etme sanatı) önemini tarih kitapları yazar. Yirminci yüzyılda ise politik retorik, sanatsal söylemin ikna etme becerisini kullanmış, onu geliştirmiş ve artık “politik retorik” olduğunu unutturmuştur, tıpkı bir filmin film, bir oyunun oyun olduğunu unuttuğumuz gibi kimi ülke­lerde de televizyon haberciliğinin “politik retorik” olduğu unutturul­makta, habercilik kisvesi altında ideolojik propaganda yapılmaktadır.

Bu nedenlerle günümüzde “sorgulamanın estetiğini” kurmaya çalışmak, sanatsal söylemi politik retoriğin izinden kurtarmak har sanat dalının gündeminde olması gereken temel bir sorun olarak karşımıza çıkar.

Bu temel sorunu gündemine alan ve sorgulamanın estetiğini kur­maya çalışan tek kişi Brecht olmadığı gibi, bu yolda izlenecek tek yöntem de Brecht’in yöntemi değildir. Brecht’in “sanatın eğlendirici ve öğretici olma zorunluluğu” ilkesi bugün artık geniş kapsamlı bir araştırma konusudur. Tiyatroda yepyeni yollar bulan Szajna, Grotowski gibi usta yönetmenlerin önünde ne eğlendirme ne de öğretme gibi hedefler vardır fakat buna karşın bu iki yönetmen Brecht’in yönte­mini izlemeyen başka usta tiyatrocular gibi sorgulamanın estetiğine yeni boyutlar eklemişlerdir. Bu ilkeyi kendilerine şiar edinenlerin, aynı ilkeyi tüm tiyatro hatta sanat yapıtları için vazgeçilmez olarak gör­meleri ve bunu bir “eleştiri yöntemi” haline getirmeye çalışmaları şüphesiz tuhaf bir uygulamadır, fakat çok şükür ülkemiz dışında pek yaygın değildir.

Brecht tiyatro tarihinde önemli bir mihenk tasıdır, sürekli uygulanacak statik bir reçete değildir. Bir Brecht metniyle karşı karşıya kalan yönetmen, öncelikle bir biçim araştırmasıyla karşı karşıyadır, kesinlikle “bilimsel esasları” olan bir reçetenin uygulanması ile değil…

Sözünü ettiğimiz bu biçim araştırması, tiyatroyu politik retoriğin tüm tuzaklarından ve genel yapısından kurtarmaya yönelik olmalıdır.