Koşun, Tiyatrocular Gelmiş!

Pinterest LinkedIn Tumblr +

ozgenturk[Cumhuriyet Gazetesi yazarı Işıl Özgentürk’ün, 4. Konak Belediyesi Mehmet Ulusoy Sokakta Tiyatro Festivali üzerine kaleme aldığı köşe yazısını paylaşıyoruz.]

Balıklıova’dan İzmir’e dönüyorum, hava güzel ve ben Balıklıova’da Türkiye’nin beş köy tiyatrosundan biri olan Balıklıova Köy Tiyatrosu’nun usta oyuncusu Akın Yılmaz’ın (aynı zamanda balıkçı) ve gene oyuncu Sibel Yılmaz’ın (o da restoran görevlisi) sunduğu deniz levreği ve tereyağında karideslerle öyle mest olmuş bir haldeyim ki, içimden arabanın penceresini açıp, “yaşasın hayat” diye bağırmak geçiyor. Yol sürüyor, artık kentin içindeyiz, dünyanın en güzel kızları, ayaklarında şortları yanımızdan uçarak geçiyorlar. Denizden esen rüzgâr saçlarını dağıtıyor, bir erkek arkadaşımın sözü geliyor aklıma: “Ah gençliğim neredesin?”

Ve ben, kendimi birden konuşurken yakalıyorum: “Türkiye’nin her yeri böyle rüzgârlı ve genç olabilirdi…” Çünkü bütün bu güzellik içinde aklıma, IŞİD militanlarının kapkara görüntüsü geliyor, onlar ve onların kopyası cihatçı grupların… Bir an bu güzel ülkenin yollarında uygun adım marşla yürüdüklerini ve kadınların tecavüzden kaçmak için çeyiz sandıklarına gizlendiklerini hayal ediyorum. Haykırarak kendime geliyorum, hava güzel ve hafif bir rüzgâr esiyor.

Hayır, bu güzel günün tadını bozacak hiçbir şeye izin vermemeliyim. İzmir’deyim, 4. Konak Belediyesi Mehmet Ulusoy Sokakta Tiyatro Festivali’ndeyim. Bir gün önce Konak Belediyesi’nin yeni başkanı Sema Pektaş’la, Kıbrıs Şehitleri Sokağı’nda, İzmir’de ve Türkiye’nin her yerinden sokak tiyatrosu yapan gruplarla, çalgıcılarla, cambazlarla, mimcilerle, dansçılarla el ele, dans ederek yürüdük. Kadın başkanları severim. Onların korumaları yoktur.

Yıllar önce Mehmet Ulusoy Sokakta Tiyatro Festivali’nin ilki için gene İzmir’deydim. Festival üç yıl sürdü sonra birden ara verildi. Neyse şimdilerde yeniden canlandı. Meğer ülkede ne çok sokak tiyatrosu varmış. İlk sokak tiyatrocularından biri olduğum için bu beni heyecanlandırıyor. Festivale katılan tiyatroları tek tek sayarsam, sayfam dolar, onların adlarını, kentlerini, oyunlarını internete girerek bulabilirsiniz. Gezi’den sonra sayıları hızla artmış. Elbette artar, çünkü Gezi, uzun zamandır kendi içine dönük sanatımıza yepyeni bir hatırlatma yaptı: Sokak ne diyor?Bence bu hem sanatçılar için hem de kitleler için sanatın yeniden sorgulanmasına neden oldu. Sorgulama her zaman iyidir, hele de sanatta…

Ben bir hafta önce Soma’daydım, geride kalan kadınlar ve çocuklarla konuşmuş, onların çaresizliklerini sizlerle paylaşmıştım. Sokak festivalinin ilk gününde de, karşıma Soma çıktı. Bir sanatçı İlker Kılınçer, kuklacı, mim sanatçısı iflah olmaz bir aktivist!

Elinde kuklaları, nerede bir HES faciası duysa ya da nerede bir termik santral girişimi olsa, İlker orada. Bazen sessiz tiyatro yaparak, bazen kuklaların dilinden konuşarak, bölge insanlarıyla birlikte o uyduruk, hiçbir işe yaramayan ama derelerimizi kurutan HES’leri anlatıyor. Termiklerin hayatımızı nasıl karartacağını somut örneklerle gösteriyor.

Festivalin ilk günü elinde bir madenci kuklası, madenci kuklasının oturabileceği küçücük bir tabure sokağa çıktı. Ve madenci şöyle konuşmaya başladı: “Sizler adına utanıyorum. Beni otobüste görseniz ter kokuyor diye başınızı çevirirsiniz, çocuklarımız ayaklarında marka spor ayakkabılar olmadığı için aşağılanır, biz şimdi mi aklınıza geldik? Yüzlerce ölü verdikten sonra mı”

Seyirci donup kaldı. Ve birden madenci kuklası bu kez de kendisini suçlamaya başladı. Örgütsüzlüğü, bankaların nasıl kölesi olduklarını anlattı ve şu çağrıyı yaptı: Sizin de bizlerden farkınız yok. Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiç birimiz

İzmir’de tam dört gün boyunca, Gültepe’de, Gürçeşme’de, Yeşiltepe’de, Agora Park’ta tiyatro, panel ve çocuklar vardı. Neden çocuklar? Hep böyledir, sokak tiyatrolarının ilk seyircisi çocuklardır, gelip ön tarafa kurulurlar. İzmir sokaklarında da öyleydi ama şaşırtıcı bir şey, bacaksızların hemen hepsinde bir cep telefonu vardı ve oyunları büyük bir ciddiyetle kayda alıyorlardı. Yani hemen hepsi sinemacı olup çıkmıştı. Sokak sineması da bu olsa gerek.

Keyfimi bozmadım, oyunlara gittim, panellere katıldım. Ve kendime şöyle dedim: Bu ülkede cihat bataklığını kurutacak bir rüzgâr var. Çok eskilerden gelen bir rüzgâr.  

Cumhuriyet

Paylaş.

Yorumlar kapatıldı.