Türkiye’de Oyunculuğun Politik Ekonomisi IV

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Sacit Hadi Akdede

Giriş

Oyunculuğun politik ekonomisi başlığı altında yazdığımız bu yazıların genel izleği, sadece sahne sanatları veya tiyatro alanının değil sinema, TV/dizi alanının, bu alanlardaki üretimin temel ögesi, “olmazsa olmazı” olan oyuncuların ya da oyunculuk alanının iktisat bilimi ile incelenebilecek boyutunun araştırılmasıdır. Bu konu kültür ve sanat politikalarının oluşturulmasında politika yapıcılara ya da karar alıcılara yardımcı olması bakımından ayrıntılı incelenmesinde yarar olan bir konudur.  Oyunculuk alanı, üniversitelerde kontenjanları hep dolan, hatta yüksek fiyatlarla kaydolunan özel oyunculuk kurslarının da yoğun talep gördüğü bir alandır. Bunun yanında bu alan bir sanat alanı olduğu için, “alaylı” olmanın da mümkün olduğu bir alandır. Alaylı mühendis, doktor, avukat, öğretmen vb. meslekler artık söz konusu değilken, “alaylı” oyuncu veya sanatçı olmak yadırganan, yasaklanan bir durum değildir. Gerçekten de işin doğası gereği sanatçı olmak için ille de herhangi bir şekilde tasdik olunan devlet okulu ya da özel okul eğitimi almaya gerek yoktur.  Böyle olmasına karşın, biraz önce de vurgulandığı gibi üniversitelerde kontenjanları hep doludur; ayrıca özel oyunculuk okulları ve kurslarının talebi de yüksektir. Zaman ve malî açıdan yüksek maliyete katlanan oyunculuk okulu ya da kursu öğrencileri acaba hangi beklentilerle bu alana giriş yapmaktadırlar.  Birçok mühendis, doktor adayı ileride yüksek gelir beklentisi ile ilgili meslekleri seçerken, acaba oyuncuların beklentisi de ileride yüksek gelir elde etmek midir? Bu soruyu yanıtlamak için oyunculuk kursu ya da okulu öğrencileri ile ilgili detaylı analiz yapmak gerekmektedir. Bunun yanında bu çalışmada kullandığımız anket verilerine göre oyuncuların (adayların değil artık zaten oyunculuk yapan oyuncuların) büyük bir kısmı çok yüksek eğitimli (çok büyük bir yüzdesi lisans ve lisansüstü eğitim almış insanlar) olmasına karşın özellikle tiyatro oyunculuğu yapanları çok yüksek gelir elde etmemektedirler. O zaman şu soru sorulabilir, kazanılacak gelirin çok belirsiz olduğu bir alanda insanlar neden oyuncu olmak isterler (Bu soru genel olarak herhangi bir alanda sanatçı olmak için de sorulabilir)? Bu soru ekseninde de çok belirginleştiği gibi oyunculuk alanı iktisat bilimi aracılığı ile çeşitli başlıklar altında incelebilir. Bu incelemeler, vurgulandığı gibi çeşitli politika önerilerine ya da bu konularda herhangi bir seviyede ve kurumda karar alıcı konumda olanlara bilgi sağlama, onların kararlarında yardımcı olacak verileri oluşturma, kısaca bu konularda kılavuzluk yapmak amacıyla gerçekleştirilmektedir.

Eğer günü 3×8 saat olarak 3 eşit parçaya bölsek, temsili bir insan için 8 saat çalışmaya, 8 saat uyumaya ve 8 saat da (Bu sıralama kesinlikle bir önem sırasına işaret etmemektedir) kendini bulma, hobilerine zaman ayırma, hayat hakkında düşünme, dinlenme, eğlence, vb. faaliyetine ayrılsa, bu son kategorideki sekiz saat içinde acaba insanların çoğu ne yapmaktadır? Hatta acaba teknolojik ilerlemelerin verimliliği arttıracağı, daha az çalışarak daha çok boş zaman elde edileceği öngörülürse (gerçi bu öngörüyü test etmek lazım), insanlar çalışmaya daha az süre ayıracak ve dolayısıyla düşünme, dinlenme ve eğlenceye daha fazla zaman kalacaktır. İnsan hayat hakkında düşünmeyi çalışırken de yapabilir diye itiraz edilebilir ama bazı işler insana çalışırken düşünme fırsatı vermeyebilir.   Çok kaba bir gözlem insanların çoğunun dinlenme için harcanan sekiz saatin büyük bir bölümünü TV ve dijital platformlardaki yapımları izleyerek geçirdiğini ortaya koymaktadır. Bu konuda daha önce yapılmış bazı anketler vardır. Meraklı okur onları bulmakta zorluk çekmeyecektir. Burada vurgulamak istediğimiz nokta insanların çoğunun boş zaman olarak adlandırılan zamanda TV (ya da dijital platformda herhangi bir prodüksiyon) izlediği ve TV’de de büyük bir olasılıkla bir veya birden fazla dizi izlediğidir. Hemen hemen herkesin takip ettiği bir dizi vardır. “Bu akşam benim dizim var, o saatte gelemem ya da dışarı çıkamam” gibi cümleler kişiler arası günlük sohbetlerde sık tekrarlanır.  Kısaca, hemen hemen herkes dizi izlemektedir; insanların dizilerde gördüğü oyuncular onların kahramanları ve sosyal medyada takip ettiği kişiler olmaktadır. Bu durumun farkında olan reklam firmaları da herhangi bir ürünün pazarlanması için çekilen reklam filmlerinde şöhret olmuş oyuncuları da kullanmaktadır. Oyuncuların çoğu da TV ve dizilerde görülmek isteyebilir; dolayısıyla yukarıda sorduğumuz birçok oyunculuk kursu ya da okulu öğrencisinin neden o alanı seçtikleri sorusunun yanıtı da bir gün bir dizide oynayıp, ünlü olup, yüksek gelir yoluna girebilme beklentisidir. Bu beklentide olmak insanı daha çok çalışmaya sevk edebileceği için iyidir. Bununla birlikte maalesef kapitalizm herkese bu şansı tanımamaktadır. Bu yazı dizisinde de ayrıntılarını bir önceki yazıda ayrıntılı olarak açıkladığımız bir oyuncu anketi sonucunda elde ettiğimiz verilere dayanarak, oyuncu kararları ya da davranışları hakkında daha yakından bilgi edinmiş olacağız.

Daha önceki yazılarımızda vurguladığımız gibi kapitalizmin vitrini eğlence alanının da dahil olduğu kültür-sanat, medya ve spor sektörüdür. Kapitalizm bütün cazibesini eğlence alanıyla yaratır; kirli ve terli fabrika ya da tarlalar ya da çeşitli sömürü ve mobbinge maruz kalınan şehirlerdeki modern ofis işleriyle değil.  Kapitalizm TV/medya/basın aracıyla, insanların 3×8’deki o boş zaman diye tanımlanan alanına nüfuz ederek (Çalışma alanı zaten kendi kontrolündedir) kendine bağımlı insanlar yaratır. Bu insanların “zayıf” yönlerini reklamlar aracılığıyla “oluşturarak” o zayıf yanlarını yavaş yavaş daha da zayıflatmak için uğraşır; o zayıf yanları ince ince işler. Bu işleme işinde popüler sanatçılar, şarkıcılar, oyuncular, medya fenomenleri, medya profesyonelleri, sporcular (özellikle futbolcular) veya onların sesleri kullanılır. Medya bazen muhaliflerin de sesini duyuracak gibi olur. Ancak bu muhaliflerin ancak gazını alacak seviyede olur. Tehlike gerçekten belirirse, medya susturulur. Bu yargılar elbette ki bu satırların yazarının medya sektörünü ve kapitalizmi algılayış biçimidir. Başka bir araştırmacı da medya sektörünü bittabi başka türlü algılayabilir. Medya sektörünün yöneticileri, çalışanları, yazar çizer ekibi, TV/dizi/sinemada herhangi bir seviyede görev alan ekip iyi eğitilmiş, çoğunlukla kültürel olarak liberal, belki çoğunluğu da “sol” siyasi düşünceye yakın insanlardır (Henningham, 1995). Kapitalist sistem medya profesyonellerini paradoksal bir kıskaca sokar. “Solcuya” bir anlamda kapitalizm propagandası yaptırır. Şimdi Yapay Zekâ belki başka propaganda yaptıracak aracılar bulabilir ama en azından çok uzun zamandan beri durum böyledir.  Bazı sanatçılar, oyuncular, sporcular, medya profesyonelleri bu sistemde bazı insanların çok yüksek kârlar elde etmesine aracılık edip, kendileri de çok yüksek gelir ve rant elde ederken, ünlü olamayan (çok fazla insan tarafından tanınmayan) oyuncular, sanatçılar da neredeyse yoksulluk sınırında yaşamakta, uzun süreler işsiz kalmaktadır.  Bu bakımdan oyunculuğun politik ekonomisi oyuncuları da hatta onları birince derecede ilgilendirmektedir.

Bir önceki yazıda başladığımız, oyuncuların istihdam şekilleri, kazanç veya gelirleri, kendi aralarındaki gelir dağılımı gibi konuların incelenmesine bu yazıda da devam edilecektir; burada analize tabi tutulan veriler yukarıda da vurgulandığı gibi oyunculara uygulanan, bir önceki yazıda ayrıntılı anlattığımız bir anketten gelmektedir, Akdede (2025). Oyunculara çeşitli konularda açık uçlu ve çoktan seçmeli bazı sorular sorulmuş ve 176 oyuncu bu anketteki birçok soruyu yanıtlamıştır.  Burada vurgulamamız gereken en önemli konu anketi dolduran oyuncuların çoğunlukla tiyatro oyuncusu olmaları, çok önemli bir oranının (yüzde 26.14) halihazırda işsiz olmaları; kendini sinema/TV/dizi oyuncusu olarak gören oyuncuların bu anketi doldurmamaları diğer bir deyişle o gruptaki oyunculardan geri dönüşün çok düşük olmasıdır (yüzde 9.66). Devlet ya da şehir tiyatrosu gibi ödenekli tiyatrolarda oyuncu olanlardan da çok düşük oranda bir geri dönüş olmuştur. Ankete katılan ödenekli tiyatro oyuncusu sayısı toplam katılımcıların içinde yüzde 6.82’dir. Eğer bu oran Türkiye’deki ödenekli tiyatro oyuncularının toplam oyuncular içindeki oranına benzer bir oransa o zaman çok da sorun yok demektir. Bununla birlikte şu gözlemde bulunmakta yarar vardır: Türkiye’de TV /dizi oyuncu sayısı muhtemelen tiyatro oyuncu sayısından fazladır. Buna karşın ankete katılan oyuncuların içinde TV/dizi/sinema oyuncularının oranının düşük olması ünlü ve yüksek gelirli olanların anket doldurmaya zamanlarının olmaması, anketleri önemli görmemeleri ya da anketin kendilerine ulaşmaması nedenlerinden kaynaklanabilir. Bununla birlikte anket Oyuncular Sendikası dahil birçok oyuncu platformunda, cast ajanslarında dağıtılmış, uygulamaya konmuştur.  Şimdi bu konuları biraz daha ayrıntılı incelemeye geçebiliriz.

 İstihdama ilişkin

Oyuncuların istihdam durumları hakkında bir önceki yazıda yazdıklarımıza ek olarak vurgulanması gereken birkaç noktayı daha gözden geçirerek devam edelim.

Oyunculara sorulan “Oyunculuk piyasasında dizilere başrol ya da ikincil ya da yan rollere oyuncu seçimi nasıl gerçekleşiyor?” sorusuna verilen yanıtlar aşağıda gösterilmektedir. Bu soruya sadece TV/dizi/sinemada oyunculuk yapan oyuncular değil, ankete yanıt veren işsiz oyuncular da dahil neredeyse bütün oyuncular (173 oyuncu) yanıt vermiştir.  Bu soru medya sektöründeki oyuncu istihdamına ilişkin bir soru olduğu için, verilen yanıtlar TV/dizi sektöründe oyuncu istihdamını anlamamıza yardımcı olacak bir sorudur. Oyuncular açısından bir dizide ikincil rollerde olsa bile görünmek çok önemli olabilir çünkü ünlü olmanın yolu açılıyor demektir. Tiyatro sahnesinde tipik bir oyuncu sezon boyunca 30 temsilde sahneye çıksa salon 500 kişilik olsa ve ekip her seferinde tamamen dolu salona oynasa en fazla 15000 seyirci karşısında olacak demektir. Dizide ise ölçek çok daha büyüktür. Bu gerekçeyle dizilere oyuncu seçimi çok önemli bir konu olmaktadır. Bu durumda oyuncu ile hangi oyuncunun seçileceğine karar veren arasında asimetrik bir güç ilişkisi vardır. Karar veren daha kuvvetlidir. Bak ben senin ünlü olmana yardımcı oluyorum, sen de başlangıçta bu şartları kabul etmen gerekir gibi “üstü örtülü” sözleşmeler yapılabilir. Üstü örtülü sözleşmeler ne yazılı ne de sözlü sözleşmelerdir; sadece yazılı olmayan kurallar ya da anlaşmalar gibi düşünülebilir. Oyuncu ünlü olduktan sonra bu güç ilişkisi değişebilir.  Bu oyuncu seçim aşaması sanat alanında çok objektif bir şekilde yapılamayacağına göre bir de oyuncular ünlü olana kadar birbirinin yakın ikamesi ise, oyuncu seçimi tamamen subjektif kriterlere göre yapılacak demektir. Bu soruya verilen yanıtlar yukarıda sıralanan gerekçeler nedeniyle önemlidir.  Bu soruya verilen yanıtlar aşağıdaki grafik yardımıyla daha anlaşılır ya da sınıflanabilir olacaktır.

Grafik 1 Oyuncu seçimi nasıl gerçekleşiyor

“Oyunculuk alanında tekel ya da oligopol (piyasada başat olan birkaç cast ajansı firma, vb.) firmalar aracılığı” seçeneğini işaretleyen oyuncuların oranı yüzde 44.5’dir. Bu oldukça yüksek bir orandır. Bu oyuncular piyasada tekel ya da önemli birkaç aracı firmanın (cast ajanları gibi) oyuncu seçimini gerçekleştirdiğini düşünmektedir. Ayrıca “yapımcılarla ve yönetmenlerle kurulan kişisel bağlantılar aracılığı ile” diyenlerin oranı yüzde 20.2’dir. “Cast ajanları veya cast ajansları ile bağlantılı menajerler aracılığı ile” diyenlerin oranı ise yüzde 14.5’dir. Bu üç kategorinin toplamı yüzde 79.2 yapmaktadır; neredeyse yüzde 80 gibi büyük bir oranda oyuncu kitlesi dizilerde rol almak için aslında cast ajansları, menajerler, yapımcılar ve yönetmenler ile yakın bağlantılar kurmak gerektiğini vurgulamaktadır.  “Daha çok seçmeler (audition) aracılığı ile” oyuncu seçmeleri olduğunu düşünenler sadece yüzde 8.7’dir. Bu seçmeler yoluyla (audition) oyuncu seçimi objektifliğe en yakın olanıdır. Bunun yanında oyuncuların sadece yüzde 8.7’si oyuncu seçiminin, metni önceden çalışıp gelip seçmelere katılmak demek olan audition yöntemiyle olduğunu belirtiyor.  Bu ortamda oyuncu seçimi elbette kişisel bağlantılar aracılığı ile olacaktır; oyuncu bulma firmaları ile bağlantılar kurmak gerekecektir.  Durum böyle olunca oyuncular doğal olarak bu firmalara, etkili kişilere ulaşmanın yolları arayacak, onlarla bağlantı kurmaya çalışacaktır. Bu birkaç açıdan maliyetli bir iş olabilir. Bağlantı kurmak ailevi, cinsi, siyasi, ticari, dini, vb. ilişkilerin çoğunu kapsayabilir. Bu maliyetleri karşılayamayan oyuncular muhtemelen dizi sektöründe oyuncu olma havuzundan düşecektir.  Bu durum ancak oyuncuların kendi arasında iyi örgütlenmesi sonucu önlenebilecek bir durumdur. Ancak her koşulda ünlü oyuncular hep audition katılmadan iş bulacaklardır. Daha doğrusu iş onları bulacaktır. Örgütlenme ancak ünlü olmayan oyuncular arasında gerçekleşecek ve başroller üzerinden değil, ikincil ve diğer roller üzerinden gidecektir. Eğer bir oyuncu dizi sektöründeki maliyetli olan bağlantı kurma ve sürdürmeyi “başaramıyorsa”, tiyatro sahnesinde mevcut önemli gruplardan birinde oyuncu olmanın yollarını arayacak ya da kendi tiyatro grubunu kurup, devlet desteği, sahne tahsisi konusunda yardım, vb. konularda merkezi ya da yerel yönetim desteğine başvuracaktır. Bu durumda da aşağıdaki soruyu incelemek çok faydalı olacaktır.

Oyunculara sorulan: Sizce devlet/belediye doğrudan tiyatro hizmeti mi üretmeli (DT ve ŞT gibi) yoksa tiyatronun altyapısını hazırlayıp (salon, prova mekânı, dekor depolama alanı, tanıtım ve reklam desteği, vb.) özel/bağımsız tiyatroları sübvanse mi etmeli? Lütfen tek seçenek işaretleyiniz. 

Bu soruya anket formunda sadece üç seçenek verilmiştir; oyunculardan tek seçenek işaretlemeleri istenmiştir. (Üç seçenek: devletin kendisi tiyatro hizmeti üretmelidir; altyapıyı hazırlayıp destek vermelidir, diğer)

Anketi yanıtlayan oyuncuların yüzde 78’i devletin doğrudan tiyatro hizmeti üretmesi yerine tiyatronun altyapısını hazırlayıp, özel/bağımsız tiyatroları desteklemesi yönünde görüş bildirmiştir. Devletin doğrudan tiyatro hizmeti üretmesi yönünde görüş bildiren oyuncular ise yüzde 15 civarındadır. Bu soruya ankete katılan oyuncuların hepsi bir görüş bildirmiştir. Diğer bir deyişle bu sorunun yanıtlanma oranı yüzde yüzdür. Ankete katılan oyuncuların çok düşük bir yüzdesi devlet/şehir tiyatrosu sanatçısıdır; çoğu ise bağımsız tiyatro oyuncusudur. Ayrıca anketin yapıldığı dönemde işsiz olduğunu bildiren oyuncu sayısı da 46’dır.   Oyuncuların mevcut istihdam durumu ve devletin tiyatroyu nasıl desteklemesi gerektiğine ilişkin görüşleri aşağıdaki tabloda özetlenmiştir.

Tablo 1. Oyuncuların Mevcut İstihdam Durumu ve Devletin Tiyatroyu Destekleme Biçimi (2025)

İstihdam durumu Sayı Yüzde Devlet tiyatroyu nasıl desteklesin? Kendisi üreterek mi? Yoksa altyapıyı hazırlayıp destek vererek mi

 

İşsiz 46 26.14
Özel tiyatro oyuncu 75 42.61 Kategoriler* Sayı Yüzde
Özel tiyatro oyuncu ve özel tiyatro sahibi 26 14.77 0 27 15.34
Bir yapımda (TV/dizi/film) oynuyor 17  9.66 1 11  6.25
Kadrolu DT/ŞT oyuncusu 12  6.82 2 138 78.41
Toplam 176 100.00 Toplam 176 100.00

Kategoriler* 0: Devlet kendisi üretsin; 2: Devlet doğrudan tiyatro üretmesin, altyapıyı hazırlayıp destek versin; 1: Bir ara model bulunabilir, ikisi de uygulanabilir.

Oyuncuların neredeyse yüzde yetmişi (68.75) işsiz veya özel tiyatrolarda oyunculuk yapanlardan oluşuyor. Bu oranın üzerine kendi özel tiyatrolarında oyunculuk yapanlar da eklenince (yüzde 14.77) oran  yüzde 83.52 olmaktadır. Diğer bir ifadeyle ankete katılan oyuncuların çok büyük bir yüzdesi ya işsiz ya da özel tiyatrolarda oyunculuk yapan ya da özel tiyatro sahibi olan oyunculardan oluşmaktadır. Böyle bir istihdam dağılımı ile aşağıdaki grafik (Aşağıdaki Grafik 2 yukarıdaki Tablo1’in ikinci yarısıdır) aynı anda gözlenmektedir. Burada doğrudan bir nedensellikten bahsedilmemektedir. Diğer bir deyişle devletin tiyatro sanatını nasıl desteklemesi gerektiğine ilişkin oyuncu görüşleri oyuncuların istihdam biçimlerine bağlıdır gibi yargıda henüz bulunamıyoruz çünkü böyle bir yargıyı test edecek analiz henüz yapılmadı. Bununla birlikte, şöyle bir gözlem yapmak çok anlamsız olmayacaktır: İşsiz veya özel/bağımsız tiyatro oyuncularının büyük bir kısmı devletin kendisinin tiyatro hizmeti üretmeyip, tiyatro hizmeti üretimi için gerekli altyapıyı hazırlayıp, bağımsız tiyatrolara destek vermesini dile getirmektedir. Böyle bir ilişkinin varlığının istatistiksel olarak test edilmesi de mümkündür.  Gerçekten de buraya sonuçlarını almadığımız istatistiksel analizlerde (regresyon analizi) böyle bir örüntünün varlığı tespit edilmiştir.

Grafik 2.  Devletin tiyatroyu destekleme biçimine ilişkin oyuncu görüşleri

Bu testi istatistiksel analiz araçlarından biri olan sıralanmış probit yöntemiyle yapmak mümkündür. Biz de öyle yaptık. Bu analizin ayrıntılarını burada vermek, bu makalenin kapsamını düşününce çok anlamlı olmayacaktır. Analiz sonucundan aşağıdaki çıkarımları yapabilecek durumdayız.

Ödenekli tiyatro oyuncuları tiyatro hizmetini devletin kendisinin üretmesini tercih ediyorlar.  Bu bulgu ödenekli tiyatro oyuncuları açısından çok mantıklıdır çünkü hem ödenekli tiyatro oyuncusu olup hem de devletin kendisi tiyatro hizmeti üretmesin demek çok da anlamlı olmayacaktı.

Gene aynı minvalde, devlet memuru sanatçı kavramını, düşüncesini felsefi ve sanatsal olarak destekleyen oyuncular, devletin tiyatro hizmetini doğrudan üretmesini tercih etmişlerdir.

Politika önerisi bakımından en ilginç bulgu da kendini tiyatro oyuncusu olarak görüp ama para kazanabilmek için dizilerde oyunculuk yapmak durumunda hissedenler devletin tiyatro hizmetini doğrudan üretmesini değil, altyapıyı hazırlayarak özel tiyatrolar destek vermesini tercih etmektedirler.

Bu bölüme sonuç

Bu makalede oyunculuğun politik ekonomisini gene istihdam koşulları çerçevesinden incelemiş olduk. Dizilerde rol alabilmenin koşullarını inceledik. Dizi piyasasında oyunculuk havuzundan düşenlerin tiyatroda karşılaşabileceği zorluklar hakkında da bazı görüşleri dikkatlere sunmaya çalıştık. Oyuncuların istihdam şekillerinin, onların devletin tiyatro hizmeti üretimini nasıl desteklemesi gerektiğine ilişkin görüşlerini etkilediğini görmüş olduk. Bir sonraki yazıda gene istihdam şekilleriyle gelir ya da kazanç durumları hakkında elimizdeki anket verilerinden yola çıkarak bazı çıkarımlar yapacağız.

Kaynakça

Akdede, S.H. (2025) Türkiye’de Oyunculuğun Politik Ekonomisi III, İktisat ve Toplum Dergisi, Sayı 174, 70-75.

Henningham, J. (1995) Political journalists’ political and professional values, Australian Journal of Political Science, 30:2, 321-334,

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Sacit Hadi Akdede

Yanıtla