Metin Göksel
Boğaziçi Üniversitesi Oyuncuları’nın (BÜO) 2024-25 sezonunda sahneye koyduğu Pera’da Bir Akşam Vakti, 19. yüzyıl İstanbul’unda, çokkültürlü bir toplumun gündelik yaşamını ve sınıfsal çelişkilerini hicivli bir anlatımla sahneye taşıyan bir uyarlama. Hagop Baronyan ve Yervant Odyan’ın metinlerinden yola çıkarak oluşturulan oyun, tek bir akşama odaklanıyor: Pera’daki bir meyhanede karşılaşan farklı sınıf ve kültürel kimliklerden karakterlerin gündelik hesaplaşmaları, küçük sürtüşmeleri ve eğlenceli karşılaşmaları paylaşılan hikayelerle canlanıyor. Ve bunlardan yola çıkarak geç dönem Osmanlı İstanbul’undan toplumsal bir panorama karşımıza çıkıyor. Bu panoramada yer bulan devletin “sansür”ü, toplumsal kontrol hedefli kısıtlamaları bugünün izleyicisi ile bağ kurmayı sağlayan unsurlar olarak dikkat çekiyor.
Sahne Üzerinde ‘Ensemble’ Anlayışı
Oyunun en dikkat çeken yönlerinden biri, sahne üzerinde kurulan kolektif oyun disiplini. Oyunda sahne üzerinde 29 oyuncu yer alırken bunların 16’sı ilk kez sahne deneyimi yaşıyor. Ve ilk kez sahneye çıkan oyuncuların birbirlerini gerçekten dinlediği, seyirciye yönelik bireysel etki yaratma çabasından uzak durdukları, bunun yerine sahnedeki ortak akışa odaklandıkları bir oyun izliyoruz. Bu, özellikle genç oyuncular için hem zorlayıcı hem de geliştirici bir tercih. Oyuncuların rollerini sömürmeden, üslup oyunlarına sığınmadan, karakterleri ölçülü bir anlayışla canlandırmaları; oyunun genel çizgisiyle tutarlı, dengeli bir atmosfer oluşturuyor. Bu anlamda Pera’da Bir Akşam Vakti, genç tiyatrocular için sahne üstünde “birlikte var olma” ve ‘ensemble’ oyunculuğu pratiğinin sahici bir örneği.
Metinle Bellek Arasında
Metnin dayandığı Baronyan ve Odyan gibi Osmanlı Ermeni edebiyatının önemli hiciv yazarları, yalnızca bireysel zaafları ya da gündelik yaşamın absürtlüklerini değil, aynı zamanda dönemin sosyal yapısını da derinlemesine ve eleştirel bir mizahla sorguluyor. Oyunun bu tarihsel belleği bugüne taşıma çabası, hem sahne estetiğinde hem de çokdilli anlatımı ve müzikal tercihleriyle kendini gösteriyor. Bu unsurlar, ilk bakışta bu toprakların çokkültürlü geçmişine bir saygı duruşu olarak okunabilir. Ancak bu “saygı” tek başına yeterli mi; geçmişe yönelik nostaljik bir bakış, bugünün toplumsal ve siyasal sorunlarını anlamak ve tartışmak için yeterli zemini sunuyor mu?
Bugün bazı çevrelerin övgüyle andığı Osmanlı’nın millet sistemi, çoğu zaman bir arada yaşamanın uyumlu bir modeli olarak sunulsa da, modern eşit yurttaşlık anlayışıyla karşılaştırıldığında ciddi sınırlara sahipti. Her dini topluluğun kendi önderlik yapısı ve hukuku içinde tanımlandığı bu sistem, farklı grupların birbirinden yalıtılmış, dikey bir hiyerarşi içinde var olduğu bir düzen yaratıyordu. Bu yapı, kültürel çeşitliliği korumaktan çok, onu merkezî otorite denetiminde ayrı dünyalarla sınırlıyordu. Dolayısıyla sahnede karşımıza çıkan bu çokdillilik ve kimlik çoğulluğu, sadece geçmişin çokkültürlülüğünü takdir etmek değil, aynı zamanda bu çokkültürlü yapının hangi siyasal ve toplumsal çerçevede işlediğini, ne tür ayrımcılıklara ve eşitsizliklere sahne olduğunu da sorgulamamızı sağlayabilir miydi? Böylece oyun, geçmişin idealize edilmiş imgeleriyle yetinmeyip, o geçmişin bugüne kalan çatlaklarını görünür kılabilir mi?
Yeniden Yorumlamak mı, Yeniden Yaratmak mı?
BÜO bugün geçmiş tarihinden ilhamla, kolektif bir anlayışla sanat üretimi için gayret gösterirken, Üniversite tiyatroları arasında temel oyunculuk eğitimine ve sanat etiğine vurgu yapan az sayıda topluluktan biri. Her yıl daha önce sahneye çıkmamış çok sayıda yeni öğrenciyi oyunculukla tanıştırırken, birlikte üretmenin ortamını da sağlamaya devam ediyor. BÜO’nun geçmişinde özgün metin üretiminin, politik ve estetik müdahalenin güçlü örnekleri bulunuyor. Bir süredir BÜO’nun geçmiş repertuvarlarından metinler sahneye taşınırken, bu oyunlar zaman zaman dönemin gerçekliği ile mesafe oluşuyor. İlk kez 2015 yılında yazılarak, sahnelenmiş Pera’da Bir Akşam Vakti, bugün özenli bir kolektif çalışma ve tarihsel bilinçle sahneye taşınmış olsa da, bu eğilimin sınırlarını da görünür kılıyor.
Artık belki de BÜO, sadece iyi sahnelemek değil; sahneyi yeniden düşünmek, yazmak, bugünü anlamak ve bugünden konuşmak gibi bir sorumluluğu da yeniden hatırlamalı. Kadronun dramaturjik katkısını önceleyen, birlikte düşünmeye ve yazmaya açık süreçler yeniden canlandırılmalı. Seyirciyle güçlü bağlar kurabilecek yeni metinlere –hatta yine kendi yazdığı, bugünün meseleleriyle yüzleşen metinlere– dönülmesi, BÜO’nun tiyatro yapma pratiğine yalnızca estetik değil, tarihsel ve politik bir derinlik de kazandıracaktır.
Sahnelemeye Dair Son Söz
Bir eğitim prodüksiyonu olarak Pera’da Bir Akşam Vakti, hem metinsel kaynaklarıyla hem de oyunculuk yaklaşımıyla sağlam bir tiyatro eğitimi alanı açıyor. Sahne üzerindeki uyum, dinleme ve disiplinli oyun tarzı; genç oyuncuların hem bireysel hem kolektif anlamda sahnede “var olma” çabasını görünür kılıyor. Bu haliyle oyun, teatral yetkinliğiyle öne çıkan bir sahnelemeye dönüşüyor.
Ancak tiyatro yalnızca geçmişi hatırlamak değil, aynı zamanda bugünü anlamak ve geleceği hayal etmek değil mi? Bu oyun, belki de en çok bu soruyu sorduruyor: BÜO’nun bir sonraki sahnesi sadece iyi sahnelenmiş bir metin değil, bugünü yazan ve bugünü dönüştüren bir sahne olabilir mi?