Zehra İpşiroğlu
Sahnede iç içe geçmiş ışıklı hortumlar… Oyun başladığında hareket etmeye başlıyorlar. Yavaş yavaş canlanıyorlar, küçülüyorlar, büyüyorlar, biçim ve renk değiştiriyorlar. Filler ülkesinde hayat başlıyor. Bir de Ulukepez kuşu var, filler ülkesine uzaklardan yeni haberler getiren. Karıncalar ülkesini anlatıyor Ulukepez kuşu, onların azmini, çalışkanlığını, yapıcılığını, nasıl ovalarda, tarlalarda, ormanlarda yerleşim alanları kurduklarını, karınlarını doyurduklarını dahası ambarlarının nasıl yiyeceklerle dolup taştığını anlatıyor. Öyle bir anlatıyor ki karıncalar diyarı tam bir cennet. Karıncalardan haberi olmayan filler bu işe şaşırıp kalıyorlar.
Yıkım
Filler Sultanı şu karıncalar dünyasını kolaçan etmeye karar veriyor. Barışçıl filler ülkesinde en büyük ve önemli yaratıklar fillerdir, başka büyük yok, filler o kadar üstün ve özel varlıklardır ki bütün dünyayı elde edeceklerdir. Galeyana gelen filler karıncalar diyarını basıyor. Ondan sonrası tam bir yıkım. Filler karıncalar dünyasına ayak bastıkları anda dehşet ve ölüm saçmaya başlıyorlar. Bu çok kolay, çünkü karıncalar öyle küçük ki onları görmüyorlar bile. Bir filin ayağının altında binlerce karınca ezilip gidiyor; evleri, şehirleri, yaşadıkları doğal güzellikler bir anda talan oluyor. Sahnede bağırışmalar, çığlıklar ama karıncaların sesi öyle ince ki filler onları duymuyor bile. Oradan oraya savrulan karıncaların çaresizliğinin habercisi yine hem karıncaların hem de fillerin dillerini bilen Ulukepez kuşu.

Filler ve Karıncalar oyunundan bir kare. Fotoğraf: Gençer Yurttaş
Sahne büyüsü
Sahnede çeşitli renk, gölge ve ışık oyunlarıyla, ses ve müzik tasarımıyla, bütünlüğü simgeleyen pantomim ve beden diliyle öylesine renkli, öylesine büyüleyici bir dünya yaratılıyor ki izleyici bir anda kendini bu masalın içinde buluyor. Özellikle koronun işlevi, fillerin ve karıncaların tek bir ağızdan konuşmaları ve hareket etmeleri, karıncaların hamaratlığının kıpır kıpır oynayan eller ve parmaklarla gösterilmesi çok etkileyici. Yıkıcı ve yapıcı güçlerin sesi kulaklarımızda çınlıyor.
Her karınca bir fildir
Filler bu yıkımdan zar zor kurtulmuş olan karıncaları köle yapıyor. Karıncalar hamaratlıklarıyla Filler Sultanı’na bir sırça köşk yapacaklar. Bir tek Kırmızı Topal Karınca var fillere kafa tutan. Onların acımasızlığının hesabını soran. Ama filler yaşananları ters yüz ederek asıl karıncaların onlara saldırdığını, fillerin de kendilerini savunduklarını iddia ediyorlar. Kırmızı Topal Karınca apar topar kaçıyor ama bir gün geri döndüğünde her şey değişecektir. Köle karıncalar aç biilaç çalışırken karınca olduklarını unutuyorlar. Minik hortumlar veriliyor onlara, böylece kendilerini fil olarak görüyorlar çünkü filler diyarında herkes fildir. Karıncaları eğitmek için fil okulları açılıyor, bu okullarda fil dili öğretiliyor, sömürü gibi bazı tehlikeli sözcükler fil dilinde yasaklanıyor ya da başka sözcüklerle değiştiriliyor, söz gelimi sömürü sözcüğü yerine özgürlük kullanılıyor. Böylece özgür birer fil olduklarını sanan karıncalar filler için harıl harıl çalışıyorlar.

Bir halk masalı
Yaşar Kemal bir halk masalından aldığı bu öyküyü çocuklar ve büyükler için masalsı bir romana dönüştürmüş. Cihangir Atölye Sahnesi’nde (Cas Sahne) Arzu Gamze Kılıç da bunu şaşırtıcı bir ekip çalışmasıyla tiyatroya uyarlamış ve sahnelemiş. Şaşırtıcı diyorum çünkü oyuncular arasındaki uyum ve sahne bütünlüğü bu sahnelemenin belki de en çarpıcı ve güçlü yanını oluşturuyor. Koreografi/ Işık Tasarımı: Muhammet Uzuner, Müzik: Berkay Özideş, Sahne Tasarımı: Veli Kahraman
Yaşar Kemal’in adaletsizliği, sömürüyü, yıkımı ve direnişi anlatan masalı ise çok güncel. Toplu kıyım, insanların köleleştirilmesi, dillerinin yasaklanması, beyinlerinin yıkanması bizim tarihimizde de, dünya tarihinde de sürekli tekrarlanan yıkıcı bir döngü gibi. Dünyamız savaşlar ve soykırımlarla çalkalanıyor.
Ama masal bu ya tabii ki sonu karıncaların zaferiyle bitiyor. Çünkü hepimiz biliyoruz ki “karıncalar birleşirse yenemeyecekleri engel yoktur”.
Hayvanlar ve insanlar
Oyunu izlerken neden fil diye düşündüm, neden şiddeti ve sömürüyü fil simgeliyor? Ben fili hep çok sevimli ve zararsız bir yaratık olarak bilirim. Sonra okudum. Yaşar Kemal de bu öyküde fillere haksızlık yapıldığını düşünüyor, öte yandan da insanın acımasızlığını simgeleyecek hiçbir hayvan bulamıyor. Timsah, boa yılanı hiçbiri insan kadar acımasız olamaz Yaşar Kemal’e göre.
Ama yazar içi pek rahat olmasa da halk masalına bağlı kalmış. Tıpkı George Orwell’in Hayvan Çiftliği gibi bu öyküde de iktidar, güç, hiyerarşi, şiddet, hile ve baskı hayvanlar aracılığıyla anlatılıyor.
Roman yazıldığında çocuk romanı mı yoksa yetişkin romanı mı tartışması gündeme gelmiş. Bence her ikisi de. Baskıyı, acımasızlığı günümüz çocukları da anlayacaklardır kuşkusuz, çünkü öyle bir dünyanın içinde yaşıyoruz. Ama umudu da hissedeceklerdir, hiçbir zaman yitirmememiz gereken umudu.