Emek Değer Teorisi, Sanat ve Tiyatro Sanatı (II) / Broadway Tiyatroları

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Sacit Hadi Akdede

Giriş

Bu konuda yazdığımız bir önceki yazıda değerin emek teorisi (ya da Türkiye’deki yaygın adlandırmasıyla emek değer teorisi) ve sanat eserleri arasındaki ilişkiyi incelemiştik. Bu yazıda da özellikle Broadway tiyatroları üzerinden konuyu daha yakından incelemeyi amaçladık.  Tekrar sanat ürünlerine ilişkin kısa bir hatırlatmakla başlayalım.

Sanat ürünlerinde kullanım ve değişim değeri

Sanat ürünlerinin kullanım ve değişim değeri gibi klasik politik ekonominin kavramlarıyla açıklanan boyutunun yanında ya da dışında neo-klasik iktisadın kullandığı Piyasa-Dışı Kullanım Değeri (non market-use-value), Kullanım-Dışı Değer (non-use value), Üreticilere Parasal Olmayan Getiri (Non-monetary Return to Producers), İhtimal Değeri (Option Value), John Ruskin gibi sanat eleştirmenlerinin kullandığı içsel değer (Intrinsic Value) gibi bu işlerle uğraşan bilim dallarının ya da bilim/yazın insanlarının amacına uygun çeşitli “değer” kavramları türetilmiştir.  Bu değer kavramlarının hangisinin yaşanan gerçekliği ( Bu yaşanan gerçeklik de kavramdan ya da teoriden bağımsız olmayabilir) en iyi bir şekilde açıkladığı ise sanat üretiminin, tüketiminin ve dağıtımını hangi yanına ağırlık verilerek açıklama yapılacağına bağlıdır.  Diğer bir ifade ile herbir değer kavramı açıklanmak istenen gerçekliğe ya da onun bir boyutuna uygun düşebilir.  Mesela sanat ürünlerinin ya da sanatçıların piyasa mekanizmasına entegre olmasıyla ortaya bir sömürü ilişkisi (Sömürü kavramı da sömürü olduğuna inanan ve bunu kanıtlamaya çalışan bilim insanlarının buluşudur) çıkıyor, sanatçı da ücretli emek konumuna geliyorsa, klasik politik ekonominin önemli düşünürlerinden olan Marx’ın kavramlarının kullanılması konunun daha iyi anlaşılmasını sağlayabilir.  Marx’ın meta kavramının sömürü kavramının analizinde merkezi bir konumda olduğunu ve meta ilişkisinin ise kullanım ve değişim değerleri ile açıklandığını bu konularla ilgilenenler zaten bilmektedir.  Biz bu yazıda özellikle Broadway tiyatrolarındaki tiyatro üretiminin Marx’ın kavramları ile daha kolay açıklanabilen boyutuna odaklanacağız. Burada ayrıca bir açıklama ya da hatırlatma daha yapalım. Marx’ın kavramları özellikle belirli bir sektörü incelemek için geliştirilmiş değildir.  Kavramlar genel olarak kapitalizmin temel mantığını açıklamak için geliştirilmiştir.  Bu günkü terimlerle ifade etmek gerekirse, Marx’ın göz önünde tuttuğu bir sanayi sektörü fabrikasıdır.  Fabrika metaforunda sanayici, ücretli emek çok kolay birbirinden ayırt edilebilmektedir.  Biz bu çalışmada hizmetler sektöründe yer alan Broadway tiyatroları üzerinden bir deneme yapacağız.

Sanat Ürünlerinin Kullanım Değeri

Tanım: Kullanım değeri, bir malın sağladığı faydayı veya tatmini ifade eder.  Bir resmin, romanın, şarkının veya performansın kullanım değeri, izleyiciye sağladığı estetik deneyim, kültürel anlam, duygusal etki veya entelektüel uyarımda belirir, ortaya çıkar.

Bir sandalye veya bir somun ekmeğin aksine, sanatın kullanım değeri genellikle işlevsel değildir (hayatta kalma ile ilgili değildir) ve sembolik, manevi veya kültürel zenginleşmeyle ya da birikimle derinden bağlantılıdır.

En önemlisi de bir sanat eserinin kullanım değeri genellikle oldukça bireyseldir Toplumsal kullanım değerini burada tahayyül etmek çok zordur.  Ancak, toplumsal olarak değer verilenlerden bireysel kullanım değeri elde edilebilir olduğu düşünülürse buradaki kullanım değeri dolaylı da olsa toplumsal, objektif bir içerik kazanır.  Bu durumda sanat ürünlerinin de kullanım değerini sadece bireysel içerikle değil toplumsal içerikle de ifade edebiliriz.  İki kişi aynı oyuna veya resme çok farklı değer biçebilir, bununla birlikte bu bireysel değer biçmenin altında herhangi bir şekilde tezahür eden toplumsal “değer” kavramları vardır.

Sanatsal Ürünlerin Değişim Değeri

Tanım: Değişim değeri, piyasa değeridir; bir malın ticarette talep edebileceği değerdir ve genellikle parayla ifade edilir.  Bu piyasa değeri ya da parasal fiyatlar mevcut durumda piyasada arz ve talep mekanizması sonucu belirleniyor olabilir.  Arz ve talebi etkileyen bir çok faktör olabilir; kıtlık, reklam, gösteriş tüketimi, sanatta star sitemi, kültürel sermaye ve kurumsal onay (galeriler, yayıncılar, eleştirmenler) fiyatı etkiler ya da belirler. Bu var olan durumdur. Eğer sanat alanında fiyata müdahale edebilmek mümkün olsaydı, Marksistler nasıl bir müdahalede bulunurdu sorusuna maalesef yanıt vermek çok zordur çünkü sadece sanat alanının değil bütün üretim ilişkilerinin değişmiş olması gerekirdi.  Bunun yanında şunu söylemek herhalde çok yanlış olmayacaktır: Marksistler sanat alanında fiyatların belirlenmesinde emek değer teorisinin gerektirdiği uygulamayı seçerlerdi. Fiyatlara idari mekanizmalarla müdahale etmeyi denerlerdi. Bunu uygulamak çok kolay olmasa da.

Sanat alanında kullanım değeri ile değişim değeri arasında bir çelişki ya da uyumsuzluk ortaya çıkabilir.  Örneğin bir resim, sanatçısının itibarı nedeniyle milyonlarca dolara satılabilir.  Aslında burada sanatçının itibarı toplumsal bir değerin varlığını (toplumsal kullanım değeri) göstermektedir.  O sanattan hiç anlamayan bir kişi, aslında öznel olarak hiç tat almayacağı bir sanat eserini, diğer bir ifadeyle çok düşük kişisel kullanım değeri olan bir sanat eserini, salt sanatçısının itibarı nedeniyle (toplum o sanatçıya herhangi bir şekilde bir yüksek kullanım değeri veriyor diye) çok yüksek fiyatlarla ediniyor ise, o sanat eserinin içindeki soyut emek hiçbir şekilde o sanat eseri değişime konu olmadan ortaya çıkamaz.  Sanat eserinin içinde mevcut olan soyut emeğin görünür olması o sanat eserine verilen parasal fiyatın ortaya çıkışıyla mümkün olmuştur ve sanat alanında soyut emek objektif emek-zaman miktarı ile ölçülemez, diğer bir ifadeyle sanatçının o sanat eseri için harcadığı objektif zaman birimi (saat, gün, hafta, vb.) ile ölçülemez.  Bu durum Marksist açıklama biçimini sakatlar mı? Sakatlamaz, Marksist açıklama biçimini esnetir, genişletir diyelim.

Broadway Tiyatroları/Kâr amacı güden ticari tiyatrolarda üretim ilişkileri

Böyle bir girişten sonra Broadway tiyatroları ya da kâr amacı güden, piyasa mekanizması kurallarına göre işleyen tiyatroları aklımızda tutarak, sahne sanatlarının politik ekonomisini yakından inceleyelim.

Sahne sanatları meta haline gelmiştir çünkü seyirciler açısından bir tiyatro temsilinin seyircilere sağladığı bir kullanım değeri vardır ve seyircilerin ödedikleri bilet fiyatı da değişim değerine denk gelir.  Böylece klasik ekonominin tanımına uygun olarak bu üretim nesnesi (tiyatro temsili) bir meta olarak adlandırılabilir.  Bununla birlikte salonun içindeki seyirci açısından bir tiyatro temsili seyircilere “bölünemez”.  Oyunun bir kısmını bazı seyirciler diğer kısmını bazı başka seyirciler izler gibi durum yoktur. Malların bölünebilmesi birçok mal ve hizmette mümkün iken tiyatro hizmeti gibi yarı kamusal mal olarak adlandırılan mallarda hizmet bölünemez durumdadır.  Hizmetin bölünememesi, salon içindeki herkesin aynı miktarda hizmet tükettiği anlamına gelir.   Herkes aynı miktar mal ve hizmet almıştır.  Herkesin aynı bilet fiyatını ödediğini varsayalım (öğrenci indirimi dışında).  Seyirciler açısından harcama miktarı, sanatçılar ve yapımcılar için ücret ve geliri oluşturacaktır.  Eğer yıldız oyuncular yapımcılarla daha iyi pazarlık yapabiliyor (patron ile ücretli emeğin bir kısmı anlaşabiliyor) ise, muhtemelen yıldız oyuncular diğer oyunculara göre daha az sömürülüyor ya da hiç sömürülüyor demektir. Buradaki bilet fiyatları artık değeri (surplus value) de kapsadığından, sanatçı ücretleri de eğer ortalama geçimlik düzeyinde olursa, sanatçı ücretlerinin üstündeki değer artık değer olacaktır. Hemen hemen bütün büyük ticari tiyatrolar için bu yapının varlığını gözlemek mümkündür. Bunun yanında sübvanse edilen tiyatrolarda böyle bir artık değer bölümü yoktur.   Devletin desteklediği tiyatrolarda başka hegemonik ilişkiler vardır.

Sanat üretiminin üç sacayağı vardır: seyirci, sanatçı ve yapımcı/yatırımcı firma (sermayedar ya da modern terimle girişimci).  Sermayedar özellikle sahne sanatları alanında sanatçıları belirli süreli sözleşmeler çerçevesinde ücretli emek konumunda çalıştırabilir.  Götürü usulde çalışma biçimleri de mevcuttur. Örneğin besteciye müzik yaptırılması ücretli emek yapısına uygun değildir.  Sahne tasarımı, ışık tasarımı, dekor tasarımı yapan sanatçılar için de aynı durum söz konusudur.  Onlar da “parça başı iş” yapısına uygun istihdam edilirler.  Belirli bir sürede aldıkları işi bitirdikten sonra sermayedar ile ilişkileri biter.  Telif hakkı sözleşmesinde işin ayrıntıları belirlenir.  Bunun yanında oyuncular oyun temsil edildiği sürece istihdam edilecek demektir.  Oyuncuların sözleşmesi daha uzun süreli, hatta istihdam biçimleri de ücretli emek yapısına uygundur.  Oyun başı, temsil başı, ya da diyelim ki haftalık veya aylık ücretli olarak istihdam edilirler.  Bu durumda onların elde ettiği gelir tipik olarak ücret geliridir.  Çok sayıda sanatçının aynı anda organize olması, kollektif çalışma gerekliliği ama bunun yanında oyuncuların ya da sanatçıların farklı ücret almaları ya da farklı düzeyde gelir elde etmeleri piyasa mekanizmasının aslında arz ve talep yapısına göre ücret belirlediğini göstermektedir.  Bir oyunun üretilmesinde ve sahnelenmesinde, sanatsal bütünlüğün ya da “tamlığın” oluşmasında her sanatçının katkısını eşit sayarsak (Böyle saymak çok yanlış olmaz çünkü bir sanatçı işini doğru yapmazsa bütün oyun değer kaybeder), her sanatçının “marjinal ürünü” birbirine eşit olmalıdır.  Bu durumda her sanatçı oyunun başlamasından, sonlanmasına kadar geçen sürede elde edilen net gelirleri eşit paylaşmalıdır.  Durumun böyle olmadığı, olmasının ise piyasa mekanizmasının başat olduğu kapitalist sistemde mümkün olmadığı bellidir.  Piyasa mekanizmasının başat olduğu kapitalist sistemde özellikle de Broadway gibi ticari tiyatro alanında farklı sanatçılar farklı ücretler, yıldız sanatçılar ise çok yüksek ücretler ya da gelirler elde ederler.  Bu durumda değişim değeri, kullanım değeri, sömürü oranı, artık değer gibi kavramları kullanarak ticari tiyatro alanının gelirin bölüşümü açısından incelenmesi bazı gerçekliklerin açıklığa kavuşturulması açısından önemlidir.

Marksist bir bakış açısına göre, sömürü yalnızca mümkün olmakla kalmaz, aynı zamanda canlı tiyatroda (ve daha genel olarak kapitalizm altındaki sanatlarda) emek, emek gücü, soyut emek ve somut emek arasındaki ilişkinin yapısal bir parçasıdır.

Sömürünün kaynağı (Marx’ın mantığı)

-İşçiler (ücretli sanat emeği diyelim) emek güçlerini (performans kapasitelerini) satarlar.

-Kapitalistler (yapımcılar, yatırımcılar, tiyatro sahipleri), o emek gücünün değerine (işçiyi hayatta, yetenekli ve performansa hazır tutmak için toplumsal olarak gerekli olana) eşit ücret öderler. Burada unutulmaması gereken yıldız oyuncuların konumunun çok farklı olduğudur.  Onlar toplumsal olarak gerekli olandan çok çok yüksek ücret alırlar. Bir anlamda diğer işletmelerdeki CEO’lar gibidirler. Onlar kapitaliste daha yakındır ve sistemden rant elde eden önemli bir kümedir.

-Ancak gerçek üretim sürecinde, emek (gerçek performans, provalar, sahne arkası çalışmaları) işçiye ödenenden daha fazla değer yaratır.

-Bu ekstra (ödenmemiş) değer = artı değer → kârın kaynağı. Bu ödenmemiş değer artı değerdir ve kârın kaynağıdır.

Canlı Tiyatroda Sömürü

-Oyunculara, müzisyenlere, sahne görevlilerine ve tasarımcılara genellikle haftalık veya prodüksiyon başına ödeme yapılır.  Ancak gösteri, bilet satışları, turizm etkileri, ürünler, yayın uyarlamaları vb. aracılığıyla büyük gelirler elde edebilir.

-Ücretler ile üretilen toplam değer arasındaki fark, yapımcılar ve yatırımcılar tarafından paylaşılır.  Bu gruba düşen paylar, yıldız oyuncuların payları ile, yaratılan toplam gelirin çok büyük bir yüzdesini oluşturabilir.  Bu durumda artık değer (surplus value) ortalama oyuncu ücretlerine bölündüğü zaman sömürü oranı bulunmuş olur. Bir örnek işe yarayabilir.

Tablo 1 Broadway Haftalık Veriler

Biten Hafta Brüt Gelir

(Dolar)

Seyirci Kapasite

Kullanımı

Ortalama bilet fiyatı (Dolar)
Oct 26, 2025 36970592 277,251 90% 133.347
Oct 19, 2025 38189430 277,744 91% 137.4987
Oct 12, 2025 39416736 276,632 94% 142.488
Oct 5, 2025 31428040 234,508 90% 134.0169
Sep 28, 2025 30782409 233,576 88% 131.7876
Sep 21, 2025 32202004 249,286 94% 129.1769
Sep 14, 2025 30128088 240,283 91% 125.3858
Sep 7, 2025 25137042 215,095 81% 116.8648
Aug 31, 2025 30631166 237,539 90% 128.9522
Aug 24, 2025 28634041 239,811 90% 119.4025
Aug 17, 2025 29790665 245,807 88% 121.1953
Aug 10, 2025 31003860 251,610 91% 123.2219
Aug 3, 2025 30062727 236,981 91% 126.8571
Jul 27, 2025 31581085 246,701 93% 128.0136
Jul 20, 2025 33847950 257,595 94% 131.3999
Jul 13, 2025 32813389 260,530 91% 125.9486
Jul 6, 2025 30529370 261,793 92% 116.6164
Jun 29, 2025 39314834 298,509 91% 131.704
Jun 22, 2025 43169396 328,951 93% 131.2335
Jun 15, 2025 39204872 313,343 89% 125.1181
Jun 8, 2025 45788192 329,886 89% 138.8
Jun 1, 2025 44949803 333,529 89% 134.7703

https://www.ibdb.com/statistics/

Yukarıdaki tablodan da görüldüğü gibi 2025 yılının Ekim ayı için ortalama haftalık brüt gelir 38200000 (38192252.7 tam olarak) dolardır.  Bu brüt rakam Broadway’deki bütün tiyatroların gelir toplamıdır.  Bu aylarda aktif olarak 40 Broadway tiyatrosu vardır.

2025 yılı için haftalık ortalama oyuncu ücreti, yıldız oyuncular hariç, yaklaşık 2000 dolardır.  Müzikallerde ortalama 20 ve diğer oyunlarda ortalama 10 oyuncu vardır; oyuncu sayısı yıllar itibariyle azalmıştır (Akdede, 2025).  Oyuncu sayısının azalması bile yapımcı ve yatırımcıların artık değer (surplus value) düzeyinin düşmesine engel olmak için başvurulan bir uygulamadır.  Oyuncu sayısını 30 olarak alıp haftalık ücreti de yıldız olmayan oyuncular için 2000 dolar kabul edersek, ortalama haftalık oyuncu maliyeti 60000 dolar olacaktır. Bu, ortalama büyüklükteki bir Broadway tiyatronun haftalık oyuncu maliyetidir.  Bu oyuncu maliyetlerine yıldız oyuncuların (Her oyunda bir veya iki yıldız oyuncu vardır) maliyetleri dahil değildir.

Haftada yaklaşık 1100000 Dolar hasılat yapan temsili bir “orta ölçekli” Broadway tiyatrosu seçmiş olalım (haftada 1 milyon ABD dolarının üzerinde hasılat yapan bazı tiyatrolar da vardır). Haftalık toplam maaş bordrosu (oyuncular + ekip + sahne yöneticileri + müzisyenler) 150000 Dolar olduğunu varsayalım, ki gerçeğe çok yakın bir rakamdır.  Diğer haftalık işletme maliyetleri (tiyatro kirası, telif ücretleri, pazarlama gideri, aydınlatma gideri/dekor amortismanı vb.) 340000 ABD Doları olduğunu varsayalım.  Bu durumda toplam maliyet yaklaşık olarak haftada 490000 ABD Doları olacaktır.

“Değişken emek” (işçi ücretleri), 150000 ABD Doları tutarındaki haftalık bordro olarak alınır.  Bu Marx’ın terimleriyle, “v”dir; değişken sermayedir.

Geri kalan maliyetleri ise 340000 ABD Dolar “sabit sermaye”, “c”, (bina, dekor vb.) + emek sürecinde doğrudan yeni değer üretmeyen diğer genel giderler oluşturur.

Brüt gelir (1100000 ABD Doları), o haftada üretilen değerdir.

Artı Değer ve Sömürü Oranının Hesaplanması

Haftada üretilen değer=1100000 Dolar

Değişken sermaye, v,=150000 Dolar (ücretler)

-Sabit sermaye, c,=340000 Dolar

-Toplam maliyet=c + v = 490000 Dolar

-Artı değer s = üretilen değer−(c + v)=1100000 − 490000 = 610.000 ABD Doları

-Sömürü oranı (s/v) = 610000/150000 ≈ 4,07, yani ~%407

-Ücretlere göre üretilen değer: işçilere 150 bin ödeniyor ancak 1,1 milyon üretiyorlar, bu nedenle ücretler, üretmelerine yardımcı oldukları değerin ~%13,6’sıdır.

Marksist Terimlerle Yorumlarsak

Emek gücü (oyuncular, ekip) somut emek sarf eder; aslında her gece seyircilerin katıldığı performansı, dekorları, kostümleri, ışıklandırmayı ve oyunculuğu üretirler.

Soyut emek, gösterinin o hafta ürettiği değerde (1,1 milyon ABD doları) ifade edilir: Bireysel ekibin ışıklandırmayı veya oyunculuğu yapmasından bağımsız olarak, emekleri üründe (gösteri/performans) somutlaşan toplumsal olarak gerekli emektir.

-Değişken sermaye v (150000 ABD doları), emeğe ödenen miktardır; sabit sermaye c ise yerine konması gereken miktardır (tiyatro kirası, dekor amortismanı vb.).

-Artı değer s (610.000 ABD doları), emek tarafından üretilen değerin ücret olarak ödenmeyen ve bunun yerine sahiplere/yapımcılara/yatırımcılara aktarılan (veya yeniden yatırılan) kısmıdır; bu, Marksist anlamda gerçek sömürüdür: emek, karşılığını aldığından daha fazla değer üretir.

Sömürü oranı (%407 civarı), ödenen her dolar ücret karşılığında sermaye sahipleri tarafından yaklaşık 4,07 ABD doları artı değer elde edildiğini göstermektedir.

Bazı Önemli Uyarılar ve Nüansları da Hatırlatmak Gerekir

-Bu, birçok varsayım (haftalık gelir, maliyet dağılımı) kullanan oldukça basitleştirilmiş bir modeldir ve tek bir “tipik” gösteriye uygulanır; büyük gişe hasılatları çok daha yüksek, küçük gösteriler ise çok daha düşük hasılat elde eder.

-Tüm bordronun (150 bin) değişken sermaye olduğu varsayımı, v değerini abartıyor olabilir; bazı ücretler sabit veya farklı şekilde amortize edilmiş olabilir.

-Model, sabit sermaye ve değişken sermayeyi tamamen ayrılabilir olarak ele alır, ancak gerçekte bu ayrım karmaşıktır.

-Tüm artı değer doğrudan kâra gitmez; bazıları sermaye yatırımının geri ödemelerine (örneğin, ilk üretim maliyetleri) veya rezervlere gidebilir.

-Bazı çalışanlar (örneğin, yaratıcı ekip, yönetmenler) daha yüksek ücretler için pazarlık yapabilir, kârları veya telif haklarını paylaşabilir ve bu da dinamikleri değiştirir. • Bu model yalnızca bir haftaya odaklanır; bir gösterinin uzun yıllar süren yayın süresi boyunca kümülatif sömürü çok daha büyük boyutlar gösterecektir.

Sonuç

Marx’a göre “sömürü” yapısal ve sistemiktir: sadece “birine düşük ücret ödenmesi” değil, ücretin emek tarafından yaratılan değerin yalnızca bir kısmını karşılamasıdır.

Daha fazla karşılaştırma için: Broadway’deki en iyi gösterilerden biri yakın zamanda haftalık brüt gelirini 1201321 ABD doları (Aladdin Müzikali için) olarak listeledi. (broadwayleague.com).  Benzer maliyet varsayımlarını uygularsak (en iyi gösterilerin maliyetleri ve maaş bordroları muhtemelen daha yüksek olsa da), Marx’ın terimleri ile sömürü orada görünebilir. Unutulmamalı ki bu tiyatro ya da sanat ekonomisini açıklayan tek yöntem ya da kavramlar kümesi değildir.  Neo-klasik iktisat da çok aydınlatıcı açıklamalar yapabilir.  Elbette ki sömürü kavramı Neo-klasik iktisadın ana kavramı değildir.

Ayrıca, sanat alanında sömürü daha da endüstrileşmiş medya, sinema ve dizi sektöründedir. Marx’ın kavramları bu saydığımız sektörlerde daha aydınlatıcıdır.  Ünlü oyuncuların dışında sektörde çalışan diğer emekçiler artı değerin çok büyük kısmını yaratırlar ve artı değerden çok az pay alırlar.  Bu konuda daha çok bilimsel çalışmaya ihtiyaç vardır.  Bilimsel çalışma için ise daha çok veriye ihtiyaç vardır. Dizi sektöründe fiyatlamalar çok belirsiz olduğu için yaratılan değerin mali boyutunu hesaplamak için bazı yöntemler geliştirilmelidir. Sinema sektörü için ise bu hesaplama daha kolaydır.

Bütün bunların ötesinde ve aslında üstünde, bir kısım sanatçının ve çalışanın sömürülmesinin dışında, dizi, sinema, medya ve ticari tiyatro sektörünün özendirdiği yaşam biçimleri, seyirciyi alıştırdığı tembellik, seyircileri atomize etme, birbirinden koparma, gibi saymakla bitirilemeyecek olumsuz etkiler, ne yazık ki rakamlara dökülemeyecek nitelikte ve büyüklüktedir.  İstenen durum şu olmalıdır: Bağımsız tiyatroların özendirilmesi, bağımsız tiyatro alanında yapımcıların ortaya çıkmasının teşvik edilmesi ve bu tür tiyatroların kamusal kaynaklarla desteklenip mali yapılarının güçlendirilmesi…

Kaynakça

Akdede, S.H. (2025) “The Economic Anatomy of Broadway Theaters Does Cast Size Decrease Over Decades?” (Cultural Trends dergisinde değerlendirmede)

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Sacit Hadi Akdede

Yanıtla