Bunlar Çok Güzel Hareketler Ama Ben Kürdüm!

Pinterest LinkedIn Tumblr +

BKM Mutfak oyuncularından, “Çok Güzel Hareketler Bunlar”la herkesin tanıdığı Ersin Korkut insanları güldürmekten de hayatının değişmesinden de memnun. Ama nereden geldiğini de hiçbir zaman unutmadığını söylüyor. Zaten annesi de köyden telefonla kontrolde!

“Çok Güzel Hareketler Bunlar”ın Hakkârili çocuğu, Yılmaz Erdoğan’ın teyzesinin oğlu, şivesi ve esprili mizacıyla insanın yüzünde bir gülümseme bırakan Ersin Korkut ile yaşadığı toprakları, Kürt kimliğini, hayranlarının “değişme!” uyarısına sadık kalıp kalmadığını konuştuk.

Çocukluğundaki haylazlığının bir gün tiyatro sahnesinde işine yarayacağını düşünememiştir elbette ama eğitimsiz komikliği, oynadığı skeçlerde ona alkış olarak geri dönüyor. Alaylı olmasından ötürü aldığı eleştirilere de pek takılmıyor:

“Çocukken de çok haylazdım. Ben çocukluğumda oyunculuğun ne olduğunu bilmeden oyunculuk yapıyordum. O zaman da çok komiktim. Hakkâri’de de o yüzden beni çok severler.”

Şimdi tek farkı bu ‘haylazlığından’ para kazanıyor olması. Onun da artık IPhone’u, arabası, evi var. Bazen “Ne kadar kazanıyorsun” gibi sorulara muhatap kalmaktan sıkılsa da samimi bir şekilde anlatıyor:

“İyi kazanıyorum. Ama ben hiçbir zaman nereden geldiğimi unutmam. Bunu düşünerek hareket ediyorum. Birikimimi yapıyorum. Erkek kardeşimi Bulgaristan’da üniversitede bilgisayar mühendisliği okutuyorum. Ben çok fazla kazansam da paramı düşünerek harcarım.”

“İşsiz kalırsam pizzacıda çalışırım”

“Kaçarak” geldiği İstanbul macerası ise tanıdık bir Türk filmi tadında…

“Liseyi bitirince Ankara’ya gittim. Orada bir oto yıkamada çalıştım. Sonra orası iflas etti. Ben de Hakkâri’ye dönüp bir süre taksicilik yaptım. Ama Hakkâri’nin 80 bin nüfusu vardı ve düşünün 75 bini akrabamdı. O yüzden taksime binenlerden para alamadım. O iş de battı. Sonra arabayı satıp İstanbul’a kaçtım. Kaçtım diyorum çünkü ailem büyükşehirde yaşamama izin vermiyordu. Ama şimdi babamla ne zaman telefonda konuşsam ağlayarak benimle gurur duyduğunu söylüyor. İstanbul’a ilk geldiğimde üç gün Zeytinburnu’nda parkta yattım. Gazete ilanıyla iş buldum. Bir pizzacıda bulaşıkçı olarak… İyi de pizza hamuru hazırlarım. Onu da öğrendim orada. Şimdi işsiz kalsam pizza ustası olarak bir pizzacıda çalışırım. O zamanlar İdris Bahadır diye bir arkadaşım vardı. Beraber çalışıyorduk. Pizzacıda çalışırken televizyonda Yılmaz Erdoğan’ı görünce boş bulunup ‘teyzemin oğlu’ diyordum. İnanmadıkları için benimle dalga geçerlerdi. Pizzacıda çalıştığım dönem beni bir Allahın kulu aramadı. Ama televizyona çıkınca arayan da oldu, para isteyen de…”

“Hakkârililerin kimlikleri çok yıpranmıştır”

Kürt olmanın ne demek olduğunu Hakkâri’de kimliği her istendiğinde daha da iyi anlamış:

“Hakkâri’nin merkezinde her dakika polisler gezer. ‘Kimliğini çıkar’ der sürekli. Kimliği gösterince de ‘Türk müsün Kürt müsün’ diye sorarlar. ‘Sana ne’ de diyemiyorsun. Çünkü karşındaki polis. Bu yalnızca benim başıma gelmiyor elbette. Arkadaşlarımın kimliğinde Hakkâri’yi görünce sorgu 15 dakika daha uzuyor. Hakkâri’den Van’a giderken 200 kilometrede 40 kere kimlik gösteriyoruz. Bu yüzden Türkiye sınırları içerisinde üst baş aramasından Hakkârililerin kimlikleri çok yıpranmıştır. İstanbul’da şimdi tanınıyorum diye kimliğimi sormuyorlar. Ama geçenlerde güpegündüz arabayla evden prova için tiyatroya giderken polis çevirdi. Yanıma gelip ‘Ersin Bey arabadan inin’ dedi. İndim ben de. İndiğim yer de bir lisenin önü. ‘Arabaya yaslanın arayacağız’ dediler. Saatimin arasına kadar aradı. Beni tanıyor çünkü ismimle hitap ediyor ama amacı neydi anlamadım. Polis görevini yapabilir ama güpegündüz bir okulun önünde bunu yapmasını bir türlü anlayamadım. En çok lisenin camlarından çocukların sarkıp o halimi cep telefonlarıyla çekmelerine üzüldüm.”

“Çocuklara 20 yıl ceza veriliyor hani bunun açılımı?”

AKP’nin Kürt açılımı onun için de çelişkilerle dolu. Açılım ortaya atıldığında önce sevindiğini ama daha sonra yaşanan gelişmelerin kendisini düşündürdüğünü anlatan Korkut, iki halk arasında yaşananlarının nedeninin “birbirini bilmemekten” kaynaklandığını söylüyor:

“İnsan bir yandan ‘AKP güzel şeyler yapıyor’ diye düşünüyor. Ama bir bakıyorsun DTP kapatılıyor. Hani bunun açılımı? Küçük çocuklara 15-20 yıl hapis cezası veriliyor. Neden? Taş attı diye. Bakın oradaki halkın yüzde 99’u Kürt’tür. Gerisi MİT’tir, polistir, jandarmadır, özel harekâttır. Orada DTP gibi bir parti kurulduğunda doğal olarak oyları alıyor. Ne bekleniyor ki? İnsan birbirini anladıktan sonra başka hiçbir şeyin önemi yok. Ama bu ayrımı yapan insanlar da hayatında hiç doğuya gitmemiş o kültürü bilmeyen insanlardır. İki insan nefes alıyorsa, iki kulak sende de bende de var, insan insandır. İnsanın Türkü Kürdü olmaz.”

“Bölgenin sorunları yüzünden iyi eğitim alamadık”

Hakkâri’de bilinen bir aşirete mensup olduğunu söyleyen Korkut, bu yüzden de “taş atan çocuklardan biri olmadığını” ancak bölgenin siyasi yapısından etkilenmemenin de mümkün olmadığını anlatıyor:

“Dedem bir aralar Hakkâri Belediye Başkanıydı. Bir de bilinen bir aileydik o yüzden ben taş atan çocuklardan biri olmadım. Ama ne kadar ‘Ben bu işin içinde değilim’ desen de bir şekilde aslında içindesin. Çünkü çok akrabamız var ve oradaki koşullar nedeniyle akrabalarından biri girmişse sen de çok dışında kalamıyorsun. Orayı bilmeden konuşmak kolay. Hakkâri’de bölgedeki sorunlar nedeniyle iyi bir eğitim alamadık. Çünkü okulda öğretmen yoktu. Liseyi bitirdim ama çok eksiğim var.”

Güvenlik nedeniyle Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde yaşanan köy boşaltmaların insanların yaşamını alt üst ettiğini anlatan Korkut, şunları söylüyor:

“Hakkâri’de ‘PKK’ye yardım ve yataklık ediyorsunuz’ diye köyler boşaltıldığında büyük şehirlere gelen insanlar bir yaşam kuramadılar. İnsanlar köylerini, keçilerini, kuzularını istiyorlar. Tarım ya da hayvancılık yapan adam şehrin merkezine gelince ne yapsın. Yapacak bir şey bulamıyor kendine. Örneğin benim ailem hala orada yaşıyor. Ben arada gidip geliyorum. Annem burada 5 gün dayanamıyor. Çünkü tek kelime Türkçe bilmiyor, buraları bilmiyor. Hemen köye dönmek istiyor.”

“Yurtdışında kimse bana İngilizcen şiveli demiyor”

Türkçesinin bozuk olduğu eleştirilerine “Ama ben Kürdüm!” diye yanıt veriyor. Şivesinin doğallığının bir parçası olduğunu, bu özelliği bozulmasın diye Demet Akbağ’ın kendisini diksiyon derslerine sokmadığını söylüyor. Şivesiyle ilgili başından geçen bir olayı gülerek anlatıyor:

“Demin gelirken bir kadınla karşılaştım. Katıldığım bir programda türkü okumuştum. Bana ‘Sesin ne kadar güzel’ dedi. Ben de ‘Sağol teyzeciğim beğendin mi’ dedim. Bana ‘Biraz Türkçen bozuktu’ dedi. Ama ben Kürdüm. Biz ailenin içerisinde hep Kürtçe konuşuyorduk. Hala da anne babamla telefonda Kürtçe konuşuyorum. 6 yaşına kadar tek kelime Türkçe bir şey duymadık. O yaştan sonra da ilkokula gittik, sıralara oturduk, tahtaya bir baktık öğretmen bize Türkçe öğretmeye çalışıyor. Bizim için yabancı bir dildi Türkçe. E sonra Türkçe Kürtçe karışımı bir dil çıktı ortaya, haliyle şive biraz bozuk oluyor. Ben aslında bu şivemden çok memnunum. Tiyatroda diksiyon derslerimiz de vardı. Ama doğallığım bozulmasın diye Demet Akbağ beni o derslere sokmadı. Zaten ben ‘Gitcem, Gelcem’ gibi konuşamam. Hakkâri’ye gittiğimde arkadaşlarıma ‘Sinemaya gitcez mi’ desem tuhaf kaçar. ‘Ne biçim konuşuyorsun sen’ derler. Bir yandan çat pat İngilizce de öğreniyoruz. Yurtdışına turnelere gittiğimizde kimse bana İngilizcen şiveli demiyor.”

“Annem köyden arayıp kızıyor”

“Nereden geldiğimi unutmam” diye söz verir gibi konuşuyor hem kendine hem de kendisine “Değişme sakın” diyen izleyicilerine. Onun için tanınmış biri olmanın getirdiği en büyük zorluk bar çıkışlarında kendisini bekleyen magazin basını…

“Herkes bana doğal diyor. Çünkü bunun eğitimini almadım. Belki de almadığım için bu kadar sevildim. Herkes bana ‘Sakın bozulma böyle çok iyisin’ diyorlar. Bozulma nedir bilmiyorum parayı bulunca mı insan bozuluyor yoksa başka şeyle mi bilmiyorum. Ben bozulmadım. Nereden geldiğimi de unutmadım. İnsanların beni sevmesi, fotoğrafımı çekmesi, övülmek hoşuma gidiyor. Yalan söylemem. Bu duruma kendimi kaptırmamak için uğraşıyorum. Ama ben de bazen dışarı çıkıp arkadaşlarımla eğlenmek istiyorum. Çıktığımda da basın yanımda bir kız arkadaşımı görünce hemen yalan yanlış yazıyor. Sonra köyden annem arayıp ‘Sen oralarda ne yapıyorsun’ diye kızıyor.”

Çok Güzel Hareketler Bunlar’ın kimi skeçlerinin “homofobik ve kadına şiddeti normalleştiren” skeçler olmasına dair yapılan eleştirilere Korkut, şöyle yanıt veriyor:

“Bazen çok yoğun olduğumuzda skeç yazarken hayatın gerçeğini takip edemeyebiliyoruz. Genelde gelen izleyicilerin alkışları hangi skecin televizyona çıkıp çıkmayacağına karı veriyor. Onlara da ‘Bu ağır kaçar mı’ diye danışıyoruz. Bazı skeçlerimizde eşcinsel karakterler espri konusu olabiliyor. Ama eşcinsel bir arkadaşımız yanımıza gelip ‘Bizi neden katmıyorsunuz, biz de bu hayatın içindeyiz’ demişti. Aslında biz eşcinselleri dışlamıyoruz. Onlar da bu toplumun bir parçası. Kadın da bizim kültürümüzde hiçbir zaman aşağılanmaz aksine yüceltilir. Kadınlara iyi bir eğitim verilmesi gerektiğini düşünüyorum. Hakkâri gibi bir yerde kadınlar üniversite okuyabilseler bambaşka yerlerde olurlar.”

BKM Mutfak oyuncularından oluşan kadrosuyla 26 Mart günü vizyona giren Çok Film Hareketler Bunlar filminin seyirciden çok iyi tepkiler aldığını anlatan Korkut, Türkiye’de ilk kez bir ‘skeç film’ yapıldığını belirtiyor.

Seyircinin bu duruma biraz şaşırdığını anlatan Korkut, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Film 9 ayrı öyküden oluşuyor. İzleyici önce bir an şaşırıyor.(BT/EÜ)

İstanbul – BİA Haber Merkezi
10 Nisan 2010, Cumartesi
Paylaş.

Yorumlar kapatıldı.