Birazcık İnsaniyet İçin

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Dünyanın en önemli çağdaş oyun yazarlarından biri olarak kabul edilen Simon Stephens ile çok ses getiren oyunlarından ‘Pornografi’ ve ‘Punk Rock’ üzerine

Murat Daltaban yönetmenliğindeki Dot, bu sezon dünyaca ünlü yazar Simon Stephens’in iki oyunu ile gündemde. Pornografi, Londra’nın 2012 Olimpiyat kenti ilan edilmesinin ardından yaşanan bombalama olaylarıyla hayatları bir anda değişen yedi insanın yaşadıklarını, genç oyuncu Rıza Kocaoğlu’nun yönetmen koltuğunda olduğu Punk Rock ise İngiltere’de varlıklı ailelerin çocuklarının gittikleri bir okulda yaşanan katliamı anlatıyor. Şimdiye kadar Dot’ta sergilenen In-Yer-Face türünün örnekleri ile nefessiz kalıp kaskatı kesildiyseniz şimdi sizi bambaşka bir tecrübe bekliyor. Stephens’ın oyunları yalnızlık ve vahşet gibi temaları işlemesine rağmen son derece sıcak, hoş neredeyse şiirsel bir anlatımı var. Oyuncular sahneden gözünüzün içine soka soka onları başkalaştıran yalnızlıklarının hikâyesini sergilerken bir yakınlık duymaya başlıyorsunuz. Bir evrensel hale, halimize işaret ediyorlar bu anlamda.

Pornografi oyununuzu ve Punk Rock’ın provasını seyrettiniz. Oyunları Türkçe seyretmek nasıl bir tecrübe oldu?

Genelde oyunlarımı başka bir dilde seyretmek hoşuma gidiyor. Çünkü başka bir dilde seyrederken şiirin ve dilin baştan çıkarıcılığına kapılıp gitme tehlikesi kalkıyor ortadan. Böylece bir şekilde oyunun mimarisi ve simgesel yapısı önplana çıkabiliyor. Tiyatro oyunu yazarken görsel bir sanat dalına hizmet ettiğinizi ve bunu dil yoluyla yaptığınızı aklınızdan çıkarmamalısınız. Tiyatro bu nedenlerden dolayı, bir tür olarak bu kadar dramatik. Türkçe versiyonları seyrederken oyunların sahnelenişini mükemmel buldum.

Pornografi ve Punk Rock, cinnet mi geçiriyoruz ya da her şeyi kayıp mı ettik?

Tamamen kaybetmedik ama kaybetmek üzereyiz. Tiyatroyla ilgili ilginç olan şu: Tiyatro çok insani bir sanat dalı hatta sanat formlarının arasında en insani olanı. İşbirliğinin en aktif olduğu, seyirci ile iletişim kurma olasılığına dayalı bir tür. Tiyatroda size sahneden bir hikâye anlatan insanlarla aynı odada oturursunuz, aynı havayı solursunuz ve başka insanlarla seyredersiniz. Bu anlamda büyük bir paylaşım söz konusu. Orada kimse tek başına değil. Bu kadar işbirliği içeren bu kadar insani bir sanat dalı olduğu için, konusu ne kadar vahşi olursa olsun oyunu seyrederken, iyimser olmanız çok normal. Bu oyunlarda insanlara olan inanç var aslında. Pornografi oyununda örneklersek, oyunun sonunda sahneye çıkan yaşlı kadının komşularından tavuk budu aldığı andan bahsetmem gerek. Oyunun özeti aslında yaşlı kadına tavuk budunun verildiği anın içinde gizli, her şeye ama her şeye rağmen hiç tanımadığınız birinin size bir parça yemek vermesi imkansız bir şey değil. Yaşlı kadın birisi kendisine cömertlik yaptı diye değil, insanlar arasındaki iletişimin önemini anladığı için ağlar. Punk Rock’da ise okullarda yaşanan katliamı görürüz. Ben insanların içinde kötülük olduğuna, onların şeytan olduğuna inanmıyorum. Bu beni en çok sinirlendiren şeylerden biri hayatta. Bazı insanların diğer insanları kötü olarak tanımlamasına dayanamıyorum.

İnsanların felaketlere sebep olmasının ardında neler yatıyor, şartlar mı ya da yaşadıkları hayal kırıklıkları mı?

Bence insanların her zaman seçim şansı var. Benim düşüncemin temelinde post-marksist bir yaklaşım var. Marksist olduğumu söyleyemem ama bence ekonomik durum çok önemli. Davranışların temelinde ekonominin yattığını düşünüyorum. Ölüm korkusu, üreme ihtiyacı, libido, iletişim kurma kapasitemiz, bilincimizi soyutlama kapasitemiz. Bunların hiçbiri bana insanoğlunun içinde şeytan olduğunu kanıtlamıyor. Demek istediğim, ben fakirliğin insanları vahşete ve ümitsizliğe sürüklediğine inanıyorum. Bana sorarsanız nüfus da çok büyük tehlike. Kaldıramayacağımız kadar fazla kalabalıklaştık. Bu yüzden kaynaklarımız katastrofik bir şekilde eriyor. Savaş her zaman direkt olarak kaynaklarla ilgili oldu. Orta Afrika’daki savaşlar su yüzünden, Irak’taki petrol yüzünden ortaya çıktı ve bence kaynaklarımız erimeye devam ettikçe savaşlar artacak. Bütün bu olumsuzluklara rağmen umudu elden bırakmak mümkün değil. Bence insanoğlu bir taraftan olağanüstü bir yaratık. İçimizde hem kendi kendimizi mahvetmenin hem de kurtuluşumuzun kodları yatıyor.

Tüm bu olan bitenlere rağmen hâlâ insanların bir şekilde iletişim içinde olmasında bir zarafet ve güzellik yok mu?

Evet kesinlikle bir güzellik var. İletişim içinde olabileceğimiz gerçeği, iletişim konusundaki acizliğimizi ve yalnızlığımızı daha da şiddetlendiriyor. İletişim kurmadığımız gerçeği ise bizim aslında iletişime geçebilme kapasitemizin zarafetini ve asaletini çok daha yüceleştiriyor ve güzelleştiriyor. Bu açıdan ikisi birbirini güçlendiriyor. Pornografi’yi yalnızlık duygusu ve izolasyon üzerine yazdım ama şunu itiraf etmem gerekir ki, yaşım ilerledikçe bir cümleyi bitirdikten hemen sonra ortaya onunla çelişen bir başka fikir atmaktan alıkoyamıyorum kendimi. Şimdi İstanbul’dayım, bir sürü yeni insanla tanıştım. Tüm bunlar gösteriyor ki, insanların hâlâ iletişim kurma olasılığı var. İşte bütün bunlar yüzünden “kimse kimseyi dinlemiyor, kimse kimseyi anlamıyor” diyerek bir yargıya varmak da hiç doğru değil.

Üç çocuğunuz var. Bir röportajınızda çocuklarınız sayesinde “insanoğlu hakkında daha fazla bilgi edinme şansına sahip olduğunuzu” söylemişsiniz.

Baba olmak beni çok daha iyi bir insan yaptı: Şimdi insanları daha iyi anlayabiliyorum. Ben bütün oyunlarımı hiç beklemedik yerlerden ve anlardan bir insaniyet çıkarma içgüdüsüyle yazıyorum.

Radikal 2

Paylaş.

Yorumlar kapatıldı.