‘Mesele’nin Öyküsü

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Yeni çalışması ‘Mesele’de Türkiye’nin değişmeyen ‘mesele’ler gündemini kara mizahla ele alan Talin Büyükkürkciyan, ‘Mizahta güçlüyüz çünkü meseleler karşısında ancak mizahla baş edebiliyoruz’ diyor.

Prospero Dans Topluluğu’nun kurucusu Talin Büyükkürkciyan, 17. İstanbul Tiyatro Festivali kapsamında sahnelenen yeni çalışmasında Türkiye’nin değişmeyen ‘Mesele’ler gündemini kara mizahla ele alıyor. Büyükkürkciyan’la ‘Mesele’yi konuştuk.

 ‘Mesele’ ismi nereden geliyor?

 
Meselenin kelime anlamı, iki tarafın da çıkarı olduğu için çözülmesi zor iş. Türkiye’nin gündeminde pek çok mesele var. Mesele bizim için hep güncel bir konu. Bir de meseleyi mesele yapan bizleriz, hem de gereksiz yere. Asıl konumuz olmayan şeyi konu ediyoruz. Aristoteles şöyle der: “Bir şeye uzaktan bakmakla içine bakmak arasında fark vardır.” İnsanlar nasıl olur da asıl meselelere bakmamayı, görmemeyi tercih edip etrafında başka meselelerle oyalanmayı kabul ediyorlar?

Siz ‘meselelere’ nasıl yaklaştınız?

 
‘Mesele’nin kara mizah bir tarzı var. Türkiye’nin mizah kültürü çok zengin. Mizahta güçlüyüz çünkü meseleler karşısında ancak mizahla baş edebiliyoruz. Bu durum bizim gündelik yaşantımızın içine işlemiş durumda. Biz de seyircinin karşısına bu üslupta çıkmaya karar verdik. Oyun bazı bölümlerden oluşuyor: ‘Tekel Prensesi ve Tersane Prensi’ adında bir masal yarattık. Meselenin tarifini kaçma, kasma, şişme, sansür, iktidar, iç/dış temizlik, boru meselesi, sobe, ayak oyunu gibi durumlarla yaptık. Çocukların oyun oynarken birbirlerine karşı acımasızlıklarına vurgu yaptık. Yer yer yabancılaştırma efekti kullanarak seyircinin meselelerle olan ilişkisini kırma yöntemine gittik. Seyirciyi kimi zaman güldüren kimi zaman da düştüğü durumla yüzleştiren bir anlatım yolu oluşturduk.

Prospero Dans Topluluğu bu kez kimlerle çalıştı?


Oyunculuk, performans ve danstan gelen kişilerle çalıştım. Tülin Özen’le iki yıl önceki festivalde sunduğumuz ‘Tersi Düzü’nde de birlikte çalışmıştık. Esra Yurttut, kendi projelerini de gerçekleştiren profesyonel bir dansçı-koreograf. Burak Akyol ise İstanbul Bilgi Üniversitesi – Sahne Sanatları Alanı öğrencisi genç bir yetenek. Doğaçlamada çok kuvvetli. Sahnede bu üç kişiye ben de dâhil oluyorum. Herkesin kendi alanında yaptığının en iyisini yapmasını bekledim. Birlikte ürettik. Oyunda tamamen onlara bıraktığım yerler de var.

Mesele önceki çalışmalardan ne yönde farklı?

Daha önceki ‘Tepetaklak’ ve ‘Tersi Düzü’ gibi çalışmalarda hareket araştırması yönteminden yola çıkmıştık. Kendimize fiziksel bir engel belirleyerek ilerledik. ‘40. Kapıyı Açarsan’ adlı solo çalışmamdaysa dans tiyatrosuna yakın bir anlatım seçtim. Daha sonra ‘Mekanizmalar’la absürd yaklaşıma ilgi duyduğumu fark ettim. Absürd hem yakınlaştıran hem de yabancılaştıran bir kavram. Seyirciyi ve bizi ezmiyor, eğlendiriyor. Meselede absürdü koruyarak daha teatral bir anlatı yoluna gittik. Çalışmalarımda o zamanlarda da bir iç içe geçmişlik vardı ki Hollanda’daki eğitimim sırasında hocam Angus Balbernie bana sürekli sorardı, dans mı tiyatro mu diye? Bu gösteride farklı araçların bana sunduğu olanakları özgürce kullanma yolunu seçtim.

Aylin Kalem

Radikal

Paylaş.

Yorumlar kapatıldı.