“Meclis Tiyatroyu ve Sanatı İtibarsız- laştırıyor!”

Pinterest LinkedIn Tumblr +

[Abbas Güçlü’nün 30 Mart 2012 tarihli Milliyet gazetesindeki köşe yazısını okurlarımızla paylaşıyoruz.]

Dünya Tiyatrolar Günü’nde Genç Bakış’ın konuğu Kenan Işık ve Umutsuz Ev Kadınları Dizisi’nin Yasemin’i Songül Öden’di. Çukurova Üniversitesi’nde gerçekleşen programa gençlerin ilgisi yoğundu. Başta tiyatro olmak üzere, sanatın ve sanatçıya yaklaşımın ele alındığı programda, gelinen ortak nokta, sanattaki yozlaşmanın eğitimden ve siyasetten kaynaklandığı oldu.

İşte programdan satır başları:

Kenan Işık: ‘Televizyonda yapılan sanat değil’

–  Daha önce de diziler vardı ama dizide olması gereken oyuncular yoktu. Yakışıklı beyler ve güzel hanımlar vardı. Ama yavaş yavaş onların yerini tiyatrocular aldı.

–  Dizilerde tiyatro oyuncularının yer alma oranı yüzde 20 iken yüzde şimdi 90’a çıktı. Artık diziler çok kaliteli. Hepsi değil belki ama bazı dizilerde mucize yaratılıyor. Beş günde nerdeyse hiç hatasız işler çıkıyor.

–  Tiyatro oyunculuğu çok farklıdır. Sinemadaki, televizyondaki gibi değildir. Oyuncunun bütün heyecanı salona yansır, hikâyeyi anlatanla seyirci arasında bir enerji oluşur.

–  Sanatsal olarak bir altyapımız yoksa bir Picasso resmini yorumlamamız mümkün değildir. Ancak bakarız, alay ederiz, ağzı yüzü bir kenara kaymış deriz.

–  Daha kaliteli olan oyunlar, dünyanın her yerinde daha az ilgi çeker ama bununla övünemeyiz. Ancak ‘Çok kaliteli bir oyun oynuyoruz ve çok şükür iyi izleyicimiz’ var diyebiliyorsak bununla övünebiliriz.

–  Televizyonda yaptığımız şeye sanat diyemeyiz çünkü gerçek sanat yeni bir şeyler söyler.

–  Üniversiteler neden bütçelerinden bir kısmını sanata ayırmıyor?

–  TBMM’de yumruk yumruğa kavga ediyorlar, biri ‘burası tiyatro değil arkadaş’ diyor, öteki ‘artistlik yapma’ diyor. Yani benim için en önemli iki kelime, Meclis’te itibarsızlaştırıyor. Olacak şey değil.

–  Ben bir üniversitede bir yıl hocalık yaptım, bir yıl sonra kaçmak istedim. Bölüm başkanı olan profesör kadının sanattan haberi yoktu.

Maaşlar çok düşük

–  Şan olsun diye üniversitelerde tiyatro, müzik bölümü açarlar sonra ‘Gelsin konservatuar bitirmiş biri ya da tiyatroda tutunamamış biri hocalık yapsın’ derler. Oysa bu çok önemli bir alan. Oyuncu yetiştiği zaman tam yetişmesi lazım. Sadece yetenekle olmuyor.

–  Üniversitelerde, bakalım Türkiye’de tiyatro, tiyatro seyircisi, oyuncunun kalitesi ne durumda diye araştırma yapan hiçbir profesör yok. Bunları araştırmak üniversitelerin işi ama bu yapılmıyor.

–  Büyükşehirlerde kültür daire başkanlığı var ama bunlar çalışmıyor. Çünkü halk kanalizasyon tıkandığında arıyor ama hani nerede tiyatro diye arayan yok.

–  Nuri Bilge Ceylan’ın Üç Maymun filmi Oscar’a aday oldu, 127 bin kişi izledi. Recep İvedik’i 4,5 milyon kişi, Fetih 1453 filmini ise 6-7 milyon kişi izledi. Ne aldınız bu filmden? Vurduk, kestik, öldürdük? Fatih gerçekten de öyle miydi?

– Bahar gelmiş pencerenin önünde bir ağaç çiçek açıyor, yarışmada soruyoruz o ağacın adını, bilmiyor. Nasıl olur? O ağaç her gün sana gülümsüyor sen bunu bilmiyorsan, istediğin kadar ÖSS’de 5. ol umurumda değil.

– Anadolu kültürel anlamda dünyanın en kadim, en doygun coğrafyası. Buradan bir oyun yazarı çıkmaması mümkün değil.

– Suçu hep başkalarına atıyoruz ama tiyatronun bugün geldiği noktada biz tiyatrocuların da kusuru var. Biz komik olsun, seyirci gelsin diye tiyatroyu şirazesinden kaydırdık.

–  Devlet tiyatrosunda en kıdemli sanatçının aldığı para 2 bin lira.

Tiyatrocular önce özgürlük ister

–  Anadolu’da tiyatroya karşı çok fazla sevgi ve istek var.

–  Sanatçı rol yapmaz, size gerçeği anlatır. Bir aktör derdini anlatır, paylaşır. Tiyatro yalanla dalavereyle bir araya gelmez. Edebiyatçılarla, ressamlarla çareler üretiriz. Birileri yarayı deşmeyin, böyle gitsin ister ama sanat hep ileriyi gösterir. Eğitimin çok önemli parçasıdır.

–  Tiyatrolara çok para verilmez. Üniversitelere verilen parayı neden kimse konuşmuyor da devlet tiyatroları konuşuluyor, baletler konuşuluyor. Hakan Şükür’e kimse bir şey demiyor ama bir balerinin 40 yaşından sonra çalışması konu oluyor. Baletler 40’ından sonra bacağını açamaz.

–  Tiyatrocular hiçbir zaman önce para istemez. Salon ister, özgürlük ister.

–  Tiyatro yoksul bir sanat dalıdır.

Songül Öden: ‘Yerli diziler yersiz uzun’

–  Tiyatro çok canlı stresli heyecanlı bir şey. Diziler çok farklı.

–  Tiyatroya ilk başladığımda tiyatrocu abilerim bana sen bir tiyatrocuya göre çok doğal oynuyorsun diyorlardı. Sahnede ve ekranda da gerçek hayattaki gibiyim. Her rolü oynayabilirim.

–  Yerli diziler gerçekten yersiz uzun. Canımız çıkıyor. Bizim de korunmaya ihtiyacımız var. Bu konuda bir yasa çıkmasını bekliyoruz.

–  Seyirciler tiyatroya gitmiyor fikrine kesinlikle katılmıyorum. Oynadığımız Keşanlı Ali Destanı’nı 30 bin kişi izledi. Seyirci değil ama çok ciddi bir sahne sıkıntımız var.

–  Bırakın müzikali, oyunlarımızı oynayacak sahne bulamıyoruz. Bence Türkiye’de tiyatronun en önemli sorunu bu.

–  Tiyatronun bir ritüeli var. Bilet alacaksınız, gideceksiniz, iki saat sessiz susup duracaksınız ama televizyon öyle değil. Evinizde ayağınızı uzatıp izleyebiliyorsunuz. Bu yüzden daha çok tercih ediliyor.

Tiyatroyu yok etmek isteyenler var

–  Türkiye’de oyun yazarlığı çok fazla desteklenmiyor.

–  Devlet tiyatroları, şehir tiyatroları kaldırılsın diyorlar neden? Bu bir hizmet? Sular idaresini kaldırıyor muyuz? Bazı köşe yazarları bunu yazıyor inanamıyorum. Basın bunu bazen körüklüyor? Yok etmek, yok saymak isteyenler var.

–  Devasa alışveriş merkezleri var. Hâlâ yapılıyor, neden tiyatro salonları yok?

–  Türkiye’de kadına şiddet dizilerden kaynaklı değil. Her 3 kadından biri şiddet görüyor Türkiye’de ve bunun sorumlusu diziler değil. Asıl şiddeti konuşmazsak sorun var. Dizilerde konuşmayalım, köşe yazılarında konuşmayalım. Peki ne yapalım?

– Bizim eğitim sistemimiz maalesef yorum üzerine değil. Bir bilgiyi ezberlemek üzerine. Mesela Atatürk bir tarihte Ankara’ya gitti. Evet bunu biliriz. Ama neden gitti, neye sebep oldu? Bunları bilmiyoruz.

– Ankara Üniversitesi’nde okurken bir gün bir öğrenci protestosu sebebiyle okulda olaylar çıktı. Hocamız fena şekilde tartaklandı. Ben bir polisten bacağıma çok sert bir darbe aldım. Yürüyemedim. Hâlâ izini taşıyorum. Sonra okulu birincilikle bitirdim ve o gün dayak yediğim okula, yıllar sonra bir 8 Mart günü onur konuğu olarak davet edildim. Tam da kapısında dayak yediğim o salonda bir konuşma yaptım.

Özetin özeti: Sanat ve sanatçıların gerekli ilgiyi görmediği bir ülkede, gelişmişlikten bahsedilemez!..

Milliyet

Paylaş.

Yorumlar kapatıldı.