 [Yeni Asır gazetesinin Gencay Gürün ile yaptığı söyleşiyi yayınlıyoruz.] Sanata gönül vermiş bir yürek ve tiyatroya adanmış koskoca bir ömür.  1960larda Paris konsolosu. 1980’li yıllarda diplomasi görevi tiyatro  aşkına yenik düşüyor ve Türkiye onun sayesinde unutulmaz ‘Hisseli  Harikalar Kumpanyası’ ile yeniden buluşuyor. Fransa Hükümeti ‘Sanat ve  Edebiyat Şövalyesi’ nişanı (Chevalier des Arts et des Lettres) ve  Boğaziçi Üniversitesi Fahri Doktorluk unvanı veriyor. 1990’lı yıllarda  Türk Kadınlar Birliği, tarafından “Yılın Kadını” seçiliyor. 1996’da  İzmir’den XX. dönem milletvekili seçilerek TBMM’ne giriyor. Devlet  Tiyatroları Genel Sekreteri ve Şehir Tiyatroları Genel Sanat  Yönetmenliğini yıllarca sürdürdükten sonra, İstanbul Profilo Alışveriş  Merkezi’nde bulunan ve kendi tiyatrosu olan Tiyatro İstanbul’u kuruyor.   Gencay Gürün, kendini ve hayata bakışını Deniz Aryal’a anlattı….
[Yeni Asır gazetesinin Gencay Gürün ile yaptığı söyleşiyi yayınlıyoruz.] Sanata gönül vermiş bir yürek ve tiyatroya adanmış koskoca bir ömür.  1960larda Paris konsolosu. 1980’li yıllarda diplomasi görevi tiyatro  aşkına yenik düşüyor ve Türkiye onun sayesinde unutulmaz ‘Hisseli  Harikalar Kumpanyası’ ile yeniden buluşuyor. Fransa Hükümeti ‘Sanat ve  Edebiyat Şövalyesi’ nişanı (Chevalier des Arts et des Lettres) ve  Boğaziçi Üniversitesi Fahri Doktorluk unvanı veriyor. 1990’lı yıllarda  Türk Kadınlar Birliği, tarafından “Yılın Kadını” seçiliyor. 1996’da  İzmir’den XX. dönem milletvekili seçilerek TBMM’ne giriyor. Devlet  Tiyatroları Genel Sekreteri ve Şehir Tiyatroları Genel Sanat  Yönetmenliğini yıllarca sürdürdükten sonra, İstanbul Profilo Alışveriş  Merkezi’nde bulunan ve kendi tiyatrosu olan Tiyatro İstanbul’u kuruyor.   Gencay Gürün, kendini ve hayata bakışını Deniz Aryal’a anlattı….
– Sizin döneminiz ile günümüz Türk tiyatrosunu karşılaştırdığınızda ortaya nasıl bir tablo çıkıyor?
Ben biraz irtifa kaybettiğini görüyorum. Dünyada da var tiyatro kaybı,  yalnız Türkiye’de değil. Mesela İstanbul’da şehir tiyatrolarının  harbiye’deki sahnesi yıkıldı. Fatih’teki yıkılıyor. Taksimdeki AKM  kapatıldı, Taksim sahnesi kapandı. Merkezde tiyatro kalmadı bir kere.  Bir takım problemler var Türkiye’de; eğitim problemi var, düzey problemi  var. Bundan 15 sene evvel en ağır oyunları, en entelektüel, en akıllı  oyunları çok rahat oynatırdık ve müthiş sükse yapardık, bilhassa  öğrenciler arasında. Şimdi hayır. Mesela harika bir oyun, bundan 13 sene  evvel oynanmıştı, şehir tiyatrolarında ve gençler her hafta  geliyorlardı. Bütün ödülleri almıştı. Geçen sene o oyunu Amerika’da iki  yerde oynadılar, hem New York’ta hem Los Angeles’ta ve Al Pacino  başrolde oynadı, filmini Albert Finny çevirdi. Demode de olmadı. Çok  güzel ve bize çok yakın bir oyundu, ‘Çıkmaz Sokak Çocukları’ diye. Tam  şu anda bizde çok sokak çocuğu var, mafya var ve kimse gelmedi biliyor  musunuz. 15 sene evvel o kadar çok ödül alan oyun için şu anda şöyle  diyorlar mesela, ‘İçinde kadın yok’. Üç erkek oynuyor. Ben değerlendirme  yapmayım, siz 15 sene evveli ile şimdinin yaklaşım farkını görün.
– Türk kadınlar birliği tarafından yılın kadını seçilmişsiniz.  Fransa Hükümeti “Sanat ve Edebiyat Şövalyesi” nişanı ve Boğaziçi  Üniversitesi Fahri Doktorluk unvanının da sahibisiniz.
Nereden hatırlıyorsunuz(gülümsüyor).
– Lüküs Hayat’ı da unutmadık.
Benim en büyük prodüksiyonum. Ben şehir tiyatrolarına geldiğim vakit  hemen hemen seyircisi tükenmişti. Yani davetiyeleri bile bulmak zordu.  Biz o zaman bir iki oyun koyuyorduk sahneye ama hep içimde bir his  vardı; çok önemli bir şey yapmalıydım ki, makus talihi değişsin  tiyatronun diye ve aklıma Lüküs hayat geldi. Ben çocukken evde onun  şarkılarını söylerlerdi, dayım danslarını yapardı. Lüküs Hayat dedim ve  Haldun’a (Dormen) gittim. Annemin 1930’lu elbiselerinden  bakarak-çiçeğine, dekoruna, her şeyine kadar müthiş bir özenle Hisseli  Harikalar Kumpanyası’nı yarattık ve Haldun da çok güzel sahneye koydu,  1984 yılıydı. Cemal Reşit Rey kendi geldi ve ‘Hiç bu kadar güzel  oynanmadı benim oyunum’ dedi.
– Sizce gerçek sanatçı kimdir?
Ciddi bir sanatçı, hakiki, gerçek bir sanat dalında bir şeyler yaratan  insandır, odur sanatçı. Bu ressam da olabilir, operacı da olabilir,  tiyatrocu da olabilir, sinema rejisörü de olabilir. Aslında aktörlere  sanatçı demek doğru değil, yanlış bir terim bizde. SSanki insanlara  sanatçı denilince bir rütbe kazanmış gibi geliyor, bence yanlış, çünkü  öbürü daha güzel işte. Rejisör de bir sanatçıdır, yazar da bir  sanatçıdır, oynayan da bir sanatçıdır, üçü de sanat yapar. Artist daha  çok ressamlar için kullanılır biliyorsunuz dışarıda. Hiçbir zaman artist  denmez bir oyuncuya ya da bir yazara.
– Sanatçı mı olunur, sanatçı mı doğulur?
İkisinden de pay var. Yani, şimdi bilemezsiniz ki, bir çocuk müsamerede  güzel oynar, onun bir kabiliyeti vardır. Mesela bana piyano dersi  aldırdılar ben hep kaçardım; çünkü kabiliyetim yoktu müziğe, kulağım da  iyi değildir. Bir yetenek, bir de çalışma ve öğrenme vardır. Yani  sanatçı doğulur, kabiliyetli doğulur, o kadar. Sanatçı doğup da hiç  imkanı olmayıp hiç sanatçı olamayan insanlar da vardır. Belki de  köylerde resme kabiliyetli, müziğe kabiliyetli insanlar vardır ama  hiçbir zaman sanatçı olamamışlardır, çünkü imkanları olmamıştır. Yetenek  artı eğitim diye düşünüyorum. Bu eğitim okulda da olur, alaylı  dediğimiz türden de olur. İstanbul’da benim gençliğimde konservatuvar  yoktu, tiyatrolarda usta-çırak ilişkisiyle tiyatrocular yetişirdi.
– Diyelim ki elinizde sihirli bir değnek olsa, nasıl kullanırdınız?
Çok şey var. Bir kere harika salonlar yapardım, çok modern salonlar  yapardım. Gençleri hem Türkiye’de hem dışarıda eğitime tabii tutardım.  Tekniği dünyanın en ileri ülkelerinin tekniği seviyesine getirirdim  çünkü artık ışıkla dekor yapılmaya başlandı dışarıda. Bir de dışarıdan  öğretmen getirirdim.
– Şu anda İstanbul’da kendi tiyatronuz var; Tiyatro İstanbul-Gencay Gürün Tiyatrosu.
Evet. Profilo’da bizim çok güzel bir salonumuz var. O kadar alışveriş  merkezi yapıldı, bir tek Jak Kamhi Bey yaptı bunu; Çok güzel iki salon  yaptı, biri 400 kişilik biri 250 kişilik, iki tane çok tane salon. Çok  güzel bir cafemiz var, Cafe de Zar, orda insanlar oyuncularla  karşılaşıyorlar, hakikaten çok hoş bir ortamı var.
– Tiyatroya ve sahne sanatlarına gönül vermiş gençlere tavsiyeleriniz nelerdir?
Birincisi, içlerine dönsünler; yetenekleri gerçekten var mı, onu  anlasınlar. İki, varsa çok çalışsınlar. Çünkü şimdi benim gördüğüm,  çabuk meşhur olmak, çabuk ünlü olmak için, televizyonda bir dizide rol  almak onlara tiyatrodan daha cazip geliyor. Ben bunları eleştirmem, bu  bir teşhis sadece. Ama ciddi tiyatrocu olmak istiyorlarsa, ciddi oyuncu  olmak istiyorlarsa, hemen bir saman alevi gibi parlayıp sönmek  istemiyorlarsa, ömür boyu devam etmek istiyorlarsa, çok ciddi  çalışmaları lazım. Ve şimdi artık hem rol, hem dans ve diksiyon  çalışmaları lazım. Çünkü artık çok iç içe girdi. Bir de eğer imkanı  varsa yurt dışına gidip o oyunların nasıl oynandığını görmeleri de  lazım.
İzmir deyince aklıma neşe ve güzellik gelir 
– 1996’da İzmir’den 20. Dönem milletvekili seçildiniz. İzmir’in gönlünüzdeki yeri..
İzmir benim çok sevdiğim bir şehir. İzmir dünyaya açık bir şehir, batıya  dönük, çağdaş bir şehir. İnsanları güler yüzlü, güzel, yani insanın  oturmak isteyeceği bir şehir, ben hep öyle düşündüm. İzmir deyince neşe,  güler yüz, güzel kızlar gelir aklıma. Bence İzmir Türkiye’nin çağdaş ve  batılı yüzü. İklimi gibi insanları da güzel, yumuşak, tatlı, sevimli.  Yeni oyunlarımız ile İzmire en kısa zamanda geleceğiz.
“Sihirli Değneğim Olsa Tiyatro İçin Kullanırdım”
		Paylaş.
		
		
	
	
		
 
								
				 
					 
						
		
 
	
											 
	
											