Ekonomania

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Mehmet Bozkır

“Çok yakın olmayan bir zamanda. Belki yarın. Medeniyet çöplüğü sular altındadır, dil de sular altında kalmıştır, sadece birkaç kelime kalmıştır geriye. İnsanlık çürümüştür. Geçmiş yoktur artık, her şey şu andadır. İktidar çoktan görünmez olmuştur ve böylece devler gelişmeye başlamıştır. Şaşırtıcı bir biçimde geçmişten bir oyuncu topluluğu ortaya çıkar. Luigi Pirandello’nun ‘Dağ’ın Devleri’ndekine benzer şekilde yaşamı içine düştüğü bu güçsüz durumdan kurtarabilmek umuduyla devler için oynamaya karar verirler. Devler acaba gelecek midir?”

Geçtiğimiz yaz başında Kumbaracı50 ve Theater an der Ruhr’un birlikte bir oyun hazırladıkları haberini aldığımda heyecanlanmış ve meraklanmıştım, bu heyecanımı koruyarak uzaktan uzağa prova sürecini takip ettim. Nihayet oyunun sahnelenme zamanı geldiğinde de geç kalmadan salonda yerimi aldım.

Kumbaracı50 adını da aldığı yokuştaki mekanına sığamaz oldu, festivallere oyun hazırlayan, yurtdışında da temsiller veren ülkenin en etkin ve en etkili tiyatrolarından biri haline geldi, her türlü engele ve güçlüğe rağmen. Ekibin özgün işlerine bu yıl bir ortaklık eklendi. Yarı Almanca yarı Türkçe bir oyunu hem Türkiye’de hem de Almanya’da sahneleyeceklerinin müjdesini verdiler. Ekonomania işte bu ortaklığın ürünü. Temel metnini Yiğit Sertdemir’in yazdığı, dramaturjisini Helmut Schafer’in yaptığı oyunun yönetmeni Roberto Ciulli. Deneysellik ve dışa açılma bakımından kuşkusuz ki önemli bir çalışma.

Yiğit Sertdemir, Luigi Pirandello’nun bitiremeden hayata veda ettiği oyunu Dağ’ın Devleri’nden yola çıkarak metni oluşturmuş, yola çıkış noktasına birçok temas noktası da eklemiş. Temelinde korku teması olan oyun çöküşü, yok oluşu anlatıyor. Kültürel çöküş ve değerlerin yok olması noktasında insani olan duygular, düşünceler hissedilmez, işitilmez olmuş. Buna paralel dil yok olmuş. Oyun cümlelerden değil de nerdeyse kelimelerden oluşuyor. Tüm anlatım fazlasıyla üstü kapalı. Faşizm, iktidar, ortak insani değerlerin yitimi, sorgulayamaz, düşünemez, hissedemez olma. Sadece korkma, itaat etme.

Oyun felsefi yaklaşımlardan siyasi söylemlere kadar pek çok şeye değiniyor ancak biz bunu oyunu seyrettiğimizde değil de Yiğit Sertdemir, Helmut Schafer ve Roberto Ciulli’nin verdikleri bir röportajı okuduğumuzda anlıyoruz. Bu oyuna dair en ciddi soru işaretlerini oluşturan nokta. Bir oyunu anlamak için daha başka pek çok şeyi bilmemiz gerekir mi? Dahası bilmek de yetmiyor. Seyrettiğimiz şey sonucunda bir şey düşünmemiz, hissetmemiz gerekmez mi? Birincisine hayır, ikincisine ise evet cevabını veriyorum.

Ekonomania Nietzsche’nin öğretilerini, Vico’nun üç çağ benzetmesini, Antik felsefeyi falan hiç bilmeyen bir seyirciye de bunları bilen bir seyirci kadar etki edebilseydi metnin başarılı olduğunu söylemek mümkün olurdu ancak bu haliyle bundan oldukça uzak.

Metnin sözünü sakınmasına Roberto Ciulli’nin rejisi de eşlik etmiş. Böyle olunca da seyirci açısından boşluklarla dolu bir oyun ortaya çıkmış. Oyun boyunca bir şey olsun diye beklenen çok an var, bu anlar biriktikçe insanda ne olacaksa olsun umursamazlığı ortaya çıkıyor. Reji seyircinin dikkatini sahnede toplamasını sağlayacak, ipucu verecek, düşünmeye yönlendirecek unsurlar barındırmıyor. Hele de oyunun süresinin 100 dakika olduğu dikkate alınmış olsaydı reji anlayışının bu yönde kurulması gerekliliği görülürdü diye düşünüyorum.

Yarı Almanca yarı Türkçe olan oyunda üst yazı yok, Almanca olan bölümleri Recai Hallaç hem diğer oyuncular için hem de bizim için Türkçe’ye çeviriyor. Ama öyle birebir her cümlenin çevirisi şeklinde değil. Birçok anda tam çeviri gerekli değilken geçmişten gelen oyuncu topluluğunun söylediklerine Alman seyircilerin gülmesi, Almanca bilmeyen bizlerin ise ne dediler şaşkınlığıyla bakmamız karşısında çeviri değilse bile en azından ne olup bittiğini anlamamızı sağlayacak bir şeyler olmalıydı sahnede diye düşündüm.

Metnin doğrudan söylemediği şeyleri oyuncuların mimiklerinde, seslerinde, beden dillerinde aradım ama nafile. Recai Hallaç’ın canlandırdığı Bellek Kölesi dışındaki hiçbir karakterden ipucu elde edemedim. Oysaki oyunun kadrosunda bunu çok iyi verebilecek olan gördüğüm en yetenekli oyunculardan Sinem Öcalır (oyundaki rolüyle Mucit), sahnede her daim sımsıcak bir enerji yayan Gülhan Kadim (oyundaki rolüyle Tasasız) gibi son derece değerli isimler var.

Oyuna dair en sevdiğim şey dekor (Gerhard Benz), kostüm (Heinke Stork) ve makyaj (Candan Seda Balaban ve Hanna Bettges) arasındaki müthiş uyum oldu. Görsel açıdan çok şey anlatan, etkili bir sahne tasarımı oluşturulmuş. Yönetmen de bu tasarım içinde oyuncuları çok doğru şekilde konumlandırmış, özellikle de makyajı ve bakışlarının da etkisiyle Recai Hallaç’ın çöpe gömülü şekilde olup tüm oyun boyunca sadece başının görünür olması ayrı bir anlam katmış.

Eylül ayındaki prömiyeriyle birlikte İstanbul’da üç kez sahnelenen Ekonomania Almanya temsillerinin ardından yenilenmiş ve değişmiş olarak yeniden sahnelere döndü. Reji açısından yeniden ele alınan oyunun büyük kısmı değiştirilmiş ve süresinde de 20 dakikalık bir kısaltma yapılmış. Yeni rejisiyle seyretmemiş olsam da sürenin kısaltılmasının çok yerinde bir karar olduğunu düşünüyorum. Oyun üzerine yazılan eleştirilerin ve seyircilerin tepkilerinin dikkate alınmasını, üzerinde düşünülmesini ve bunun sonucunda değişikliğe gidilmesini takdirle karşılıyorum. Alışkın olduğumuz tavır bir şey beğenilmediğinde “siz anlamamışsınız” ya da “art niyetle söylüyor” küstahlığı olduğundan gösterdikleri bu tavır nedeniyle tüm ekibi kutluyorum.

Ekibin kutlanacak, takdir edilecek yanı bununla da sınırlı değil. Ekonomania’nın her temsilinde tiyatro, sahne sanatları ve dramaturji bölümü öğrencilerine 15 adet davetiye ayrılmış. Yapısı ve metni nedeniyle üzerinde çok şey düşünülebilecek bu oyunu kesinlikle öğrencilerin ve hatta profesyonel anlamda işi tiyatro olanların görmesi lazım.

Eğer ki iyi bir tiyatro seyircisi değilseniz, farklı bir şey göreyim demiyorsanız Ekonomania sizin için pek uygun değil. Böyle düşünmeyenler için Ekonomania Türkiye’deki son üç temsiliyle 18, 19, 20 Aralık’ta Kadıköy Halk Eğitim Merkezi’nde.

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Mehmet Bozkır

Yanıtla