“Tiyatrocular Kitap Okumuyor”

Pinterest LinkedIn Tumblr +

mitosboyut_340240629

[T24’ten Elif Bereketli’nin Mitos Boyut Yayınevinin sahibi T. Yılmaz Öğüt ile yaptığı söyleşinin bir bölümünü paylaşıyoruz.]

Mitos Boyut Yayınları Türkiye yayıncılık dünyasında çok ilginç bir boşluğu dolduruyor. Yalnızca tiyatro kitapları, çoğunlukla da tiyatro oyunları basıyorlar; buna rağmen nadiren yayın yapan, yeni ya da küçük bir yayınevi değil Mitos. 700’ü aşkın başlıkla, 500 metrekarelik bir depoyla ve 21 yıllık geçmişiyle tam bir yayıncılık vakası… Tiyatro dünyası için ise türünün tek örneği; bu anlamda neredeyse kutsal bir noktada. Peki, Mitos Boyut 21 yıldır nasıl ayakta kalabildi? Ne gibi zorluklar yaşıyorlar? Yeni nesil, yerli tiyatro metinleri hakkında ne düşünüyorlar? Devletin tiyatroya ve yayıncılığa verdiği desteği nasıl buluyorlar? Tüm bu soruları yayınevinin sahibi T. Yılmaz Öğüt’e yöneltildi.

Mitos Boyut yayınlarının kurulma hikâyesinden başlayalım önce. Samsun’da yaşayan bir inşaat mühendisiyken nasıl oldu da böyle bir yayınevi kurma kararı aldınız?

Orada yaşarken tiyatroyu da takip ediyordum, ama asıl sinema takipçisiydim. Samsun’da Sinematek kurduk. Orada her hafta İstanbul’daki Sinematek’teki filmleri gösteriyorduk. Tiyatrolar da gelirdi, onlarla irtibatta olurduk. Dolaylı bir ilgimiz vardı tiyatroyla yani. 1986’da Samsun’a kitap fuarına gelen Cumhuriyet Gazetesi Kitap Kulübü’nden Mustafa Demirkanlı ile tanıştım. Ona yayınevi kurmak istediğimi ve Samsun’da işlerim tamamen sona erince İstanbul’a taşınacağımı söyledim. Anlaştık ve ikimiz o tarihte Boyut Yayınevi’ni kurduk. Önceleri Demirkanlı İstanbul’da işi tek başına yürüttü.

Ama sanıyorum o tarihlerde tiyatro kitapları basmıyordunuz henüz…

Hayır. O tarihlerde daha çok gazetecilerin kitapları, öykü ve anı kitapları basıldı. Başlangıçta çok az kitap bastık. Sonra ben 1990 başında İstanbul’a taşındım ve yayınevini birlikte yürütmeye başladık. O sırada Tiyatro Tiyatro dergisini çıkarmaya başladık. Tiyatrolarda ücretsiz dağıtıyorduk. Dergicilik ve yayıncılığı bir arada götürmek çok zor işti ama… Dergi çıkacak diye tüm yayınevinde hayat duruyordu adeta. Sonunda dergiyi bırakmak zorunda kaldım. Ona Mustafa Demirkanlı devam etti. Yayınevi bende kaldı.

Yalnızca tiyatro kitapları basmaya nasıl başladınız?

Sonra sonra, öykü-roman seçmek çok zor gelmeye başladı. Dedik ki, bunu bir şeyle kısıtlayalım. Benim tiyatrocu eş dostum çok vardı. Onların da desteğini alırız diye düşündük ve yayıncılığımızı sadece tiyatroyla kısıtlamaya karar verdik.

Kaç başlık yayınladınız şu ana kadar?

730 kitap basmışız. 650 civarı satışta. Bazılarının telifleri bitmiş, yeniden basmadık. Satışta olanların 150’ye yakını da kuram kitabı.

Kaç yılda bastınız bu kitapları?

95’ten bu yana. 21 yıl…

Kaçar kopya basıyorsunuz her seferinde?

1000 kopya. Eskiden 2000 kopya basıyorduk. 2001 krizinden sonra mecburen 1000’e indirdik. O krizde birçok kitap geri döndü, satışlar azaldı.

Ne kadar sürede tükeniyor bu kitaplar?

8 ila 10 senede tükeniyor. Ama 20 sene önce bastığım kitap da var elimde.

Yılda toplam kaç kitap satıyorsunuz?

650 başlık var ama ancak 50 bin kitap satıyoruz. Öte yandan bakıyorsunuz bir roman bir haftada 100 bin satabiliyor. İşin aslı şu, tiyatrocular kitap okumuyor. Bizim yayınlarımız artık daha çok öğrencilere dönük, çünkü onlar okuyor. Başta böyle planlamamıştık. Klasikler, antik oyunlar, eğitime dönük kuramsal kitaplar… Böyle şeylere dönüyoruz.

Niçin daha az ilgi gösteriyorlar?

2001 krizinden sonra satışlar çok düştü. Onların da ilgisi düştü tabii.

Yalnızca çok satacaklarını düşündükleri tiyatro kitaplarını basıyorlar, öyle mi?

Evet. Onlar Moliére basarlar, Nâzım Hikmet basarlar. Ama tiyatroya özveriyle yaklaşan yalnızca biziz Türkiye’de.

Peki, çoksatan kitaplarınız var mı?

Konservatuara hazırlanan öğrenciler için benim hazırlamış olduğum beş cilt halindeki “100 Monolog” kitaplarımız var. Onun altıncı baskısını yaptık. Bizim yayınevinin de çoksatarı benim yani! Klasik kitaplar çok satarlar; diyelim Tartüf, Ibsen’ler, antik tragedyalar… İş Bankası Kültür Yayınları da Hasan Âli Yücel dizisinden basıyor bunların bazılarını, ama bizimkiler yepyeni tercümeler oluyor. Baştan sanırım tiyatro öğrencileri bunları okuyarak başlıyorlar. Bunlar iyi gidiyor. Sonra öğrenci de kitap okumayı bırakıyor zaten.

Mitos Boyut’u öğrenciler ayakta tutuyor diyebiliriz o zaman?

Tabii ki.

Sıradan okur neden tiyatro oyunları okusun?

Oyunu normal okur okumaz, tiyatroyla özel olarak ilgilenenler okur. Fakat Türkiye’de hiç olmayan bir alışkanlık bu. Ben de çok kitap okuyan biriydim, ama tiyatro oyunu okumazdım. Gittiğinizde görürsünüz, dünyada fuayelerde oyunun afişini, plağını, metnini satarlar. İnsanlar da alışkanlık olarak oyuna gitmeden önce oyunun metnini okurlar. Bizde tam tersidir. “Gideceksem okumam” anlayışı var. Hem de sıradan okurda değil, tiyatroyla ilgilenenlerde var bu. Oysa tiyatroya gitmeden önce metin irdelenmeli, okunmalı. Bu iş böyle olmalı.

Peki, yalnızca Türkiye’de olmayan bir alışkanlık mı bu? Dünyada da tiyatro kitapları kıyasla çok az satmaz mı?

Tabii öyledir. Telif alırken, önemli kitaplar için “1000 basacağız” diyoruz, kimse itiraz etmiyor. Çünkü ortalama olarak durum bu. Orada da az basılıyor. Tabii İngilizceden bahsetmiyorum. İtalya’ya bak, Yunanistan’a bak, durum çok farklı değil. Ama elbette bizde daha az.

O zaman bu bizi “‘oynanmak’ için yazılmış tiyatro metinlerinin okunmasının ne kadar yerinde olduğu” tartışmasına getiriyor. Evrensel bir mesele bu ve söyledikleriniz de bunu destekler nitelikte. Sizce bu kitapların sektörün dolaşımına girememesi mi okunmama nedeni, yoksa gerçekten tiyatro metnini okumanın doğasına dair kuşkuları mı var insanların?

Bu noktada tanıtım önemli. Yayıncılara rol düşüyor. Kitabevleri, dergiler, gazeteler… Bizden pek bahseden olmaz. Zar zor gireriz. Tanıdık olacak, yazarları tanıyacaksın. Reklam vereceksiniz. Bu iş böyle yürüyor. 21 yıllık yayınevi tarihimizde bir kez reklam verebildik biz bir kitap ekine. O da 500. kitap için, yarım sayfa Cumhuriyet Kitap Eki’ne verdik reklam. Sadece o.

Yerlilere telif ödemeyip yabancılara ödüyorsanız, bu durumda yerli kitap basmak sizin için daha masrafsız duruyor. Bugüne dek bastığınız kitaplarda yerli-yabancı dengesi nedir?

Biraz oynayabilir ama ortalama olarak yüzde 50’ye yüzde 50 diyebiliriz. Bir ara bu dengeyi tutturmayı gözettik, ama artık gözetemiyoruz; pek yerli kalmadı basabileceğimiz.

Bastıklarınız arasında epeyce genç, yerli yazarlar var, değil mi?

100’den fazla genç yazar kazandırmışızdır.

Türkiye tiyatrosunun yeni dönem metin yazarlığı dalgasında önemli bir rol oynadınız diyebilir miyiz sizce?

Birçok yazarın ilk kitabı bizde yazıldı, şimdi hepsi tanınmış büyük yazar oldular. Mesela Behiç Ak, Coşkun Irmak, Hasan Erkek, Zeynep Kaçar… Son zamanlarda Ali Cüneyd Kılcıoğlu var; aklıma gelmeyen çok isim var. Biz bir de Balkan yazarlarını çok bastık. Profesyonel diye bir oyun var Devlet Tiyatrosu’nda Duşan Kovaçeviç’in. Onu da ilk biz bastık örneğin.

Söyleşinin tamamını okumak için tıklayınız.

Paylaş.

Yanıtla