Trisha Brown: Dans Ustası, Lider, Hümanist

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Mimesis Çeviri/ Trisha Brown bizler için her geçen yıl daha da kutsallaşıyor. Trisha, sadece modern dansın sınırlarını zorlayan müthiş bir sanatçı değil, aynı zamanda oldukça iyi bir insan ve tutkulu bir liderlik örneği teşkil ediyor.  Martha Graham ve Jerome Robbins gibi dans efsanelerinin, herkesin bildiği üzere zaman zaman zulüm derecesine gelecek kadar “zor” olmalarına karşılık, Trisha her zaman saygılı, korumacı ve cömert olmuştur. Aynı zamanda Trisha, sanat yönetmeni olmanın yeni ve feminist yollarını da gösteriyor.

Wendyperron, 11 Haziran 2015, Çeviri: Dilşad Sağlam

Walking on the Wall, 1971, Whitney Müzesi, Fotoğraf: Carol Gooden

Topluluğun sadece beş kadından oluştuğu 1970li yıllarda Trisha ile dans etmiş ve koreografilerini bugüne kadar takip etmiş biri olarak çalışmalarına her zaman estetik ve duygusal anlamda yakın hissetmişimdir. Bu bağlamda kendisinin bize hem bir sanatçı hem de bir lider olarak bize hediye ettiği iki şeyden bahsetmek istiyorum.

Dansı Yeniden Tanımlamak

Bir dans gösterisi izleyicisinin sırtüstü yatan ve tavana bakarak Trisha’nın sesinin onlara ne anlattığını hayal etmeye çalışan kişilerden oluşabileceğini kim düşünebilirdi? (Skymap, 1969). İki kişinin birbirini hangi yönde düşeceklerine dair şaşırtmasının bir koreografinin parçası olabileceğini kim düşünebilirdi? (Falling Duets, 1968).  Duvarlarda yürüyen insanların yarattığı görsel illüzyonun en az yarım saat kesintisiz dikkat toplayabileceğini kim düşünebilirdi? (Walking on the Walls, 1971). Ben düşünemezdim. Ama 1971 yılında Trisha’nın Whitney Müzesi’ndeki konserini izlerken bu üç hareket; kinetik, düşünsel ve algısal açılardan son derece heyecan vericiydi.

Şimdi, yıllar sonra, çenemi kaşıyarak “aa evet, Anna Halprin, Simone Forti, Yvonne Rainer, veya Steve Paxton’ın etkilerini görebiliyorum” diyebilirim. Ama o zaman, bu olay bana beni Trisha’nın bireysel hayal gücüne yakınlaştıran keyifli bir şok yaşatmıştı. Ben de öyle dans etmek istemiştim; uyanık bir zihin ve rahatlamış, hoş bir bedenle.

Trisha, sahnenin merkezinde olmayan alanlar için üzüldüğünü söylerdi; tavan, duvarlar, köşeler ve kanat kısımları kastederek. Ağaçlar, göller ve itfaiye istasyonlarından bahsetmeye bile gerek yok. Diğer dans ustalarının görmediği yerlere sadece nazikçe yüzünü dönerek bir devrim yarattı. Baledeki dik duruşu ve Martha Graham’ın iç torkunu reddetti. Merce Cunningham’ın çalışmalarına bayılırdı ancak çok dik pozisyonlarda dans eden bedenlerle çalışmayı hiçbir zaman istemedi. Başka şeyler keşfetmek istiyordu; daha gevşek, daha dengesiz bir şeyler, enerjinin vücudun içinde farklı kanallardan geçmesini sağlayacak bir yol. Trisha’nın koreografisinde, teslim olmanın zevki ile sıkı bir yapıya bağlı kalma iradesi birlikte yer alıyor.

 Doğaçlama ile Başlamak

Trisha’nın ilk eserleri doğaçlamaydı. 1960 yılında Kaliforniya’da Halprin ile çalışırken ondan basit yapıları etkin bir şekilde kullanmayı öğrenmişti. Trillium (1961) adlı eserinde basit bir doğaçlama alıştırması yaparak uzanacağı, kalkacağı veya zıplayacağını zamanı seçiyordu. 1980 yılında verdiği bir röportajda “uzanma ve zıplama kararını aynı anda verdiğim oluyordu” demişti. Sonuçta herkesin hemfikir olduğu üzere, Trillium insanları Trisha’nın havada asılı durabildiğine inandıran vahşi bir soloydu.

Trisha in Water Motor, photo © Lois Greenfield

Trisha sık sık dansçılarından ya serbest bir düşünceye (örneğin “Line Up” veya “Read the Walls” eserlerinde olduğu gibi) ya da oldukça sert sözlü talimatlara dayanarak doğaçlama yapmalarını isterdi. Doğaçlama görüntüsünü, diğer bir deyişle ne yapacağını o şeyi yaptığın ana kadar bilememe halini görmek isterdi. Bu estetik duygusu, tepe noktasına Water Motor (1978) eserinde ulaştı. Babette Mangolte’nin çektiği bu neşeli tek kişilik performansın filmi, post modern dans öğrencilerinin mutlaka izlemesi gereken bir eser haline geldi.

Trisha bize bir koreografik dizi öğretirken hareketleri o kadar tarifi zordu ki, “katı bir maddeymiş gibi öğretiyor, ama sıvı gibi dans ediyor” diye düşündüğümü hatırlıyorum. Böyle bir akışkan kaliteyi elde etmenin yolu, tek bir dürtünün bir diğerini nasıl tetiklediğini, tam olarak neyi ne zaman bırakmayı bilmekten geçiyor. Her ne kadar Trisha “bırakma tekniğini” reddetse de, dansçıların kuvvet kadar bırakma tekniğinden de faydalanma konusunda hassas olmaları gerekiyor.

Düzene Karşı Kaos, Şiddete Karşı Hassasiyet

Ne hoş bir tezattır ki Trisha, sıkı bir görsel veya matematiksel bir sıra içinde bu tür bir keşif algısına yer verme konusunda da ısrarcıydı. Örneğin, 1970li yılların ortalarında kolektif olarak hazırladığımız Line Up performansında, sıra halinde insanlar somutlaşır ve kaybolur – bir insanın kendi düşüncelerinin izini sürmesi gibi.

Trisha, doğayı sahneye taşırdı. Pasifik Kuzeybatı kıyısındaki evini çok severdi ve yaz mevsimi geldiğinde oğluyla birlikte sık sık oraya piknik yapmaya geri giderdi. Bir gün “Solo Olos”tan (Line Up’tan bir parça) bir kısım öğretirken şöyle dedi:  “Uzaklarda Puget Sound’u (Puget Boğazı) gördüğünüzü ve parmaklarınızla boydan boya takip ettiğinizi hayal edin.”

Ancak onu büyüleyen sadece doğa manzaraları değildi, çizgilerin mutlaklığına karşı bedenin kaçınılmaz duygusallığı gibi, belli bir çevre içinde insan bedeni de onu son derece etkiliyordu.

Group Primary Accumulation (1973) adlı eserde dört ya da beş kabiliyetli kadın sağ kollarını dirsek altından hareket ettirir ve bunu tekrar eder; daha sonra ise sol kollarını omuzdan kaldırma hareketiyle devam eder, bu iki hareketi tekrar ederek 30 harekete tamamlar. 7. harekette kalça hafifçe kalkar, tabii dalgın bir şekilde. Bu dans yapması ve izlemesi son derece duygusal bir dans, ama yine de birikim tablosu zihnin odağını sıkı biçimde koruyor. Turnedeyken bir gün Trisha şunları söyledi: “Primary’yi sahnelerken şöyle düşünüyorum: ‘işte bu kadar basit’.”

Spanish Dance, 1970’ler. Sağdan ikinciyim. Fotoğraf: Babette Mangolte

Bir de çok zevkli bir eser olan “Spanish Dance” (1973) var; bu eserde beş kadın sahnede baştan sona yavaşça dolaşır, Bob Dylan’ın söylediği Gordon Lightfood’un “Early Morning Rain” şarkısının son notasında teker teker bir araya gelerek ön sahne duvarına çarpan bir grup bedeni canlandırır. Bu aşamada çok bir şey olmasa da, her kadın diğerlerinin arasında sıkışır, et üzerine et, kalça üzerine kalça yığılır. Seyirci kadınlardan oluşan sıranın nereye gittiği görür ama yine de görüntünün fizikselliği zevk kahkahalarına yol açar.

Sadelikten Görkemli bir Kaosa Doğru

Yıllar içinde Brown opera eserleri dahil yaklaşık 100 eser meydana getirdi. Bu çalışmalarda; basitlikten karmaşaya, açık stratejilerden gizli stratejilere, düzenlilikten görkemli kaosa doğru bir gelişme olduğunu hissettim. Set and Reset (1983) adlı çalışma, serbest şekil görüntüsü ve her yönden açık oyun anlayışıyla kesinlikle görkemli bir kaos örneği teşkil ediyor. Laurie Anderson’ın müziği ve Robert Rauschenberg’in sahne tasarımıyla birçok kez izlenen bir şaheser. Seyirciye bir ihtimal algısı sunuyor, dansçıların her şey için hazır oldukları hissini veriyor. Stephen Petronio, sahne üstünden sahne altına koştururken bir anda Trisha tarafından ensesinden tutularak sahne arkasına çekiliyor. Başka bir anda ise Trisha başka bir yöne bakan bir dansçının kollarına kendini bırakıyor. Set and Reset gösterisi öngörülemeyen etkileşimler ve kıl payı kurtarmalarla beraber o kadar fazla olasılıkla dolup taşıyor ki düz yürüme ve koşmanın da dansın içine işlenmiş olduğunu anlamam için gösteriyi üç kez seyretmem gerekti. Trisha, bize açıkça ortada olmayan şeyleri görebilmeyi öğretiyor.

Trisha, Stephen Petronio ile birlikte, Set and Reset performansı sırasında, 1983. Fotoğraf: Lois Greenfield

Trisha’nın sadelikten kaosa yönelişi, yeryüzünün havaya yönelmesi ile paralel ilerliyor. Tam da Trillium için başrol olarak adından bahsettirmeyi başardığı ve Whitney Müzesi’nin duvarlarında yatay olarak yürüdüğü sıralarda Trisha; Planes (1968), Floor of the Forest (1970) ve Lateral Pass (1985) performanslarında dansçıları yerin üstüne çıkardı, başka bir deyişle havada süzülmelerine yardım etti. Ve sonra, L’Orfeo (1998) operasında, Diane Madden için Flying by Foy gibi en usta profesyonellerle donatılmış halde havada uçması, yarı tanrı Musica gibi süzülmesi için geniş bir kısım oluşturdu.

Dans ve Görsel Sanat

Trisha’nın vizyonunun bir parçası dansa, görsel sanata atfedilen ciddiyetin aynısını göstermek. Bunun anlamı, dansa entelektüel dikkatin sunulması. Başka bir anlamı ise sanat ve eğlence dengesi içinde sanata daha çok yaklaşırken eğlenceye daha az yönelmek. Uygulamalı dersler verirken “neden müzikle dans etmiyorsunuz?” sorusu geldiğinde Trisha’nın cevabı şöyle oluyordu: “Bir heykele bakarken neden hiç müzik olmadığını da soruyor musun?”. Şimdi ise müzelerde dans dalgası hakim olmuşken, bunun bile hala Trisha’nın ilk eserlerinden olduğunu hissediyorum; müze ortamına çok güzel uyan, çizgilerle konumlanmış sessiz parçalar.

Sonuçta Trisha da bir görsel sanatçı; çizimleri Amerika ve başka ülkelerdeki galerilerde sergilendi. Robert Rauschenberg, Nancy Graves, Donald Judd ve Elizabeth Murray dahil zamanımızın en iyi sanatçıları ile iş birliği yapmak Trisha için doğal bir şeydi.

En Başa Geri Dönmek

Trisha’nın vizyonunun bir parçası da en başa geri dönmek, bunun içinde zaman içinde biriken ve sizin için birtakım şeylere karar veren varsayımları sorgulamak da yer alıyor. “Modern dans” oyunbazlıklarını bozarken Trisha’nın tabi ki Judson Dans Tiyatrosu’nda Yvonne Rainer ve Steve Paxton gibi yoldaşları da vardı. Yvonne koşar veya bağırır, Steve yürür ve Trisha ise düşerdi. Her ne kadar bu, Judson’daki çığır açan denemelerin fazla büyük bir abartısı olsa da, yine de kendilerini öze dönmeye ne kadar adadıklarını, ne kadar “sıradanlığı” (hocaları Robert Dunn’ın deyişiyle) hedeflediklerini gösteriyor.

Bu, Trisha için radikal şeyleri sıradan kapların içine boşaltmak anlamına geliyordu. 70li yıllarda Trisha, “saf hareket” üzerine şu sözleri içeren bir yazı yazdı: “oldukça sıradan yollardan son derece radikal değişiklikler yapıyorum.”

Opal Loop performansı, soldan sağa: Lisa Kraus, Stephen Petronio, Trisha Brown. Fotoğraf: Babette Mangolte

Trisha perde önü sahne için eserler oluşturmaya başladığında sahne ile ilgili olmazsa olmazın ne olduğunu kendine sorarak, yine en baştan başlamıştı. Sahne geleneklerini sorgularken Rauschenberg’in yardımından faydalandı. Glacial Decoy (1979) eserinde her ikisi de, dansçıların kanatlarda durmadığı algısını yaratarak, dansın sahne önünden öteye geçmesini hayal etmişti. Set and Reset (1983) gösterisinde ise Rauschenberg, sahne kanatlarını saydamlaştırarak dansı icra etmek ile etmemek arasındaki çizgiyi bulanıklaştırdı.

Trisha’nın Etkisi

Trisha Brown’ın etkisi bizim bilebileceğimizden çok daha büyük. Genç sanatçılar Trisha’nın eserlerini ya stüdyoda ya da sahnede görüyor ve kendi bedenlerinde ne kadar iyi hissettiklerini öğreniyor. Trisha’nın tarzının bir versiyonunu kendilerine katıyorlar, bu da bedenin “modern dansta” olduğundan daha farklı çizgilerde kıvrılmasını sağlıyor. Sadeliğe saygı duyuluyor,  basit hareketlerin hissiyatı sıkı çizgilerle (yapılarla) çevrelenmiş durumda. Kendileri bizzat görmemiş olsalar dahi Trisha’nın hareket şekli havada hissedilebiliyor. Bütün dünyadaki dansçıların soluduğu bir Trisha Brown sisi gibi.

Birçok dansçının birbirini havada kaldırarak Trisha’nın yatay durmasını ve duvarda yürüyebilmesini sağladığı Set and Reset’in başını hatırlıyor musunuz? Bu sahnenin diğer sanatçıların eserlerinde kopyalandığını birçok kez gördüm; bunlardan en sonuncusu geçen ay Londra’daki Sadler’s Wells Tiyatrosu’nda Anne Teresa de Keersmaeker ve Boris Charmatz işbirliğiyle sergilenen Partita 2 performansıydı.

Beth Gill’in New Work for the Desert eseri. Fotoğraf: Cherylynn Tsushima

Ve tabi ki Trisha’yı daha kasıtlı taklit edenler de var. Beth Gill’in geçen yılki eseri New York for the Desert, büyük ölçüde Brown’ın 1987 tarihli Newark (Niweweorce) isimli eserinden alınmıştı. Newark’ın sonunda, yine sert çizgiler içinde boyundan tutma ya da çekme, -neredeyse bir hayvan gibi- ayak bileğini bükme gibi birbirinin bedenini kaldırmanın yeni ve garip şekillerinden oluşan bir düet yer alıyor. Time Out New York dergisinden Gia Kourlas ile yaptığı bir röportajda Gill, bu kısmı videodan çok sıkı inceleyip çalıştığını ve kendi eserine aktardığını söylüyor.

Tabi ki daha eski bir sanatçının eserlerinden esinlenmek makul bir davranış, ama bunu kendine mal etmek farklı bir hikaye, hatta yasal bir hikayeye bile dönüşebilir. Ama bana göre, Gill’in Brown’ı bu şekilde takdirle anması Trisha’nın eserlerinin ne kadar ikonik hale geldiğini gösteriyor. Sanki Rauschenberg’in de Kooning’in bir çizimini silmesi ya da Van Gogh’un Hiroshige’in tüm sahnelerini taklit etmesi gibi.

Trisha’nın Cömertliği

Trisha, Stephen Petronio ve benim gibi kendi koreografisini oluşturan dansçılara cesaret verirken her zaman çok cömertti. Bir keresinde benim eserlerimi görmeleri için olası sponsorları bir araya getirmiş, kendi binasındaki stüdyoyu kullanması için de Stephen’a izin vermişti.

Steve Paxton ve Trisha, Bennington Koleji’nde, 1980. Fotoğraf: Tyler Resch, Bennington Koleji Judson Projesi’nin katkılarıyla.

Ama en önemlisi, kendi çalışmalarında yer alan dansçılara karşı çok cömertti. 1980 yılından beri Trisha Brown Dans Topluluğu üyesi olan ve dansçı olarak başlayıp daha sonra prova yönetmenliği yapan ve şimdi ise sanatsal yönetmenlerden biri olan Diane Madden ile telefonda görüştüğümde şöyle dedi: “İnsanlara fazlasıyla yer sağlayan temiz bir alan yaratırdı.” Ve devam etti: “Size güvendiğini hissederdiniz, bu da daha fazla risk almanızı ve daha fazla katkıda bulunmanızı sağlardı. … Alanın çevre uzunluğunca yürümek veya yere yakın mesafede durmak, yavaş çekimde çalışmak gibi açık kurallar koyardı; ama ne fazla tanım kullanırdı ne de fazla yönlendirirdi… Sizi konfor alanınızın dışına çıkmanızı davet ederdi, çünkü kendisinin de sürekli olarak yaptığı şey buydu. Bütün hepimize meydan okurdu.”

1984 yılında Trisha, Diane’den prova yönetmeni olmasını istedi. Diana’nın bana anlattığına göre: “dansçıların ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik yönetim görevinin yaratma sürecinden ayrılması gerektiği zamanlar olurdu. Trisha’nın motivasyonunu düşüren ya da kızdıran olaylar olurdu ve bu tür şeylerin dansçılarla olan yaratıcı ilişkisini kirletmesini istemiyordu.”

Trisha’nın etkisinden açık sözlülükle bahseden biri de toplulukta 1979 yılından 1986’ya kadar dans etmiş olan Stephen Petronio, bana şunları söyledi: “Sahip olduğumuz demokrasi ortamına çok imreniyorum. Trisha’dan kapsayıcı ve demokratik olmayı öğrendim. Bana her zaman kölesi değil, takımın bir parçası olduğumu hissettirdi ve bu, bende sahip olduğum her şeyi vermek isteği doğurdu.”

Finaller Başlangıçtır

Fark ettim ki Trisha’nın en güzel eserlerinde, örneğin Opal Loop (1980), Lateral Pass ve Newark, son bölümler daha önceki kısımlardan tamamen farklı bir sıra izliyor. Bu tür ucu açık finaller eserin geri kalanından öyle açık bir biçimde ayrılıyor ki başka bir şeylerin başlangıcı olabileceği izlenimini yaratıyor.

Trisha Brown Dans Topluluğu,  Line Up eserinin “Eights” isimli sahnesi. Geçtiğimiz yıl İspanya’nın Pamplona şehrindeki Navarra Müzesi’nde.

Bu manada ben de bir başlangıçla bitireceğim. Trisha Brown Dans Topluluğu In Plain Site isimli yeni bir seri başlattı. Sağlık nedenlerinden dolayı Trisha 2011 yılında yeni eser yaratmayı bırakmıştı ve topluluk, Diane ve diğer sanat yönetmeni Carolyn Lucas’ın yönetmenliğinde sahne önü eserlerden oluşan 3 yıllık bir anma turuna çıktı. Şimdi ise topluluk sahne önü olmayan alanlarda dans edecek; repertuarda da sadece müzelere, galerilere ve açık hava alanlara çok uyan ilk eserler değil, sahne önü çalışmalardan ufak parçalar da yer alacak.  Biraz Merce Cunningham’ın “etkinlikleri” gibi olacak ve her alana göre ayrı ayrı uyarlanacak. In Plain Site  serisi bu ay New York’taki River to River Festivali’ne, Jerusalem (Kudüs) Mahallesine ve daha birçok yere geliyor.
Trisha Brown Dans Topluluğu’nun eğitim projeleri Amerika’daki ve Trisha’nın özellikle çok rağbet gördüğü Avrupa’daki üniversitelerde ve dans merkezlerinde süratle ilerliyor. Bu dersleri ara sıra yürüten eski bir öğrenci olarak, her yerde öğrencilerin Trisha Brown’ın engin ve meydan okuyan külliyatı içinde kişisel keşfin kapılarını açan anahtarları bulmaya devam ettiklerini söyleyebilirim.
 
Kaynaklar:
İnternet sayfası: http://www.trishabrowncompany.org/
DVD: ArtPix DVD: Trisha Brown: Early Works 1966-1979
Kitaplar:
Trisha Brown: Dance and Art in Dialogue 1961-2001
“Trisha Brown: Gravity and Levity” in Terpsichore in Sneakers,  Yazar: Sally Banes
Ve internetten edindiğim birçok kaynak.
Not: Dance/USA organizasyonunun Trisha Brown’u anması üzerine benden de kendi bakış açımdan bir takdir yazısı yazmam istendi. Aslen Dance/USA’nın From the Green Room [Kulis’ten] isimli dergisinde yayınlanmış olup izin alınarak tekrar yayınlanmaktadır.  

Paylaş.

Yanıtla