“Hayat” Gibi Bir His: Sevgili Arsız Ölüm Dirmit

Pinterest LinkedIn Tumblr +

[Kübra Yeter’in Evrensel’de  yayınlanan yazısını paylaşıyoruz.]

Sevgili Arsız Ölüm: Dirmit, büyülü bir gerçekliğin kapısını aralıyor sahnede. Latife Tekin’in romanından uyarlanan oyun, köyden şehre göç eden bir ailenin küçük kızı Dirmit’in bitimsiz merakıyla buluşturuyor seyirciyi. Yaklaşık üç yıldır oynanan, 2018 yılından itibaren Tiyatro Hemhal’le yolculuğuna devam eden oyunun rejisi Hakan Emre Ünal’da. Nezaket Erden sahnede Dirmit’e hayat veriyor. Aynı zamanda metnin uyarlaması yine bu başarılı iki isme ait…

LATİFE TEKİN’İN ÖZ HİKÂYESİ

Sevgili Arsız Ölüm, Latife Tekin’in 1983 yılında, henüz 26 yaşındayken yayımladığı ilk romanı. Aktaş ailesinin köyden kente göçünü, kalabalık bir ailenin yalnızlığını anlatan roman, Tekin’in öz hikâyesinden damıtılarak dökülmüş kâğıda. “Gerçekleşmeyen düşler, aralarında doğup büyüdüğüm insanları paramparça etti… Kente ayak uydurabilmek için boğuşup durdum. Her yanım yara bere içinde kaldı. Boğuşurken birlikte doğup büyüdüğüm insanlardan ayrı düştüm” diyen Latife Tekin “ama kendi öz değerlerimi, dilimi ve o insanların durulmaz bir coşkuyla bana taşıdıkları sevgiyi koruyabilmek için direndim. Bu roman bu direnişim için aralarında büyüdüğüm insanların bana armağanıdır.” diyerek tanımlıyor kitabını. Edebiyatın büyülü dünyasından tiyatroya uyarlanan oyun ise Aktaş ailesinin göç hikâyesini Dirmit Kız’ın gözünden aktarmayı tercih ediyor. Kitap Huvat’ın köye masmavi bir otobüsle çıkıp gelmesiyle başlarken oyun Dirmit’in aklının erdiği dönem üzerinden yaşadıklarını anlatmasıyla başlıyor.

Sevgili Arsız Ölüm: Dirmit, bilgiye doymayan, sürekli öğrenmek, bir düş de olsa o şeyin peşine düşmek isteyen Dirmit’in Allah’la konuşmasıyla açılıyor. Gözüne uyku girmeyen Dirmit, ne kadar dua etse ne kadar dil dökse de ikna edemiyor Allah’ı. Baktı olacak gibi değil küsüyor ona, tek tek evdekilere sesleniyor: Önce ablasına, sonra kardeşine, annesine… Kimseden ses çıkmıyor. Son çare yanı başında duran çiçeği “kepçe” oluyor; başlıyor onunla konuşmaya. Günlerdir evden dışarı çıkmayan, köyü özledikçe toprak yiyen Dirmit durabilir mi; Kepçe’yi aldığı gibi birlikte bir geziye çıkıyorlar. Hayalse hayal… Geldikleri köye gidiyorlar birlikte. Köydeki arkadaşı Tulumba’yı buluyorlar. Nasıl bir özlem Dirmit’in en derininde yatan. Açıyor ağzını yumuyor gözünü, başından geçenleri bir bir anlatıyor.

İNAT, MÜCADELE VE HAYAL

Baba Huvat, işsizlikten kendisini “yeşil kitap”a vurmuş. Başına ne gelse hocasına danışır olmuş. Ağabeyi Halit, T cetveli sırtında “mühendis” olmanın hayalini kurarken diğer ağabey Seyit dişlerini sıka sıka “şirket kuracağım” diye tutturmuş. Abla Nuğber, âşık olduğu adamın yolunu gözleyedursun küçük kardeş Mahmut ne okulda ne işte dikiş tutturamayınca “Bil Kit” olup çıkmış ailenin karşısına. Anne Atiye ise “cinler derneğine üye olan” Dirmit’in dernekten kovulması için bol bol duaya vurmuş kendini. Her biri ayrı bir dertle debelenirken bizim kız da bu kalabalığın içinde kendi dünyasını kurmuş. Aysun, kuşkuşotu, deniz, sokak, kitaplar dost olmuş ona. “Bu eve doğmasam başka eve doğsam ne olurdu?” sorusunun peşine düşmüş.

Dirmit’in halleri gel zaman git zaman rahatsız etmiş ev ahalisini. Her yaptığı “cinlere” yorulmuş. Anne Atiye korkmuş kızının bu halinden. Onu şehirden ve kötülüklerden korumak için kendince türlü oyunlar bulmuş. Dirmit, kitaba mı sevdalanmış; anne düşmüş yataklara “Bana Azrail göründü, o kitabı bırak” diye. Dirmit dansa mı sevdalanmış; anne hemen “Terbiyeni ağabeyine verdim gitti” demiş. Şiir yazmaya mı başlamış; ağabey almış karşısına Dirmit’i, sonsözünü söylemiş: “Anan değil baban değil: boşla!” Allem de etseler kallem de etseler durduramamışlar Dirmit’i. İnadıyla, mücadelesiyle hayallerine koşmaktan bir an olsun vazgeçmemiş.

Bu topraklarda yaşayan hemen hemen her kız çocuğunun çok yakından tanıdığı meselelerdir “ağabey, baba” korkusu, “aman öpüşme dişsiz kalırsın” yalanları, “bekâret” tembihleri ve ilk regl olduğunda yediği tokat… Aklı ermediği için de anlam veremez olan bitene. Sevgili Arsız Ölüm: Dirmit oyunu toplum kodları dediğimiz bu kavramları göze sokmadan, çok tarafsız bir noktadan anlattığı için oldukça değerli ve başarılı bir uyarlama olarak adından söz ettiriyor. “Herhangi boş bir mekânı alıp işte burası sahnedir,” diyebilen Brook gibi, Hakan Emre Ünal da sıfır dekorla bir dünya yaratmış seyirciye. Evet, sahnede bi’ saksı çiçekten başka hiçbir şey yok. Fakat izleyici Tulumba’yı da görüyor, Mahmut’un taşıdığı gitarı da babanın yeşil kitabını, Atiye annenin yattığı döşeği de… Her şey sahne üstünde.

SEYİRCİ HİKÂYEDEN UZAKLAŞMIYOR

Peki bu nasıl oluyor? Tabii ki Nezaket Erden’in göz dolduran oyunculuğuyla… Tek kişilik performans her zaman büyük bir zorluğu barındırır içinde. Duygu aktarımından seyirciyle kurulacak temasa kadar her şey önemlidir. Bunları başarması ve tek bir an bile sekteye uğramayan akıcı oyunculuğuyla tüm alkışları hak ediyor Erden. Hikâye kişileri oldukça kalabalık metinde. Oyun süresince Nezaket Erden gidiyor, yerine sarı kazağı, desenli pijamasıyla Halit de geliyor, Seyit de… Nuğber abla da oluyor, Mahmut da…  Seyirci bir an olsun uzaklaşmıyor hikâyeden. Oyunun başarısı da buradan geliyor.

Dili, anlatımı, konusu oldukça büyülü ve masalsı olan Sevgili Arsız Ölüm: Dirmit, “hayat” gibi bir his bırakıyor yürekte. Tam, içimiz boşalana kadar ağlayacakken çenemiz kopuncaya kadar gülmeye başlatıyor bizi. Sonra biraz dinlendiriyor, sessizleştiriyor ama en çok da mücadele etmeyi ve direnme gücünü aşılıyor. Dirmit Kız gibi vazgeçmemeyi öğütlüyor. Oyun bitip de yola koyulduğumuzda bu tat kalıyor damağımızda. Herkes izlesin, herkes alkışlasın, herkes görsün istiyor insan. Sonrasında durur muyuz, durmuyoruz elbet…

Not: Sevgili Arsız Ölüm: Dirmit’i merak edenler 16 Ocak’ta Ankara Sanat Tiyatrosu’nda, 19 Ocak’ta Zorlu PSM’de ve 26 Ocak’ta Moda Sahnesi’nde seyredebilirler.

Evrensel

Paylaş.

Yorumlar kapatıldı.