Muhalifsen Sus

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Öznur Oğraş Çolak’ın Laçin Ceylan ile yaptığı ve Cumhuriyet’te yayınlanan söyleşisini paylaşıyoruz.

Ceylan, birkaç tiyatro oyunu yönetiyor ve Nihat İleri ile kurdukları Bitiyatro’da oyunculuk eğitimi ve oyunlarına devam ediyordu ta ki tiyatrolar kapanmadan, virüs tehlikesi olmadan öncesine kadar. Bu karanlık günlerin en kısa zamanda biteceği umuduyla bugün siz okuyucularımızla Ceylan ile yaptığımız keyifli sohbeti paylaşıyoruz. Laçin Ceylan, ekranlardan tanıdığımız oyuncu, yönetmen ve eğitmen. Nihat İleri ile kurduğu Bitiyatro’da harikalar yaratıyor. Oyunculuk eğitimi de verdiği tiyatroda 2007’den beri oynadığı “Etna: Bedendeki Kuyular” ile birçok ödülü topladı. Alman yazar, tiyatro oyuncusu ve yönetmeni Christine Sohn’un yazıp yönettiği, çevirisini Ahmet Cemal’in yaptığı oyun, yabancılaşma ve zorbalaşmaya karşı tek başına sesini yükseltmeye çalışan Sophie’nin öyküsü. Tahammül edemediği gerçeği, kafasındaki kurgularla karıştırdığı bu zorlu savaşımda, adı bilge anlamına gelen Sophie, zorbalardan çok, zorbalığa seyirci kalanları suçluyor. Nihat İleri’nin de rol aldığı oyundaki performansı ile Laçin Ceylan, VIII. Lions Tiyatro Ödülleri, En İyi Kadın Oyuncu, 12. Sadri Alışık Tiyatro ve Sinema Oyuncuları Ödülleri, Yılın En Başarılı Kadın Oyuncusu ve Tiyatro-Tiyatro 2007 Ödülleri, En İyi Kadın Oyuncu ödüllerini aldı. Ceylan yine Simon Beaufoy’un kaleme aldığı Cansel Elçin ve Reha Özcan’ın başrollerini üstlendiği “Çıplak Vatandaşlar” adlı oyununda yönetmenliğini üstleniyor. Bitiyatro’nun son oyunu “Garsonların Birliği” ise koronavirüs salgınına kadar seyirciyle buluşuyordu. Çalıştıkları restoranda yaşanan kazaların nedenini merak eden iki garsonun başlarına gelen trajikomik olayları konu eden oyun aynı zaman bir konser havası taşıyor.

‘KADIN YOĞUNLUKTA’

Hiç durmadan çalışan ve üreten sanatçı, “‘Garsonların Birliği’, Bitiyatro’nun kuruluş oyunu aslında. Fakat bir süre oynamadığımız zaman yıllardır bu oyunla ilgili telefon alıyoruz. Bu oyunun kendine özgü bir seveni ve takip edeni oluştu diyelim. Tiyatro 2007’de kuruldu, biz o zaman başladık. Her yıl oynamadık. Zaten iki yıldır ben eğitim dışında bir şey yapmamıştım. ‘Etna: Bedendeki Kuyular’ ise tek kişilik gibi ama aslında iki kişilik bir oyun. Bunu ancak seyreden anlayabilir. Kadının yoğunlukta olduğu, erkekle bir arada oynadıkları, Nihat İleri’nin olduğu bir oyun. Yazarı ve yönetmeni Cheristina Zone’un bu oyunu yazmaktaki amacı şuymuş: ‘Tiyatro edebiyatında tekstlerinde kadın hep büyük bir oranla geri planda. Kadın ileri planda bile olsa hep kurban. Hep kahramanlar erkek, ben kadının kurban değil, faili olduğu bir oyunu yazacağım’ diyor. Yazdı ve yönetti zaten” diye konuşuyor. Bitiyatro’nun diğer oyunlarından “Küçük Prens” de bu sezon sahnelenecek oyunlar arasında. Bu oyunun “çocuk oyunu” olarak nitelendirilmesini doğru bulmadığını söyleyen Ceylan, daha çok çocukluğunu unutamayan herkesin oyunu diye tanımlıyor. Mayıs ayında bir eğitim atölyesine başlayacaklarını belirten Ceylan, oyunlara daha çok zaman ayırmak istediğini ve sonrasında eğitimlere ara vereceğini söylüyor.

‘YARGILANMALILAR’

Türkiye’nin en büyük sorununun liyakat olduğunu söyleyen Laçin Ceylan, “Herkesin kendi adamını getirmekle ilgili, yıllardır gösterdikleri organizasyonlar sonuçlarını her yerde verdi. Eğitimde, politikada, akademide, hukukta. Her şey bir diğerinin sonucu. Demek ki biz çok büyük konularda hatalar yapmışız. Özellikle yetkili diye yerine gelen kişiler ahlaken ve vicdanen yargılanmalıdır diye düşünüyorum. Çünkü sonuç felaket. Gerçek değerler ortada yok ve şuyunun şuyu adamlara laf anlatmaya, kendimizi zedeletmemeye ve bunların karşısında ayakta kalmaya çalışıyoruz. Bu birçok konuda böyle aslında. Neyin kalitesinden söz edebiliyoruz biz bu ülkede. Her şeyimiz var ama kalite ne? İnsan öğesi çürütüldü, yok edildi, kurutuldu. Çünkü inanılacak hiçbir şey kalmadı” diyor.

‘ORTADA KOCAMAN BİR YALAN VAR’

– Tiyatrodaki engellemeler, “Biz sanatı ötekileştirmeyiz” diye yapılan açıklamalar. Nedir sanatın yeri bu ülkede? Engelsiz, sansürsüz, şeffaf bir sanattan söz etmek mümkün mü? Yorumunuzu merak ediyorum.

“Sanatı ötekileştirmeyiz”i söyleyebilmeleri için bir kere sansürden vazgeçmeleri gerekiyor. Ama sansürle çok fazla kardeşler ve bu korku büyük oranda demektir. Bu kadar sansürleme, bu kadar yasaklama. Üstelik yasaklamanın da ötesinde nasıl yok ederiz, nasıl döveriz, nasıl mahkûm ederiz telaşı zaten bir ötekileştirmedir. Neden muhalif insanlar sesini çıkarınca bunun cezası fazla oluyor o zaman? Demek ki ortada kocaman bir yalan var. İnanmayı çok isterdik ama inanılası değil. Uygulamamalarla inanılası değil. Birisi konuşmaya başlayınca, sesini biraz yüksek çıkarmaya başlayınca, olan oluyor.

– Neden sanattan bu kadar korkuyorlar?

Denetleyemez gördüğü için, insanları buluşturduğu ve oradaki denetimi çok aza indirdiği için kendine güveni sarsılıyor. Tiyatronun, yapısı gereği, ilk doğuşundan itibaren muhalif bir yapısı var. Yani doğasında var bu. Yoksa ölür gider. Tatlı, sevimli skeçler halinde değiştirebilirsiniz keza günümüzde bolca örnekleri var. Televizyonda çıkan skeçleri tiyatro diye insanlara gösterir gibi oluyor yalandan. Ama tiyatro aslında dilin ucuna gelip de söylenemeyenleri ortaya koyar. Yoksa sıradan, güncel hayattan farkı yoksa niye bu kadar çaba göstersin insanlar, oraya gelecek de, bilet alacak da. Gelmesi, gitmesi artık günümüzde daha zor gibi görünüyor. Bir vakit, bir bütçe ayırıyor. Çok yüksek kalitede güzel bir eğlence de kazanımdır. Gerçek bir gülüş, gerçek bir kahkaha da kazanımdır. Tiyatro en kahkahalı şeyi anlatırken zıddını da anlatandır. Siyah ve beyazı birlikte sunar ki insanı daha güzel ortaya koyar. Boyutlandırır, katlandırır. O yüzden biraz da edebiyatla kardeştir. İnsanı kovaladığı, insanı merkeze aldığı için tiyatroyla kardeştir.

Paylaş.

Yanıtla