Pandemi Sürecinde Güncel Gösteri Sanatlarının İmkanları

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Fatih Gençkal

Bu yazı Art Unlimited sitesinde 31 Mayıs 2020 tarihinde yayınlanmıştır.

Fatih Gençkal, Fotoğraf: Cansu Pelin İşbilen

Bundan birkaç yıl önce bir yazı yazmıştım. Tiyatroda -ya da canlı tüm sanat dallarında- paylaştığımız iki şey var demiştim: zaman ve mekân. Bu zaman ve mekan içinde yaşadığımız ortak deneyimin bu sanat dallarının ayırt edici özelliği olduğunu ve burada yarattığımız deneyimin bir birlikte yaşama önerisi olduğunu söylemiştim. Şimdi, eskisi gibi bir araya gelemediğimiz bugünlerde, o düşünceye tekrar dönüp bakıyorum.

IETM’in (1) 6 Nisan’da ulusal hükümetlere yaptığı sanatı kurtarma çağrısı (#RescueTheArts), kültür ve sanatın, gerçekliği bir perspektife oturttuğunu ve toplumların sağlığı açısından gerekli olduğunu vurguluyor ve hükümetleri salgından ilk etkilenen ve muhtemelen en son normale dönecek olan kültür ve sanat alanını, özellikle de gösteri sanatları alanını kurtaracak hamleler gerçekleştirmeye davet ediyor. Salgından ilk ya da en çok etkilenen cümlesinin farklı sektörlerce sıkça kullanıldığını duyuyorum. Geleneksel olarak insanların bir araya gelmesi üzerine kurulu kültür, sanat ve eğlence sektörü başta olmak üzere çalışmalarına ara verilen hemen her sektör benzer bir ruh hali içinde gibi görünüyor ve bu dönemde hem işlev hem de gelecek kaygısı yaşıyor. Bu anlamda gösteri sanatları alanında yalnız olmadığımızı hatırlamakta fayda var. (2)

Pandemi sürecinin hangi aşamasında olduğumuzu anlayabilecek durumda henüz olmadığımızı düşünüyorum. Bu da tüm eylem ve düşüncelerimizi bir belirsizlik denizinin içinde konumlandırıyor. Gerçekleştirilen tüm eylemleri de bu çerçevede görmekte fayda var. Bir inşa sürecindeyiz belki de. Böyle düşünerek pandemi durumu ya da “normal” durumda nasıl bir dünya görme ihtiyacındaysak ona yönelik çalışmak iyi bir fikir olabilir. Bu bağlamda pandemi sürecinin güncel gösteri sanatları için kazanımlarına göz atmak isterim.

Öncelikle sürecin Türkiye’de kültür-sanat alanının, özellikle de gösteri sanatları alanının ne kadar kırılgan ve güvencesiz bir alan olduğunu apaçık gösterdiğini düşünüyorum. “Normal” koşullarda yapısal desteğin çok sınırlı, pandemi sürecinde ise çoğunlukla vergi borcu öteleme şeklinde olduğu mevcut durumda, gösteri icra edememek ve bilet satamamak, bu alandaki kişi ve kurumların temel gelir kaynaklarından yoksun kalmaları anlamına geliyor. Bunu açıkça görüp teslim etmek önemli. Gösteri sanatları alanı ile ilgili önümüzdeki en can alıcı ve acil sorun da alandaki sanatçıların ve kurumların maddi durumu ve devamlılığı. Kültür-sanat alanının dünyanın her yerinde çeşitli derecelerde kırılgan ve güvencesiz bir alan olduğunu bu süreçte takip ettiğim pek çok yabancı yayında da gözlemliyorum. Ne var ki, İKSV’nin Pandemi Sırasında Kültür-Sanatın Birleştirici Gücü ve Alanın İhtiyaçları adlı yayınından da gördüğümüz kadarıyla, Türkiye’de dünyanın pek çok yeri ile kıyaslandığında yapısal desteğin çok zayıf olduğu ve hayatta kalmanın neredeyse tüm yükünün, “normal” koşullarda olduğu gibi, pandemi sürecinde de bu alanda çalışanların omzuna yüklendiği bir gerçek. Bu yüzden alandaki çeşitli kişi ve kurumlar bir araya gelip dayanışma modelleri inşa etme çabası içine girmiş ya da mevcut çabalarını derinleştirmiş durumdalar. Burada tiyatro temelli oluşumlar ön planda. Oyuncular Sendikası, Tiyatro Kooperatifi, Kadıköy Tiyatrolar Platformu gibi grupların hem bakanlık nezdinde hem de destek kampanyaları olarak gerçekleştirdikleri girişimler var. (3) Şu ana kadar geliştirilen çözümler önemli ölçüde tiyatro özelinde ve bağış ya da erken bilet satışı şeklinde, yani seyirci ile dayanışma üzerine kurulan modelleri içeriyor. Kültür Bakanlığı ile yürütülen süreçlerde ise tiyatroların vergi yüklerinin mâkûl düzeye çekilmesi ve “tiyatronun dünya standartlarında gerçekleştirilebilmesi için yasal zeminin oluşturulması” önceliği ile hareket ediliyor. Öncelikle mekânı veya tüzel bir kişiliği olan tiyatroların bileşeni olduğu bu çabaların, tiyatro başlığı altında bir sanatsal alanın hukuki ve ekonomik güvence altına alınması için karar verici merciler üzerinde baskı oluşturmayı amaçladığını söyleyebiliriz. Bu temel yapının düzenlenmesi uzun vadede alanda çalışan herkesin yararına olacak, ancak şu anda buradan tüm sektöre derman olacak çözümler beklemek haksızlık olur. Öte yandan gösteri sanatları alanı içindeki farklı gruplar da, çeşitli sanatsal yönelimler, örgütlenme biçimleri ve hedefler doğrultusunda kendilerini tanımlama ve bir araya gelme çabası içindeler. Bu da alan içindeki farklı paydaşların görünür olmasına yer açabilir. Bunun bir ayrışma değil, çok sağlıklı bir farklılaşma olduğunu düşünüyorum.

Türkiye’de, dünyanın her yerinde olduğu gibi, sanatçı ve kurumların arşivlerini paylaşıma açmaları ve dijital platformda aktifleşmelerini de bir kazanım olarak görüyorum. Bu süreçte dünyanın çeşitli yerlerinde üretim yapan sanatçılar, hem birbirleriyle hem de normal koşullarda muhtemelen hiç ulaşamayacakları insanlarla etkileşime girme fırsatı buldular. Türkiye’de bu zamana kadar dünya gösteri sanatları alanında olan bitenleri bu kadar yakından takip etme imkânı herhalde olmamıştır. Bu içeriklerin izlenme sayılarının yüksekliği heyecan verici olmakla birlikte ilerleyen dönemlerde bu heyecanın şekil değiştirdiğini de görebiliriz. Bu anlamda arşiv derleme girişimlerinin yanı sıra çeviri, makale, video, podcast ve diğer özgün içerik üretiminin ve paylaşım platformlarının da artması olumlu bir gelişme. Gösteri sanatları alanında hem Türkiye’de hem de yurtdışında olup bitenlere dair Türkçe çevrimiçi içeriğin artması ve kalitesinin giderek yükselmesi de öyle. Bununla birlikte ödenekli ve özel sanat kurumlarından bağımsız sanatçılara pek çok kişi ve kurum, kendi meşrebince özellikle canlı sohbetler, okumalar, performanslar ve atölyeler şeklinde çevrimiçi içerik üretiyor ve bu içerikler azımsanmayacak bir kitleye ulaşıyor. (4) Önümüzdeki dönemde bu ilişkiyi canlı tutmak ve gelişen sürece göre yeniden tanımlamak kıymetli olacak. Tüm bu süreçlerin hem alandaki arşivleme pratiklerinin gelişmesine hem de sanatsal etkileşimlerin ve düşünsel tartışmaların derinleşmesine katkıda bulunacağını, bunun ise uzun vadede üretimlere de olumlu yansıyacağını öngörebiliriz.

Çevrimiçi eğitim de pandemi sürecinde hareketlenen alanlardan. Üniversitelerdeki eğitimin çevrimiçi gerçekleştirilmesine dair genelgenin ardından gösteri sanatlarının farklı alanlarında eğitim veren kurumlardan Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Çağdaş Dans Anasanat Dalı, halka açık ve ücretsiz erişilebilen dersler sunmaya başladı. Benzer şekilde Devlet Opera ve Balesi ile Modern Dans Topluluğu da kurum sanatçılarının evlerinden yürüttüğü dersleri Instagram hesapları üzerinden canlı yayınla erişime açtı. Pek çok tiyatro da çeşitli alanlardaki eğitimlerini çevrimiçi olarak sürdürüyor. Bu alanda bağımsız sanatçılar da oldukça aktif ve örnekler her geçen gün çoğalmakta. Gösteri sanatları alanındaki eğitimlerin çevrimiçi olarak gerçekleştirilmesinin imkanları ve zorluklarına dair tartışmalar olsa da, (5) bizzat katıldığım bazı derslerdeki katılımcı sayısının yüksekliği önemli bir potansiyele işaret ediyor. Normal koşullarda bu eğitimlere katılma imkanı olmayan Türkiye’nin dört bir yanındaki pek çok kişiye ulaşmak anlamında bunun çok ciddi bir imkân olduğunu, ayrıca kurum ve sanatçılar için hem maddi hem de sanatsal katkıları olabileceğini düşünüyorum ve uzun vadede devam etmesini umuyorum.

Tüm bu imkânlar düşünüldüğünde dijital alan, Türkiye’de gösteri sanatlarının daha görünür olması ve kitlesini genişletmesi açısından önemli fırsatlar sunuyor. Bu dönemin yeni sanatsal olanaklara ve keşiflere vesile olabileceğine dair işaretleri de çeşitli denemeler ve arayışlar olarak şimdiden görmeye başladık. Şu anda sanatsal üretim anlamında alanda genel bir temkin ve kafa karışıklığı gözlemlemek mümkünse de eminim bu alanda çalışan pek çok sanatçı bunun üzerine düşünmekte ve bunun için hazırlanmakta. Bireysel olarak Instagram live ve Youtube üzerinden salgının başlangıcından bu yana çevrimiçi monologlar, oyunlar, koreografiler gibi yayınlar yapan sanatçılar oldu. Bu yayınları daha çok sanatçıların yaratıcı alandaki varlıklarını teyit eden ilk denemeler olarak düşünebiliriz. Bu süreçte bu mecranın iletişim kodları ile canlı etkileşim üzerine kurulu gösteri sanatlarının iletişim kodları arasındaki ilişki üzerine kafa yormak önemli olacak. Gösteri sanatlarının temel bileşenleri zaman, mekân, mevcudiyet, seyirci gibi kavramlar üzerine yeniden düşünmek, bu kavramları yeni koşullar temelinde yeniden tanımlamak heyecan verici bir meydan okuma. Güncel gösteri sanatlarını; algılama, düşünme, eyleme ve iletişim kurma biçimlerimizin protokolleri üzerine bir deney alanı olarak görebiliriz ve bugün var olan tüm iletişim protokolleri ve mecraları bu alana dahil olabilir. Bunu fark ettikçe kendimizi belli bir formda ve koşulda üretebilen insanlar olarak görmektense sanatı hayatın her yerinde görmeye başlayabiliriz. Ürün tasarımcısı bir arkadaşımın yıllar önce söylediği şu sözler bugünlerde tekrar tekrar kulağımda yankılanıyor: “Biz tasarımcı olarak nasıl tuzluk tasarlayacağımızdan çok tuzu nasıl dökebileceğimizi düşünmeye çalışırız.”

Pandemi dönemindeki sanat tartışmaları her ne kadar dijital alandaki üretimlere odaklanıyor olsa da, imkânlarımızın bundan çok daha geniş olduğunu da hatırlamakta fayda var. Önümüzdeki dönem için aşağı yukarı net olarak görebildiğimiz bir şey varsa şu: İnsanların toplu olarak bulunduğu gösteri mekânları bir süre daha kapalı olacak ve tüm alanlarda fiziksel mesafe kısıtlamalarına ve kurallarına riayet etmemiz gerekecek. Peki bu koşullar altında üretim yapabilir miyiz? Kısıtlamalar dahilinde fiziksel mekânlarda üretim yapmak mümkün olamaz mı? Fiziksel mesafe koşullarına göre deneyimler hayal edemez miyiz? Tüm duyularımızın, özellikle de işitsel ve görsel boyutun imkânlarını kullanan, farklı alanlarda gerçekleşen, çeşitli şekillerde icra edilen ve deneyimlenen koreografiler, performanslar, gösteriler tasarlayamaz mıyız? (6) Bu noktada gösteri sanatlarının farklı disiplinlerinde üretim yapan sanatçıların güncel sanatların geniş referans alanından beslenerek üretimlerini disiplinler-ötesi bir perspektiften düşünmeleri ilginç olabilir. Gelecek sezon hem ödenekli hem bağımsız kurumlar tiyatro, stüdyo, galeri vs mekânları dışında ve dijital ortamda gerçekleşecek sezon programları tasarlayabilirler ve bu muhteşem bir yaratıcılığa alan açacak sıradışı bir sezon olabilir. Bu, belki de son yıllarda giderek daha sorunlu hale gelen kamusal alan ve kamusal alanda sanat tartışmalarına da yeni açılımlar getirebilir.

Bütün bunların olabilmesi için alandaki aktörlerin maddi olarak hayatlarına devam edebilmeleri gerekiyor. Bunun için ortaya konan çabalar çok kıymetli ve belki de bundan sonraki dönemde bilgi, deneyim ve kaynak paylaşımına dayalı dayanışma modelleri ve farklı ekonomik modeller oluşturma potansiyeline sahip. (7) Bu süreçte Naomi Klein’in bir konuşmasına denk geldiyseniz Milton Friedman’ın meşhur sözüne atıfta bulunduğunu duymuşsunuzdur: “İster fiiliyatta, ister algıda gerçekleşsin, sadece bir kriz değişim yaratır. Kriz gerçekleştiğinde değişimin istikameti ortalıkta hazır bulunan fikirlere bağlıdır.” Bugün yaşananları geçici bir aksaklık olarak değil yeni bir düzenin başlangıcı olarak görebilirsek o düzeni hangi değerler üzerine ve nasıl inşa edeceğimiz üzerine konuşabiliriz. Bunu yapmak için ise, güncel gösteri sanatlarının ne gibi imkânlara sahip olduğu, neler sunabileceği ve neden önemli olduğuna dair net ve anlaşılır argümanlar oluşturmak ve bunları en etkin ve duyulabilir şekilde en fazla kişiye duyurmak sorumluluğuna sahibiz. Bugünlerde iş üretmek ve deneyim tasarlamak kadar içinde hareket ettiğimiz ve yaşadığımız sanatsal evreni ve onun dünya ile ilişkisini yeniden tasarlamak da önemli diye düşünüyorum.

(1) Uluslararası Güncel Gösteri Sanatları Ağı.

(2) Farklı alanlardaki tartışmaları içeren metinlerden bazıları için İKSV’nin yayınladığı Pandemi Sırasında Kültür-Sanatın Birleştirici Gücü ve Alanın İhtiyaçları adlı yayına, Tuğçe Yapıcı’nın müzik alanındaki pek çok tartışmaya ışık tutan kapsamlı araştırmasına ya da Altyazı’nın Fasikül platformundaki sinema üzerine tartışmalara bakılabilir.

(3) Bkz. #BizdeYerinAyrı ve #tiyatromuzyaşasın kampanyaları

(4) Bu alanda Altıdan Sonra Tiyatro’dan MaptoUtopia’ya ve purespace.ist’e, Kültür ve Türizm Bakanlığı çatısı altındaki Devlet Tiyatrosu ve Devlet Opera ve Balesi başta olmak üzere ödenekli sanat kurumlarından bağımsız sanatçılara pek çok kişi ve kurum saymak mümkün. Arşiv alanında ise pandemi sürecinden önce hazırlanmaya başlayan TiyatrolarTV de bu alandaki ilk örneklerden.

(5) Bu tartışmaların bir kısmını Mimesis Sahne Sanatları Portalı’nda izlemek mümkün.

(6) Bu konuda çeşitli fikirler ortaya koyan What Could Socially Distance Theater Look Like? adlı makaleye bakılabilir.

(7) Bir örnek olarak Yunanistan’da başlatılan #SupportArtWorkers hareketine bakılabilir.

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Fatih Gençkal

Yanıtla