Artık Bir Davan Var Ya Da Sokrates Gibi At Sineği Olmak

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Erkal Umut

Boğaziçi Gösteri Sanatları Topluluğu’nun (BGST) sahnelediği Artık Bir Davan Var[1] adlı oyun İstanbul Tiyatro Festival’inde ilk gösterimini gerçekleştirdi.

Festival program kitapçığında oyun hakkında şunlar söyleniyor: “Kafka’nın Bay K’sı adaletin zerresinin kalmadığı, Kafka’yı bile şaşırtacak bir memlekette tutuklanırsa eğer, ne tür bir karabasanın içine düşer? BGST’nin kolektif üretimi Artık Bir Davan Var’da Bay K, şiddeti gözümüzün önünde artan bir hukuksuzluk sarmalında çıkıyor karşımıza. Yanındaysa, kendisinin eylemsizliğinin ve kabullenişlerinin aksine, muhalif karakter ve eylemdeki kız kardeşi var. Bay K’nin başından geçenler bu defa şimdiye ve bize dair…” [2]

Oyunu izlemeyenler, Kafka’nın Dava adlı romanına ve roman kahramanı Bay K’dan söz eden paragrafları okuduklarında, oyunun bir uyarlama olduğunu düşünebilirler.

BGST, Bay K. Hakkında şunları söylüyor: “Ana karakterimiz ismini Kafka’nın Dava adlı romanındaki Bay K’dan alıyor, evet. Ancak bu, oyunun bir uyarlama veya esinlenme olduğu anlamına gelmiyor. Esinlenmeden bahsedeceksek biz daha çok “Adaletin Bu mu Dünya[3]” projesinden esinlendik. Ve tabii bugünün dünyasından… “Neden Bay K peki? Sorusuna da şöyle cevap veriyor BGST “Kafka’ya da bir selam göndermek istiyoruz… Ama sanırım bahsettiğiniz cümle böyle bir algılamaya neden olmuş. Düzeltmek gerekiyor.”[4]

Oyunun, Dava adlı romanda izleğinden[5] bağımsız olduğunu; kimi benzerlikler bulunsa da bu benzerliklerin romanın temel anlam kaynaklarından uzak durduğunu ve oyuna Kafkaesk[6] renkler katmadığını belirtelim biz de.

Oyun metninin izleğinde; hukuk düzeninin, iktidarı ayakta tutmada baskı aracı olarak hukuksuzluğa dönüştüğü, Genç Adam’ın sınıfsal konumu üzerinden toplumsal bir olgu olarak irdelenir. Dava adlı romanda ise Bay K’nın başına gelen olaylar karşısında Bay K’nın sınıfsal tutumu ya belirsiz ya da etkisizdir; bireyin üstündeki bunaltıcı bürokratik baskı ya da bireyin hiçleşmesi ön plandadır.[7]

Program kitapçığı ve söyleşilerde, Kafka’nın Bay K’sından söz edilmesine karşın, oyundaki kişi herhangi bir adı ile çağrılmıyor. Biz de bu yazıda oyun baş kişisinden “Genç Adam” olarak söz edeceğiz.

BGST, Bay K’nın, işlediği ama ne olduğunu bilemediğimiz “suçunu”, günümüzün politik iklimi ve adalet sistemi içinde, oyundaki Genç Adam’a “işletiyor”; bu sefer Genç Adam “suçludur”.  Böylelikle, Dava’nın Bay K’sının başından geçenleri yeniden kaleme alıyor BGST.

Suçlu muyum Yoksa?

Bir reklam şirketinde pazarlama iletişimi sorumlusu olarak çalışan, çalıştığı reklam şirketinde yükselmeyi hedefleyen, bireysel kurtuluşunun peşinde “masumca” yaşayan, toplumsal meselelerden özenle uzak duran, başına bir iş gelmesin diye düşüncelerini açık etmeyen, bir orta sınıf insanıdır Genç Adam. Bir sabah, önemli bir reklam sunumu için çalışırken evine gelen iki polisten hakkında bir dava açıldığını öğrenir. Genç Adam, hatırladığı kadarıyla bir suç işlememiştir; bunun bir hata olduğunu düşünse de “Bilmeden bir suç işlemiş olabilir miyim?” diye endişeye kapılır.

Oyun, Genç Adam’ın suçunun ne olduğunu öğrenmeye çalışmasını, davanın etkileyeceği kariyeri hakkındaki endişesini, avukat arayışını, “suçunu” öğrendiğinde dava savcılarına “yakarışlarını” ve “görülen” mahkeme süreçlerini konu alır. Bu süreçlerde yaşadığı ve tanık olduğu hukuk “düzeni” karşısında çaresiz ve güçsüzdür. Genç Adam’ın karşı karşıya olduğu hukuk düzeni, gücünü adaletsizlikten almaktadır. Suçun tanımı ve cezası muktedirler tarafından belirlenmekte ve otorite kurmanın, biat ettirmenin sopası olarak kullanılmaktadır.

Suçlanma karşısında bir karabasanın içine düşen Genç Adam’ın hayatını adadığı ve varoluşunda yegâne önem taşıyan işi de tehlikeye girecektir. Ne ile suçlandığını öğrendiğinde şaşırır Genç Adam; “suçu”, küçüklüğünden kalma misketlerini yoksulların çocuklarına yollamasıdır. Genç Adam’a saçma gelen bu “suç” sistem tarafından tehlikeli bulunmakta ve yardım yataklık olarak adlandırılmaktadır. Muktedirlerin iktidarda kalmalarının araçlarından birine dönüşen hukuk düzen-sizliğ-i, yeni açılan – ama inşaatı bitemeyen- adalet sarayında görülecektir.

İkiz Kız Kardeş Melek

Böyle bir kurguda; Genç Adam’ın yaşadıkları, O’nu izleyici karşısında “haklı ve olumlu” bir konumda tutabilir, O’nun çelişki ve olumsuzluklarının görülmesini güçleştirebilir, oyun karakterinden oyunun kahramanına dönüştürebilirdi.

Bu noktada BGST birini daha dahil eder oyun metnine: naif, sevecen, direngen, yardımsever, biraz saf, insancıl ve kırılgan bir karakter; ikiz kız kardeş, Melek. Genç Adam’ın her başı sıkıştığında, daraldığında hep yanında olur, teselli eder, tavsiyede bulunur, yol gösterir, bazen de öfkelenir, kızar Melek… Ancak ikiz kardeşler birbirlerini koruyup, kollarlar hep.

Oyun sonunda öğreniriz ki doğumlarında Genç Adam’ın kordonu Melek’e dolanmıştır. Bu yüzden sağlıklı olarak dünyaya gelmemiş ve küçük yaşta hayatını kaybetmiştir. Melek’in çocukken yaşamını yitirdiği ve aslında Genç Adam’ın bir yansısı, iç sesi, kişiliğinin diğer bir tarafı olarak “yaşadığı” oyun sonunda açığa çıkar. Ancak bu bir oyun sonu sürprizi değildir. Oyundaki olayların ve anlamların seyirci ile kurduğu bağ içinde şaşırtıcı olmaktan çok; bilinir, beklenir ve gözlenir bir durum olarak açığa çıkmaktadır.

Melek’in, “(…) Kardeşimin büyüdükçe boynuna dolanan hayatı gibi,” cümlesi ile bu “iç sesin” yaşamda soluksuz bırakılan birinin “iniltileri” ve “karşı çıkışları” olduğunu anlar; alabildiğine naif, kollayıcı ve sevecen kimi zaman bozuk, kimi zaman normal sesle konuşan Melek’i sever ve benimseriz. Bizlere benziyordur; belki de O, bizizdir. Kendini ifade edemeyen, etmeyi başaramayan haklılardan biridir. Bazen nerdeyse anlaşılamayacak kadar konuşması bozuk, ama hesap sorduğunda da normal hatta mükemmel konuşabilen Melek, direnmeyi ve umudu bırakmayan yer yer çocuksu, yer yer romantik, yer yer de radikal biridir.

Melek, Genç Adam’ın sınıfsal tutum ve davranışlarını ya da ait olduğu sınıfın çelişkilerini ortaya çıkaran, belli eden; O’nu adaletsizliğin hüküm sürdüğü toplumsal ortamda incelenebilir hale getiren alegorik bir figürdür de denilebilir.

Bu “iç ses” ısrarla bazen yerinde bazen de uçuk şekilde direnmeyi öğütler Genç Adam’a.  Zaten Melek değil midir kardeşinin misketlerini asilerin çocuklarına gönderen; yani kardeşinin yardım ve yataklıktan suçlanmasına sebep olan, “suçu” işleyen.

Melek’in tavsiyeleri Genç Adam için tehlikelidir. Melek, kardeşine, davasıyla ilgili yardım almak için “Her zaman yenilenlerin hukuk bürosu, müvekkilinden önce tutuklananlar, insanlıkta ısrar derneği” gibi kurumlardan yardım almasının doğru olacağını, asıl geri adım atarsa işlerin berbat olacağını söyler. Özcesi bu adaletsizlik karşısında direnmeyi öğütler Genç Adam’a: “At sineği ol Sokrates gibi uyuyanlara, uyutanlara musallat ol, uyandır, hareketlendir, ikna et onları,” der. Genç Adam’ın yoksul çocuklara / Melek’in asilerin çocuklarına gönderdiği misketlerin başına açtığı “bela”, gerek çevresi ve ilişkileri içinde gerekse kendi düşünsel dünyasında bir deprem etkisi yaratmıştır.

Genç Adam, toplumsal konumu ve sınıfsal “güdüleri” ve korkuları gereği iyi bir avukat, araya girebilecek tanıdık birileri, derdini anlayabilecek bir yetkili bularak, gerekirse nedamet getirerek bu beladan kurtulmak ister.  Uzlaşma, pişmanlık, iş birliği… ne gerekirse yapmaya hazırdır. Son reklam işiyle yıldızı parlamışken, şirkette yerini daha da sağlamlaştıracakken, patronu da şirkete ve çalışanlara “mütedeyyin” makyajı yapıp iktidara yakın bir tanıdıktan kârlı bir ihale kapmak üzereyken, direnecek değildir. Ancak Melek, bozuk bir teraziden medet umduğu için kıyasıya eleştirir kardeşini.

İkiz kardeşlerin arasında -Genç Adam’ın içinde- yaşadığı bir çarpışmadır bu durum. Melek’in oyunun sonunda söylediği gibi, “Korku kardeşidir cesaretin.” Melek, kardeşinin “suçunu” üstlenir oyun sonundaki kısa tiradında; bozuk adaletin, çarpık sistemin karşısında nedamet getirmeden, af dilemeden konuşur: “Pişman değilim, yoktur hafifletici sebep, başa alsak hayatı aynı yollardan yine geçerim,” der.

Sahneleme Bileşenleri

Etkili bir anlam ve kurguya sahip oyun metni, yine etkili ve yerinde Brechtyen sahneleme özellikleri ile sahneye taşınıyor. Dekor, ışık, aksesuar, oyunculuk, reji geniş ve dikkatli bir dramaturji çalışmasının ürünü olarak birbirlerini besleyerek birbirlerine alan açıyorlar sahne üzerinde.

Dekor, kostüm, aksesuar, ses ve müziklerde tercih edilen fütüristtik[8] dokunuşlar, sahneleme bileşenleri arasındaki ilgi ve ilişkileri daha da pekiştirirken, seyir ilgisini de yükseltiyor.

Fütüristtik dokunuşlar, hukuk uygulamalarındaki garabetliğin parodisine mükemmel alanlar da sağlıyor. Dikey aralıklı, tekerleklere sahip panoların oyunun hareket ve anlam tarafına katkıları, dekorun da diğer sahne bileşenleri kadar uygulama dramaturjisine katkısı bakımından değerli bir örnek oluşturuyor. Diğer yandan kostüm ve aksesuarlardaki alaycı fütüristtik dokunuşlar oyunculuklara da alan kazandırıyor.

Oyuna hâkim olan mizah ve grotesk tarzın dozlarını oyunun anlam ve iletisi belirliyor. Durum komikliğinden dikkatle uzak duran bu mizahi oyunculuk ve sahneleme, metnin anlamı ile kuvvetli bağlarını oyun boyunca koruyor.

Mizaha dayalı oyunculuk tarzında, mizah, kaynağını durum ya da biçimden değil de metnin anlamından aldığında, oyuncu mizahın ölçüsünü bu düstura göre kontrol etmek durumunda kalacaktır. Bu da rol dramaturjisini öne koyan göstermeci oyunculuğu gerekli kılacaktır. BGST, mizah bakımından zengin bir tarzı, yer yer de grotesk tarzı tercih ederken bu düsturun gerekliliklerini ziyadesiyle yerine getiriyor.

Sahne Aritmetiği

Metin yazımında ve oyunun sahneleme çalışmalarındaki kimi yaratımlar oyunun sahne aritmetiği içinde zengin anlatım olanaklarını yaratıyor ya da anlatımlara olanak sağlıyor. Örnekse, “Elektrik Kesilmeleri”: Oyun içinde sık sık kesilen elektrikler, Genç Adam’ın reklam çalışmasını yaptığı “taşınabilir solar jeneratöre” ve “mükemmel olduğu söylenen” sistemin aksayan taraflarına göndermelerde bulunuyor. Diğer yandan bu kesintiler sahne geçişleri için olanaklar yaratıyor.

Diğer bir örnekse, duman ve sis içindeki adliye sarayı: Genç Adam duman içindeki adliye sarayı içinde, savcının odasını aramakta, yüzlerinde gaz maskeleri olan kişilere savcının odasını sormaktadır. Bu “gerçeküstü” sahnede, yüzlerinde gaz maskeleri ile görünenlerin yürüyüşleri de tuhaftır; bir böceği de andırırlar sanki. Adalet sarayının bu ürkütücülüğü ile hukuk-suzluk- düzenine bir gönderme yapılırken; bu gazın adliye önünde “Sarayını yaptın, Adalet nerde,” sloganı atarak nümayiş yapan taş ustalarını dağıtmak için üzerlerine sıkılan gaz olduğunu ve adliye içine kadar yayıldığını öğreniriz. Birden fazla anlam katmanları iç içe geçerek birbirlerini kuvvetlendirmektedir bu gibi sahnelerde.

Bir diğer örnekse, savcı, genç adamdan Adalet Sarayı’nın açılış töreni için bir konsept hazırlamasını ve bunu da sosyal sorumluluk projesi olarak ücretsiz yapmasını ister. Genç Adam, sorununun çözüleceği umuduyla hemen kabul eder. Bir reklamcı ağzıyla, adaletin nasıl pazarlanacağını, adaletin marka değerini, her vatandaşın adalet isteyen müşteriler olduğunu ve bu yüzden memnuniyetlerinin şart olduğunu içeren reklam konseptini anlatır savcıya. Oyun başında, taşınabilir solar jeneratörün pazarlama stratejisini hazırlayan Genç Adam, şimdiyse yine kendi için “adaletin” pazarlanması için çabalamak zorundadır. Böylelikle, adaletsizlik pazarlama stratejileri ile adalet görünümünde sürülecektir “piyasaya”. Adalet Sarayı’nın açılışı için Adalet Tanrıçasının bir diva tarafından canlandırılmasını düşünür Genç Adam. Ancak devam eden sahnelerde görülür ki “Sistemin Adalet Tanrıçasının” etekleri altına saklanan “düşman kardeş” savcılar, Genç Adam’ın hüküm giymesini istemektedirler. Genç Adam’ın, yetenek ve becerilerini muktedirlerin emirlerine vermesi, asi çocuklarına oyuncak gönderme “suçunu” affettirmemiştir.

Muktedirlerin hukuk düzenini nasıl bir garabete dönüştürdüklerini, adaleti ve simgesini kendi iktidarlarının bir düzeneği, dayanağı haline getirdiklerini; başarılı plastik anlatım içinde beliren “teatral tablolar” ile sergileyen mahkeme sahnesi, uygulama dramaturjisi bakımından örnek bir sahne özelliği taşımaktadır.

Ses ve müzik tasarımı; oyunun başarısına katkıda bulunuyor. Fütüristtik dokunuşlar, dekor ve aksesuarlarda olduğu gibi ses ve müziklerde de kendini gösteriyor. Sesler ve müzikler, diğer sahneleme bileşenlerinin yaptığını yapıyor; onları besliyor ve onlardan besleniyor. Oyuncuların kullandığı mikrofonlar, belirlenmiş anlarda devreye giriyor; örneğin, düşsel sahnelere derinlik kazandırıyor ya da ses yüksekliği ve yankısı gücün simgelerinden biri oluyor veya “yerin kulağının” kaydettiği sesleri delil olarak veriyor bir oyuncunun ağzından. Oyun şarkıları, duruma yöneltilen alaycılığı pekiştirirken diğer yandan, örneğin mahkeme sahnesinde olduğu gibi o sahneye nerdeyse müzikal özelliği kazandırıyor.

Işık tasarımı da dramaturji çalışması dikkate alınarak yapılmış. Genel ışık tasarımı- özellikle hareketli dekor parçalarının üstündeki led ışıkları- görsel albeni oluşturmak için değil, sahnelerin anlam ve iletilerine katkı sağlaması bakımından dikkatlice oluşturulmuş. Elektrik kesilmelerinde ortaya çıkan el fenerleri de genel ışık tasarımı içinde özenle kullanılıyor.

BGST; kolektif çalışan, nitelikli ürünler çıkaran, bilimselliği üretimin dinamosu olarak gören, teatral zenginlik ve çeşitlilik üreten, yaşadığımız coğrafyanın toplumsal sorunlarını merkeze alan çalışmalarıyla dikkat çeken bir topluluk.

BGST, oyundaki Melek’in dediği gibi, Sokrates gibi at sineği oluyor, Sokrates gibi, uyuyanlara, uyutanlara musallat oluyor; uyandırmak, hareketlendirmek, ikna etmek istiyor…

Artık Bir Davan Var adlı oyun, BGST’nin diğer oyunları gibi büyük emek ve özenle hazırlanmış bir oyun.

İzlemediyseniz mutlaka izleyin; izlediyseniz de yine izleyin…

[1] Metin: Cüneyt Yalaz, İlker Yasin Keskin, Metin Danışmanı: Sevilay Saral 

Yöneten: Cüneyt Yalaz, İlker Yasin Keskin, Sevilay Saral; Sahne Tasarımı: Naz Erayda 

Işık Tasarımı: Levent Soy, Müzik: Tolga Zafer Özdemir 

Oynayanlar: Banu Açıkdeniz, Cüneyt Yalaz, Duygu Dalyanoğlu, İlker Yasin Keskin, Özgür Eren 

 [2]  22. İstanbul Tiyatro Festivali, Program Kitapçığı, s:35

 [3] https://www.mimesis-dergi.org/2018/11/artik-bir-davan-var/’da BGST bu oyundan şöyle söz ediyor: “İki sene önce çalışan tiyatrosu yapan arkadaşlarımız adalet temalı bir oyun çıkarmıştı. İsmi de pek anlamlıydı: “Adaletin Bu mu Dünya” … Biz bu oyunu devralmaya niyetlendik. Ancak bu projede ana karakter akademisyen bir Kürt aydınıydı. Biz ana karakteri değiştirmek, seküler orta sınıf plaza çalışanı birisi haline getirmek istiyorduk. Böyle olunca ortaya bambaşka bir oyun çıktı.”

 [4] https://www.mimesis-dergi.org/2018/11/artik-bir-davan-var/

 [5] İzlek: Bir edebî eserde işlenen konunun anlamca ortaya koyduğu ana yönelim. (TDK)

 [6] İngilizce, Kafkaquesk. Yazıda; Kafkavari, Kafka’ya özgü, Kafka’ya dair anlamları ile kullanılmıştır (E.U)

 [7] Yazarın kaleminin ve düş dünyasının hakkını teslim eden Brecht’e göre Kafka derin bir yazardır; ancak O’na göre “Derin olmak insanı bir yere götürmez”. Brecht’e göre mesellerden yola çıkan anlatıların, hayallerin neden sonuç ilişkileri kopuktur.

Kaynak: Gökçe Çataloluk –  Hukukçunun hukuk karşıtı tutumunun edebi dışavurumu: Franz Kafka ve “Dava”sı

[8] “Fütüristtik” kelimesi ile dekor, kostüm, ışık ve aksesuarlardaki anlamsal çerçeve ve tasarım biçemleri kastedilmiştir. Fütürizm ile doğrudan ilgili olarak düşünülmemelidir (E.U)

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Erkal Umut

Yanıtla