İdari, İktisadi, Siyasi ve Estetik Açıdan National Theatre

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Sacit Hadi Akdede

[Bu yazı daha önce İktisat ve Toplum Dergisi’nde yayımlanmıştır.]

Dünyayı sarsan Covid-19 salgınının en olumsuz etkilediği alanların başında kültür ve sanat alanı gelmektedir. Birçok sanatçı aniden işsiz kalmıştır. Dünyanın birçok ülkesi çeşitli yardım uygulamalarını devreye sokmuştur. Aynı zamanda, kültür ve sanat kurumları da seyirciye ulaşmada alternatif yöntemleri uygulamaya başlamışlardır. Bu konuda somut politika önerileri gündeme gelmiştir. Bu somut önerileri başka bir yazıya bırakarak, bu yazıda uzun zamandır bazı çevrelerde tartışılan İngiliz ulusal tiyatrosunu idari, iktisadi, siyasi ve estetik açıdan kısaca incelemeye çalışacağım.

Tiyatro çevrelerinde uzun zamandır belki Türkiye’ye örnek olması düşüncesi ya da özlemiyle bir İngiltere Sanat Konseyi (Art Council of England, ACE), İngiltere Sanat Konseyi ile bağlantılı olarak da bir Ulusal/Milli Tiyatro (National Theatre, NT) modeli konuşuluyor. Bazı çevreler İngiltere modelini Türkiye’ye öneriyorlar ve sanatsal özerkliğin en yüksek seviyesi olarak görüyorlar. Hemen belirtelim ki toplam gelir bütçesinin sadece yüzde on beşi (%15) ACE’den, diğer bir deyişle devletten, gelen NT sanatsal özerkliğini belki daha kolay koruyabilir. Bu grup içinde bazı kesimler NT modelinde, devletin tiyatronun bütün maliyetlerini karşılayan parayı verip, tiyatronun hiçbir işine karışmadığına dair efsanevi bir algı operasyonuna maruz kalmışlardır.  Sanatsal özerklik de işin açıkçası piyasa mekanizmasının dikte ettiği çerçeve içinde işlemektedir. Diğer bir deyişle içinde bulunduğu toplumun mainstream (egemen/ana akım) kültür anlayışına uygun oyunlar oynanmaktadır. Büyük bütçeli kurumlar ve prodüksiyonlar devletten bağımsız olabilmesi için gişe gelirlerine, ya da tiyatronun daha başka iktisadi faaliyetinden gelen gelirlere dayanır. Gişe gelirinin de yüksek olabilmesi için çok sayıda izleyiciye ulaşılması esastır. Çok sayıda izleyiciye ise içinde TV ünlüsü oyuncuların rol aldığı ve ortalama zevk, görüş, anlayışa hitap eden oyunlarla ulaşılır.

National Theatre (NT) terimini istersek ulusal tiyatro istersek de milli tiyatro diye çevirebiliriz. İki çeviri de doğrudur. Bu yazıda NT diyerek başka bir alanın (Lisan) politik ekonomisi tartışmasını şimdilik bir kenara bırakıyorum. Belki o tartışma da başka bir yazıya kalmaktadır.

İngiltere’den Warwick Üniversitesi’nden Profesör Nadine Holdsworth’un 2010 yılında yaptığı kısa bir tanıma göre NT: Bir ülkenin başkentinde ulusal/milli gururla ve kültürel mimariyle donatılmış dikkat çeken büyük bir tiyatro binası ve bu binada ulusal/milli yazarlar ve sanatçılarla, devletten aldığı önemli mali desteğin hakkını verecek şekilde, yüksek sanatsal kalitede yapımlar (oyun) üreten kültür varlığı. NT’nin tek tanımı olmayabilir. Birçok ülkede NT olmayabilir. Yukarıdaki tanım bu yazının amacı bakımından yeterlidir. Bu tanımın anlattığı birkaç noktaya biraz daha yakından bakmakta yarar vardır. İktisat ve siyaset biliminin inceleyebileceği faktörlerden birisi “devletten aldığı önemli mali desteğin hakkını verecek şekilde” ifadesidir. Diğer bir deyişle “devlet parayı versin ondan sonra da hiç karışmasın” ifadesinin özerklik bağlamında Türkiye’de birçok insan tarafından çok yanlış anlaşılan noktası burasıdır. Devlet parayı veriyor ise karşılığında mutlaka bir şey bekleniyor ve bu beklenenin de denetlenmesi gerekiyor demektir. Devletin parasının kaynağı vergilerdir. Bu bakımdan vergilerle finanse edilen bir kurumun hesap vermemesi “mümkün ve kabul edilebilir” değildir. Bu nokta konunun siyasi ve iktisadi yönünü ilgilendiren noktalardan biridir. Bu tanımın estetiği ilgilendiren boyutu ise, yüksek sanatsal kalitede oyunlar üretmesidir. Burada sanatsal kalitenin yüksekliği önemlidir. Devletten destek alan bir tiyatronun amaçları arasında sadece nicelik değil, yani örneğin seyirci sayısının arttırılması değil, sanatsal kalitenin de arttırılması çok önemli bir yer tutmaktadır. Sanatsal kalitenin maalesef objektif bir ölçüsü ya da ölçme aleti yoktur. Bu konuda dergi ve gazetelerdeki eleştirmenlerin bilgi birikimine, siyasi görüşüne, sanat anlayışına, insafına bağlı kalınmış durumdadır. Batı ülkelerinde eleştiri mekanizması veya geleneği Türkiye’ye göre biraz daha gelişmiş durumdadır. Türkiye’de batı anlamında tiyatro alanında Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarındaki ekip hem icracı hem de eleştirmen olduğundan ve onların hemen hemen hepsi de devlet memuru olduğundan bağımsız bir eleştiri mekanizmasının gelişmesi gecikmiş ve eleştiri son yılların ürünü olmuştur. Artık çeşitli branşlardan çok sayıda yetişmiş tiyatro insanı mevcuttur.

Ceza hukukunu İtalya’dan, idare hukukunu Fransa’dan medeni hukuku İsviçre’den uyarlamış olan Türkiye’nin kültür idaresi ve kurumları modelini de İngiltere’den almasında ne sakınca vardır? Ayrıca teknoloji ürünleri çok kolaylıkla alınıyorsa, hukuksal ve kültürel kurum ve modeller niye alınıp, getirilmesin? Kaldı ki var olan Devlet Tiyatroları (DT) modeli de Fransa kültür kurumları örgütlenme modelinin bir benzeri değil midir? Yani dışardan almaya bu kadar alışık olan bir ülke için İngiltere modelinin de alınmasının ne sakıncası vardır? Bunlar üzerinde düşünmemiz gereken kinayeli sorular elbette. Şiddetli politik ve kültürel kutuplaşmaların sahnesi olan Türkiye’de ACE ya da NT modelini örnek almak mümkün müdür? İyi, güzel, uygulanabilir olan her model alınabilir. Bunun yanında, kültür kurumları (buna hukuk da dahildir) bir ülkenin kültürel tarihi ile ilgilidir, dolayısıyla dışardan bilgisayar, otomobil alır gibi kolayca alınamaz. Alınsa da hemen uygulanamayabilir; bir modelin oturması, yerleşmesi için o ülkede kendine uygulanabilir bir toplumsal taban bulması gerekir. Toplumsal tabanın ne olduğunu tartışmak ise bu yazının sınırlarını çok zorlayacaktır. Bu konuda şunu hatırlatmakla yetinelim: toplumla ilgili kurumlar, toplumsal tabakalar ve sınıflar arasında siyasi anlaşmazlıkların en önemli kaynaklarından biridir. İnsanlık bu dijital çağda birçok alanda tek modele doğru yakınsasa da (convergence), dünyanın diğer ülkelerinin bazı konulardaki modelleri örnek alınsa da özellikle kültür gibi alanlarda, kültür ve sanat ürünlerinde ülkelerin kendi modellerinin nüansları da olmalıdır. Bu konudaki tartışmanın daha da uzaması çok muhtemel olduğundan bu yazıda şimdilik kültür kurumları ithalatının felsefi kısmını bir tarafa bırakalım ve NT’nin iktisadi, siyasi ve idari yapısına ilişkin kısa bilgiler verip, bu bilgiler ekseninde, mümkün olduğunda da bazı önerilerde bulunalım. NT hakkında vereceğim istatistiki bilgiler tiyatronun web sayfasındaki raporlarda bulunmaktadır. İlgililer o raporlara da başvurabilir.

NT’nin ilk başta belirtilmesi gereken özelliği bu tiyatronun sadece hukuki bir varlık olarak değil, aynı zamanda fiziki olarak, çok büyük bir tiyatro binası, bir anlamda bir yerleşke ya da bir kampüs olarak var olmasıdır. Bazı tiyatrolar tüzel kişilik olarak vardırlar, fiziki bir tiyatro binasına sahip değildirler, birçok özel tiyatro ya da salon kiralayan birçok kurum tiyatrosu bu durumdadır. Türkiye’deki devlet tiyatrolarının (DT) hem bir hukuki varlık hem de 12 vilayete yayılmış bölge müdürlükleri, 28 farklı salonu ve sahnesi olan bir kurum olduğunu belirtelim. NT öyle değildir. O sadece Londra’dadır. Elbette başka şehirlere ve Londra içinde başka sahnelere turne yapmaktadır. NT bir tiyatro yerleşkesinde veya binasında yerleşmiş bir tiyatrodur. Sanatsal işlerinin hepsi, idari işlerinin büyük bir kısmı o binada hallediliyor. NT fiziki olarak çok geniş alana yayılan, içinde dört (üçü büyük) sahnesi ve çeşitli amaçlar için, okuma ve çeşitli kurslar gibi, salonları ve terasları bulunan bir tiyatro “yerleşkesi”dir.

NT tarihi kuruluş dönemi, idari yapısı ve mali-iktisadi yapısı bakımından bizdeki DT gibi değildir. NT ile DT bu saydığım yapılar bakımından ortak özellikler göstermiyor. NT’de tepeden devlet eliyle bir örgütlenme yok. Devlet memuru sanatçılar yönetmiyor tiyatroyu. Her sanatçı aynı maaşı almıyor. Genel sanat yönetmeninin maaşı mütevelli heyetle yapılan pazarlık sonucu belirleniyor. Sanatçıların sözleşmeleri de tek standart bir tip değil. Konunun özellikle oyuncu ücretleri ile ilgili kısmını “Tiyatronun Politik Ekonomisi” başlıklı kitabımda biraz daha ayrıntılı inceledim. Çok ilgililer oraya da bakabilirler. NT bir devlet kurumu değildir; başka bir ifade ile merkezi yönetimin, yürütmenin bir birimi değildir. Devlet bütçesinden gelen katkıdan daha çok bilet gelirlerine, diğer “kazanılmış gelirlere”, bağışlar ve sponsorlara bağlı bir yapısal örgütlenmedir.

İdari Yapı

Önce idari yapısına bakalım. Tiyatro bir mütevelli heyeti tarafından yönetiliyor. Mütevelli heyetinin bir başkanı ve dönem dönem değişebilen sayıda üyeleri vardır. Bu yazının kaleme alındığı 2020 yılı için mütevelli heyeti üye sayısı başkanla beraber 11 kişiden oluşmaktadır. Bu sayının 14’e çıktığı da görülmüştür. Üyeler dört yıllığına atanıyorlar. Her üyenin üyelik başlangıç yılı aynı olmadığı için hepsinin görev bitiş süresi de aynı değildir. Dört yıllık görev süresi biten üye yeniden bir dört yıllığına daha atanabilir ama bu çok olağan bir durum değildir. Genellikle dört yılla sınırlı olmaktadır. Mütevelli heyeti üyeliği maaş alınan bir pozisyon değildir. Üyelik teknik olarak medeni haklarını kullanma yetkisine sahip olan herkese açıktır. Bir üyelik boşalınca, mütevelli heyet ilana çıkmaktadır. Yeni üye olmak isteyenler mütevelliye bir dilekçe ile başvurmaktadırlar. Bu dilekçede özgeçmişlerini ve neden üye olmak istediklerini belirten bir niyet mektubu bulunur. Yeni başvurular arasından boş olan üyelik için mevcut mütevelli heyeti tarafından bir atama yapılır. Tiyatronun bir sanat yönetmeni bir de mali/işletme yönetmeni vardır. Ayrıca sanat yönetmenine ve mali/işletme yönetmenine bağlı birçok sanatsal ve idari alt birimin yöneticileri de mütevelli heyet tarafından atanır. Şimdi 2020 yılı mevcut mütevelli heyetinin kompozisyonuna bir bakalım. Mütevelli heyeti başkanı Sör ünvanlı Damen Buffini hukuk okumuş, arkasından Harvard Üniversitesi’nde MBA yapmış bir iş adamıdır, bir küresel yatırım şirketinin kurucusu, iş dünyasının temsilcilerinden biridir. Kraliyet tarafından şövalye unvanı verilmiş bir philantropist olarak tanımlanan biridir.

Mütevelli heyetinin diğer üyelerini ve mesleklerini kısaca sırasıyla yazalım.

Sabine Chalmers: Uluslararası ekonomi ve iş birlikleri uzmanı. Londra ekonomi okulu mezunu. Yıllarca bir hukuk firmasının üst yöneticiliğini yapmış, üst düzey yönetici ve bir iş insanıdır.

Louise Charlton: Brunswick Group şirketinin kurucularından, bir üst düzey yöneticidir.

Sör Lenny Henry: Stand-up komedyen, televizyon programı yapımcısı, şarkıcı, üniversite rektörü (İdari rektör, chancellor).

Vikki Heywood: Uzun yıllar tiyatro yöneticiliği yapmış, tiyatro festivalleri organizasyonlarında yöneticilik yapmış bir kişidir.

Vicki Mortimer: Kostüm tasarımcısı. Yıllarca tiyatrolara kostüm tasarımı yaparak bir isim inşa etmiş sanatçıdır.

Elizabeth Offord: Şirketlerde finans bölümlerinde, vakıfların bağış ve mali kaynak arttırma (fundraising) bölümlerinde kariyeri olan biridir. Şu anda da bağış ve diğer gelir arttırıcı faaliyetlerden sorumludur.

Dame Karen Pierce: Birleşik Krallık’ın ilk kadın Birleşmiş Milletler elçisidir.

Alan Rusbridger: Guardian gazetesinin yıllarca baş editörüdür.

Tim Score: Eğitim ve yayıncılık şirketi yöneticisidir. Hazine yöneticisi.

Simon Warshaw: Bir yatırım bankacısı, iş adamıdır. Oxford Üniversitesine bağlı Oxford kilisesinin de merkezi olan küçük bir kolejde (Christ Church) mühendislik bilimleri okumuştur.

Görüldüğü gibi mütevelli heyeti kendi alanında tanınmış iş insanları ve yöneticilerinden oluşuyor. İçlerinde ilk mesleği sanatçılık olan sadece iki üye var. Onların biri kostüm tasarımcısı, diğeri de stand up komedyen ve aynı zamanda bir üniversitenin rektörü. Bu heyet genellikle iş dünyasından gelmektedir. Buna karşı, çok ilginçtir ki bir işçi sendikası yöneticisi böyle bir heyet üyeliğine ya başvurmamış ya da kabul edilmemiştir. İngiltere’deki işçi sendikalarının gücünü ve yöneticilerinin eğitim seviyesini düşününce, böyle bir mütevelli heyetinde yer alabilecek kapasitede lider bulunması çok zor olmamalı. Buna karşın, bir işçi sendikası yöneticisinin yer almamasının nedeni daha ayrıntılı araştırmaya muhtaçtır ve bu çalışmanın sınırlarını fazlasıyla zorlamaktadır.

Mütevelli heyeti genel politikaları belirlemektedir. Örneğin, sanatın toplumun çeşitli kesimlerine ulaştırılması, sanatta çeşitliliğin sağlanması, öğrencilerin daha düşük fiyatla oyun izlemesi gibi. Mütevelli heyeti gündelik idari ve sanatsal işleyişe karışmamaktadır. Bu işler için önemli iki direktör atanır: Genel sanat yönetmeni ve genel idari yönetmen. Bu ikisi iş birliği içinde çalışır ve aralarında ast üst ilişkisi yoktur. Bu iki pozisyon tam zamanlı çalışma pozisyonudur. Bu iki pozisyonda çalışan direktörler başka işlerde çalışamazlar: hem izin verilmez hem de oldukça yoğun iş yükleri vardır. Mevcut genel sanat direktörü Rufus Norris ve idari direktör de Lisa Burger’dir. Rufus Norris tiyatro sanatçısıdır. Genel sanat direktörü hangi oyunların sahneye konulacağından, diğer bir deyişle repertuvarın oluşturulmasından sorumludur. Mütevelli bu aşamada müdahale edemese de elbette bütün oyunları genel sanat direktörü yönetmez. Oyunlara yönetmen bulma işi de resmi olarak genel sanat direktörünün görevidir. Direktörler için sabit görev süresi yoktur. Sözleşmeler yenilebilir. Ellibeş yaşındaki Rufus Norrris 2015 yılında atanmıştır (50 yaşında iken) ve hala görevdedir. Ondan önceki genel sanat direktörü 12 yıl görev yapmıştır. Rufus Norris 2015 yılında göreve atanmadan önce başka tiyatrolarda yönetmenlik, film yönetmenliği yapmıştır. Diğer bir deyişle hayatının önceki bölümünde NT’nin sürekli bir çalışanı olmamıştır. NT’ye genel sanat direktörü olmak için daha önce NT’nin sürekli bir çalışanı olmak gibi bir kural yoktur. NT’de sanatçılar için memur kadrosu diye sürekli bir pozisyon da yoktur. Bu söylenenler Lisa Burger için de geçerlidir. İdari direktör tiyatronun muhasebe, işletme ve mali işlerinden sorumludur. Oyunların maliyeti, seyirci yapısı ve demografisi, turne yapıları ve maliyetleri, bağışlar ve diğer gelir arttırıcı faaliyetlerin yapısı konusunda sürekli iş birliği içindedirler. Bu iki direktör mütevelli heyetine karşı sorumludur. Lisa Burger de NT’ye gelmeden önce başka kurumlarda çalışmış ve idari, mali işlerde deneyim kazanmıştır.

NT hukuki olarak kâr amacı gütmeyen bir vakıf  yapısına sahiptir. Kurumlar vergisi ve bazı vergilerden muaftır. Devletin bir kurumu değildir. Bununla birlikte gelirlerinin yaklaşık yüzde on beşi ACE’den diğer bir deyişle devletten gelmektedir.

Türkiye’ye uygulanabilirlik

Türkiye burjuva devrimi yapamamış bir ülkedir. Ne İngiltere’deki 1688 ne de Fransa’daki 1789 devrimi yaşanmıştır. Bununla birlikte Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran kadrolar (bürokrasi) Batı’da burjuva devrimlerinin yaptığı kültürel dönüşüm/değişiklikleri ya da devrimleri yapmaya çalışmışlardır. NT modelini önerenler açısından da konu bundan sonra da tartışılacak ve somut öneriler ortaya konmaya çalışılacaktır. Türkiye’de böyle bir yapı gene devlet eliyle mi oluşturulacaktır? Mütevelli heyetinde kimler olacaktır? Sanatçılar memur gibi mi çalışacaktır? NT modeline geçince DT modeli tamamen tasfiye mi edilecektir? Kâr amacı gütmeyen organizasyon düzenlemesinin hayata geçmesi için hukuku yapı nasıl değişecek ve bunun için kim baskı ya da lobicilik yapacaktır?

NT’nin iktisadi incelemesi

Tiyatroların iktisadi açıdan değerlendirilmesi bir performans değerlendirmesidir. Bir tiyatronun performansı tiyatronun belirlediği amaçlara göre değerlendirilir. Bu performans değerlendirmesinin içine sanatçı ücretlerinden sanatçı emek piyasalarına, bilet fiyatlarından devlet desteklerine, devlet desteklerinden repertuvar oluşturulmasına, temsil sayılarından ortalama temsil maliyetlerine kadar birçok konu girer. Bir özel tiyatro eğer devletten sıfır mali destek alıyorsa kar maksimizasyonu amacını gerçekleştirmeye çalışacaktır. Dolayısıyla bu tür tiyatrolar için performans göstergesi kardır. Bunun yanında devletten mali destek alan tiyatroların amacı sadece kar maksimizasyonu değildir. Devletin, kültür politikaları çerçevesinde, özellikle gerçekleşmesini istediği bazı amaçları vardır. Bunlar düşük fiyatlı bilet satarak düşük gelirli vatandaşların tiyatroya gitmesini özendirmek, seyirci sayısını arttırmak, tiyatro hizmetinin bölgeler ve şehirler arasında dengeli üretimini sağlamak gibi burada hepsini sayamayacağımız amaçlardır. Elbette bütün bu diğer amaçları gerçekleştirirken de sanatsal kaliteyi düşürmemek hep akılda tutulması gereken bir amaçtır. Biz bu yazıda NT’yi yukarıda saydığımız amaçlar çerçevesinde değil, sadece mali (gelir ve gider) yapısı bakımından kısaca inceleyeceğiz. Bu gelir gider yapısı elbette NT’nin faaliyetleri ile doğrudan ilgilidir. Gelir gider yapısını ortaya koymak NT modelini Türkiye’ye önerenler için bir veri olacaktır.

Tablo. NT Gelir ve Gider Yapısı (2015-2016 sezonu)

Gelir Kaynağı Gelirler (Milyon Pound) Toplam içindeki yüzdesi (%) Gider Alanı Giderler (Milyon Pound) Gider Yüzdesi

(%)

Gişe (West End ve UK Turne) 26.6 22.4 West End ve UK Turne temsilleri 20.7 18.6
Gişe (Uluslararası Turne) 24.4 20.6 Uluslararası temsiller 22.2 19.7
Gişe (NT) 20.1 17 NT Temsilleri 27.4 24.7
ACE (Art Council of England: İngiltere Sanat Konseyi) fonları 17.2 14.5 Reklam gideri 13.1 11.7
Ticari faaliyetler 14.1 11.9 Çeşitli tiyatro faaliyet giderleri 5.5 4.9
Bağış ve Yardımlar (Fundraising) 9.5 8 Bağış ve yardım faaliyetleri 2.2 2
NT dijital ve sahne yayını 6 5.1 NT dijital ve canlı yayını 5.1 4.6
Kurs ve eğitim 0.6 0.5 Eğitim ve sosyal sorumluluk 3.1 2.8
Toplam 118.5 100 Çeşitli bina gideri ve amortismanlar 9.3 8.3
Promosyon ve tanıtım gideri 3 2.7
Toplam 111.6 100

Kaynak: NT 2015-2016 faaliyet raporundan yazar tarafından derlenmiştir.

Yukarıdaki tabloda hemen dikkati çeken birkaç nokta vardır. NT’nin toplam gelirleri (118.5) toplam giderlerinden fazladır (111.6). NT’nin kendi sahnelerindeki (NT 2015-2016 sezonunda 4 farklı sahnede temsil vermektedir) temsillerin maliyeti 27.4 milyon pound ve kendi sahnelerindeki temsillerden elde ettiği gelir 20.1 milyon pound. Kendi sahnelerindeki temsillerden zarar etmektedir. Buna karşın, West End (İngiltere’de profesyonel tiyatrolar bölgesi) ve UK içindeki diğer sahnelerdeki turne gelirleri turne giderinden daha yüksek, aynı şekilde uluslararası temsillerinden elde edilen gelirler uluslararası temsil giderlerinden yüksektir. Kendi sahneleri dışındaki temsillerinden net gelir elde etmiştir. Diğer bir deyişle turne yapmak NT’nin faaliyet karını arttırmaktadır. Bu nedenle NT 2015-2016 sezonunda kendi sahnelerinde toplam 1276 temsil yaparken toplam temsi sayısı (West End, UK ve uluslararası temsiller de dahil) 3057 temsildir. Bir anlamda NT kendi sahnelerinde her 1 temsile karşı 2 temsil dış sahnelerde yapmaktadır. Kendi temsillerinde seyirci NT’nin salonuna geldiği için fiyatlar daha düşük, dış temsillerde NT seyircinin ayağına gittiği için fiyatlar biraz daha yüksektir.

Devlet Yardımı

Diğer bir nokta ACE’den gelen devlet yardımı 17.2 milyon pound olmuştur. Bu rakam toplam gelirlerin ancak yüzde 14.5’i kadardır. Bu rakam bile İngiltere’deki birçok araştırmacı için oldukça yüksek bir rakam olarak görülmekte, kamu kaynağını (vergileri) kullanmanın çok önemli bir sorumluluk yüklediği vurgulanmaktadır. Bir karşılaştırma olması açısından bizim DT’nin ise bilet gelirleri toplam gelirler içinde yüzde 5 civarındadır. 100 liralık DT giderinin 95 lirası devlet tarafından (vergiler) karşılanmaktadır. Şimdi bu toplu istatistikleri biraz daha ayrıntı düzeyinde incelemek gerekirse ilginç noktalar ortaya çıkacaktır.

Düğün organizasyonları

NT’nin terasında düğün organizasyonları yapılmaktadır. Thames nehrine bakan NT düğünler için mükemmel bir pitoresk görüntü oluşturmaktadır. Bu cümle aslında NT’nin kendi sayfasından neredeyse aynen alınmıştır.

Ayrıca, NT’nin çok güzel Londra manzarası sunan bir terası vardır. Bu teras eğer yemek olursa 100 kişiye, yemek dışında ayakta kokteyl türü bir davet olursa da 200 kişiye hizmet verebilecek bir kapasiteye sahiptir. Bu teras hemen hemen hiç boş kalmamakta, düğün ve benzeri davetler için kiralanmakta ve NT idaresine gelir getirmektedir.

Ayrıca NT binası içinde 4 farklı sahne vardır. Her sahnenin yapısı ve koltuk sayısı farklıdır. Bu sahneler zaman zaman dış tiyatro ekiplerine kiralanır. Dekor, kostüm, kiralamaları çok yaygındır. Bütün bu faaliyetlerden çeşitli gelirler elde edilmektedir.

Bunun yanında NT’nin okuma odaları da zaman zaman iş toplantıları için kiralanmaktadır. Bu kira gelirleri de yukarıdaki tabloda saydığımız bir gelir kalemi içinde muhasebeleştirilmektedir. Bütün bunlar NT’nin tipik bir işletme gibi de iş yapabildiğini göstermektedir.

Siyasi ve estetik yapı

Siyasi yapıdan genellikle idari yapı ile de bağlantılı olarak yöneticilerin atanması, sansür, özerklik, repertuvara müdahale gibi konular anlaşılmaktadır. Yöneticilerin atanmasını önceki bölümde inceledik. Mütevelli heyetinin önemli bir konumu ve gücü vardır. Bir vakıf gibi örgütlenen NT mütevelli heyet tarafından yönetiliyor. Sanat yönetmenini ve idari/mali/işletme yönetmenini mütevelli heyeti atıyor. Genel sanat yönetmenini ya da mütevelli heyet başkanını İngiltere kralı ya da kraliçesi ya da başbakanı atamıyor. Ya da üçlü kararname (eski sistemde kültür bakanı, başbakan ve cumhurbaşkanı) ile atanmıyorlar. NT’de yapılan bu atamalar da çok büyük tartışmalar yaratmıyor. Türkiye’de DT’de genel müdür atamaları ile ilgili çok sayıda idari mahkemesi davası vardır. Böyle bir dava NT için söz konusu değildir. Atama kesindir. Atama için idari mahkemede dava açılamaz.

NT modelini Türkiye’ye önerenler İngiltere’de geleneklerin ne kadar önemli olduğunu ya bilmiyorlar ya da görmezden geliyorlar. 1848 yılında Effingham Wilson adında özel bir yayınevi sahibi tarafından önerilen NT’nin çeşitli aşamalardan ve mücadelelerden (burjuva mücadelesi) sonra devlet yardımı da alarak ancak 1960’lı yıllarda kendi sahnesinde temsiller vermeye başlaması bir geleneğin nasıl oluştuğunu ve tabandan (burjuvalar) gelen örgütlenmeyi göstermektedir. Türkiye’de ise kültür kurumları neredeyse bir gecede devlet tarafından tabandan değil zamanın iyi yetişmiş bürokratları tarafından tavandan kurulmuştur. Türkiye iki yüzyıldır kültürel olarak hala kimliğini arayan bir ülke olarak, ne olduğu bir türlü anlaşılamayan batılılaşma ve batı taraftarları ile İslam ve Osmanlıcılık taraflarının sarkacında gidip gelmektedir. Bu politik kutuplaşma ortamında gerçekçi ve sağlıklı modellerin bulunması belki zaman alacaktır.

Özerklik konusu ise çok tartışmalı alanlardan biridir. Devlet yardımının ancak yüzde 14.5 olduğu bir durumda devletten özerk olmak kolaydır da piyasadan özerk olmak kolay mıdır? Bu konu tartışmalıdır. NT özelinde de tartışmalıdır. Ayrıca özerklik ne demektir? Özerklik, tiyatro biriminin kendi kararlarını alabilmesidir. Bunun yanında devlet kaynağı (vergiler) kullanan bir birimin sanatsal olarak değilse de mali ve diğer performans ölçütleri bakımından, belirlenen amaçları gerçekleştirip gerçekleştirmediği kriterinde, hesap vermesi doğaldır. Bu hesap verme işi bazen sanat yönetmenin değiştirilmesi, bazen bütçenin azaltılması gibi sonuçlara yol açmaktadır. Bu sonuçlar hakkında da NT mahkemeye verilememektedir.

Siyasi yapının içinde sansür de yer almaktadır. Sansür oto sansür de olabilmektedir. Oto sansür hatta sansür olmadığı illüzyonunu yarattığı için daha kolay uygulanır. Devletten yüzde 14.5 oranında yardım alan NT, piyasanın baskısı veya kıskacı altındadır. Bilet satabilmek ve gişe gelirlerini arttırabilmek için bütün ana akım (mainstream) tiyatrolar gibi NT de ortalama seyirciyi gücendirmeyecek oyunlar oynayacaktır. Oyun metni bazen gücendirecek yapıda olsa bile sahneye konma aşamasında biraz “yontulacaktır”. Unutulmamalıdır ki İngiltere’de de ortalama zevk ana akım medya tarafından yönlendirilmektedir. Bu bakımdan NT ana akım zevklere ve ortalama zevke hitap eden, gösterişli sahneler, müziğin ve ışığın bol bol kullanıldığı, çok kalabalık kadrolu, büyük ve gösterişli dekor ve kostümlü, sahnenin çeşitli teknik imkanlar ve atraksiyonlarla doldurulduğu oyunları çoğunlukla oynamaktadır. Hele hele uluslararası turneler yapan bir kurumun bu türden yani ortalama zevke hitap eden oyunları oynaması çok şaşırtıcı olmamalıdır. İngiltere’de fringe tiyatro (marjinal tiyatro, protest tiyatro, politik tiyatro, vb) yapan insanlar NT hakkında oldukça eleştirel tavır sergilemektedir. Bu konudaki literatür hiç de azımsanmayacak boyuttadır.

Sonuç olarak

NT modelini Türkiye’ye önerenler sanırım sadece özerklik boyutunu, onu da belki çok iyi anlamadan, çok derinlemesine düşünmeden önermişlerdir. Türkiye kendine özgü modeli bulacaktır. Hele hele bu Covid-19 dönemi tiyatrocuları ve kültür insanlarını bu konuda düşünceler üretmeye sevk etmiş ve çok sayıda panel, tartışma, toplantı, çalıştay ve konferanslar çevrimiçi olarak düzenlenmiş ve düzenlenmeye devam etmektedir. Düşünenler mutlaka bir çıkar yol bulacaktır.

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Sacit Hadi Akdede

Yanıtla