Keynes ve Sanat

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Sacit Hadi Akdede

Bu yazı daha önce İktisat ve Toplum Dergisi 125. Sayısında yayımlanmıştır.

Giriş

Sanat insanlığın önemli faaliyet alanlarından biridir. İnsanlık için çok önemli değerler yaratır. Hatta Victoria dönemi sanat eleştirmenlerinden ve sanatın politik ekonomisine ilişkin ilk kafa yoranlardan olan John Ruskin için sanatın “etkin içkin/esas değeri” (effectual intrinsic value) toplumlardaki gerçek dönüşümleri gerçekleştiren “kültürel servetler (cultural wealth)” yaratır. Diğer bir ifade ile Ruskin’e göre sanat barındırdığı içkin değer aracılığı ile “kültürel servet” yaratmaktadır. Bu “kültürel servet” de toplumlardaki gerçek dönüşümü sağlayan temel faktördür. Bu içkin değerin etkili (effuctual) olması gerekir; etkin ol(a)madığı sürece sanatın içsel değerinin kendi başına bu dönüşümü sağlayamayacağını vurguluyor. İçsel değerin etkin olabilmesi ise kitlelerin sanatı anlayıp doğru değerlendirebilmesini (appreciation), bunun için de eğitim gerektiğini ve dolayısıyla kamuya ihtiyaç olduğunu vurgulamaktadır. Bu bakımdan Keynes’den yıllar önce Keynes ile hemen hemen aynı düşünsel kümede yer alıyor.  Aynı dönemin önemli iktisatçılarından John Stuart Mill ise gerçek dönüşümleri, sayısı artan “mutlu insanların” gerçekleştireceğini düşünmekte, mutlu insan sayısının artmasını da iktisadi servet artışına bağlamaktadır.  Diğer bir ifade ile Mill “kültürel servet” kavramından, en azından bir bilimsel kavram ya da araç olarak, habersiz görünmektedir. Keynes ise sonradan anlaşıldığı gibi düşüncel olarak Mill’den çok Ruskin’e daha yakın durmaktadır.

Sanatçı çok özel bir görme, duyma, hissetme ve ifade etme yeteneklerine sahip bir insandır. Sanat alanını ve sanatçıları iktisat biliminin araçları ile incelemek görece yeni bir alan. Ortaya çıkan sanat eserinin kendinden bağımsız olarak sanatsal üretim, tüketim, dağıtım ve bütün bu süreçlerin toplumsal refah, gelir dağılımı, “rızanın inşası”, “sistemin” sorgulanması ya da sürdürülmesi üzerindeki etkilerinin çeşitli iktisat okulları tarafından incelenmesi ise çok gerilere gitmemekte, geçen yüzyılın ikinci yarısından sonra başlamaktadır. Bunun yanında kimi iktisatçılar sanatla çeşitli düzeyde ilişki kurmuş; ya sanatı ve sanatçıyı takdir eden, resim, heykel vb. sanat eserleri alıp bir koleksiyon oluşturan, tiyatro, opera, baleye gidip kendine göre bir estetik ve yaşam biçimi geliştiren, ya da sanatı icra eden insanlar olarak ortaya çıkmışlardır.  Örneğin, Alan Peacock klasik müzik besteleri yapan bir iktisatçıydı. Günümüzün iktisatçılarından Avusturalyalı David Throsby aynı zamanda bir oyun yazarıdır.

Keynes ise ne bir oyun yazarı ne bir besteci ne de bir ressamdır.   Bunun yanında, Keynes makro iktisadın “babası” olmak için çok çalışmış, “genel teoriyi” ve diğer kitaplarını yazmak için çok zaman harcamış olmasına karşın, o yukarıda adı geçen üç sanat dalını yakından takip eden, Cambridge Art Theatre grubunun kurucusu, Bloomsbury grubunun önemli bir üyesi, Ulusal Galeri’nin mütevelli heyeti üyesi, resimler alarak bir koleksiyon oluşturan kolleksiyoner, sanatçı arkadaşlarının mali danışmanlığını yapan bir hami, sanatla ve sanatçılarla iç içe yaşayan, sanata ve sanatçılara en çok zaman ayıran iktisatçıdır. Bu konuda günümüzde bile geçilememiştir ya da geçilebildiğini düşündürecek yeterli veri bulunmamaktadır. Ayrıca Keynes, dönemin en önemli bale grubunun en gözde balerinlerinden biriyle evlidir: Lydia Lopokova. Bu bilgi de eklenince “iktisatçılar ve sanatçılar” konusunda Keynes en önemli başvuru kaynağı olmayı sürdürmektedir.

Bu kısa yazıda makro iktisadın “babasının” sanat ile olan pratik ilişkine kısaca değineceğiz. Hemen bundan sonraki bölümde Keynes’in kişisel olarak döneminin sanatçıları ve sanatla olan ilişkisine, takip eden bölümde de sanatçılar ve sanatla olan ilişkisinin bir meyvesi olan sanat kurumları ile olan ilişkisi ve bu ilişkinin kendinden sonraya kalan etkisine çok kısa değinilecektir.

Keynes, Sanatçılar ve Sanat

Keynes 1918 yılında Hazine’nin bir işi için savaş ortamının Paris’ine gidiyor.  O dönemde de Degas’nın özel koleksiyonu müzayede amacıyla Paris’e geliyor. Diğer bir deyişle savaş ortamında sanat sergileri ve müzayedeler devam etmektedir. Bloomsbury grubundan ressam arkadaşı Duncan Grant’in önerisiyle, Keynes dönemin hazine bakanını Ulusal Galeri (National Gallery) için tablolar almak konusunda ikna ediyor ve bu alımlar için o dönem 20 bin sterlin ayrılıyor ve Keynes’in kullanımına sunuluyor. Ulusal Galeri’nin direktörü Charles Holmes Keynes’e bu alımlarda eşlik ediyor ve uzmanlık bilgisini sunuyor. Holmes Paris’te 19 yüzyıl Fransız sanatçılarına ait 13 resim tablosu ve 11 çizim alıyor. Bunun yanında Keynes, Holmes’u bir Cezanne tablosu alma konusunda ikna edemiyor.  Paris’ten harcanamayan 5 bin sterlin ile geri dönülüyor ama Keynes kendi parasıyla kendi özel koleksiyonu için bir Cezanne alıyor (Heilbrun, 1984).  Keynes 1925 yılında öncülük yapıp, tanıtımını sağladığı Londra Sanatçılar Birliği’ni organize ediyor. Çok iyi sanatçıların kendi kendilerini geçindirebilecek bir yapının oluşmasına yardım etmeye, sanatçıların karşılaştıkları mali zorlukları gidermeye çalışıyor, ama iktisadi buhran ortamında bu birlik 1933 yılında varlığını sürdüremiyor, kapanıyor.  Keynes, 1941 yılında Ulusal Galeri Mütevelli Heyeti’ne davet ediliyor.

Bertrand Russell, John Maynard Keynes, Lytton Strachey

Bloomsbury grup

Hem Keynes hem de İngiltere için önemli bir grubu kısaca tanıtmakta yarar var. Bloomsbury grup, içinde yazarların, ressamların, bestecilerin, teorisyenlerin, çeşitli sanat dallarından sanatçıların olduğu ve her Perşembe Londra’nın Bloomsbury semtinde ad hoc toplanan, sanat, edebiyat ve çeşitli toplumsal konularda söyleşiler yapan bir gruptur. Keynes bu grubun çok önemli bir üyesidir.  İçinde kimler yok ki! Yazar Virginia Woolf ve eşi siyaset bilimci, yayıncı yazar Leonard Woolf, sanat eleştirmeni Clive Bell ve ressam Vanasse Bell, edebiyat ve tiyatro eleştirmeni Desmond Mc Carthy, ressam Duncan Grant, ressam ve sanat eleştirmeni Roger Fry, yazar, müze yöneticisi ve yayıncı Kenneth Clark ve daha birçok entelektüel.  Bloomsbury grup doğal olarak dönemin kültürel elitlerini barındırmakta, siyasi alandaki bağlantıları ile de siyasi olarak da etkili olmaktadır.  Bloomsbury Londra’da yüksek gelirlilerin ikamet ettiği bir bölgedir ve grup da bu bölgede evi olan Vanessa Bell’in evinde toplanmaktadır. Sınıfsal olarak analiz etmek gerekirse daha çok aristokrat ve burjuva kökenli olmalarına karşın, resmi, kutsal ve geleneksel şeylere pek değer vermemekte, burjuva değerlerini dikkate almamakta, hatta o değerleri sert bir biçimde eleştirmektedirler (Upchurch, 2004). Bloomsbury grup 1905 yılında kurulmuş ve 1930’ların sonuna kadar toplantılar düzenlemiş, sanat faaliyetleri yapmış ve sanat kurumlarının kurulmasına öncülük etmiştir.

Bloomsbury grubunun, kültürel ekonomi adının henüz telaffuz edilmediği bir dönemde, bugün kültürel ekonominin inceleme konuları arasına giren konular hakkında da görüş bildirdiği bilinmektedir (Goodwin, 2006). Bu görüşlerden birkaçı ilgi çekebilir.

-İktisadi hayatı da kaplayan insan hayatında sanatın yeri

Bloomsbury grubu ve Keynes sanatın sadece zenginlerin veya avantajlı grubun tükettiği bir lüks mal olduğu fikrini kabul etmemekte, sanatın herkes için olması gerektiği fikrini yerleştirmeye çalışmaktadır. Daha önceki birçok iktisatçıya göre sanat sadece zenginlerin tükettiği bir lüks maldır.  Sanat tüketiminin bu şekilde yaygınlaşmasını sağlayacak olan faktörlerden biri de fiyatının düşük tutulabilmesine bağlıdır. Bu da sanatın kamusal kaynaklarla desteklenmesini gerektirmektedir. Keynes, kurulmasında görev aldığı kurumlar aracılığı ile bunu sağlamaya çalışan ekiptedir.

-Piyasada sanat arz ve talebinin doğası

Bloomsbury grubundaki sanatçılar iktisatçıların arz ve talep kavramının sanat piyasasında çalışmayacağını, sanatın fiyatın dışında farklı güdülerle arz ve talep edildiğini vurgulamışlardır. Bu konuda Keynes’in ne düşündüğü konusunda ise bize yardımcı olacak kaynağa ulaşmak çok kolay değil. Bloomsbury grubundaki sanatçılar, sanatın fiyatının yüksek olması sanatçıların daha çok sanat eseri üreteceği anlamına gelmemektedir düşüncesindedirler. Aynı şekilde sanat eserinin fiyatı düşünce de alıcısı çoğalmamaktadır. Veblen’den de biliyoruz ki pahalı sanat bir statü göstergesidir. Bu durum Bloomsbury grubundaki sanatçılar tarafından da bilinmektedir. Bloomsbury grubu sanatçıları “doğru talep” kavramından bahsediyorlar; fiyatlara duyarsız sanatçılar ve sanat alıcılarının varlığı istenmekte ama gene de yeterli talep aracılığı ile kendi kendine yeten bir sanat alanı özlenmektedir. Bu durum benim gözlemime göre maalesef gerçekleşmemiştir.

Bloomsbury grubunun sanat ekonomisi alanında vurguladığı birkaç nokta daha var ama o noktaları da incelemeye kalktığımızda bu yazı planladığım uzunluğu aşacaktır. İleride yazılacak makalelerde inceleme bırakarak bu noktada Keynes’in eşinden de bir cümleyle de olsa bahsetmek yerinde olacaktır.

William Patrick Roberts’ın çizimiyle John Maynard Keynes ve Lydia Lopokova; National Portrait Gallery, London;

Keynes ve eşi Lopokova

Keynes Bloomsbury grubunun önemli bir üyesi olmanın yanında dönemin en önemli bale gruplarından emprezaryo Sergei Diaghilev’in bale grubu Ballet Russe ile de yakın ilişki içindeydi. Keynes, Ballet Russe’nin en önemli balerini olan Lydia Lopokova ile 1925 yılında evlenmiştir (Heilbrun, 1984). Bu evlilik Keynes’in ilgisini sahne ve gösteri sanatlarına doğru da çekmiştir. İlginçtir ki, bir Rus bale şirketi olan Ballet Russe sosyalist Rusya’da hiç gösteri yapmamış, Rusya’da devrimden sonra ülkeden ayrılmış ve Fransa merkezli bir bale grubu olmuştur.  Diaghilev’in ölüm yılı olan 1929 yılına kadar Fransa ve İngiltere’de gösteriler yapmıştır. Keynes Lopokova ile evliğinden sonra enerjisini İngiliz balesinin oluşumuna kaydırmış, bu konuda emek harcamıştır.  Diaghilev’in ölümü sonrası oluşan boşluğu doldurmak için, Londra’da dans ve bale gösterileri yapmak amacıyla 1930 yılında İngiliz Camargo grubu kurulmuş ve gösterilere başlamıştır. Grup 1931 yılında (unutulmamalı ki bu yıllar kriz yıllarıdır) mali krizle karşı karşıya kalmış ve Keynes’i şirketin mali yapısının başına geçirmiştir. Keynes bütün gücüyle grubun mali yapısını düzeltmek için uğraştıysa da grup 1934 yılında faaliyetine son vermiş, grubun bütün aktifleri ve mal varlığı Vic-Wells şirketine aktarılmış, Vic-Wells de yıllar sonra Kraliyet Bale grubu (Royal Ballet) adını almıştır.

Aynı yıl Keynes kendi yerleşim yeri olan Cambridge’de Cambridge Sanat Tiyatrosu’nun kurulmasına öncülük etmiş, bu tiyatroyu King’s College ile hukuken ilişkilendirmiş ve ilk mali kaynağını sağlamıştır. Bu tiyatroyu ömrünün sonuna kadar mali açıdan yönetmiş, yönetimi ile ilgilenmiştir. Bu tiyatroda kazandığı deneyim, daha sonraki yıllarda İngiltere sanat kurumlarının oluşturulmasında Keynes’e çok yardımcı olmuştur.

Keynes ve İngiltere’deki Sanat Kurumları

Bloomsbury grubunun ad hoc oluşturduğu the Council for the Encouragment of Music and Art (CEMA) İngiltere’deki ilk önemli sanat kurumudur ve henüz resmi bir organ değildir. Keynes 1942 yılında CEMA’nın başına geçiyor ve bu kurumu yönetiyor.  CEMA’nın amacı sergilerden, baleye, tiyatro gösterilerinden, konserlere her türden yüksek sanatın üretilmesini teşvik etmek ve Britanyalıların savaş ortamında moralini yükseltmektir. Başta birkaç zenginin mali katkıları ile kurulan CEMA, Keynes’in başkan olması ile hazineden mali kaynak almaya başlıyor.  1944 yılının yaz aylarında CEMA’daki birkaç arkadaşı ile savaş sonrasında CEMA’nın  bir resmi kuruma nasıl dönüştürülebileceği konusunda düşünüyorlar ve 1945  yılında koalisyon hükümeti CEMA’yı Büyük Britanya Sanat Konseyi’ne ( the Art Council of Great Britain (ACGB) dönüştürüp her yıl hazineden gelir gelmesini sağlıyor. 1946 yılında ACGB, Keynes ölmeden önce Kraliyet Ödenek Hakkını (Royal Chatrter) elde etmiştir (Pinnock, 2006). Keynes ACGB’nin ilk başkanı ve Büyük Britanya’nın sanat politikasının en tepesindeki insan oluyor. Daha sonra, 1990’lı yıllarda, ACGB the Art Council of England adını alıyor. 2000’li yılların başında (2003) da en son Art Council England oluyor. Tabii ACGB Scotland için Art Council of Scotland, ve diğer bölgeler için de ilgili isimlerle anılan sanat konseyleri oluşuyor. ACE kurumunun bizdeki karşılığı Kültür Bakanlığı’dır. Keynes de ilk Kültür Bakanlığı müsteşarı gibi düşünülebilir. İngiltere Sanat Kurumu (Art Council England) Keynes öncülüğünde başlayıp çeşitli aşamalardan geçerek mevcut haline ulaşmış oluyor.

Keynes ve kültürel ekonomi

Keynes zamanında “kültürel ekonomi” diye bir alan henüz dile getirilmemişti. Kültürel ekonominin en önemli gözlemi olan sanat alanındaki “maliyet hastalığı” ve “verimlilik açığı” gibi kavramların ortaya çıkması için 1965 ve 1966 yıllarını, Baumol ve Bowen’ı beklemek gerekti. Bunun yanında Keynes ve Bloomsbury gruptaki arkadaşları sanatın günümüz terimleri ile söylersek erdemli bir hizmet olduğuna ilişkin gözlemlerini dile getirip, Birleşik Krallığın önemli sanat kurumlarının üstelik ikinci dünya savaşı zamanında, savaş devam ederken kurulmasını ve sürdürülmesini sağlamışlardır. Bununla birlikte Keynes ne kamu malı (public good) ne de erdemli mal (merit goods) gibi kavramları kullanarak sanat ekonomisi alanında teorik ve kavramsal yazılar yazmıştır. Birincisi için Samuelson, ikinci kavram için Musgrave beklenmiştir. Ne Samuelson ne de Musgrave sanat ekonomisi terimini telaffuz etmişlerdir. Sanatın iktisat biliminin araçları ile sistematik incelenmesi Baumol ve Bowen’dan sonra başlamıştır. Bununla beraber vurgulamak gerekir ki, Baumol ve Bowen ve o günkü iktisatçıların Keynes ve Bloomsbury gruptan haberdar olmamaları mümkün değildir. Diğer bir deyişle Keynes maliyet hastalığı ve verimlilik açığı gibi kavramları kullanmadan devletin sanatı neden desteklemesi gerektiği konusunda Bloomsbury grubundaki arkadaşları ile kafa yormuşlar ve özellikle Art Council of Great Britain (ACGB) kurulduktan sonra devletin sanatı desteklemesi süreklilik ve yasallık kazanmıştır. Bu durum, Keynes ve Bloomsbury grubunun başarısıdır ve Baumol ve Bowen için de ilham kaynağı olduğunu tahmin etmek çok zor değildir. Amerika’da 1960’lı yıllarda hayata geçirilen National Endownment for the Art (NEA) aslında bir anlamda Keynes’in kopyalanması, eğer bu sert bir terim ise Keynes’ten ilham alınmış olması demektir. Amerika İngiltere’nin 1940’larda yaptığını 1960’larda yapma ihtiyacı hissetmiştir ve bu kurumlar aslında Keynesci fikirlerin ürünleridir.

Keynes sanatın bir gün uzun dönemde devlet desteksiz kendi ayakları üstünde durabileceğini düşünmüştü. İktisadi modellerinde kısa dönem analizler yapan Keynes, sanat söz konusu olunca uzun dönemden söz etmiştir.  Diğer bir ifadeyle sanat talebinin zamanla artacağını düşünüyordu. Uzun dönemden umutluydu. Bu konuda yanıldı mı ya da acaba henüz yeterince uzun beklenilmedi mi? Çünkü özellikle yüksek sanat için henüz mali olarak devlet desteğinden bağımsız sanat yapabilmek birçok ülke için (İngiltere de dahil) mümkün değildir.

Son söz

Dünya makro iktisat akımları bakımından çok sayıda akımla (Neo klasik, monetarist, yeni klasik, post keynesian, vb) tanıştı. İçinde yaşadığımız dönemi de içine alacak şekilde vurgularsak, devletin sanata olan desteğinin gerekliliğini gören dünya, 100 (yüz) yıldır sanat alanında sadece Keynesci olmuştur.

 

Kaynakça

Goodwin, Craufurd, (2006). “Art and Culture in the History of Economic Thought,” Handbook of the Economics of Art and Culture, in: V.A. Ginsburgh & D. Throsby (ed.), Handbook of the Economics of Art and Culture, edition 1, volume 1, chapter 2, pages 25-68, Elsevier.

Heilbrun, James, (1984), Keynes and the economics of the arts, Journal of Cultural Economics , December, 1984, Vol. 8, No. 2 (December, 1984), pp. 37-49

Pinnock, Andrew (2006) Public Value or Intrinsic Value? The Arts-Economic Consequences of Mr Keynes, Public Money and Management, 26:3, 173-180

Upchurch, Anna (2004) John Maynard Keynes, the Bloomsbury group and the origins of the arts council movement, International Journal of Cultural Policy, 10:2, 203-217, DOI:  10.1080/1028663042000255817

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Sacit Hadi Akdede

Yanıtla