[H. Ayhan Tinin’in Diken gazetesinde yayımlanan yazısının bir kısmını okurlarımızla paylaşıyoruz.]
AKM’de gişelerin önünde saat 3’de…
Neredeyse bütün üniversite hayatımız bu ya da benzer cümlelerle geçmişti.
Taksim’de AKM’nin önünde buluşulur. Bambi’de bir karışık tost yenildikten sonra tiyatroya, sinemaya veya konsere gidilirdi.
Atatürk Kültür Merkezi’nin tarihi ilginçtir.
Farklı nedenlerle ve aralıklarla elli yıllık ömrünün neredeyse yarısını kapalı geçirmiş, yanlış hesaplamadıysam yirmi-yirmi iki yıl boyunca kapıları kapalı kalmış; bu ülkenin en büyük gösteri sanatları yerleşkesinden söz ediyoruz.
1946’yılının Mayıs günlerinden birinde temeli atılmıştı.
Kurucu ilkelerinde, cephede siperde gördüğü bir sanatkarı “Hadi bakalım evine dön. Biz cephede topla tüfekle bu savaşı kazanırız. Fakat siz bu ülkenin bilimini ve sanatını güçlendirerek, medeni dünyada hak ettiği yeri almasını sağlayacaksınız” diyen Mustafa Kemal Atatürk’ün temellerini attığı bir anlayışın, oldukça gecikmiş tezahürüydü belki…
Temel atıldıktan sonra başlar trajedi…
Sekiz yılda tamamlanamaz.
“Ödenek yoktur” ki bu cümleyi bir yerlerden anımsıyor olmalısınız.
Belediye Bakanlığa devreder binayı… Niyet ortaya çıktıktan sonra tam yirmi üç yıl sürmüştür binanın tamamlanması.
1969’da açılır Atatürk Kültür Sarayı adıyla…
Ve bir kavga başlar. “Kültür Sarayı mı olmalı, Kültür Merkezi mi?” diye…
Devamı için tıklayınız.