[Vecdi Sayar’ın BirGün gazetesinde yayımlanan yazısının bir kısmını okurlarımızla paylaşıyoruz.]
Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın kurumları Osmanlı’yı ‘kitch’ bir yorumla sahneye taşırken, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları ise günümüz sanat anlayışının en yetkin örneklerini seyirciyle buluşturuyor.
Birkaç günlük bir İstanbul ziyaretinden izlenimleri paylaşmak istiyorum bugün. İstanbul’un sanat alanında hareketli günler yaşadığı günlere denk geldi bu ziyaret. Bir yanda, AKM’nin yeniden açılması, öte yanda yeni tiyatro mevsiminin oyunları, CRR’de birbirinden güzel konserler… AKM ile eşzamanlı olarak Galataport’un faaliyete geçmesi nedeniyle Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca tasarlanan ‘Beyoğlu Kültür Yolu Festivali’ çerçevesinde Beyoğlu’nun farklı noktalarında konser, söyleşi ve sergiler yer alıyordu. Galataport’un tanıtımına katkısının düşünüldüğü açık olan festivalin etkinlikleri arasında, ‘Monet&Friends’ dijital sergisi, Ali Akay’ın küratörlüğünde Kartografya Yaya Sergisi, Haldun Dostoğru’nun küratörlüğünde AKM’de açılan ‘Yeniden Çağdaş Sanat’ Sergisi ile AKM’deki ‘Müzik Platformu’nda açılan ‘Bizdeki Dünya Dünyadaki Biz’ sergisi öne çıkıyordu.
NASIL BİR AKM?
AKM’nin açılışı, İstanbul’un sanat yaşamı adına önemli bir kazanım hiç kuşkusuz, ama Merkez’in nasıl kullanılacağı konusunda henüz bilgimiz yok. Merkezdeki mekânların programları, kamu sanat kurumları tarafından, kamusal bir işlevi yerine getirmek üzere mi tasarlanacak, yoksa burası çokuluslu sermaye kuruluşlarının, yabancı şirketlerin ticari nitelikli gösterilerine kiralanacak bir ‘işletme’ye mi dönüştürülecek, hep birlikte göreceğiz. Elbette, mekânların kamu sanat kurumlarına haftada birkaç gün tahsis edilmesi, bu arada hükumetin siyasi propagandasına hizmet eden ‘görkemli’ gösterilerin düzenlenmesi ihmal edilmeyecektir. Hatta ne kadar ‘demokratik’ bir anlayışa sahip olduklarını göstermek için, mekânların özel teşebbüse de açık olduğunu açıklayacaklardır. Tabi ki, uçuk kiralarla! Sonuçta, can yakan bilet fiyatları ile fiyakalı ‘sanat gösterileri’ ile karşı karşıya kalmamız ihtimal dâhilindedir… Ama, gene de iyi ki açıldı AKM diyorum, çünkü önünde sonunda gerçek sahipleri ile ve gerçek seyircisi ile buluşacak AKM. Umut kapıda…
Şimdiden konuşmamız gereken mesele şu: AKM’nin ideal ‘işletme’ modeli nasıl olmalı? Tümüyle kamu sanat kurumlarına tahsis edilmesi mi doğru, yoksa siyasal yönlendirmeden ve ticari kaygılardan uzak, tarafsız ve ‘özerk’ bir kurul tarafından mı yönetilmeli? Bu kurulda, Kültür Bakanlığı, İstanbul Devlet Opera ve Balesi, İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası, Devlet Klasik Türk Müziği Topluluğu, İstanbul Devlet Tiyatrosu, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin, İKSV’nin birer temsilcisinin yanı sıra, görsel sanatlar, tiyatro, sinema, müzik (halk müziği ve dünya müziği) alanlarından birer eleştirmen-küratör, kültür-sanat yönetimi uzmanlık alanından bir akademisyen, bir işletmecinin görev alması düşünülebilir.
Devamı için tıklayınız.