Misket Oyun Röportajı

Pinterest LinkedIn Tumblr +

HAZAL ŞAHİN

Hiç adil değil biliyor musun?

Beni konuşuyorlar, biliyorlar ama seni bilmiyorlar…

Altta kalanın harbiden canı çıkıyormuş!

Ama yine de

Senin canın sağ olsun…

HAZAL ŞAHİN: Öncelikle tebrik ederim, ellerinize sağlık.. Oyunun adı çoğumuzda ilk olarak oyun havası olan misketi çağrıştırıyor. Ve dolaylı olarak Ankara’yı. Sizler için Ankara’nın önemini dinleyebilir miyim?

ORKUNCAN İZAN: Ben Ankara’yı ve Ankaralı olmayı çok seviyorum. Kendine has ruhu olan bir yer orası. O ruhun ne olduğunu sanırım Ankaralı olmayanlar ya da sonradan gelenler pek anlayamıyorlar. Gri bir şehir, doğru ve ben de gri rengini çok severim. Birçok ilki yaşadığım yer orası. Ankara’nın ayazında elleri cebinde Kuğulu Park’tan Kızılay’a birkaç kez yürümüş herkes de aslında biraz sanatçı. Ne kadar Ankaralısın diye sorarsanız; koyu bir Gençlerbirliği taraftarı olduğumu söylesem yeterli cevap olur sanırım.

TURGAY KORKMAZ: Doğduğum, büyüdüğüm, okuduğum, bazen hasret kaldığım, bazen de nefret ettiğim bir şehir… Çocukken misket yuvarladığım, kocaman adamken avazım çıktığı kadar bağırdığım bir şehir… Galiba dünyanın neresine gidersem gideyim hep bir Ankaralılık yapacağım…

HAZAL ŞAHİN: Sahnede birbirini çok iyi tanıyan iki oyuncuyu seyrediyoruz. Bu geçirdiğiniz prova sürecinden sonra mı bu hali aldı, yoksa arkadaşlığınız ile ilgili özel bir durum mu?

ORKUNCAN İZAN: Biz Turgay’la Bilkent Tiyatro Bölümü’nden sınıf arkadaşıyız. Birlikte defalarca sahneye çıktık. Birbirimizi iyi tanıyoruz. Sahnede yaşanan her aksilikte bakışarak karar verebiliyoruz. Aynı tedrisattan geçmiş olmanın yanında tiyatroya bakış açımız da hemen hemen benzer noktalarda. Birbirimizin zaaflarını ve güçlü yanlarını biliyoruz. Sahne partnerini iyi tanımanın yanında oyunun yazarını da iyi tanıyor olmanın avantajı da var sanırım. Bu bir oyuncu için büyük bir konfor.

TURGAY KORKMAZ: Orkun’la 2013’den beri tanışıyoruz… Orkun’un söylediği gibi sınıf arkadaşı olmak, birbirini tanımak bizi hep bir adım önde götürdü. Benim için daha önemlisi tedrisatımız… Aynı hocalardan eğitim aldık ve aynı disiplinle yoğrulduk. Okul sürecinde bir sürü oyunda çalıştık beraber, bir sürü temsile çıktık. Artık sırtımızla bile konuşabildiğimizi düşünüyorum. Bütün bunları fark eden bir yönetmenle çalışmak provaları tadından yenmez bir hale soktu diyebilirim.

HAZAL ŞAHİN: Oyunda anlattığınız mesele çok evrensel ve bunu herhangi iki insan üzerinden anlatabilirdiniz. Yazar olarak Turgay senin özellikle bu iki karakteri seçmenin sebebi nedir?

ORKUNCAN İZAN: Bu hikâye büyük hayalleri ve bunları gerçekleştirecek cesareti de olan biriyle, toplum baskısı yüzünden kendini kendine itiraf etmekten korkan birinin aşklarını doya doya yaşayamama hikayesi. Ve evet bu dünyanın her yerinde her zaman yaşanmış, hali hazırda yaşanan ve mutlaka yaşanacak bir hikâye. Karakterlerin cinsiyeti, yeri, yaşı, adları sadece birkaç detay.

TURGAY KORKMAZ: Ankaralıyım ve Altındağ’da doğdum… Pek seçmek gibi olmadı, ordaydım, gördüm ve aktardım diyebilirim.

HAZAL ŞAHİN: Bu hikâye gerçekte var olan bir hikâye mi ve eğer öyleyse sana bu hikâyeyi bir tiyatro oyunu metni olarak yazdırmaya götüren şey ne oldu?

TURGAY KORKMAZ: Tam olmasa da birazcık gerçeklik payı var… Çocukluğumdan, gençliğimden ve çalıştığım yerlerden diyebilirim… Öyküyü 2 yıl önce bitirdiğimde bir tiyatro oyunu gibi duruyordu… Yazma dürttüm de o minvaldeydi zaten… Bütün hikayelerimi sahne odaklı yazmaya gayret ediyorum… Söz gelişi, bir arkadaşımın derdini, onu tanımayan başka arkadaşlarımla-seyircilerle paylaşıyorum, benimkisi sadece bu. Pek hikâye arayışında olmuyorum o bakımdan. Zamanı gelince gün yüzüne çıkarıyorum. Tabii, kendi dilimde becerebildiğim kadarıyla.

HAZAL ŞAHİN: Pandemi gibi bir dönemden sonra yeni bir oyun hazırlığına girerken çekinceleriniz oldu mu?

ORKUNCAN İZAN: Tabii ki oldu. Ülke şartlarında tiyatro yapabilmek zaten çok zorken bir de üzerine pandemi süreci eklendi. Hepimizin hazırlıksız yakalandığı ve sonrasını da öngöremediğimiz bir dönem oldu. Seyirciyi tekrar salonlara çekebilecek miyiz? Artık sadece yazın açık alanlarda mı tiyatro yapabileceğiz? Bir daha sahneye çıkabilecek miyiz? Acaba online bir şeyler mi yapsak? gibi sorular defalarca aklımdan geçti. Tiyatro seyircilerine ‘’çok zor durumdayız gelin bize sahip çıkın’’ demeyi de pek doğru bulmuyorum. Ama seyirci de bizimle birlikte tiyatroyu özlemiş ve yavaş yavaş salonları doldurmaya başladılar. Sanırım yapılan iş iyiyse şartlar ne olursa olsun karşılığını buluyor.

TURGAY KORKMAZ: Yer yer çekincelerim olsa da üretime odaklıydım… Oyunu en doğru zamanda ve en iyi koşullarda çıkarmanın yollarını aramaktan başka seçeneğimiz yoktu. Zor da olsa aradık bulduk bu yolları.

HAZAL ŞAHİN: Ben ister istemez, oyunu izlerken bazı klişelere düşmekten çekindim. Örneğin; dans eden iki erkek karakter için olası ve söylenen klişeler gibi. Bu iki karakter farklı mesleklere sahip olsalardı oyunda yine aynı etki olur muydu sizce?

ORKUNCAN İZAN: Yaşadıkları şeyin meslekleriyle bir ilgisi yok bence. Mahalle berberinde çırak olsalar da bence aşağı yukarı bunlar yaşanırdı. Onları bir araya getiren şey meslekleri değil, aralarındaki bağ.

TURGAY KORKMAZ: Aslında benim için pek de mühim değil oyun havası oynamaları. Zaten Ankara’da herkes az çok bilir kaşık tutmasını, parmak şıkırdatmasını. Farklı mesleklere sahip olsa da onun da kendi içinde başka bir tadı olurdu illaki…

HAZAL ŞAHİN: Yönetmen dokunuşlarını da merak ediyorum. Çünkü seyrederken büyük reji fikirleri izlemiyoruz gibi görünüyor. Ama sizinle özelde konuştuğumuzda hiç öyle olmadığını anlıyorum. Belki de incelikli bir yönetim süreci vardı. Oyun yönetmeni ile buluştuğunda nasıl değişiklikler oldu?

ORKUNCAN İZAN: Yönetmenimiz Kayhan Berkin iyi bir oyuncu koçu. Provalarda detaylı şekilde karakterler üzerinde çalıştık. Her sahnenin kendi özelinde gerekliliklerini doğru tespit ederek neyi oynamamız gerektiğini anlattı. Oyundaki iki karakterin seyirciye bu kadar samimi gelmesinde metinle birlikte Kayhan’ın da büyük payı var. Belki büyük reji fikirleri oyunun samimiyetini olumsuz yönde etkileyebilirdi.

TURGAY KORKMAZ: Kayhan’ın meseleye bakış açısı benim için en büyük reji zaten. İşin bir tarafında oyuncu olsam da metnimi emanet ettiğim bir yönetmen. Yazan kişiliğimi anlayabilmesi ve onu oyuncu kişiliğimle ayırabilmesi, sahnedeki her anın kıymetini oyuncuya, bizlere hissettirebilmesi benim için yeterli bir yönetmenlik unsuru… Oyun metni yönetmenle buluştuğunda pek bir değişikliğe uğramadı, sadece anlam karmaşası olan replikleri üzerinden geçildi.

HAZAL ŞAHİN: Yazar olarak oyunu tamamen teslim edebildiğini düşünüyor musun?

TURGAY KORKMAZ: Kesinlikle… Mesela asıl metinde sahne sonlarında tiratlar vardı, atıldı… Orada yönetmenin öngörüsüne ve yaklaşımına hizmet etmek zorundaydım. Zaten Kayhan bir yazarla nasıl çalışacağının da hünerini iyi biliyor, o yüzden pek zorluk çekmedik.

HAZAL ŞAHİN: Peki Orkun sen, Turgay’ın ikiniz için böyle bir oyun yazdığını öğrendiğinde neler hissettin?

ORKUNCAN İZAN: Aslında Turgay bu oyunu ikimiz için yazmadı. Olaylar böyle gelişti diyebilirim. ‘’Bir oyun yazdım okur musun’’ diye yolladığı zaman bir çırpıda okuyup çok etkilendim. Sonra acaba kim oynar diye üzerine tartıştık. Çeşitli isimler konuşuldu. Hatta benim diğer karakteri denediğim bir cast’la birkaç prova bile yaptık. Sonra su aktı yolunu buldu. İkimiz oynuyoruz. İyi ki de öyle oldu.

HAZAL ŞAHİN: Bu oyun özellikle kimlere ulaşsın istersiniz?

ORKUNCAN İZAN: Yargılamadan iki karakteri de dinleyip, hissedip, sevecek sonra üzerine düşünüp kendinde bir şeyleri değiştirebilecek insanlara ulaşmasını isterim. Bir başka deyişle Ersin’le dalga geçmeyecekler ya da Deniz’i hakir görmeyecekler gelsin de diyebilirim.

TURGAY KORKMAZ: Herkese ulaşsa fena olmaz…

HAZAL ŞAHİN: Oyunda, sizin için yeri ayrı olan birer cümle alabilir miyim?

ORKUNCAN İZAN: Oyunda geçmiyor ama metinde olan bir bölüm var.

Hiç adil değil biliyor musun?

Beni konuşuyorlar, biliyorlar ama seni bilmiyorlar…

Altta kalanın harbiden canı çıkıyormuş!

Ama yine de

Senin canın sağ olsun…

TURGAY KORKMAZ: “Asker tıraşı gibi eğri büğrü kısacık saçlar. Böyle ol demişler, o da öyle olmuş gibi…”

MİSKET OYUN KÜNYESİ

Yazar: Turgay Korkmaz
Yönetmen: Kayhan Berkin
Yönetmen Yardımcısı: Emre Arslanbek
Oyuncular: Orkuncan İzan, Turgay Korkmaz
Hareket tasarımı / Koreografi: Korhan Başaran
Işık Tasarım: Ayşe Sedef Ayter
Dekor / Kostüm Tasarım: Hilal Polat
Müzik Tasarım: Cem Değirmen
Asistanlar: Ayşe Selin Yanar, Rengim Melis Köse
Oyun Fotoğrafları: Emre Yunusoğlu
Tanıtım Filmi: ÖzgürcanUzunyaşa
Teknik Sorumlu: Ammar Özçelik
Boa Ekip: Kemal Tosun, Utku Erkovan
Yapım Koordinatörü: Cansın Asarlı
Yapımcı: Gökhan Gürün
Sanat Yönetmeni: Aytekin Atabey
Yapım: Kadıköy Boa Sahne
Melek Destekçi: Rabia Sultan Düzenli
Yaş: 16+

 

 

 

 

 

 

MİSKET BROŞÜR YAZISI

Gökkuşağını sığdırmışlar bu küçücük şeyin içine, baksana Güneş’te nasıl da parlıyor?

Âlem demek; eğlence demek! Eğlence demek; Misket demek!
Misket demek?
Her şey demek! Ben, sen, biz demek!
Ersin ve Deniz demek!
Kıvrak mı kıvrak, azıcık da işveli ama bir o kadar kederli
Ersin ve Deniz’in ıslık çalacakken, çığlık atılmasından korktukları,
Ankara’nın isinde ve pusunda birbirlerini sobelerken,
Hoyrat bakışlarla büyütülemeyen çocukluklarını,
Darbukadan, terden, kokudan, zilden, çıngıraktan,
Eğlenceden ve askerlikten sonra
Sevgiyle, aşkla, dostlukla büyütmelerinin hikayesi….

O ne?
Oje… Ablam sürdü!
Niye?
Tırnaklarımı yemeyeyim diye!
Sen niye tırnaklarını yiyorsun ki?
Yemedim ki!

 

Paylaş.

Yanıtla